HIDE

GAZETE DEMOKRAT / EKONOMİ

GRID_STYLE

SON HAVADİS

SHOW_BLOG

"Tayyip Erdoğan öğrencilere karşı 'tetikçilik' yapıyor"

Öğrenci Kolektifleri Sözcüsü Neval Kösedağı, hükümetin, AKP'li olmayan çevrelerin tamamını hedef aldığına dikkat çekerek, üniversitel...

Öğrenci Kolektifleri Sözcüsü Neval Kösedağı, hükümetin, AKP'li olmayan çevrelerin tamamını hedef aldığına dikkat çekerek, üniversitelerin de buna dahil edildiğini kaydetti. Türk Başbakanı Erdoğan'ın açıklamalarıyla kendilerini marjinalize etmeye çalıştığını söyleyen Kösedağı, dinci-sağcı öğrenci kesimine ise imtiyaz tanındığı görüşünde. 

AKP hükümeti, ilerici talepler etrafında buluşan üniversite gençliğine yönelik olumsuz söz ve uygulamalarını 2012'de de sürdürdü. Çoğunluğu Kürt olan yüzlerce öğrenci hapishanelerde.

Üniversite gençliği, eğitim sistemine karşı duruş kadar; toplumsal meselelere örgütlü, eleştirel bir temayülün gerektiğini de tespit ediyor. Mücadele ağını örerken gerek kapitalist, gerekse de milliyetçi politikalara itirazı elzem sayıyor.

ODTÜ'de Türk Başbakanı Erdoğan'ın protesto edilmek istenmesi ve polis gücünün eyleme yaklaşımı da kamuoyunu öğrenci gençlik üzerinden yeni tartışmalara sürükledi.

Türkiye'deki öğrenci hareketininin niteliğini ve sisteme muhalif eleştirilerini Öğrenci Kolektifleri Sözcüsü Neval Kösedağı ile konuştuk...

Üniversitelerde fiilen karşılaştığınız sorunlardan başlayalım... 

Giderek piyasa kurallarına terk edilen üniversitelerde en temel hakları dahi karşılamak zor. Öğrenciler pahalı ulaşım, beslenme sorunlarıyla karşı karşıya. Devlet yurtları yetersiz ve oldukça kötü durumda. Bu nedenle öğrenciler yüksek ev kiralarına ya da özel ya da cemaat yurtlarına gitmek zorunda kalıyor. Çoğu üniversitede kültür-sanat etkinlikleri yok, denecek kadar az. Öğrenciler sosyal-siyasal gelişimini sağlayamıyor. Öte yandan üniversitelerde özellikle son dönemlerde ifade özgürlükleri giderek kısıtlanıyor, zaten olmayan özgürlük ortamı yok ediliyor. Öğrenciler soruşturmalara, cezalara maruz bırakılıyor. Üniversite yönetimi gibi düşünmeyen bütün üniversiteliler baskı altına alınıyor.

Son günlerde yaşadığımız ODTÜ deneyimi de bunun apaçık örneği. Tayyip Erdoğan’ı üniversitede istemeyen öğrencilere nasıl saldırıldığını gördük. Kısacası üniversitede öncelikli talebimiz olan eşit, parasız, bilimsel, anadilde eğitimden söz etmek mümkün değil.

Taleplerinizden biri öğrenci kesiminin de dışına çıkarak, toplumsal bir içerik taşıyor. Anadil eğitiminden söz ediyorum. Üniversitelerde bunun için etkili bir mücadele yürütüldüğü fikrinde misiniz? 

