HIDE
GRID_STYLE

OTORİTE VARSA ÖZGÜRLÜK YOKTUR!

SHOW_BLOG

HATAY'DA DOKTORLAR SAVAŞ CERRAHLIĞI YAPIYOR: Antakya’da hastaneler El Kaideli doldu

Antakya, Suriye sorunu başladığından bu yana huzursuz. Kentin insana pozitif enerji veren ve diğer illerden farklı kılan sevimli aynı zamand...

Antakya, Suriye sorunu başladığından bu yana huzursuz. Kentin insana pozitif enerji veren ve diğer illerden farklı kılan sevimli aynı zamanda gizemli yüzü gitmiş bunun yerine korku ve kaygı ifadesi gelmiş. Antakyalılar için “Kapı gıcırtısına oynarlar” diye söylenir. Şimdi havaii fişek patladığında ne oldu çatışmalar buraya da mı sıçradı korkus
u var. Günlük yaşam çok olumsuz etkilenmiş durumda. Kime dokunsanız bin ah işitiyorsunuz.

Çarşıda dolaşırken bu coğrafyaya ait olmayan onlarca çember sakallı görüyorsunuz. Hastaneler, parklar, sokaklar adeta bunlara tahsis edilmiş. Antakya esnafının en büyük özelliği kendi öz kaynaklarıyla işini çevirmesiyken şu an kredilerle ayakta duruyor. Borçlarını yine borçlanarak kapatıyorlar.

Antakya’daki emek ve demokrasi güçleri “Suriye’ye Emperyalist Müdahaleye Hayır Platformu” kurdular. Platform üyeleri, ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın Türkiye ziyaretini bir basın açıklamasıyla protesto etti. Şu ana kadar 10 bin bildiri dağıtıldı. Kent halkının çeşitli taleplerini içeren bir imza kampanyası başlatıldı. 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde kitlesel bir eylemin çağrısı yapılıyor. Kısacası konuştuğumuz esnaflardan birinin de dediği gibi; “Hiçbir şey eskisi gibi değil.”

Teysir Azazi (Esnaf): Suriye sorunu nedeniyle iş yerimizi kapatma noktasına geldik. Geçen yıl kafede oturacak yer bulunmazdı. Şimdi sinek avlıyoruz. Çok mağdur durumdayız. Bu savaş bizi hem ekonomik olarak etkiledi hem de huzurumuzu bozdu. Size bir örnek vereyim: Halamın oğlu geçen akşam rahatsızlandı. Böbreklerinde taş var. Gece Antakya Devlet Hastanesine götürdük. Doktor; “Normalde seni yatırmamız gerekir ama Suriye’den gelen yaralılar nedeniyle hastanede yer yok” diyerek bizi geri çevirdi. Bu yaşanılan örnek bile kendi ülkemizde ikinci sınıf vatandaş konumuna düştüğümüzü gösteriyor. Çarşıda çember sakallı, acayip tipler görünce irkiliyoruz. Hele hele bu kişilere dair anlatılanlar bizi iyice endişelendiriyor. Bu kişilerin silahlı oldukları ve yarın Suriye’de ki Alevileri katlettikten sonra sıranın bize geleceğini düşünüyoruz. Bu kişilerin El Kaide militanları olduklarını düşünüyoruz. El Kaide’nin de nasıl bir örgüt olduğunu bütün dünya biliyor. Topraklarımızda militan istemiyoruz. Eskisi gibi huzur içinde yaşamak istiyoruz. Hükümet bizi gözden çıkarmış gibi davranıyor. Sesimizi, feryadımızı duymuyor.

