Page Nav

HIDE

Grid

GRID_STYLE

GAZETE DEMOKRAT / İKTİDAR DOSYASI

HIDE_BLOG

EMEK/SINIF/HALK

Çarlık Prensinin Trabzon raporu

24 Şubat Trabzon’un kurtuluşunun yıldönümü. Rus orduları, I. Dünya Savaşı sırasında 14 Nisan 1916 tarihinde şehri işgal etmiş, Ekim De...

24 Şubat Trabzon’un kurtuluşunun yıldönümü. Rus orduları, I. Dünya Savaşı sırasında 14 Nisan 1916 tarihinde şehri işgal etmiş, Ekim Devrimi’nden sonra 24 Şubat 1918’de geri çekilmişlerdi. İşgalin hemen ardından Rus Prensi A. M. Argutinskiy-Dolgorukoy, Trabzon’a görevlendirilmiş ve 19 Nisan’da Rus yönetimindeki şehre gelmiştir.
Çarlık prensi, ülkesine döndükten sonra Bütün Rusya Şehir Birliği’nin Genel Kafkas Komitesi’nin 2 Mayıs (eski Rus takvimine göre 19 Nisan) 1916 tarihli oturumunda, yani işgalden yaklaşık 20 gün sonra Trabzon üzerine bir rapor sunmuştur. Bu rapor, ayrıca Tiflis’te kitapçık olarak da basılır. (Doklad Kn. A. M. Argutinskago-Dolgorukago o Komandirovke v Trapezund, Tiflis, 1916.)
Karadeniz kıyısının en güzel köşesi’
Argutinskiy-Dolgorukoy, raporuna Trabzon’un coğrafi konumuyla başlar ve savaş öncesi nüfusunun 55 bin (25 bin Türk, 15 bin Rum, 15 bin Ermeni) olduğunu belirtir. Şehir, denize doğru inen amfi tiyatrosu, beyaz iki-üç katlı evleri ve zengin bitki örtüsüyle ünlüdür. Rus prensi, Trabzon’u Karadeniz kıyısının en güzel köşelerinden biri olarak tanımlar.
Trabzon, gerek ticaret merkezi gerekse de Anadolu’da nadir bulunan iki şose yolun kesiştiği yer olması bakımından ülke hayatında önemli rol oynamıştır. Geniş çaplı sanayiye (Alman, İngiliz ve Fransız) ve aynı zamanda fındık, portakal, mısır ve hayvan ürünlerinde büyük ticaret hacmine sahiptir.
‘Nasılsa geri döneceğiz’
Çarlık Prensi, Ocak ayında kendi gemilerinin bombardımanından kalan bazı izler sayılmazsa Trabzon’u tamamen dokunulmamış ve yıkılmamış bir şekilde teslim aldıklarının altını çizer. Savaşın birkaç gün önce yaşandığına inanmak zordur. Çarlık Prensinin ifadesiyle Rus ordusuna yakın noktalarda gösterilen kararlı bir direnişin ardından Türk ordusu ve nüfusun çoğunluğu şehri terk etmek zorunda kalmıştır.
Rus orduları, kurşun atmadan şehre girmiş, Türkler ise şehirden ayrılırken görkemli konaklarını, mallarla dolu dükkânlarını, yüksek miktardaki stoklarını, ayrıca köprüleri, yolları, önemli stratejik noktaları, su şebekesini, kışlaları ve geride kalan her şeyi dokunmadan ve sapasağlam bırakmışlardır.
Yerel Rumlar, bu durumu Ruslara şöyle açıklamıştır. Türkler, Trabzon’u geri alacaklarına kesin güvenlerini ifade etmişler, “o yüzden bu güzelliği yok etmek istemiyoruz, nasılsa hepsi yeniden bizim olacak” demişlerdir.
Mimarisi, ticaret, yayla evleri...
