HIDE

GAZETE DEMOKRAT / EKONOMİ

GRID_STYLE

SON HAVADİS

SHOW_BLOG

Beni Türk katillere emanet edin!

Önce küçük bir tespit: Türkiye’de kaybolacaksan Amerikan pasaportuyla kaybolacaksın. Bunu bir kenara yazalım. Kendi  kayıp vatandaşına (m...

Önce küçük bir tespit: Türkiye’de kaybolacaksan Amerikan pasaportuyla kaybolacaksın. Bunu bir kenara yazalım. Kendi  kayıp vatandaşına (mesela gözaltında kayıplara ve Cumartesi annelerinin yıllardır süren bekleyişine)  zerre kadar ilgi göstermeyen halkımız ve büyük basınımızın, içinde Amerika ve Amerikalı sözcükleri geçen bir kayıp olayına karşı büyük duyarlılığıdır bana bunu söyleten. Yoksa, her can ayrı değerli. Ama, bu ülkede bazı canlar diğerlerinden daha değerli. Bunu bir kez daha idrak ettik.
Sonra konumuza gelelim: Amerikalı turist Sarai Sierra’nın (33) İstanbul’da önce kaybolup, ardından bir cinayete kurban gittiğinin öğrenilmesi, son bir kaç haftadır  büyük Türk basınında hayli geniş yer buldu.  Tek başına seyahat eden ve ailesinin anlattıklarına göre, amatör Instagram fotoğrafçılığından hoşlanan Sierra, bu hobisinin peşinde giderken belli ki yanlış zamanda, yanlış yerde, yanlış kişilerle karşılaşmış. Maktülün cansız bedeni daha henüz memleketine bile ulaşmadan medyada yazılanlara bakılırsa,  Sierra’nın acılı annesi  yememiş içmemiş Türk polisine ve halkına cinayetin çözülmesi için gösterdikleri gayretten dolayı teşekkür etmiş. 

Gerçi, basında kızına ilişkin haber çerçevelerini okuyup anlayacak kadar Türkçesi olsa, herhalde başta Habertürk olmak üzere pek çok gazete ve web sitesi hakkında suç duyurusunda bulunurdu. Ama maalesef acılı annenin böyle bir olanağı yok. 
Bugüne kadar olaya ilişkin haber kronolojisine baktığımızda Sarai Sierra’nın özel hayatı, ailesi, Türkiye’de geçirdiği günler, kaldığı pansiyonlar, ilişki kurduğu kişilere ilişkin az çok bilgi edinebiliyoruz. Ama, cinayeti işleme ihtimali olan kişiler hakkındaki bilgiler hep gizli. İsimler saklı, fotoğraflarının yayımlanması yasak.  Gazeteciler hep “tecavüz var mı?” derdinde... Olsa, hikaye renklenecek. Sarai Sierra cinayetinin yaygın medyada habere dönüşme biçimi (haber çerçevelemesi), gazetecilik okullarında “haber söylemi” incelemeleri için –maalesef- bulunmaz örnek. Bu olay, birden fazla söylemsel pratiğin analizine olanak tanıyor. Öncelikle, hemen hemen tüm haberlerde kadına yönelik şiddetin meşrulaştırılması çok net görülüyor. Bu zaten büyük basınımızın ortak hastalığı. Ortada çocuklarını ve kocasını bırakıp başka ülkelere gelen bir genç kadın var... Adı Taylan veya Tarkan olan (gerçek isim hala açıklanmıyor, belki de bilerek gizleniyor) bir erkekle internette tanışıp ilişki kuran “şaibeli” bir kadın bu... tüm haber metinlerinde gizli anlam Ne işin var İstanbul’da? Ne işin var elin adamlarıyla? Büyük Türk basını günlerdir bunun hesabını soruyor. Kısaca, başına gelecek olan her türlü belayı hak eden kadın çerçevelemesi hemen olarak üretiliyor. (Bkz. Habertürk, 07.02.2013, Taylan: İki kere ilişkiye girdik”)