Ali Çiftçi (Esnaf): Antakya’da bulunan ve adına muhalif denilenler bizi kaygılandırıyor. Bunların buraya yerleştirilmelerinden korkuyoruz. Topraklarımızın istimlak edilip bunlara verilmesi endişesini taşıyoruz. Antakya’nın etnik yapısı nedeniyle bu militanların ortalığı karıştırmasından ve etnik bir çatışma çıkarmalarından çekiniyoruz. Bugüne kadar Antakya’da kardeşçe yaşadık ancak bundan sonra ne olur bilemiyoruz. Bu durumdan halk olarak çok etkileniyoruz. Huzurumuz kaçtı. Ticari yönden çok olumsuz etkilendik. Benim lokantama beş yıldır Polonyalı ve Avusturyalı turistler geliyordu. Turlar Antalya’dan cuma günleri çıkıp Antakya’da oluyor o gün konaklayıp Suriye’ye geçiyorlardı. Hafta sonunu orada geçiriyorlardı. Pazartesi günü tekrar Antakya’ya gelip dolaşıyor alış veriş yapıyorlardı. Bu yıl en son tur Mart ayında geldi. O tarihten bu yana hiçbir turist kafilesi gelmedi. Suriye’den günde ortalama 200 civarında otobüs geliyordu. Gelenler başta Antakya olmak üzere; Adana, Mersin gibi bölge illerini geziyorlardı. Şimdi ise turistlerin yerine çember sakallı, askeri üniformalı tipler ortalıkta dolaşıyor. Bu tipler yüzünden çoluk çocuğumuzla rahat dolaşamaz duruma geldik. Kendi memleketimizde rahat bir şekilde dolaşamıyoruz. Her an bir şeyler olacak diye kaygılıyız. Emniyet müdürlüğünün açıklamalarında da var. Asayiş olayları artmış durumda. Adına “muhalif” denilen tiplerin karıştığı yaklaşık 400 vakadan bahsediliyor. Bu militanlar gece Suriye’ye gidip eylem yapıyorlar, gündüz gelip Antakya’da dinlenip ihtiyaçlarını karşılıyorlar. İşin ilginç yanı bize sunulmayan olanaklar bunlara sunuluyor. Bu durumun bir an önce düzeltilmesini ve bu güruhun memleketimizden gitmesini istiyoruz.

Ümran Büyükaşık (Eğitimci): Savaşların mağduru her zaman halk olmuştur. Biz Antakyalıların derdi savaş mağdurlarının buraya gelmesi değil. Bizim tepki duyduğumuz kirli politikalar sonucu buraya yerleştirilen ve askeri eğitim verilenlerdir. Yani derdimiz savaş mağdurları değil militanlardır. Her Suriyeli bizim düşmanımız değildir. Bizim düşmanımız bir takım karanlık güçlerin, emperyalistlerin maşası olanlardır. Biz Suriye halkıyla dostuz. Tarihten gelen bağlarımız var. AKP öyle bir politika uyguluyor ki mezhepsel çatışmaların önünü açıyor. Biz Antakyalılar mezhepsel çatışma istemiyoruz. Ancak korkarım ki adım adım bunun içine sürükleniyoruz. Buradaki Aleviler korku içinde yaşıyorlar. Huzurumuz kalmadı.

Fatih Demirel (Öğretmen): Antakya ekonomik olarak Suriye geriliminden çok etkilendi. Bir çok insanın gelir kapısı kapandı. Hatay tüm dünyada medeniyetlerin kardeşçe yaşadığı bir yer olarak gösteriliyor. Ancak daha önce Çorum, Maraş, Sivas’ta yaşanan etnik çatışmaların buralarda da yaşanma olasılığının olması bizi kaygılandırıyor. Antakya’da yaşayıp da kaygılı olmayan, gidişattan memnun olan kimse bulamazsınız. Can güvenliğimizden endişeliyiz. Yetkililer Suriye’de yaşanılanları insanlık dramı olarak gösterirken burnumuzun dibinde Uludere ve Şemdinli’de yaşanılanlar insanlık dramı değil midir? Adına “Özgür Suriye Ordusu” denilen, aslında El Kaide ve Taliban artığı güruhun varlığı, bunlara tanınan ayrıcalık bizi korkutuyor ve üzüyor. Biz Suriye ile girilen sürecin yararımıza olamadığını düşünüyoruz. Hükümetin bu yanlıştan dönmesini istiyoruz.

İsmini vermek istemeyen bir esnaf: Türkiye’de zaten bir ekonomik kriz var. Son Suriye olaylarından sonra biz Antakya esnafı olarak bu krizi katlanmış bir şekilde yaşıyoruz. Binin üzerinde TIR öylece bekliyor. Her TIR bir aile demektir. Bu insanlar mağdur durumdadır. Bunların çoluk çocukları ne olacak? Yarın öbür gün okullar açılınca bunların ihtiyaçlarını kim karşılayacak? Biz savaş istemiyoruz. Bu belaya neden bulaşıyoruz? Bir türlü anlamıyorum. Burada bir arada kardeşçe yaşayıp gidiyoruz. Ben Sünni’yim arkadaşlarımın, dostlarımın mezhebini hiç sormadım. Bundan sonrası için ciddi kaygılarım var. Memlekette bir sürü sorun, sıkıntı var. Terzi önce kendi söküğünü dikmeli sonra başkasına bakmalı. Esnaf kan ağlıyor. Bu iş böyle devam ederse hepimiz ekonomik olarak çökeriz. Asıl o zaman sorunlar başlar. Atalarımız, “Açlık küstürür, tokluk barıştırır” demiş.

