HIDE

GAZETE DEMOKRAT / EKONOMİ

GRID_STYLE

SON HAVADİS

SHOW_BLOG

Karlılığıyla övünen Ziraat Bankası ve Halk Bankası, çalışanların kıdem tazminatlarını ödemedi

Karlılığıyla övünen Ziraat Bankası ve Halk Bankası, çalışanların kıdem tazminatlarını ödemedi. Yargı, çalışanları haklı buldu ama sonra ne o...

Karlılığıyla övünen Ziraat Bankası ve Halk Bankası, çalışanların kıdem tazminatlarını ödemedi. Yargı, çalışanları haklı buldu ama sonra ne olduysa oldu ve hukuk sistemi adeta takla attı 

Çalışanlar haklı bulunmuştu 
Ziraat Bankası ve Halk Bankası emeklilerinin, toplamda yüz binlerce lirayı bulan kıdem tazminatı ödemeleri eksik yapıldı. Çalışanlar emekli olurken belki de tek güvenceleri olan kıdem tazminatlarının tam olarak ödenmesi için dava açtı. Kartal İş Mahkemesi, çalışanları haklı bulan emsal bir karar aldı. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi de bu kararı oybirliğiyle onadı ama sonra ne olduysa oldu ve hukuk skandalları başladı. 

Birden karar değişti 
Yargıtay dairesi birdenbire yetkilerini aşarak kendi verdiği kararı iptal etti ve yerel mahkeme gibi dosya incelemesine girişti. Bu girişimin sonucunda Yargıtay, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) kararlarını da çiğneyen ve bir şekilde Ziraat Bankası’nı haklı bulan skandal bir karar aldı. Şimdi, Türkiye’de iç hukuk yolu adaletsiz bir biçimde tükendiğinden çalışanlar AİHM’de haklarını arıyor. 

‘Avukatlık diplomamı atacaktım’ 
Birgün’e konuşan avukat İzzet Otru, “Ben sürece dahil olduğumda, hukuk fakültesi 2. sınıf öğrencisiydim, Süleyman Abinin yanında çalışıyordum. Mastırım bitti, avukat oldum, dava daha bitmedi. Sanırım doktora sonunda da daha bitmemiş olacak. Buradaki hukuk ihlallerinin hepsini, ‘olmaması gereken hukuk’ olarak hukuk fakültelerinde ders diye okutabilirsiniz” dedi. 

Türkiye’de Ziraat Bankası kanunları işliyor 
Ziraat Bankası ve Halk Bankası emeklilerinin, toplamda yüz binlerce lirayı bulan kıdem tazminatı ödemeleri eksik yapıldı. Bunun üzerine çalışanlar emekli olurken belki de tek güvenceleri olan kıdem tazminatlarının tam olarak ödenmesi için İstanbul ile Ankara’daki iş mahkemelerinde davalar açtı. Önce işler düzgün gitti ve açılan davalardan birinde Kartal-İş Mahkemesi, çalışanları haklı bulan emsal bir karar aldı. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi de bu kararı onadı. Ancak sonrasında aynı Yargıtay dairesi, yetkilerini aşarak kendi verdiği kararı iptal etti ve yerel mahkeme gibi dosya incelemesine girişti. Bu girişimin sonucunda Yargıtay, yasa maddelerini hiçe sayan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararlarını çiğneyen, Ziraat Bankası’nı haklı bulan skandal bir karar aldı. Şimdi, Türkiye’de iç hukuk yolu adaletsiz bir biçimde tükendiğinden çalışanlar AİHM’de haklarını arıyor. 

4603 sayılı yasayla başladı 
Emlak Bankası’ndaki meşhur Civangeyt hortumlama skandalının ardından, bu tür olayların önüne geçme maksadıyla hazırlanan 4603 sayılı kanun 15 Kasım 2000 tarihinde kabul edildi. 25 Kasım 2000’de de yürürlüğe giren bu kanunla Ziraat Bankası, Halk Bankası, Emlak Bankası gibi devlet bankaları, kamu sermayeli anonim şirket statüsüne dönüştürüldü. Tabii bu ve bunu takip eden birtakım düzenlemelerden Ziraat Bankası ile Halk Bankası çalışanları da fazlasıyla etkilendi. 

Önce çalışanlara 4603 sayılı Bankalar Kanunu’na tabi olmalarıyla birlikte mali, özlük ve emeklilikle ilgili kazanılmış haklarının koruma altında olduğu bildirildi. Ama ardından 2002 yılı içerisinde banka yönetimi, çalışanların bir kısmını tasfiye etme amacı taşıyan operasyona başladı. Bu operasyonda çalışanlar, ihtiyaç fazlası personel olarak başka kurumlara sürülmekle tehdit edilerek, banka yönetimi tarafından hazırlanan Belirsiz Süreli Hizmet Sözleşmesi'ni imzalamaya zorlandı. Belirsiz Süreli Hizmet Sözleşmesi’ni imzalamak, güvencesizleştirilmeye ve sigorta statülerinin Emekli Sandığı’ndan Sosyal Güvenlik Kurumu’na nakledilmelerine izin vermek demekti. Böylelikle sözleşmeyi kabul eden çalışanların emekli olurken büyük hak kaybına uğramalarının da yolu açıldı. 