Argutinskiy-Dolgorukoy’a göre Trabzon, oldukça bayındır bir şehirdir. Binaların neredeyse hepsi iki-üç katlı, sıvalı, güzel boyalı ve balkonludur. İçlerinden çoğu, tropik bitkilerin yetiştiği büyük olmayan, iyi bakımlı bahçelere sahiptir. Şehirdeki caddeler şosedir ve iyi durumdadır. Camiler ve kamu binaları Doğu tarzı mimarisiyle dikkat çekmektedir. Şehirde kısmi kanalizasyon ve su şebekesi bulunmaktadır. Ancak su bulanıktır ve tortu tabakası vardır.
Rus prensi, verdiği raporda şehirde hemen hemen her yerde kaldırım ve caddelerde gaz yağıyla yanan lambalar olduğunu da belirtir. Ancak sokak adları ve evlerin numaraları yoktur. Şehirde her zevke göre çok seçenekli malların satıldığı Avrupa tarzı şaşaalı dükkanların olması insanı şaşırtmaktadır. Ticaret, esas olarak Rum ve Ermenilerin elinde toplanmıştır. Türkler, genelde küçük ticaretle uğraşmaktadır.
Trabzon’un sadece 2-5 kilometrelik çevresindeki yeşil dağların yamaçlarında yerli zenginlerin görkemli evleri bulunmaktadır. Bu evler, şehir binası tipinde inşa edilmiştir, portakal bahçeleri ve karayemiş ağaçları vardır. Bu evler sadece yazları değil, yılın istenilen her zamanı kullanılmaktadır.
Argutinskiy-Dolgorukoy, birçok Doğu şehrinde olduğu gibi Trabzon’da da sokaklarda genel kullanıma açık çok sayıda çeşme olduğunu da ifade eder.
Sağlık, eğitim, sanat
Rus orduları girene kadar şehirde sadece bir tane, o da oldukça kötü durumda askeri revir vardır. Trabzon, her ne kadar temiz bir şehir ve hıfzısıhha şartları tatminkâr olsa da yarı aç orduların ve Rus ordularının peşinden gelen tamamen sivil kaçkınların devamlı akışı, son iki senedir görülmeyen salgın hastalık koşullarını yaratmıştır. Trabzon’u özellikle tifüs ve kolera kırıp geçirmiştir. Cesetler, hastalık dönemlerinde doğrudan caddelerde çürümüştür.
Rus prens, bulaşıcı hastalığa sahip olanlarınsa nüfusun geri kalanından izole edilmediğini, şehirde karantina odalarının bulunmadığını belirtir. Ancak yeterli sayıda Ermeni ve Rum doktor vardır. Ayrıca şehirde bulaşıcı bir hastalık görülmemektedir.
Trabzon’daki eğitim kurumları ise Ermeni erkek ve kız liseleri, Rum erkek lisesidir. Türk eğitim kurumları ise ilkokul seviyededir.
Argutinskiy-Dolgorukoy, raporunda şehirde bir Türk ve bir Rum gazetesinin çıktığı bilgisini de verir. Şehirde tiyatro yoktur. Rum ve Ermeni evlerinde çok sayıda piyano bulunmaktadır. Şehir hayatı sakin ve ataerkildir. Rumlar ve Ermeniler, kentte hep belirli bir özerkliğe sahip olmuşlardır. Sadece devlet işlerinde çalışmalarına ve özellikle Ermenilerin silah bulundurmasına izin verilmemiştir. Orduda ise ekseriyetle muharip olmayan birliklerde görev almışlardır.
Rus prens, Trabzon’un düşüşünün hemen öncesinde tüketim malzemelerinde büyük kıtlık hissedildiğini ifade eder. Şeker ve gazyağı fiyatları yükselmiştir. Tuz ise bulunamamıştır. Diğer mallar ise ucuzdur. Tekstil ürünleri, Rus prensinin şehre ilk gelişinde (19 Nisan) oldukça ucuzdur. Ancak ikinci gelişinde (25 Nisan) yüzde 100-150 arası artmıştır.

