Page Nav

HIDE

Grid

GRID_STYLE

GAZETE DEMOKRAT / İKTİDAR DOSYASI

HIDE_BLOG

EMEK/SINIF/HALK

Devrim sahipsiz değil

Hugo Chávez’den sonra, hem Venezuela iktidarına hem de Latin Amerika’ya yayılan Bolivarcı devrim sürecine ne olur? Bu soru Chávez’in ölü...

Hugo Chávez’den sonra, hem Venezuela iktidarına hem de Latin Amerika’ya yayılan Bolivarcı devrim sürecine ne olur? Bu soru Chávez’in ölümünden sonra, hem ülkesinde hem de kıtada “bu günkü uygulamalara ters, geriye doğru gidişin yoluna açacak temelli bir değişim olur mu” sorusu ve soru belli ki, böyle bir riskin olduğu ön kabulünden yola çıkıyor. Bu sorunun sorulmasının asıl nedeni de, kimilerine göre “en büyük sosyalist devrimci” kimilerine göre de “darbeci diktatör” olan Chávez’in sürece damgasını vurmuş kişiliği.    

Öncelikle şunları söylemek mümkün: Simón Bolívar’ın yaklaşık 200 yıllık Latin Amerika'nın birleştirilmesi düşü Venezuela’da Chávez’le birlikte düş olmaktan çıkıp son 15 yılda aşağı yukarı bütün Latin Amerika’da gerçek olmaya başlamıştı. Chávez’in karizması olmasaydı, “21. Yüzyıl Sosyalizmi” dediği Bolivarcı devrim programının ne kendi ülkesinde ne de kıtada hayata geçmesi en azından bu kadar kolay olamazdı. Yine işin başında Chávez olmasaydı, ne yoksul yerlilerin önderliğindeki mahalle hareketleri, ne devrimci sendikalar ne de sosyalist örgütler 1990lı yıllarda bir iktidar perspektifi içinde derlenip toparlanamazdı.

Ancak bütün bunlar yukarıdaki soruya bir cevap verildiği anlamına gelmiyor. Belki de Soruya hem ülke hem de kıta için yeni sorular sorarak cevap vermek gerekiyor. Venezuela ile ilgili sorular şunlar olabilir: Hugo Chávez’den sonra, Venezuela’da iktidar kime geçecek, iktidarı alacak ekip Chávez’in politikalarını ne kadar sürdürecek ve Chávez iktidarında Venezuela halkının yaşadığı değişim, halkın kazanımları,  Chávez düzeninin sürdürülmesine yetecek mi?

Kıta ile ilgili ise, bir soruya cevap vermek yeterli olabilir:  ABD’nin Ortadoğu ve Afganistan’a yönelmesinden sonra nefes alan birçok ülkede kurulmuş halkçı iktidarlar, konjonktürel bir değişim mi yaşadı yoksa Bolivarcı devrim oralarda da kök saldı mı? Bütün bu sorulara daha önce verilmiş yanıtlara ve somut verilere bakarak cevap arayalım.

CHÁVEZ’İN PARTİSİ ÇOK GÜÇLÜ
Her şeyden önce şunu söylemeliyiz ki, halk Chávez’in ilk iktidara gelmesinden bu yana rejime destek vermekten vazgeçmedi. Sadece başkanlık değil, 14 yıldır ülkede yapılan bütün irili ufaklı seçimleri Chávez kazandı. Venezuela tarihinde ilk kez beyaz olmayan çoğunluk iktidardaydı ve gerçekten de rejim tarafından temsil edildiğine inandı.

Chávez’den sonra bunun değişeceğine dair kaygıyı besleyen en önemli faktör herhalde, halkın Bolivarcı devrimin içeriğinden çok Bolivarcı devrim figürü olan Chávez’e inandığı, figürün ortadan kalkmasıyla devrimin de kalkacağını düşünmek olurdu. Bir ölçüde Chávez’in karizması sadece ülkede değil bütün dünyada birçok şeyin önüne geçse de hatta Bolivarcı devrimin ayrıntılarının ne olduğuna dair kesinleşmiş bir anlayış olmasa da, gerçeklere bakıldığında devrimin sahipsiz olduğunu ya da karizmaya kurban gideceğini düşünmek yersiz.

Venezuela’da bundan sonra ne olabilir sorusuna cevap ararken rejimi değiştirecek ya da rejimi Chávez’den farklı işletecek muhalefete bakmak yerine,  iktidar partisine bakmak daha yararlı olur. Venezuela’nın geleceğine muhalefet değil iktidar partisi karar verecek. Çünkü Venezuela’da Chávez’in isteğiyle kurulan ve 24 sol – sosyalist partiyi birleştiren Venezuela Birleşik Sosyalist Partisi (Partido Socialista Unido de Venezuela – PSUV) yaklaşık 7 milyon üyeye sahip ve seçimlerde hala yüzde 60 ila yüzde 80 oranında oy alabiliyor.