İsmini vermek istemeyen bir ihracatçı: Yaşanılan gerilim bizi mahvetti. Şimdi sıfırı tüketmiş durumdayız. 1981 yılından bu yana Ortadoğu’ya tarım aletleri satıyorum. Özellikle Halep merkezli çalışıyoruz.
2011’in onuncu ayından beri bekleyen iki partilik mal var. Yine mayıs ayında sulama aletleri göndermem gerekiyordu onları da sınır kapalı olduğu için İstanbul üzeri Global taşımacılık aracılığıyla gönderdim. Bu işlem normalde 1100-1300 dolar civarında olması gerekirken bana maliyeti 5 bin dolar civarında oldu. Biz mozaikler kentiyiz. Ben Sünni’yim. Bu güne kadar farklı etnik yapıda ki insanlarla hiçbir sorun yaşamadık. Komşularım Hıristiyan. Beraber iftar yaparız. Bizim Antakya Türkiye’nin diğer illerine benzemez. Kadınlar gece yarısı tek başlarına rahatça dolaşabilirler. Kadın kulübü Antakya’da 1960’larda açıldı. Şimdi ise rahatça dolaşamıyoruz. Antakya’da çok fazla yabancı var. Bunların turistik seyahat için gelmedikleri ortada. Bu beni rahatsız ediyor. Emek Mahallesi’nde Suriyeliler Antakyalı bir ailenin evini basıp içerdekileri dövmüşler. Bunun gibi daha yüzlerce olaydan bahsedebiliriz. Eski terminalin orada ki oteller bölgesine gidin. Yüzlerce çember sakallı dolaşıyor. O bölgede askeri mühimmat satan dükkanlar var. Bunların müşterileri Suriyelilerdir. Kısacası hiçbir şey eskisi gibi değil. (Antakya/EVRENSEL)

--------------------------------------------------------------------------------

HATAY'DA DOKTORLAR SAVAŞ CERRAHLIĞI YAPIYOR

Pınar Ural

Suriye’de yaşanan krizden en fazla etkilenen kesimlerden biri de sağlık emekçileri ve hekimler. Sağlık çalışanları, tedavi ettikleri muhalifler tarafından kimi zaman şiddete ve tacize maruz kalırken, Hatay Tabip Odası Başkanı Selim Matkap, “Bugüne kadar hiç bu yoğunlukta yapılmadığı kadar bir ‘savaş cerrahisi’ uygulaması var. Özellikle Reyhanlı Devlet Hastanesi, Antakya Devlet Hastanesi ile kısmen Altınözü Devlet Hastanesinde yoğun bir biçimde savaş cerrahisi bulunuyor” dedi.

Suriye ordusu ile muhalifler arasında yaşanan çatışmaların ardından özellikle Reyhanlı Devlet Hastanesi, geçiş güzergahında bulunması nedeniyle sınırdan getirilen yaralılarla doluyor. Hastanenin 112 Acil Servis biriminde çalışan personeller özellikle gece saatlerinde Reyhanlı ilçesine bağlı Kuşaklı, Bükülmez ve Kavalcık köyleri sınırından yaralıları taşıyor. Dikkat çekmemek amacıyla farları söndüren ambulans çalışanları karanlıkta ilerleyerek sınır köylerinden tellerin arkasından aldıkları yaralıları hastaneye getiriyor. Kendilerini tehlikeye atarak yaralıları alan sağlık çalışanları, bir de hastanede de muhalif yaralı ve yakınlarının şiddetine maruz kalıyor. Şiddetin yanı sıra Suriye’den getirilen yaralı muhaliflerin hastanelerde çıkardığı taşkınlıklar, kadın çalışanlara tacize kadar varabiliyor. İsmini vermek istemeyen bir sağlık çalışanının kayıt dışı sohbet arasında, ayağından yaralı olan tedavi altına alınan bir muhalifin hastane odasında “mastürbasyon” yaparak hemşireyi çağırabildiğini belirterek, var olan vahim tabloyu özetliyor. İlgili yerlere iletildiği ve soruşturulmasını istedikleri halde hiçbir girişimin olmadığını dile getiren, sağlık çalışanı “Bugün bu taciz varsa yarın tecavüzün olması kaçınılmazdır” dedi.