Hayır. Aksine, anadil eğitimi için etkili bir mücadele yürütemedik. Eğitim hakkını bütünleyen bütün hak başlıkları gibi, anadil de, eğitimde temel bir insan hakkıdır ve bütünlüklü bir mücadele yürütülmediği takdirde eksik bir mücadele olarak kalır. Yani öğrencilerin genel taleplerini, iktidara olan öfkesini örgütlemeden tek başına anadil mücadelesi örgütlenemez. Bu nedenle anadil mücadelesi genel taleplere bağlı olarak örgütlenmeli ve bu politikliğin içerisinde öne çıkarılmalıdır. Öğrenci Kolektifleri’nin yıllardır yürüttüğü üniversite ve sokak mücadelesinin en temel sloganı da “eşit, parasız, bilimsel, anadilde eğitim” olmuştur.

Sadece sizi ilgilendiren sorunlardan bağımsız düşünüldüğünde; mesela, üniversite gençliğinin siyasi-toplumsal sorunlar için edindiği aksülameli yeterli bulmak mümkün mü? 

Toplumsal sorunlara dair tam bir duyarlılıktan bahsedemem. Ancak bunu biz öğrencilerin içinde bulunduğu koşullardan bağımsız da tartışamayız. Bin bir zorlukla gelinen üniversitelerde rekabet etmenin, bireyciliğin “önemi” gelecek kaygısı sosuyla öğrencilere empoze ediliyor. Üniversite sisteminin "kariyer" odaklı yeniden düzenlenmesiyle beraber ilgi de azalıyor. Ancak burada öğrencilerin ilgisizliğiyle beraber politik öğrenci kesimlerinin genel bir duyarlılık yaratma konusundaki eksiklikleri de ciddi bir sorun. ODTÜ'de yaşanan direnişin birkaç gün sonrasında 5 bini aşkın kişinin yürümesi bize gerekli müdahaleler yapıldığında, güçlü muhalefet odakları yaratıldığında toplumsal duyarlılığın artacağı hatta örgütlenebileceğini gösteriyor.

Tayyip Erdoğan'ın, muhalif öğrenci kesimlerini hedef alan açıklamalarda bulunmasının karşılığı ne oluyor? 

Başbakan "AKP'lileştiremediği" bütün kesimleri marjinalize etmeye, değersizleştirmeye çalışıyor. Zaten 'ustalık' dönemiyle başlayan toplumu saflaştırıcı, gericileştirici politikalarının bir parçası, bu. Hapishaneler tutuklu gazetecilerle, belediye başkanından milletvekiline, yaşlı çocuk demeden tutuklanan Kürtlerle, yüzlerce öğrenciyle doldu. Baskı, şiddet, tutuklama, operasyonlar ile AKP’nin karşısında olan bütün kesimler hedef haline getiriliyor. Tayyip Erdoğan’ın tetikçiliğini yaptığı bir mekanizma işliyor. En güncel örneği ODTÜ’de yaşananlardır. Tayyip Erdoğan direnen öğrencileri hakaretler eşliğinde hedef göstermiş, aynı sabah öğrencilere operasyon gerçekleştirilmiştir. Bu senaryoyu defalarca izledik. Bunda muhafazakar-milliyetçi medyanın dili ve itibarsızlaştırma operasyonu da mekanizmanın parçalarındandır.

Üniversitelerde dinci-sağcı kesime imtiyaz tanınıyor mu? Veya, koşullarınız eşit mi? 

Artık günümüzde tek bir kopya skandalının yaşanmadığı bir üniversite/kamu sınavı yok. Daha üniversitelere gelmeden bu imkanlar sonuna kadar sergileniyor. Üniversite yönetimlerindeki AKP kadrolaşması tamamlandıktan sonra bu kesime yönelik avantajlar da arttırılıyor. Hatta bu kesimler "dindar, kindar" gençlik olarak ön plana çıkarılırken, bu profilin dışındaki gençlik kesimi dışlanıyor. 

Bu ayrımda, okul yönetimleri hükümetle müşterek mi davranıyor? 