İşgalden kalan Rus malzemesi

Ekim Devrimi’nin ardından Rus orduları, Trabzon’dan çekilirken bütün malzemelerini yanlarında götürememişler ve önemli bir kısmını şehirde bırakmışlardır. Hatta bazı köylerde bunların örneklerinin bugüne kadar kaldığı anlatılır. İstiklâl Savaşı yıllarında Trabzon üzerinden Ankara’ya giden Sovyet generali Frunze’nin bu seyahati üzerine yazılan romanlarda da konunun bahsi geçmektedir.
Frunze’nin Türkiye ziyaretiyle ilgili gerçek belge ve olaylardan hareketle iki farklı roman kaleme alınmıştır. Bunlardan ilki Yakov İliçev’in Leningrad’da basılan “Türk Kervanı” isimli eseridir. (Yakov İliçev, Turetskiy Karavan, İzdatelstvo “Sovyetskiy Pisatel”, Leningrad, 1980.) Diğer kitap ise Gennadiy Petruhin’in 1983 yılında Frunze’de (şuan Kırgızistan’ın başkenti olan Bişkek) basılan “Sayın Büyükelçi” isimli romanıdır. (Gennadiy Petruhin, Gospodin Çrezvıçaynıy Posol, İzdatelstvo “Kırgızstan”, Frunze, 1983.)
Tanıdık gelen fayton sesi
İliçev’in romanında konu şu şekilde hikayeleştirilmiştir: Frunze heyeti, Ankara’ya gitmek üzere deniz yoluyla Trabzon’a gelmiştir. Heyet, Trabzon sokaklarında Türk yetkililerin yanlarına verdiği mihmandarla dolaşmaktadır. Yolda birden tanıdık bir ses duyarlar, ardından keskin bir katran kokusu hissedilir. Bir de bakarlar ki peşi sıra dört tekerlekli Rus at arabaları geçmektedir. Atların koşumu Yaroslav (Rusya’da bir şehir) cinsidir. Atın ve arabanın bütün aksamı Güney Rusya’dandır. At arabalarından birinde oturan Türk giyimli, yüzü şalla örtülü kişi gözlerine Annyonka (Tipik bir Rus kadın adının samimi şekilde ifadesi) gibi gözükmüştür. Sonrasını eserden aktaralım:
“- Köylüler pazara geldiler, - diye açıklar heyetin mihmandarı. - Trabzon civarında çok Rus malzemesi var. Şehrin içinde de Petrograd telefonları, elektrik motorları...
... Dünya Savaşı’nın başında Rus ordusu Lyahov komutasındaki altmış beş taburla kıyı boyunca ilerledi ve deniz filosunun yardımıyla Trabzon’u işgal etti. Ama devrimden sonra Rus Kafkas Ordusu eve dönünce, cephe birlikleri dağ yollarından askeri yükleri almadan geçtiler. Atlar, yemsizlikten kırılıyordu. Depolar, çok sayıdaki araç-gereç, Trabzon’a gemilerle getirilen bütün mallar, limana yığılan bütün demiryolu malzemeleri (kıyı boyunca Batum’a kadar dekovil hattı döşemeyi düşünmüşlerdi), yüz lokomotif, çok sayıda vagon, ray istifleri bırakılmıştı; çok sayıda at arabası, her türlü araç, elektrik telleri, binlerce eyer, hepsinden çok semer kaldı; çok miktarda erzak, askeri malzeme... Geçen sene burada Denikin (Beyaz Orduların komutanı-MP) komisyonu sayım yaptı: Malzemelerin değeri 70 milyon rubleydi.” (s.206)
‘Kemal’in kullanılmamış olması ne yazı!’
İliçev’in romanında konu, Frunze ve Trabzon’daki Rus Enformasyon Bürosu’nun yöneticisi Golub arasında da tartışılır:
“- Malzemeleri 1918’in Nisanında Lyahov’un birliği bırakmış - diye anlatmaya başladı Golub. - İlkbahardan itibaren iki sene boyunca Trabzon İngilizlerin elindeydi. Rusya’nın malzemelerini Ruslara verdiler. Ama tabii ki Bolşeviklere değil, Beyaz Ruslara. Denikin’e yardım ettiler, o ise askeri malzemeleri götürmeye başladı, ancak azını başarabildi. Türk yurtseverleri mermi ve el bombası depolarını havaya uçurdular. Öyle bir patlama oldu ki, neredeyse şehrin bütün doğu yakası sallandı! Sonra komisyon malzemelerin bir kısmını pazarladı. Otomobil motorları yabancılara satıldı... Gelirini de cebe indirdiler!
- Kemal’in (Mustafa Kemal-MP) bu motorları kullanamamış olması ne yazık! - diye haykırdı Frunze.
- Kim bilir daha neler var limanda! Lokomotifler, raylar, eyerler... Neredeyse bir yıl oldu hepsi paslanıyor, çürüyor ve çalınıyor. Çok yazık. Ama doğru, bir kısım malzeme de dekovil hattı yapılan Samsun’a gönderildi.” (s.215 vd.)
Sabit Sami Frunze’ye anlatıyor
Petruhin ise konuyu romanında Trabzon’da Frunze’yle 13. Tümen komutanı Albay Sabit Sami Bey arasında yapılan görüşmede canlandırmıştır:
“- Türkler, niçin Rus ordularının Dünya Savaşı’ndan sonra Trabzon’daki depolarda bıraktığı muazzam miktardaki askeri malzemeyi kullanmadılar? - diye sordu Frunze.
Soru boşuna değildi. Dünya Savaşı sırasında Trabzon’dan Van Gölü’ne kadar geniş bir cepheyi tutan Rus ordusu, Trabzon’a çok sayıda farklı tipte askeri malzeme yığmıştı. Ordunun dağılmasından sonra insanları götürdüler, ama büyük çoğunluğu evlerine kendiliğinden döndü, malzemeler ise kaderine terk edildi. Malzemeler, 1918-1919 yılları boyunca Türklerin elinde kaldı, ancak kendi faydalarına kullanmayı ve hatta basit bir şekilde saklamayı organize edemediler. Malzemelerin toplam değeri 70 milyon rubleydi.
Sami Bey, şaşkın bir şekilde kollarını iki yana açarak üzüntüyle cevap verdi:
- İlk başta kimse bu depolarla ilgilenmedi, ancak 1919 yılının ilkbaharında İngilizler, kullanılması konusunda yasak koydular, malzemeleri sizin Beyaz Ordulara tahsis ettiler.
- Denikin’e mi?
- Evet, Denikin’e. Ama Beyazlar kullanamadılar, sadece çok az kısmını harcadılar, çok azını da sattılar. Geri kalanı kullanılmaz durumda. Millet Meclisi hükümetinin daha 1920 yılında kurulduğunu unutmayın. Şimdi orada nelerin kaldığını gözden geçiriyoruz. Demiryolu malzemelerini kullanacağız, Samsun’dan Sivas’a dekovil hattı yapıyoruz. Gerisi bitik, - diye yine kollarını iki yana açarak tekrarladı Sami Bey.” (s.281 vd.)