Sierra hakkında basında yer alan bir diğer bir haber çerçevelemesi, mağdurun kriminalize edilmesi, düşmanlaştırılması  ve hakkında türlü soru işaretlerinin yaratılması. Amerikalı turistin kaybolması, cesedinin bulunması ve sonrasındaki haber metinlerine baktığımızda bu konuda da ortak bir  dil ve anlam üretme pratiğini görüyoruz: O, aslında sıradan bir turist değildi, hatta gizli ajandası olan bir kadındı. Türkiye ve Türklere bir fenalık yapmaya gelmiş olabilirdi. Hatta bir ajan bile olabilirdi. Nitekim, buna “kanıt” olarak gösterilen “güçlü deliler” vardı. İstanbul’da görüştüğü kişilere gmail ve ücretsiz messenger gibi programlar aracılığıyla mesajlar yolladığı ve onlardan mesajlar aldığı “ortaya çıkmıştı.” Gmail’ında eski mesajlarını sildiği “tespit edilmişti.” İstanbul’da bir pansiyon sahibiyle “sık sık” yazışmış, İstanbul’da bulunduğu sürece “sır dolu fotoğraflar” çekmişti. Üstelik, bu “amatör” fotoğrafları çekerken elinde “profesyonel” bir fotoğraf makinesi bile yoktu. Gazeteciler üşenmemiş,  profesyonel fotoğrafçılara sormuş, onlar da “vallahi ben Amerika’ya gidecek olsam yanımda ipad değil, adam gibi bir makine götürürdüm” demişlerdi. Bu kadının elinde profesyonel makine olmadığına göre, bizi kandırıyor olabilirdi. Bazı gazetelerde yayımlanan haberlerde, FBI’dan “adını açıklamayan yetkililerin” Sierra’nın uyuşturucu çeteleriyle ilişkisi olup olmadığını araştırdıkları anlatılıyordu. Sierra’nın bir yandan uluslar arası uyuşturucu mafyasıyla, bir yandan ülkemizin doğal güzelliklerini instagram fotoğraflarıyla takibe alan düşman ülke ajanlarıyla veya bilumum suç çeteleriyle ilişkisi olabilirdi. Hatta Sierra, emniyetin kamera kayıtlarında bile “en son 13.15’te görülmüştü.” Kadın sanki kameralardan kaçıyordu da, kameralar onu yine de görmüştü... (Bkz. Habertürk,06.02.2013, Sierra’nın paylaştığı sır dolu fotoğraflar galerisi). Özetle, Türkler bir kadını öldürürse, boşuna öldürmezdi (!) 

Sarai Sierra cinayetine ilişkin bir diğer çerçeveleme de milliyetçi hassasiyetlerle kurgulanan haberlerde gözleniyordu. Şimdi, bu kadın Türkiye’de, İstanbul’da, muhtemelen bir TC vatandaşı tarafından öldürülmüştü ya... Bu bizi bozuyordu açıkçası. Biz kendi ülkemizde, kendi kadınlarımızı göğsümüzü gere gere döverdik, öldürürdük, devlet ve yargı da sağ olsun arkamızı kollardı. Ama, şimdi el alem ne derdi?.. Neyse ki, büyük Türk basınında çareler tükenmezdi. Önce “Sierra’nın annesi Türk polisine ve halkına teşekkür etti” haberleri çıktı.  Ardından daha da ileri giderek “Sierra’nın annesi Türk halkına minnettar” diye yazdılar. Utanmasalar, “İyi ki kızımı Türkler öldürdü, gerekirse beni de Türk katillere emanet edin,” dedi diye yazacaklardı herhalde. Cihan Haber Ajansı muhabirine konuşan Betzaida Jimenez, “Kızım kaybolduktan sonra Türk insanı dört bir koldan onu aramaya başladı. Türkler hiç tanımadıkları bir insanı sanki kendi evlatlarını ararmış gibi aradılar,” demişti. Artık biz CHA muhabirinin yalancısıyız... Lakin, çok uzun süre geçmeden aynı anne bir anda “kafaları karıştıran açıklamalar” yapmaya başlamıştı. Meğerse, ABD’de yayımlanan Daily Mail gazetesi Sarai Sierra’dan “amatör fotoğrafçı” diye bahsederken, kendi annesi “kızım fotoğrafa sadece 1 sene önce merak sardı” demişti...  Amatör fotoğrafçılığın tescili için ne kadar bir süre gerekir bilmiyorum, ama CHA muhabirinin mantık silsilesini kendi çapında anlayabiliyorum. Zaten aynı haberin devamında “Cinayet Türk imajına zarar verdi” ara başlığıyla devam ediliyor: “ Amerika’da da cinayetler oluyor, ama Türkiye’de olunca konu büyütülüyor,” demiş New York’ta yaşayan bir Türk lokantacı. (Bkz. 06.02.2013, Habertürk, Cinayette soru işaretleri artıyor) 

