HIDE

GAZETE DEMOKRAT / EKONOMİ

GRID_STYLE

SON HAVADİS

SHOW_BLOG

Videoya kaydedilmiş tek firar...

17 Eylül 1988 Kırşehir Hapishanesi  Devrimci Tutsaklar firarda.  Belki de tarihin bilinen tek firar anısı fotoğrafı. Ve belki de videoya ...

17 Eylül 1988 Kırşehir Hapishanesi 
Devrimci Tutsaklar firarda. 
Belki de tarihin bilinen tek firar anısı fotoğrafı. Ve belki de videoya kaydedilmiş tek firar...

Geride bıraktıkları pankartlarıyla:

“O duvar, duvarınız… Vız gelir bize vız.”





"Dünyada İlk Kez Fotografı Çekilen ve Başarılı olan En Uzun Tünel" Bu tünele dair ayrıntılı anlatım ve her aşamasının resimleri ayrı ayrı "Kod Adı T. Bir Yolcunun Anıları" kitabının yazarı ve firarilerden EROL ÖZCAN tarafından anlatılmıştır. "Kod Adı T." Alan Yayıcılık tarafından ( ilk basımı 20 eylül 2012 tarihinde , ikinci basımıda hemen 10 gün sonra 1 ekim 2012 de yapılmıştır.) yayınlanmıştır. "Biryolcunun Anıları" facebook sayfasında bu kitapla ilgili ayrıntıları bulabilirsiniz. “Bu kitapta, faşizme karşı mücadelede 70’li yıllarının ortasından itibaren yer almış biri olarak, bu süreçte yaşadığım önemli olayları ve bu olayların kahramanlarını anlatmaya çalıştım.
Adana MHP binasının damından göstericiler üzerine iki kişinin ateş etmesine tanıklığımla başlayan olaylar, okul yıllarımda tanıştığım devrimci düşünce, önce yayınlanan Devrimci Yol Bildirge’siyle başlayıp, 1 Mayıs 1977’de Devrimci Yol’culuğun Yumruklu Yıldız’ına dönüşerek gelişti.
Çukurova illerindeki Devrimci Yol mücadelesi ve Devrimci Yolcular’ın yaşadıkları... Dışardayken içinde yer aldığım, Adana Kapalı Cezaevi’nden bir kez tünel yoluyla, iki kez de görüşçüler arasına karışarak kaçma olayları...
Ali Uygur’u işkencede öldürüp kimsesizler mezarlığına gömenlerin (Hanifi Avcı ekibi ve DAL’cılar) araştırılması ve bulunması...
Adana Emniyet Müdürü Cevat Yurdakul’un derin devletin resmi kanadının kararıyla sivil faşistler tarafından öldürülmesi...
6 . Kolordu ve Sıkıyönetim Komutanı’nın Pol-Der’li polisleri tıpkı Cevat Yurdakul gibi imha etme politikası ve buna bazı“soysuz”ları da alet etmesi...
Cuntadan sonra gözaltına alınmamın ardından işkence sırasındaki tanıklıklarım ve cezaevi süreci...
Ve son olarak 1988 yılının Eylül ayının 16’sını 17’sine bağlayan gece Kırşehir E Tipi Cezaevi’nden kaçtığımız yaklaşık 130 metrelik tünelin, bugüne kadar kimseden duymanız mümkün olmayan tüm teknik ve pratik ayrıntılarını fotograflarıyla birlikte bu kitapta bulabileceğinizi söyleyebilirim.
Yine kitapta, Çukurova illerinde Devrimci Yol çalışması içerisinde yer almış Behçet Dinlerer’den Soner İlhan’a, Veli Eskili’den Ali Uygur’a , Mustafa Özenç’e uzanan ve yaşanan süreçte birçok öne çıkmış isim ve olay, “kol kırılır yen içinde kalır” mantığını kabul etmeyen bir noktadan yaklaşılarak anlatılmıştır."