CHÁVEZ’DEN SONRA PARTİ YAŞAYACAK
Bir partiden çok çoğunluk halkın örgütlü gücü gibi duran PSUV içinde belli başlı dört akım var. Chávez’in de halef gösterdiği Nicolas Maduro parti içindeki en güçlü isim. Zaten Başkanvekili olan Maduro bir ay içinde yapılacak ilk seçimde iktidarı alabilecek güçte. Chávez’i başından beri destekleyen Leninist Sosyalist Ligi (Liga Socialista) üyesi olan Maduro,  Chávez’in sosyalist beyni gibiydi. Bir sendikacının oğlu olan Maduro, minibüs ve metro sürücüsü olarak çalışırken şoförlerin hakları için mücadele etti ve daha sonra kendisi sendikacı oldu. Nicolas Maduro, hem kendisi için devrim yapılanlardan, hem de devrimi yapanlardan ve devrime ihtiyaç duyan beyaz olmayan çoğunluktan.

Chávez hükümetinde Dışişleri Bakanı olan Maduro, Latin Amerika’daki Bolivarcı devrimlerle ülkesinin ilişkisini geliştiren isim. Maduro’nun iktidara gelmesiyle hem ülkede hem de kıtada Chávez çizgisi devam edecek.  

Elbette PSUV içinde Venezuela’da iktidara gelebilecek başka isimler de var ve bu isimler de bir biçimde iktidarın sürmesini sağlayabilecek güçte. Chávez’in arkadaşı, Meclis Başkanı Diosdado Cabello da parti içinde belli bir güce sahip ve Nicolas Maduro’ya alternatif gibi duruyor. Ancak Cabello taban örgütlerinin ve sosyalistlerin pek yakın olmadığı bir isim.  

Parti içindeki üçüncü akım ise, devlet petrolleri şefi PDVSA şefi Rafael Ramírez tarafından temsil edilen “refah politikalarını derinleştirmek” çizgisi. Bu çizgi de daha çok sosyal demokrasiye tekabül ediyor. Dördüncü akımı ise, toplumsal hareketlerin temsilcisi gibi duran eski Başkan Yardımcısı ve yeni Dışişleri Bakanı Elias Jaua temsil ediyor.  Bütün bu isimler her ne kadar farklı akımları temsil ediyor gibi görünseler de hepsi Chávez’e ve daha doğrusu Bolivarcı devrime bağlı isimler. Her şeyden önemlisi de bu isimlerin hepsi, uzun yıllar Venezuela’yı yöneten ekip. Ve hem renkleri hem de kafalarıyla beyazların tarafında değiller.

EŞİTLİK VE TABAN DEMOKRASİSİ
Chavez bu ekiple birlikte, birçok toplumsal programı hayata geçirdi. Örneğin yıllardır ezilen beyaz olmayanların sağlık hizmetlerini iyileştirmeyi, ücretleri artırmayı, yoksulluğu ve sosyal adaletsizliği ortadan kaldırmayı belli ölçüde başardı. Daha önce “sosyal adalet” kavramına uzak olan halk şimdi en çok “sosyal adalet” ile ilgileniyor ve sosyal adalete sırtını çevirecek bir iktidarın ayakta kalma şansı yok. Chavez döneminde beyaz olmayan yoksul Venezuela halkı, kimlik ve cesaret kazandı. Bunun uzun süre iktidarı koruması mümkün.

Venezuela’da parti ve devlet aygıtı içinde yer almayan taban örgütlenmelerinin denetim ve kontrol işlevi görmesi, parti ve iktidara paralel ikili iktidar ilişkisi yaratabilmesi de unutulmamalı. 

Venezuela halkı Chávez iktidarı boyunca taban demokrasisiyle tanıştı ve genel olarak demokratikleşti. Bu sürede halk, büyük toplumsal ve ekonomik değişikliklerin istenirse gerçekleştirilebildiğini gördü. Chavez öncesi dönemi de yaşamış ve iki dönem arasındaki büyük uçurumu gören halk devrime sahip çıkacak.

DÜNYA NEOLİBERAL LATİN AMERİKA SOLDA

Dünya neoliberalizme teslim olurken sadece Venezuela değil bütün Latin Amerika sola yöneldi. Hugo Chávez ve Venezuela bu anlamda yalnız değil. Latin Amerika devriminin dinozorları Nikaragua’da Daniel Ortega Küba’da Fidel ve Raúl Castro bir yanda Ekvator’da Rafael Correa ve Bolivya’da Evo Morales diğer yanda Bolivarcı devrim sürüyor.   Arjantin, Brezilya, Uruguay ve Şili her ne kadar tam Venezuela çizgisinde görünmese de ABD çizgisinde hiç değil.

En önemlisi de bu ülkelerin hiç birinde eski oligarşik sağ güçler, yakın zamanda iktidarı alacak durumda değil. Son 15 yılda kendine güveni gelmiş, Latin Amerika halkını karşıya alarak ya da desteğini almadan iktidara gelmek ABD yardımıyla mümkün görünmüyor. Hele ABD’nin Ortadoğu’da başı dertteyken derlenip toparlanacaklarına dair izlenim de yok.SELAMİ İNCE-BİRGÜN

SON YAZIDAN