Başbakan Erdoğan, karşısında güçlü bir muhalefet olmamasına rağmen, oy kaybetmeye devam ediyor. Yapılan tüm araştırmalar, AKP’nin oylar...
Başbakan
Erdoğan, karşısında güçlü bir muhalefet olmamasına rağmen, oy
kaybetmeye devam ediyor. Yapılan tüm araştırmalar, AKP’nin oylarının
yüzde 40′ın altına indiğini gösteriyor. Erdoğan’ın Öcalan ile pazarlık
masasına oturması ve Türkiye’nin sonu belli olmayan bir maceraya
sokulması toplumun tüm kesimlerinde büyük bir tedirginlik yaratıyor.
Bu tedirginlik sadece toplumun değişik kesimlerinde değil, AKP içinde de belirgin bir şekilde yaşanıyor. Öyle ki; geride bıraktığımız günlerde Cemil Çiçek‘in de aralarında olduğu 30′a yakın milletvekili bir araya geldi ve “Nereye gidiyoruz?” sorusuna yanıt aradı. AKP’nin “milliyetçi” vekillerinin katıldığı sohbet toplantısında ”Anayasa’dan Türk Milleti kavramının çıkartılacak olması”nın yaratacağı etkiler masaya yatırıldı.
Bu toplantıya ilişkin detayları Beyaz TV‘de de aktardım. Dinamit adlı programda, ”Erdoğan, adına açılım denilen süreci bize değil, önce kendi milletvekillerine anlatsın” ifadesini kullandım. Aynı programda, “Erdoğan, Cemil Çiçek‘in bu tavrından rahatsız olduğu için Haziran ayındaki Meclis başkanlığı seçimlerinde Hayati Yazıcı‘yı Meclis Başkanı yapacak” dedim.
Başbakan Erdoğan, ”Başkan” olabilmek için her şeyi göze almış durumda… Bu yüzden, kimi zaman milliyetçiliği ayaklar altına alıyor, kimi zaman tam tersi bir tutum izliyor. Öcalan ve PKK’yı siyasetin merkezine oturtan Erdoğan, yüzde ellilik desteğin her şeye rağmen süreceğini sanıyor!
Oysa ki; hayatın gerçeği bambaşka… Toplum, sindirildiği ve korkutulduğu için olan bitene sesini çıkarmıyor… Ancak bir şeylerin yolunda gitmediğini de görüyor. “Akan kan dursun” söyleminin ardından yatan gerçeğin ise ”duygularının istismarı” olduğunu hissediyor. Toplum, Erdoğan’ın ”Başkan” olabilmek adına Öcalan ile yaptığı pazarlığın arkasındaki niyeti de görüyor. AKP teşkilatlarında ard arda yaşanan toplu istifalar, Erdoğan’ın ”kadr-i mutlak güç olmadığı”nı kanıtlıyor.
Sanırım AKP yönetimi de bunun farkında ki; yaptıkları her miting ve toplantıyı twitter ve facebook’tan duyururken, “Salon çok kalabalıktı, meydanlara sığmadık…” türü ifadeler kullanmak zorunda kalıyorlar.
AKP içindeki bazı milletvekilleri ise “Yeni bir parti tutar mı?” arayışı içinde… Çünkü; sayıları 70′in üzerinde olan bir çok milletvekili, tüzükteki ”3 dönem” kuralı yüzünden bir daha parlamentoya giremeyecek. Bu milletvekilleri, Abdullah Gül ile Rıfat Hisarcıklıoğlu‘nun düğmeye basmasını bekliyor.
Biliniyor ki; Recep Tayyip Erdoğan 2015 yılında yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Abdullah Gül‘ün koltuğu kendisine devretmesini istiyor. Erdoğan, Gül’ün kendi yerine ”Başbakan” olmasına da sıcak bakmıyor. Bir anlamda Gül’ü tasfiye etmek istiyor. Gül ise bu planın farkında… Bu yüzden, olan biteni sessizce izliyor. Bir yandan ise yeni partinin koşullarının olup olmadığını değerlendiriyor.