"Kod Adı T." kitabına dair Mehmet Tepebaşı'ın yorumu :BİR KİTAP ÇOK ŞEY

Uzun süredir bekliyordum Erol’un kitabını. İçindekileri aşağı yukarı bilmeme rağmen heycanla bekliyordum. Elime aldığımda da aynı heycanla, hemen o akşam bitirdim. İnsan sonunun n
asıl biteceğini bildiği bir filme bu denli heyca bakabilirmi? Bakılıyor işte. Hem de o bilinen sonu oluşturan olayları, zaman dilimlerini, Adana’nın hayal dünyası Sokaklarını, mahallelerini ezbere bildi
ğim, gözü kapalı gezebildiğim halde. Dikkat ederseniz bir Film dedim. Siz hiç bir kitap okurken onu unutup, bir sinama perdesinde canlandırılan sahnelere dalıp, orada kendinizi, ama elle tutulacak kadar gerçek kendinizi gördünüz mü? Kod Adı T Bir Yolcunun Anıları nı okurken dizlerim titreyerek, nefesimi tutarak kendime baktım. Behcedin o dost, o can yüzüne baktım hayranlıklaNe çok severdik onu. Gözümü kırpmadan ateşlere dalardım O nun için. O benim , bizim sadece bir sorumlumuz değildi, o bizim yol göstericimiz, arkadaşımız, aileden biri, bir abimiz di. Kitabı okur ve Behçet’e özlemle, hasretle bakarken yüreğimin bir yanı nın alev alev yandığını hissettim. 

“ Kişiliğinizi asla ezdirmeyin! Ezik bir kişilikle devrimci bir ilişki yaratmak olanaksızdır “ sözünü yeniden içim sevinç dolarak dinledim. Her sözcüğünü teker teker, yavaş yavaş konuşarak anlattığı şeyleri can kulağıyla duymaya, benim anlatığım şeyler karşısında aydınlanan yüzünü belleğime yeniden kazmaya çalıştım.

Sora Hemen yanı başında, dünyanın en güzel gülüşüyle, dünyanın en güzel adamının yanında gördüm kendimi. Sevgili Ali Yavuz, can arkadaşım, yoldaşım Veli Eskili’nin yanında oturan, O’nunla mavra yapan, kendimi kıskandım. İmrenerek baktım.

Ne güzel bir adamdın sen! Ne dost, Ne can bir yürektin Ali!.

“Sen beni bilirsin” diyecek kadar tanırsın beni, bu yüzden, bu bilmene sığınarak yazıyorum bu övgüleri. Bilirsin ki ben güzellemeler yapmanın, gerçekten güzel insanların değerlerinin anlaşılmamasına, onları sıradanlaştırmalarına neden olduğuna inanırım. Niyet ne olursa olsun, “ Bir mesaj verme “ uğruna seni senin gibi arkadaşları, yoldaşları sıradan basma kalıp laflara sokmaya dayanamam. Bu yüzden çok ama çok istememe rağmen, sizi seni ve Behçet’i birçok insandan daha iyi tanıyor olmama rağmen yazmaya cesaret edemiyorum. Hiç güzelleme yapmadan, bir kahraman yaratmadan nasıl anlatırım ben sizi. Siz, sen bana sıradan bir devrimcinin aynı zamanda nasıl bir kahraman olduğunu, Kahramanlığın gerçekliğiyle , kahramanlaştırılmanın sahteliğini yaşam içinde yaşayarak, ve paylaşarak öğrettiniz.

Bir anda Yavuzlar Mahallesinde nasıl Faşistlerin pususuna düştüğümüzü, beş altı silahtan çıkan onlarca mermiden kaçmaya çalışırken senin bana , bir yandan gülüp, pusdan çıkmaya çalışırken

“ Ulan az kalsın Ulaş’la tavla oynayacaktık!” diyişini yeniden duydum.

Anlatsan inanmazlar. Onca faşistin kurduğu pusuda, üzerimize sıkılan onca mermi henüz hala kulaklarımızın dibinden vızır vızır geçerken senin güldüğünü ve Ulaş’ı andığını anlatsam kimse inanmaz. Bilmeden tanımadan,yaşamadan o kadar çokşey anlatıp, o kadar çok şey yazdılarki, gerçeklik, o masalsı gerçeklik yerlere serildi. Bu yüzden yaşadığımızı, paylaştığımızı, “ölmeye ramak kala” kıkır kıkır güldüğümüzü anlatmaya cesaret edemiyorum.