Trabzon’da 1 Mayıs

Trabzon, işgalden kurtuluşunun ardından İstiklâl Savaşı günlerinde de hareketli bir dönem geçirmiştir. 1 Mayıs kutlamaları bu canlılığa ve İstiklâl Savaşı’nda önemli rol oynayan kentteki havaya örnek gösterilebilir. Trabzon’da çıkan ve şehrin Muhafaza-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti’nin yayın organı gibi çalışan İstikbal gazetesinin 4 Mayıs 1920 tarihli sayısı o sene yapılan kutlamayı şöyle anlatmıştır:
“Dünya işçilerinin bayram günü olan 1 Mayıs, Trabzon amele ve işçileri içinde tesid edildi. O gün amele sınıfları tatil-i eşgal ederek şehirde nümayişler yapmışlar ve belediye önünde amele ve sosyalizm hayatının dünyada açtığı cereyanlara dair nutuklar irad etmişlerdir. 1 Mayıs aynı zamanda düğün günüydü, İslamlar halifesi sevgili padişahımız 1 Mayıs’ın Anadolu için düğün günü olmasını ferman buyurmuşlardır. İptida-i mektep talebeleri de ilkbahar gezintileri yaptılar, böylece Trabzon mükemmel bir gün geçirdi.” (Bkz. Emel Akal, Mustafa Kemal, İttihat Terakki ve Bolşevizm, İletişim Yayınları, İstanbul, 2012, s.113.)
Alev alan balon
1 Mayıs, Trabzon’da bir sonraki sene de kutlanmıştır. Şehirde açılan Sovyet Rusya Konsolosluğu ve Rus Enformasyon Bürosu, bu kutlamalarda rol oynamıştır. Konu, Sovyet elçiliğinin Moskova’ya geçtiği 3 Mayıs 1921 tarihli 48 nolu bültende “1 Mayıs Kutlaması” başlığıyla ele alınmıştır. Belge, Rus Dışişleri Bakanlığı’nın arşivi Rusya Federasyonu Dış Politika Arşivi’nde (AVPRF) fond 132 liste 3 klasör 3 dosya 7 yaprak 147 numaralarıyla kayıt altındadır.
Belgeye göre kutlamalar, Rus Enformasyon Bürosu ve Konsolosluğu’nun binasında yapılmıştır. Rus yetkililerin ve çalışanların hepsi kutlamalarda bulunmuştur. Konsolos Bagirov, Enformasyon Bürosu’nun Müdür Yardımcısı Yust ve radyo istasyonunun müdürü Lavrinoviç bunlardan önde gelenleridir.
Bina içeriden ve dışarıdan yeşilliklerle, bayrak ve 1 Mayıs sloganlı pankartlarla süslenmiştir. Kutlamalara Türk tarafından askeri temsilciler, bazı Anadolu Ajansı çalışanları, Türk radyo istasyonunun müdürü, çevirmen ve bazı özel kişiler katılmıştır. Bunlar arasında üç taburun komutanı olan Nuri Bey dikkat çekmektedir.
Açılış, Enternasyonal Marşı’yla yapılır. Rus tarafından Konsolos Bagirov ve Butayev konuşma yapmıştır. Konuşmalarda 1 Mayıs’ın emekçiler açısından önemi vurgulanır. Türk askeri temsilciler de birer konuşma yaparlar. Yust da bu konuşmalara cevaben söz alıp gelen kalabalığa hitap etmiştir.
Raporun anlatımıyla resmi törenin ardından dostça sohbetler yapılmış, şarkılar söylenmiş, oyunlar oynanmıştır. Sonrasında bütün katılımcılar, şehirde gezintiye çıkmıştır. Üzerinde kırmızı ve beyaz renkle “RSFSC” (Rusya Sosyalist Federatif Sovyet Cumhuriyeti) yazan büyük bir balon uçurulmaya çalışılmış ama balon, rüzgardan dolayı alev alıp yanmıştır.MEHMET PERİNÇEK-AYDINLIK

SON YAZIDAN