Tabii ki. Mesela Kulüp etkinlerinde bile okul yönetimlerinin ayrımcı bir tutum sergilediğini söyleyebiliriz. Kutlu doğum haftaları, Türk dili etkinlikleri kulüp etkinlikleri olarak üniversitelerde yer, salon rahatlıkla tahsis edebiliyorken; en basit felsefe topluluğu etkinlikleri iptal ediliyor. Hele de faşist ve gerici profili köklü Marmara, Gazi gibi üniversitelerde bu konu ciddi boyutlarda. Kadrolaşmanın giderek arttığı üniversitelerin tamamında sosyal kültürel etkinlikler bile giderek kısıtlanıyor. Ancak sol adına yapılan bütün eylem-etkinlikler varlığını meşruluğundan alıyor ve biz öğrenciler birçok etkinliğimizi fiili olarak gerçekleştiriyoruz. Soruşturma, ceza pahasına olsa da...

ODTÜ özelinde vuku bulan yaklaşım ve tartışmaları nasıl okudunuz? 

Hükümet, üniversiteyi de yanına çekmek istiyor. Zaten bu kadar hırsla saldırması da bu nedenle. Üniversiteler hâlâ ele geçiremediği yerler ve zapt etme hırsı var. AKP'nin derdi az önce de dediğim gibi kendi gibi düşünmeyen, teslim alamadığı üniversitelerle. ODTÜ bu anlamda AKP'nin "yıkılamaz" görüntüsüne karşı bir direniş niteliğinde oldu. Onuru ve güçler arası mücadele farkına bakmadan yapılması gerekeni tekrar hatırlattı, bizlere. Ve üniversitelerin bu gerici, emek düşmanı, faşist yeni düzene karşı muazzam bir direniş ve yıkıcı etkisi olduğunu gösterdi. Zaten bu direnişin diğer üniversitelere de sıçraması üniversiteler içindeki biriken öfkeyi ve enerjiyi herkese gösterdi. Tayyip Erdoğan rüzgar ektiği yerlerde ciddi fırtınalarla karşı karşıya kalacak. Yeni YÖK Yasası süreci de bu fırtınalara daha çok sahne olacak gibi duruyor.

YÖK Yasası'nı biraz daha açar mısınız? 

AKP üniversitelere biçtiği dönüşümün en büyük ayağını ve YÖK Yasası ile atacak. Bu yasa, üniversitelerde sermaye ve hükümetin resmi işgal bayrağıdır. Bu yasa özel üniversitelerin açılmasından tutun da, yönetim yapısının toptan değişimine, bilimin tamamen sermaye lehine işlevlendirilmesine kadar oldukça tehlikeli adımlar içeriyor. Bu nedenle bugünkü ilk adımımız bu yasaya karşı ODTÜ gibi direnmek olacak. Bu yasayı meclisten geçirmemek için bütün üniversiteleri kolektif emeğimizle ayağa kaldırmaya çalışacağız.

Toplumda dingin bir kesim de var. Bu kesim, belki de farkında olmadan hükümetin beklentisine uyum sağlayarak, 'suya sabuna dokunmadan' eğitim görülmesinden yana. Böyle bir eğitim serüveni mümkün mü? 

Böyle bir şey mümkün. Ancak bu üniversitenin tarihsel, toplumsal görevlerini gözardı etmekle mümkün. Üniversiteler her zaman toplumun aydınlanmacı kurumları olarak direnen, mücadele eden; bilimin ve doğrunun yanında duran yerlerdir. Bu üniversitelerin tarihinden DEV-GENÇ gibi çok kitlesel, militan ve toplumu dönüştürücü etkiye sahip örgütlenmeler geçmiştir. Bahsettiğiniz algıya kapılmak tüm bunları reddetmek, eğitimin gerçekliğini reddetmek anlamına geliyor. 

Ülkemiz giderek AKP eliyle karanlığa itilmekte. İşçiler, emekçiler, öğrenciler, gazeteciler, Kürtler, Aleviler bir kuşatmanın içerisine alınıyor. Buna karşı gelmek istemiyorsanız, her şey mümkün! Buna karşı durmanın tek yoluysa bir araya gelmekten, örgütlenmekten geçiyor.

Business News