Gerçekliğin masalsılığı olurmu? Bir yolcunu Anıları’nı okurken, orada size, ve kendime bakarken farkettim bunu. Biz masal bir dünyada, sapına kadar gerçek çocuklardık. Hiçbir karşılık beklemeden yoldaşı için gözünü kırpmadan ölüme gidilebildiği bir masal dünyasındaki sert gerçeklikti orada gördüğüm. 

Sonra aynı, büyülü, masalsı dünya ADANA! dizlerimizi kanattığımız toprak yollarıyla köyümüz, allahına kadar canlı yaşamıyla şehrimiz, başkaldırı geleneğiyle kavga okulumuz ADANA!

Kitap, adına yakışır biçimde, yolculuk yapıyor adana sokaklarında, Ve aynı peri masallarınad olduğu gibi masal tozları serperek toprak yolları, çamur deryalarını, ulaşılması zor sanrılı yerler haline getiriyor. Bu yolculukta geçmişime, gençliğime cocukluğuma yolculuk ediyorum bende. Ve bu yolculukta Hafize ile sigaralarımızı tüttürüp yapacaklarımız üzerine konuşurken de; kap kara saçları, kapkara gözleriyle Fehminin bahçesinde “kulle”oynarken de aslında kıymetini bilmediğim o masal dünyasında yaşadığımın farkına çokta varmadan geçip gittiğimin ayrımına varıyorum.

Şimdi biliyorum ki benim de zaman zaman kullandığım Yanık bahçenin arkasından geçen ve Tarsus’a kadar oldukça güvenli bir güzergah çizen köy yolundan tıpkı benim gibi Sevgili Arkadaşım,yoldaşım, yüzümzün akı Mustafa Özenç’te geçmiş. Onunla olan konuşmalarımız, bir ara, önce benim sonra O’nun çalışma yaptığı bir bölge üzerine, kahkalarla gülerek yaptığımız değerlendirmelerimiz çınlıyor kulaklarıma. Epeyce gidip geldiğimiz bu yola, yeniden ayaklarımı değdirmek isteği tabanlarımı yakıyor.

Ve filmin final sahneleri; Bir mahpusun, bir devrimci mahpusun, daha ayak basar basmaz düşündüğü, planlamalar yaptığı, düşlerini kurduğu MAHPUSU DELME sahneleri. Erol’un kitabında belkide en çarpıcı yan, bu sahneler anlatılırken olayı, mükemmel insanların, devrimci kusursuzluğun, tıkır tıkır işleyen bir mekanizmanın, gerçekdışılığından çıkarıp, sonuçta yerin altına giren, bir küçücük tunelde aylarca çalışan ve bu yüzden de zaman zaman atlatılması zor sorunlara neden olan, zaman zaman korkan, ama herşeye rağmen özgür olmak için herşeyini veren etiyle, canıyla problemleriyle insana indirgemesi. Devrimcileri, ama sonuçta insan olan, insana ait sorunları ve gereksinimleri olan insanı , bütün heycanına rağmen bu insanın hikayesini anlatmasıdır. O kadar gerçekçi ve kitabın arkasına konan ( İnanılması güç ama) tunel kazma sırasında çekilmiş resimler o kadar inanılmaz ki, kafanızda, sonunu bildiğiniz halde binbir senaryoyu yazmanıza neden oluyor. Bir anda o daracık tunele uzanıp toprak çekerken buluyorsunuz kendinizi. Bu karanlık dehlizin biraz ilerisinde koca bir ışığın var olduğunu zangır zangır titreyerek hissediyorsunuz.

Kısaca Bir Yolcunun Anıları, okuyan herkesi, özellikle bizim kuşağı ve de özellikle de Adanalıları bu yolculuğa şöyle yada böyle ama mutlaka kataca bir kitap.

MEHMET TEPEBAŞI

Business News