Kanımca,  absürd başlayıp absürt devam eden Sarai Sierra cinayeti haberciliğinde ve olayın sosyal medyadaki yansımalarında fevkaladenin fevkindeki aşama, halkımızın en sonunda geldiği “Sarai ölmek için neden Türkiye’yi seçti?” noktasıdır. Bu kadın neden mesela Atina’da öldürülmemiştir de İstanbul’da öldürülmüştür? Acaba bu Türkiye’yi karalama operasyonunun bir parçası mıdır? Aynı Pippa Bacca olayı gibi, bu da güzel ülkemize ve “kadınlara karşı son derece saygılı olan erkeklerimize” kara leke sürmek isteyenlerin bir oyunu mudur? Kriminal ayrıntılarla dolu haberler “İstanbul güvenli değildir” algısı yaratabilecektir. Bu nedenle, gazetecilerin dikkatli olması gerektir (!) İstanbul Turizm Müdürü  Emre Bilgili’ye kulak verip, turizm camiasını üzmemek gerekmektedir. (Bkz. 05.02.2013, Turizm Today, İstanbul Turizm Müdürü Bilgili’den Sierra açıklaması) Neyse ki, THY Sirrea’nın cenazesini ve ailesi New York  JFK havalimanına bedava taşıyacaktır da, Türklerin ne yardım sever ve cömert oldukları tüm dünyaya (ama özellikle Amerikalı turistlere) anlatılacaktır. Bu arada, “Sierra masum değil” başlığıyla Haber-Türk olaya son noktayı koymuştur. (06.02.2013, Habertürk) Böylece Türk milleti rahatlamış, cinayetin nedenini nasılını az çok çözmüştür... 

Yine aynı yayın organında yayımlanan bir başka habere göre, Sarai Sierra cinayeti dikkatleri “kayıp vakalarına” çekmiş. Türkiye’de kayıp kişiler listesinde 2922 isim yer alıyormuş. Bunların arasında kaybolmuş yabancı ülke vatandaşı sayısı 89’muş. Asayiş Şube Müdürlüğü Kayıp Şahıslar Büro Amirliğinin internet sitesine giren acar Habertürk muhabiri kayıplar listesine ulaşmış ve aklına ilk gelen şu önemli (!) haberi yapıvermiş: “Sonları Sarai gibi mi olacak?” Haberi bir de yabancı uyruklu genç kadın fotoğrafı süslüyor. (Bkz. 07.02.2013, Habertürk, Sonları Sara gibi mi olacak?)
Ne diyelim... Allah o kayıpları ve yakınlarını sizin haberciliğinizden korusun. Kayıplar listesinde geri kalan 2833 kişiyi ve yakınlarını da bilinçli ve vicdanlı gazetecilerle karşılaştırsın.
ESRA ARSAN
 * Doç. Dr. Bilgi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Business News