Sözleşmeyi çiğnediler 
Ama aslında bu sözleşmenin 5’inci maddesinde bile, “Banka, emekliliğini hak etmemiş personelin kıdem tazminatını diğer kamu kurum ve kuruluşları ile bankada geçmiş hizmet süreleri toplamı üzerinden ödemeyi kabul ve taahhüt eder” yazıyordu. Başka bir deyişle, bu maddeyle, çalışanlar farklı sosyal güvenlik kurumlarına geçse bile, kamu kurum ve kuruluşlarında hizmet sürelerinin kıdem tazminatı bakımından parçalanamaz bir bütün olduğu kabul ediliyordu. 

Fakat banka yöneticileri gözlerini kırpmadan hukukun ahde vefa ilkesini çiğneyerek bu maddeyi çiğnedi. Çalışanların emeklilik öncesi tek birikimi olacak paraları eksik ödedi. 

Bu şu şekilde oldu: Çalışanların emeklilik için gerekli çalışma süreleri, 2001 yılından öncesi için Emekli Sandığı'na bağlı memurlar gibi 2001 yılından sonrası için ise SGK'ye bağlı işçi olarak parçalanarak hesaplandı. Böylelikle çalışanlara emekli oldukları zaman düşük ödemeler yapıldı. 

Emsal karar uygulanmadı 
Tabii çalışanlar da haklarını aramak için Türkiye’nin bir hukuk devleti olduğu düşüncesiyle konuyu yargıya taşıdı. Çalışanların avukatları, tüm müvekkilleri için aynı anda dava açmak yerine emsal karar oluşturulabilmesi ve davaların seyrine göre hareket edilmesi maksadıyla örnek davalar açtı. Buna göre Beyoğlu İş Mahkemelerinde 4, İstanbul İş Mahkemelerinde 4 ve Kartal 3. İş Mahkemesinde bir dava açıldı. 

Mahkemelerde öncelikle Ziraat Bankası ve Halk Bankası çalışanlarına imzalatılan sözleşmelerin maddeleri hatırlatıldı. Uygulamanın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin,“Taraflar arasında yapılmış sözleşme ile işçiye verilen hakkın işçinin mülkü olduğu ve sözleşmeye aykırılığın işçinin mülkiyet hakkının ihlali olduğu” şeklindeki yerleşik içtihatlarına aykırı olduğu belirtildi. 

Banka için yetkisini aştı 
Kartal 3. İş Mahkemesi’nde diğer mahkemelere göre karar çabuk verildi, çalışanlar haklı bulundu; bu dava Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin de onamasıyla, sürmekte olan ve yeni açılacak diğer davalara da örnek teşkil etti. 

Fakat bir süre sonra Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nde garip şeyler meydana geldi. Önce diğer çalışanların davaları için kararı isteyen avukatlara bir türlü dava dosyası ulaştırılmadı. Ardından ise Yargıtay 9. Hukuk Dairesi kesinleşmiş ve icra edilmiş yerel mahkeme kararını Karar Düzeltme talebiyle bozdu. Yetki sınırları dışında bir usul dışı soruşturmaya başladı. Bununla yerel mahkeme kararının emsal teşkil etmesinin önüne geçildi. Bir süre sonra da Yargıtay, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarını ve Türkiye’deki yasaları tanımayan bir kararla, çalışanların hizmet süresini parçalayan Ziraat Bankası yönetimini, emredici hukuk kurallarının "dairenin içtihadını bertaraf etmeyeceğini" vurgulayarak yani 'ben bu konudaki hukuk kurallarını Ziraat Bankası için uygulamıyorum" diyerek Ziraat Bankası yönetimini haklı buldu. Bu kararla birlikte iç hukuk yolları tükendiğinden, mağdur edilen binlerce çalışan davayı AİHM’e taşıdı. 

Avukat Süleyman Etlik 
"Nasıl söylenir, ne konuşulur ayırt etmekte zorlanıyorum doğrusu. Neyi konuşalım? 

4603 sayılı yasa ile Emlak Bankasının tasfiyesini mi? 

Bu tasfiye ile Emlak Bankasının arazilerinin rant hırsıyla çarpık kentleşme alanlarına dönüştürülmesini mi? 

4603 sayılı yasa ile sermayelerinin yüzde 51’inden fazlasının kamuya ait olduğu açık olan bankaların, bankalar kanununda yazılı Bağımsız Denetleme Kuruluşları tarafından denetlenmesinin önü açılarak zevahiri kurtarmak için TBMM tarafından denetleniyormuş izlenimi verilse de aslında Sayıştay denetimi dışına çıkarılmış olmalarını mı? 

