Geçen yıl yaz aylarından bu yana yaşanan halk devriminden bugüne Batı Kürdistan gündemdeki öncelikli yerini korumaya devam ediyor. Son ...
Geçen
yıl yaz aylarından bu yana yaşanan halk devriminden bugüne Batı
Kürdistan gündemdeki öncelikli yerini korumaya devam ediyor. Son dönemde
Rimêlan ve Tırbespiye gibi önemli merkezler de halkın denetimine geçti.
Kürt Yüksek Konseyi'nin Rojava ve Suriye'de giderek artan etkinliği,
YPG ile ÖSO arasındaki anlaşmanın yanısıra
Türkiye'de de Batı Kürdistan'daki durumdan etkilenen ve aynı biçimde
etkileyecek Kürt sorununun çözümüyle ilgili görüşmeler gündemde.
Tüm bu konuları PYD Eşbaşkanı ve Yüksek Kürt Konseyi Üyesi Salih Müslim'le konuştuk.
Müslim, Batı Kürdistan'da 9 kentin ilçe ve tüm beldeleriyle Yüksek Kürt Konseyi denetiminde olduğunu, bazı yerlerde de sivil halk yönetimleri oluşturulduğunu belirtti. YPG-ÖSO anlaşmasının Suriye Ulusal Koalisyonu ve Yüksek Kürt Konseyi anlaşması anlamına geldiğini belirten Müslim, Esad Rejimiyle ilişkileri olduğu yönündeki beyanları da şiddetle reddetti. Bu propagandanın Türkiye tarafından yapıldığını söyleyen Müslim, "Biz rejimin işkencehanelerindeyken Türk Başbakanı Esat’la tatil yapıyordu. Bizim rejimle hiçbir ilişkimiz yoktur" dedi.
Müslim Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'la başlatılan görüşmelerin de Batı Kürdistan'ı etkileyeceğini belirtti. "Eğer süreç başarıya ulaşırsa, Türkiye’de Kürtlerin hakları tanınırsa o zaman Suriye’deki bu politika da çöker. O zaman herkes madem sen Kürtleri tanıdın niye bizim tanımamızı engelliyorsun diyecek. Bu bizim oradaki statümüzü doğrudan etkileyecek. batı Kürdistan’daki Kürtlerin Türklerle ilişkileri yeni bir mecraya girecek" şeklinde konuştu.
Son olarak Rimêlan ve Tırbespiye kentleri rejim güçlerinden arındırıldı. Bu iki şehir dahil olmak üzere mevcut durumda kaç kentte yönetim halkta?
Kaç merkez olduğuna dair net bir sayı veremem, ama 9 kent, ilçe ve beldeleriyle yönetim bizde. Bazı yerlerde Kürt ve Arap köylerinden de rejim güçleri çıkarıldı ve sivil halk yönetimleri oluşturuldu.
Nereden başlıyor? Dêrik’ten Efrin’e kadar mı? Efrin’in tümü sizin denetiminizde mi?
Evet Dêrik yakınlarındaki Endiwer’den başlıyor, Efrin’in Raco ilçesine kadar.Efrin’de bazı Arap köyleri sonra Kürt köyleri var. Yani zikzaklı bir coğrafya.
Peki Arap köylerinin olduğu bölgelerde, özellikle Cizir bölgesinde nasıl bir işleyiş veya yönetim şekli var? O tür bölgelere nasıl bir yaklaşımınız söz konusu?
Şimdi bu konu bizim için stratejik bir konu. Çok stratejik bir durum. Biz Kürt Arap çatışmasına zemin oluşturulmasını müsaade etmiyoruz. Bazı güçler, Suriye içinde ve dışındaki bazı güçler olası bir Kürt Arap çatışmasının meydana gelmesi için çok çabaladı ancak biz buna zemin sunmadık. Çok hassas yaklaşıyoruz. Bazı bölgelere kaygılı yaklaşımlarımız oluyor. Çünkü yıllardır hassasiyet oluşturulmuş. Biz bu tür bölgelere de diyalog yöntemiyle yaklaşıp sorunları bu şekilde çözüme kavuşturmaya gayret gösteriyoruz.
En son Rimêlan’dan rejim güçleri çıkarıldı. Burası da petrol kuyuları ve nüfusu itibariyle önemli ve hassas bir bölge. Orada durum ne şimdi?