Abdullah Gül, Erdoğan’ın içine itildiği “Çözüm Süreci”nde sessiz kalarak faturayı Başbakan’a çıkarttırıyor. Başbakan ”Yapılan herşey devlet politikasıdır” dese de Gül şu ana dek Erdoğan’a güçlü bir destek vermiş değil… Erdoğan, tüm süreci tek başına omuzlamak zorunda kalıyor.
Erdoğan, ”içte” iktidarını koruma ve geleceğini sağlama alma hesapları yaparken, bir yandan da ABD ile bozulan ilişkileri düzeltmeye çalışıyor. Medyamız görmezden geliyor ama ABD’nin Erdoğan’a kızgın olduğu biliniyor.
Kızgınlığın sebeplerinden biri şu:
Erdoğan hükümeti, Ortadoğu’da çok tehlikeli sulara açıldı. AKP iktidarı, El Kaide lideri Usame Bin Ladin‘in damadı Ebu Greyt‘in Türkiye’ye girmesine ”göz yumdu.” 26 Ocak‘ta İran üzerinden Türkiye’ye giren Ebu Greyt, yaklaşık bir ay boyunca Ankara‘da elini kolunu sallayarak dolaştı.
CIA, Greyt’in Türkiye’de serbestçe dolaştığını tespit edince, durum ABD Dışişleri Bakanlığı’na bildirildi. Dışişleri ile Türk hükümeti arasında yapılan görüşmeler sırasında, ABD’nin AKP’ye yönelik güveni zedelendi. ABD, Greyt’in Türkiye’de AKP’nin himayesi altına alındığını hissetti. Bu düşünce, AKP’ye de iletildi.
AKP hükümeti ise, Suriye’nin dağıtılması projesinde -ABD’nin bilgisi dışında- kullanmak için yurda getirdiği Greyt’i 1 Mart günü CIA‘ye teslim etti.
1 Mart’a dikkat edin:
O gün ABD Dışişleri Bakanı Kerry Türkiye’ye geldi. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül‘e övgüler dizen Kerry, bir anlamda “yeni ortakları”nı da işaret etti. AKP hükümeti ise aynı gün, “iyi niyet belirtisi” olarak Greyt‘i apar topar bir şekilde CIA’ya teslim ederek güven telkin etmeye çalıştı.
AKP, “İslami” camianın tepkisini engelleyebilmek için ise yandaş gazetelere “Greyt Ürdün’de gözaltına alındı” haberleri yaptırdı. (Ürdün Kralı’nın bir hafta sonra Türkiye’ye geldiği de gözlerden kaçmasın..) Oysa ki; AKP iktidarının baş destekçilerinden olan Özgür – Der, Greyt’in bizzat AKP tarafından ABD’ye teslim edildiğini açıkladı. Özgür – Der, biraz da hayal kırıklığı ile kaleme aldıkları metinde “İşbirlikçi iktidar istemiyoruz” ifadesini kullandı.
Kuşkusuz; ABD’nin AKP’ye ilişkin bakışının değişmesi tek bir olayla açıklanamaz. Ancak belli ki; ABD de artık AKP’nin kullanım süresinin dolduğunu ve AKP’nin sorunlara çözüm üretemediğini görüyor. Bu yüzden, yeni bir oyuncu aranıyor. Erdoğan’ın “öngörülür olamayışı” ve bölgede ABD’ye rağmen kendisini “lider” konumuna oturtmaya çalışması rahatsızlık yaratıyor.
Üstüne üstlük bunca desteğe rağmen, Erdoğan’ın söz vermesine rağmen Suriye’yi hala dağıtamamış olması da ABD’nin oyun planını yeniden gözden geçirmesine sebep oluyor. AKP’nin El Kaide’nin liderlerinden olan Greyt’i “bilgi vermeden” Türkiye’ye getirmesi ise aradaki “güven ilişkisi”ni zedeliyor.