Yeniden yapılandırma adı altında çalışanların iş güvenliklerini ortadan kaldırma amacıyla hareket edilerek maktu biçimde hazırlanmış Belirsiz Süreli Hizmet Sözleşmesini mi? 

İş güvencesinin ortadan kaldırılmasına karşılık olarak çalışanın ağzına bir parmak bal sürme anlamında algılanan bu sözleşmenin 5. maddesini mi? 

Önce çalışanın ağzına bir parmak bal sürecekmiş gibi gösterilen 5. maddenin yok biz kamu kurumuyuz denilerek uygulanmamasını mı? 

Emsal olarak açtığımız davalarda baştan itibaren Ziraat Bankası sözleşmeden önceki dönemler için 1475 sayılı kanunun 14. maddesinin 6. fıkrasının uygulanması gerektiğini ileri süren savunmalar yapmış olmasına rağmen bu savunmaları kabul etmeyen yerel mahkeme ve Yargıtay’ın lehte kararın çok sayıda Ziraat ve Halk Bankası emeklisini ilgilendirdiğinin anlaşılmasından sonra çark ederek bütün uyarı ve itirazlarımıza rağmen 1475 sayılı yasanın 14. maddesinin 7 fıkrası gereği işverenin kamu kurumu olup olmadığının denetimini yapmaktan özenle kaçınılarak 14. maddenin 6. fıkrasının kamu düzeninden olduğu ve bir kısım özel yasalardaki aksine düzenlemeler olsa bile dairenin yerleşik içtihadının uygulanması gerektiği gerekçeleri ile üç kez Yargıtay’a gidip gelmiş ve lehte onanmış emsal kararın ortadan kaldırılmış olmasını mı? 

Anlaşılan o ki, kamu düzeni gerekçesi ile iş ilişkisinin zayıf olan tarafının korunarak taraflar arasındaki eşitliği sağlama amacı ile ortaya konulmuş olan işçi lehine yorum ilkesi rafa kaldırılıyor. 

O zaman soruyorum. İş Hukukunda kamu düzeni kimin düzeni?" 

Avukat İzzet Otru 
Haberde anlatılan olay o kadar gerçektir ki... Bu davaların başlamasından önce, sözleşmeler ilk hazırlandığında, çalışanların bir kısmı tarafından bir şekilde Süleyman Bey’e ulaştırılmıştı. Bir şekilde diyorum, çünkü sözleşmeler incelenmesi için çalışanlara verilmedi. Ben sürece ilk dahil olduğumda, hukuk fakültesi 2. Sınıf öğrencisiydim, Süleyman Abinin yanında çalışıyordum. Mastırım bitti avukat oldum dava daha bitmedi. Sanırım doktora sonunda da daha bitmemiş olacak. Buradaki hukuk ihlallerinin hepsini, “olmaması gereken hukuk” olarak hukuk fakültelerinde ders diye okutabilirsiniz. Yargıtay’ın, "ben özel yasa hükümlerini istersem uygulamam” dediğini okuduğumda, avukatlığımın 3. Yılındaydım. Hukuk fakültesi diplomamı duvardan indirip yırtıyordum. Süleyman Ağabey engel oldu. Bu yargılama sürecindeki olanlara ilişkin hissiyatım, dehşete düşmek kısmını bir kenara bırakırsak bir simitçinin dava dosyasını eline aldığında hissedeceği şeyle aynı, kendimi mimarlık okumuş da, yargılama sürecini anlamamışım gibi hissediyorum çünkü olayların hukukla en küçük bir ilişkisi yok. Bir mimari tasarım, bu yargılama sürecinden daha fazla hukukla ilişkilidir. Fakültede öğrendiğimiz her şeyin aslında bir hayal olduğunu gördük bu süreçte.Ama hala o hayalin peşindeyiz, adil bir yaşam için mücadelenin içinde. Gerçi sadece bu davada değil, tüm yargılamalarda artık bu böyle, Cihan’ın davası ortada örneğin. Ya da Pınar Selek yargılamalarını hatırlayın. Fakat burada pervasızlığın son noktası var. Gerekçeli karara açıkça “bu konudaki dairemiz içtihatlarına göre, özel yasa hükümlerini uygulamayız” yazılabildi. Bu nereden nasıl alınan bir güçtür. Kendini, hukukun da üstünde gören hukukçular cennetinde avukatlık yapmaya çalışıyoruz. Davaya ilişkin son bir şey söylemeliyiz, Ziraat Bankası, idare mahkemesinde aleyhine açılan bir davada “ben Türk Ticaret Kanunu’na tabi özel şirketim yargılama idare mahkemesinde yapılamaz ben Kamu İktisadi Teşekkülü değilim” savunması yaptı ve kazandı. Bizim davalarımızda ise Banka “Ben Kamu İktisadi Teşekkülüyüm” savunması yaptı. Başka söze gerek var mı?... 

Birgün / Burak Öz

Business News