Ben bir ay önce ordaydım. O zaman Gir Ziro bölgesinde sorun vardı. 300 rejim askeri ve komutanları vardı. O güçler Rimêlan’ın savunması için bulunuyordu. Tıl Edes diyorlar. Orası önemli tabii. Hem Kürtler ve Araplar birlikte yaşıyorlar hem de petrol kuyuları orda. Şimdi petrol kuyularını kontrolü altına almak isteyen başka güçler de var. Özgür Suriye ordusunun yanısıra, bazı çeteci gruplar var. Biz o bölgenin rejimden kurtarılması ve sivil halka devredilmesi için çabaladık. Ancak bu müdahalemizin Arap toplumu nazarında yanlış anlaşılmaması ve kışkırtmak isteyen bazı güçlerin amacına ulaşmaması için kendim bizzat orada Arap aşiret liderleriyle, şeyhler ve kanaat önderleriyle görüştüm. Kendileri de bizi dinleyip anladılar ve YPG operasyonu başladı. Eğer o askerler başta teslim olsalardı orada kan dökülmezdi. Ancak başta direnmeye çalıştılar komutanları ve bir kaç asker öldürüldü. Diğerleri teslim oldular. Arap halkı da onlara destek sunmadı.
Esir askerlere ne oldu?
Onlar fakir fukaranın çocuğu onlar evlerine gönderdik tabii ki. Serêkaniyê’de başka yerlerde de aynı şeyler oldu. Biz sorunların önce diyalogla çözülmesini istiyoruz. Ancak diyalog değil de şiddetle bize yaklaşanlar da dersini alıyor tabii ki. Serêkaniyê ve Rimêlan’da olduğu gibi.
Rimêlan bölgesi Suriye’nin en zengin bölgesi içerideki ve dışarıdaki ilgili tüm güçlerin gözü orada, ne olacak?
Orası elbette zengin bir bölge, önemli ve stratejik. Bölgedeki zenginlik kaynakları oradaki halkındır. Oradaki halk kendi bölgesinin geleceğine ilişkin kararı verecek. Kürtler ve Araplar orada ortak yaşıyorlar. Kürtlerin resmi muhatabı Yüksek Kürt Konseyi’dir. Arap toplumunun ise ileri gelenleri var şimdi zaten ortak yönetiyorlar. Onun dışında kimse orada kendini dayatamaz.
Peki petrol ve gaz tesislerinde çalışanlar?
Onlar, yani sivil çalışanlar işlerini devam ediyorlar. Ancak petrolü rejime değil, bize, halka çıkarıyorlar artık.
Serêkaniyê’de durum ne, son olarak orada YPG ve ÖSO arasında bir anlaşma yapıldı. Gerekleri yerine getiriliyor mu ve bu anlaşma söz konusu güçlerle ilişkilerinizin seyrini nasıl etkiledi, etkiliyor?
Şimdi anlaşma başta YPG ve Suriye ÖSO’su tarafından yapıldı. Ancak bu anlaşma daha sonra Yüksek Kürt Konseyi ve Suriye ulusal Koalisyonu tarafından da onaylanıp imzalandı. Bu şekliyle siyasi bir karakter kazandı. Zaten işleyiş gereği YPG’nin anlaşmasını Yüksek Kürt Konseyi’nin onaylaması gerekiyordu ve onayladık.
Bu, Suriye Ulusal Koalisyonu ve Yüksek Kürt Konseyi anlaşması anlamına mı geliyor?
Evet, her iki siyasi muhatap anlaşmayı imzaladı. Şimdi yürürlükte. Bazılarının tahmininden de öte anlaşmanın gerekleri yerine getiriliyor. Bu anlaşma tarafların birbirini daha iyi anlamasına vesile oldu. Diğer taraf başta, biz kendi başımıza karar alamıyoruz vb. şeyler dile getiriyordu. Türk hükümeti bizimle ilgili onlara yanlış bilgi enjekte etmişti bu diyaloglarla bu durum biraz aşıldı.
Ama siz bu grupların Suriye dışından getirilen çete gruplar olduğunu söylüyordunuz?
Evet biz Suriye dışından gelenlerle anlaşma imzalamadık. Bizim muhatap alıp imzaladığımız güçler Suriye’nin içindeki güçlerdir. Dışarıdan gelen çeteci gruplar bu anlaşmayla zaten ofsayda düştüler ve YPG’ye karşı yenilip çıkmak durumunda kaldılar. Biz Suriye Özgür Suriye Ordusu ile anlaşma imzaladık. Türkiye’nin gönderdiği, Afganistan’dan şuradan buradan da gelen çetelerle değil. Onlar aradan çıktı artık.