Anlayacağınız, Erdoğan bir yandan içine itildiği ”Çözüm Süreci”ni nasıl sonlandıracağını düşünürken, bir yandan ise dış politikadaki ölçüsüzlüklerinin karşısına çıkmaya başladığını görüyor. İktidarda kalabilme adına Öcalan ile yol arkadaşı haline gelen Erdoğan, ne İsa’ya ne de Musa’ya yaranabiliyor…
Barış Yarkadaş – Gerçek Gündem
Bu tedirginlik sadece toplumun değişik kesimlerinde değil, AKP içinde de belirgin bir şekilde yaşanıyor. Öyle ki; geride bıraktığımız günlerde Cemil Çiçek‘in de aralarında olduğu 30′a yakın milletvekili bir araya geldi ve “Nereye gidiyoruz?” sorusuna yanıt aradı. AKP’nin “milliyetçi” vekillerinin katıldığı sohbet toplantısında ”Anayasa’dan Türk Milleti kavramının çıkartılacak olması”nın yaratacağı etkiler masaya yatırıldı.
Bu toplantıya ilişkin detayları Beyaz TV‘de de aktardım. Dinamit adlı programda, ”Erdoğan, adına açılım denilen süreci bize değil, önce kendi milletvekillerine anlatsın” ifadesini kullandım. Aynı programda, “Erdoğan, Cemil Çiçek‘in bu tavrından rahatsız olduğu için Haziran ayındaki Meclis başkanlığı seçimlerinde Hayati Yazıcı‘yı Meclis Başkanı yapacak” dedim.
Başbakan Erdoğan, ”Başkan” olabilmek için her şeyi göze almış durumda… Bu yüzden, kimi zaman milliyetçiliği ayaklar altına alıyor, kimi zaman tam tersi bir tutum izliyor. Öcalan ve PKK’yı siyasetin merkezine oturtan Erdoğan, yüzde ellilik desteğin her şeye rağmen süreceğini sanıyor!
Oysa ki; hayatın gerçeği bambaşka… Toplum, sindirildiği ve korkutulduğu için olan bitene sesini çıkarmıyor… Ancak bir şeylerin yolunda gitmediğini de görüyor. “Akan kan dursun” söyleminin ardından yatan gerçeğin ise ”duygularının istismarı” olduğunu hissediyor. Toplum, Erdoğan’ın ”Başkan” olabilmek adına Öcalan ile yaptığı pazarlığın arkasındaki niyeti de görüyor. AKP teşkilatlarında ard arda yaşanan toplu istifalar, Erdoğan’ın ”kadr-i mutlak güç olmadığı”nı kanıtlıyor.
Sanırım AKP yönetimi de bunun farkında ki; yaptıkları her miting ve toplantıyı twitter ve facebook’tan duyururken, “Salon çok kalabalıktı, meydanlara sığmadık…” türü ifadeler kullanmak zorunda kalıyorlar.
AKP içindeki bazı milletvekilleri ise “Yeni bir parti tutar mı?” arayışı içinde… Çünkü; sayıları 70′in üzerinde olan bir çok milletvekili, tüzükteki ”3 dönem” kuralı yüzünden bir daha parlamentoya giremeyecek. Bu milletvekilleri, Abdullah Gül ile Rıfat Hisarcıklıoğlu‘nun düğmeye basmasını bekliyor.
Biliniyor ki; Recep Tayyip Erdoğan 2015 yılında yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Abdullah Gül‘ün koltuğu kendisine devretmesini istiyor. Erdoğan, Gül’ün kendi yerine ”Başbakan” olmasına da sıcak bakmıyor. Bir anlamda Gül’ü tasfiye etmek istiyor. Gül ise bu planın farkında… Bu yüzden, olan biteni sessizce izliyor. Bir yandan ise yeni partinin koşullarının olup olmadığını değerlendiriyor.
Abdullah Gül, Erdoğan’ın içine itildiği “Çözüm Süreci”nde sessiz kalarak faturayı Başbakan’a çıkarttırıyor. Başbakan ”Yapılan herşey devlet politikasıdır” dese de Gül şu ana dek Erdoğan’a güçlü bir destek vermiş değil… Erdoğan, tüm süreci tek başına omuzlamak zorunda kalıyor.