Reyhanlı Devlet Hastanesinde çalışan ve isimlerini vermek istemeyen sağlık çalışanları psikolojilerinin bitmiş durumda olduğunu söyledi. Sağlık çalışanları hastaneye getirilen muhalif yaralıların ilk günlerde Alevi doktorlara karşı tedirgin olduklarını belirterek, ancak ilerleyen günlerde Alevi doktorlara karşı olan ön yargılarının kırıldığını söyledi. “Hastalar rahat uyuyamıyorlar. Çığlıklarla uyanıyorlar. Hiçbir şeye tahammül edemiyorlar. İstedikleri gibi olmadığında direk şiddet uygulayabiliyorlar. Savaş psikolojilerini çok yakından gözlemleyebiliyoruz” diyen sağlık çalışanları, şunları aktardı: “En fazla dil konusunda zorluk çekiyoruz. Arapça bilen hastane personeli az olduğu için iletişim kurmakta zorlanıyoruz. Çok asi oluyorlar. Tedavi sırasında zorlanıyoruz. Hastane kapasitesi az olduğundan müdahalelerde zorlanıyoruz. Sevkler geç yapılıyor. Ve bu da hastaların yaşamını yitirmesine neden oluyor.” Sağlık çalışanları, karşılaştıkları zorlukları Antakya Devlet Hastanesi, Yayladağı Devlet Hastanesi ve Altınözü Devlet Hastanesinde yaşayan arkadaşlarının da yaşadığını dile getirdi.

Hatay Tabip Odası Başkanı Selim Matkap, ilk etaplarda mülteci kamplarında aile hekimlerinin görevlendirildiğini; ancak daha sonra aile hekimliği uygulama yönetmenliğine uygun olmaması nedeniyle bir süre sonra bu uygulamadan vazgeçildiğini ve uzman hekimlerin görevlendirildiğini dile getirdi. Antakya Devlet Hastanesinden görevlendirilen uzman hekimlerin kamplarda çadırlarda sağlık hizmeti vermeye başladığını aktaran Matkap, ancak bir süre sonra etkili bir efektif sağlık hizmeti olmamasından dolayı bu uygulamaya da son verildiğini söyledi. “Şimdilerde Toplum Sağlık Merkezi dediğimiz merkezlerde ve 112 acil sağlık hizmetleri biriminin kendi hekimlerinin yürüttüğü bir hizmet biçiminde sürdürülüyor” diyen Matkap, şunları aktardı: “Ne yazık ki bu kamplar dışında şehir içerisinde de çok sayıda yaşayan sığınmacı statüsünde veya pasaportlarıyla Türkiye’ye gelmiş ve sağlık hizmeti talebinde bulunan çok sayıda insan var. Bu nedenle devlet hastaneleri ile kimi özel hastanelerde yığılmalar söz konusu. Bu da sağlık çalışanları açısından iş yükünü ciddi anlamda arttırmaktır.” Suriyeli sığınmacılar ile sağlık çalışanları arasında yaşanan en büyük problemin kültür farkı olduğunu vurgulayan Matkap, bu kültür farkından dolayı ciddi problemler yaşandığını söyledi. Matkap, gerek hijyen konusu gerekse davranış kalıpları açısından bir uyumsuzluğun söz konusu olduğuna dikkat çekerek, bu uyumsuzluğun kimi zaman şiddetle kendini gösterdiğini dile getirdi.

Matkap, yaşanan diğer sorunları şöyle aktardı: “Bir diğer sorun orada yaşanan çatışma ortamı nedeniyle ya da şu an Türkiye’de barındıkları yerlerin koşulları nedeniyle tahammülleri son derece azalmıştır. Bu nedenle hastanede bu hizmeti alırken davranışlar kendilerine uygun gelmediğinde şiddete başvurma eğilimleri yüksek. Tahammülleri son derece düşük. Diğer yaşanan sorun dil sorunudur. Her zaman Arapça bilen bir sağlık personeli ile karşılaşma imkanları olmuyor. Böyle olunca sorunlarını aktarmada ciddi problem yaşıyorlar. Sağlık personeli açısından bugüne kadar hiç bu yoğunlukta yapılmadığı kadar bir “savaş cerrahisi” uygulaması olduğunu söyleyen Matkap, özellikle Reyhanlı Devlet Hastanesi, Antakya Devlet Hastanesi ile kısmen Altınözü Devlet Hastanesinde yoğun bir biçimde savaş cerrahisi bulunduğunun altını çizdi.

Matkap, personel azlığı ve yetersizliğinden hem sağlık çalışanlarında hem de hekimlerde tükenmişlik sendromu belirtisi söz konusu olduğunu belirterek, “Yaşadığımız sorunlar değişik kanallarla tabii ki de yetkililere iletiliyor. Ancak karşılaştığımız yaklaşımlar, ‘Olağanüstü durum yaşanıyor. Bu durumun ne kadar süreceği belli değil. Yalnız bu bir süreçtir. O nedenle biraz sabredin’ biçiminde oluyor” diyerek içinde bulunulan durumu özetledi. (Hatay/DİHA)