Yani bu gruplar tasfiye mi edildi?
Bu gruplar artık bizim bölgemizde yoklar ve bu anlaşmanın bir parçası, muhatabı değiller. Onlar darbelerini alıp gittiler.
Bu gelişmeyle birlikte sizin Suriye Ulusal Koalisyonu’yla ilişkileriniz de biraz pekişti sanırım. En son Muaz El Hatip ile Kahire’de bir görüşme yaptınız. Görüşmeleriniz devam ediyor mu?
Şimdi bu koalisyon ilk kurulduğunda Yüksek Kürt Konseyi’ni muhatap olarak tanımadı. Bu, Türkiye’nin yönlendirmesiyle oluyordu tabii ki. Onlar bazı Kürt partileri ve şahsiyetleri esas alıp bizi içten parçalamayı esas aldılar. Kendilerine göre yönlendirmek istediler. Biz o zaman onlara haber gönderdik ve dedik ki; Yüksek Kürt Konseyi dışında hiç kimse Kürtleri temsil etmiyor dedik. Kürt partilerine de, siz Kürtleri temsil etmiyorsunuz Kürtlerin temsilcisi Yüksek Kürt Konseyi’dir dedik. Bazıları gidip bazı toplantılarda konuştular ve sadece onunla yetindiler.
Daha sonra özellikle Serêkaniyê’deki gelişmelerden sonra biz diyalogun devam etmesi için bir komite oluşturduk ancak olmadı diyalogumuz sürmedi.
Neden?
Bunun bazı sebepleri vardır. İçten ve dıştan... Suriye Ulusal Koalisyonu bu konuda kendi arasında anlaşamıyor. Bizimle, Kürtlerle ilişkilenmek istemeyen bazı gruplar var. Bazı Kürt partileri de küçük hesaplar peşinde ve Yüksek Kürt Konseyi’nin muhatap olarak kabul edilmesine karşı çıkıyorlar.
Evet, Kahire’de El Hatip’le görüştük, ancak bu tarafları temsilen değil şahsi bir görüşmeydi. Ben PYD Eşbaşkanı, bir Kürt şahsiyeti olarak kendisi de kişisel olarak görüştük.
Bizim Suriye’nin geleceğine ilişkin perspektifimiz var bunu her yerde ve herkese anlatıyoruz. Onlara da, bizi başkalarından duyacağınıza bizi bizden dinleyin dedik. Biz özgür ve bağımsız bir gücüz, kendi irademizle hareket ediyoruz. Muhatap alacağımız güçlerin de özgür olmasını ve kendi iradeleriyle karar almasını istiyoruz, dedik. Ancak özgür olanlar ve kendi iradesiyle hareket eden güçler anlaşabilirler dedik.
Kendisi de anlaşmaya karşı olmadığını belirtti. Ancak kendi aralarındaki çelişkilerden dolayı bizimle anlaşma yapmaktan uzaklar. Ve tabii ki Türkiye’nin yönlendirmesiyle hareket eden gruplar anlaşma önünde engel teşkil ediyorlar.
Kürtlerin haklarını tanıma konusunda hazır değiller mi sizce?
Bu zihniyeti taşımayanlar var. Kürtlerin haklarını benimsemeyenler var. Ancak Arap grupları, Arap halkında böyle bir sorun yok. Ama Müslüman Kardeşler Örgütü gibi Türkiye ile koordineli çalışan gruplar bize karşı, Suriye muhalefetiyle ortaklaşmamıza karşı.
Suriye’nin geleceği konusundaki belirsizlik onların da politika üretmesine engel oluyor. En son işte İstanbul’da geçici hükümet kurmak için toplantı yaptılar ancak anlaşamadılar. 3 toplantı bu şekilde ertelendi. Başka güçlerin yönlendirmesinde oldukları için karar alamıyorlar.
Sizin rejimle doğrudan veya dolaylı bir ilişkiniz var mı? Çünkü böyle söylentiler de var..