Erdoğan, ”içte” iktidarını koruma ve geleceğini sağlama alma hesapları yaparken, bir yandan da ABD ile bozulan ilişkileri düzeltmeye çalışıyor. Medyamız görmezden geliyor ama ABD’nin Erdoğan’a kızgın olduğu biliniyor.
Kızgınlığın sebeplerinden biri şu:
Erdoğan hükümeti, Ortadoğu’da çok tehlikeli sulara açıldı. AKP iktidarı, El Kaide lideri Usame Bin Ladin‘in damadı Ebu Greyt‘in Türkiye’ye girmesine ”göz yumdu.” 26 Ocak‘ta İran üzerinden Türkiye’ye giren Ebu Greyt, yaklaşık bir ay boyunca Ankara‘da elini kolunu sallayarak dolaştı.
CIA, Greyt’in Türkiye’de serbestçe dolaştığını tespit edince, durum ABD Dışişleri Bakanlığı’na bildirildi. Dışişleri ile Türk hükümeti arasında yapılan görüşmeler sırasında, ABD’nin AKP’ye yönelik güveni zedelendi. ABD, Greyt’in Türkiye’de AKP’nin himayesi altına alındığını hissetti. Bu düşünce, AKP’ye de iletildi.
AKP hükümeti ise, Suriye’nin dağıtılması projesinde -ABD’nin bilgisi dışında- kullanmak için yurda getirdiği Greyt’i 1 Mart günü CIA‘ye teslim etti.
1 Mart’a dikkat edin:
O gün ABD Dışişleri Bakanı Kerry Türkiye’ye geldi. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül‘e övgüler dizen Kerry, bir anlamda “yeni ortakları”nı da işaret etti. AKP hükümeti ise aynı gün, “iyi niyet belirtisi” olarak Greyt‘i apar topar bir şekilde CIA’ya teslim ederek güven telkin etmeye çalıştı.
AKP, “İslami” camianın tepkisini engelleyebilmek için ise yandaş gazetelere “Greyt Ürdün’de gözaltına alındı” haberleri yaptırdı. (Ürdün Kralı’nın bir hafta sonra Türkiye’ye geldiği de gözlerden kaçmasın..) Oysa ki; AKP iktidarının baş destekçilerinden olan Özgür – Der, Greyt’in bizzat AKP tarafından ABD’ye teslim edildiğini açıkladı. Özgür – Der, biraz da hayal kırıklığı ile kaleme aldıkları metinde “İşbirlikçi iktidar istemiyoruz” ifadesini kullandı.
Kuşkusuz; ABD’nin AKP’ye ilişkin bakışının değişmesi tek bir olayla açıklanamaz. Ancak belli ki; ABD de artık AKP’nin kullanım süresinin dolduğunu ve AKP’nin sorunlara çözüm üretemediğini görüyor. Bu yüzden, yeni bir oyuncu aranıyor. Erdoğan’ın “öngörülür olamayışı” ve bölgede ABD’ye rağmen kendisini “lider” konumuna oturtmaya çalışması rahatsızlık yaratıyor.
Üstüne üstlük bunca desteğe rağmen, Erdoğan’ın söz vermesine rağmen Suriye’yi hala dağıtamamış olması da ABD’nin oyun planını yeniden gözden geçirmesine sebep oluyor. AKP’nin El Kaide’nin liderlerinden olan Greyt’i “bilgi vermeden” Türkiye’ye getirmesi ise aradaki “güven ilişkisi”ni zedeliyor.
Anlayacağınız, Erdoğan bir yandan içine itildiği ”Çözüm Süreci”ni nasıl sonlandıracağını düşünürken, bir yandan ise dış politikadaki ölçüsüzlüklerinin karşısına çıkmaya başladığını görüyor. İktidarda kalabilme adına Öcalan ile yol arkadaşı haline gelen Erdoğan, ne İsa’ya ne de Musa’ya yaranabiliyor…
Barış Yarkadaş – Gerçek Gündem