Bizim rejimle hiç bir şekilde ilişkimiz yok. Ne doğrudan ne de dolaylı, ne şimdi, ne de eskiden. Bizim eskiden rejimle ilişkimiz zindanlarda, işkencehanelerde, sokaklardaki kavgalarda vardı! Başka bir ilişkimiz yok. 2011 yılının Mayısında Beşar Esat tüm Kürt örgütleriyle toplantı yapmak istedi. Biz de davet edildik ama gitmedik.
Hiç bir Kürt partisi bu görüşmeye gitmedi. O zamandan beri de zaten bir diyalog olmadı. Kim yapıyor bu propagandayı? Türk hükümeti. Bir çıkıp baksınlar kimin Esat rejimiyle ilişkileri olmuş? Kim bu rejime karşı direnmiş şehit vermiş? Biz rejimin işkencehanelerindeyken Türk Başbakanı Esat’la tatil yapıyordu. Bizim kadar bu rejime karşı direnmiş, şehit vermiş, rejim askerini öldürmüş hiç bir güç yoktur. Bu tür propagandalar tek kelimeyle ayıptır!
Şimdi Türkiye’de yeni bir süreç başladı. İmralı süreci. Görüşmeler var. Bu süreç başarıya ulaşırsa Suriye ve Batı Kürdistan’a nasıl bir etkide bulunacak?
Eskiden Suriye Rejimi ve Türk hükümeti dostken biz bunu bedelini ödüyorduk. İşkence, zulüm görüyorduk. Türk ve Suriye rejiminin anlaşması gereği tesadüfen Suriye’den geçen her hangi bir Apocu bile anında Türkiye’ye iade ediliyordu veya infaz ediliyordu. Yani bedelini yine biz ödüyorduk. Şimdi durum değişti bu defa Türk hükümeti muhaliflerle dost ve tüm hesaplarını yine bizim tanınmamız üzerine kurgulamış. Yani yeni Suriye’de de bize bedel ödetmek istiyor. Hem kendisi Kürtlerin haklarını ve varlığını kabul etmiyor hem de başkalarının da Kürtleri kabul etmesini istemiyor. Eğer Türkiye’de Kürtlerin hakları tanınırsa o zaman Suriye’deki bu politika da çöker. O zaman herkes madem sen Kürtleri tanıdın niye bizim tanımamızı engelliyorsun diyecek. Bu bizim oradaki statümüzü doğrudan etkileyecek. Türkiye ile anlaşma olursa bizim Araplarla anlaşmamız konusunda sorun kalmaz.
Bir de tabii ki bizim, yani batı Kürdistan’daki Kürtlerin Türklerle ilişkileri yeni bir mecraya girecek. Yani bizim Türklere ne zararımız olmuş ki. Bizim onlarla bir sorunumuz yok. Biz sorunların aşılmasını, sınırların açılmasını ve ilişkilerimizin normal seyrine girmesini arzuluyoruz.
Türkiye ile bu sorunlar aşılırsa Suriye muhalefetiyle ilişkilerinizde yeni bir sayfa açılacak anlamına mı geliyor?
Elbette. Ama Arap muhalefetiyle, Araplarla bir sorunumuz yok zaten. Türkiye’nin yönlendirmesiyle hareket eden güçlerden bahsediyoruz. Türkiye’nin 100 milyon dolar bütçe ayırdığı Dicle Fırat güçlerinden bahsediyoruz. Türkiye bu yatırımı bize karşı yaptı. Eğer parası çoksa 100 milyon dolarını kendi halkına hizmet olarak sunsun.
Tersinden bakacak olursak Batı Kürdistan ve Suriye’deki gelişmeler İmralı sürecini nasıl etkiledi, etkiliyor?
Bu gelişmeler Türkiye’nin tüm yanlış hesaplarını, Türkiye’nin Kürt fobisini yerle bir etti. Türkiye, Kürtleri yeni şekillenecek bölgede devre dışı bırakmak istedi. Bazılarını teslim alarak, bazılarını ezerek, bazılarını da ekonomik ilişkilerle yanında tutmaya çalıştı. Kuzey’de Kürtleri ezerim, Güney’de ekonomiyle kendime bağlarım, Doğu’da ise, ‘onlar zaten İran’ın sorunu’ Batı Kürdistan’da ise kimseyi bırakmadım diye düşünüyordu. Ancak Rojava Kürtleri, Türkiye’ye, ‘dur bir dakika sen ne yapıyorsun, sen Kürtlerin tümünü kontrolüne almadın, Kürtler var ve senin kontrolünde değiller’ dedi. Belki de Türk devleti bu hesabı iyi yapmamıştı bunu beklemiyordu. Bu, Türkiye devletine bir uyarıydı. Biz Rojava halkı olarak Türkiye’ye, sen eğer Kürtleri tanımazsan beklemediğin bir yerde Kürtler sana karşı duracak dedik. Rojava halkının bu direnişi Türkiye’nin Kürtleri iradesizleştirme konseptini kırdı. Türk halkıyla sorunumuz yok ama rejimin aklını başına alması için bir uyarıydı. Onlara, Kürtleri inkar etmekle bir şey kazanamayacaklarını, aksinin daha doğru olduğunu Kürtleri tanıyarak Türkiye’nin de daha fazla refaha kavuşacağını söyledik. Duruşumuz böyle bir durumun ortaya çıkmasında etkili oldu.
Türkiye şimdi PKK ile bir şekilde diyalog içinde. Ancak sizin PKK ile ilişkiniz olduğunu iddia ederek sizi dışlamaya çalışıyor. Bu bir çelişki değil mi?
Evet. Bir çelişki. Zaten şimdi Türkiye’den cevap bekliyoruz. Muaz El Hatip’le görüştüğümüzde bana, neden Ankara ile ilişkilenmiyorsunuz diye sordu. Ben de Ankara ile görüşmeye hazır olduğumuzu söyledim. Bizim özgürlüğümüz Türkiye’ye karşı bir tehdit değil öyle algılanmasını istemiyoruz. Bizim tarafımızdan Türkiye’ye bir kurşun sıkılmamış. Biz kendimizi savunuyoruz. Diyaloga da hazırız.
Ankara’dan davet alırsanız gider misiniz?
Muaz El Hatip bu konuyu kendileriyle görüşüp bize dönecekti yanıt bekliyoruz.
Yani bir çeşit arabuluculuk mu yapacak?
Eğer isterse yapabilir tabii ki. Türk yetkililerin de kendisine bizimle görüşmeye hayır demediklerini duydum. Son iki gündür görüşmedik. Eğer Ankara görüşmeye hazırsa biz hazırız.
AMED DİCLE, BRÜKSEL -ANF
Tüm bu konuları PYD Eşbaşkanı ve Yüksek Kürt Konseyi Üyesi Salih Müslim'le konuştuk.
Müslim, Batı Kürdistan'da 9 kentin ilçe ve tüm beldeleriyle Yüksek Kürt Konseyi denetiminde olduğunu, bazı yerlerde de sivil halk yönetimleri oluşturulduğunu belirtti. YPG-ÖSO anlaşmasının Suriye Ulusal Koalisyonu ve Yüksek Kürt Konseyi anlaşması anlamına geldiğini belirten Müslim, Esad Rejimiyle ilişkileri olduğu yönündeki beyanları da şiddetle reddetti. Bu propagandanın Türkiye tarafından yapıldığını söyleyen Müslim, "Biz rejimin işkencehanelerindeyken Türk Başbakanı Esat’la tatil yapıyordu. Bizim rejimle hiçbir ilişkimiz yoktur" dedi.
Müslim Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'la başlatılan görüşmelerin de Batı Kürdistan'ı etkileyeceğini belirtti. "Eğer süreç başarıya ulaşırsa, Türkiye’de Kürtlerin hakları tanınırsa o zaman Suriye’deki bu politika da çöker. O zaman herkes madem sen Kürtleri tanıdın niye bizim tanımamızı engelliyorsun diyecek. Bu bizim oradaki statümüzü doğrudan etkileyecek. batı Kürdistan’daki Kürtlerin Türklerle ilişkileri yeni bir mecraya girecek" şeklinde konuştu.
Son olarak Rimêlan ve Tırbespiye kentleri rejim güçlerinden arındırıldı. Bu iki şehir dahil olmak üzere mevcut durumda kaç kentte yönetim halkta?
Kaç merkez olduğuna dair net bir sayı veremem, ama 9 kent, ilçe ve beldeleriyle yönetim bizde. Bazı yerlerde Kürt ve Arap köylerinden de rejim güçleri çıkarıldı ve sivil halk yönetimleri oluşturuldu.
Nereden başlıyor? Dêrik’ten Efrin’e kadar mı? Efrin’in tümü sizin denetiminizde mi?
Evet Dêrik yakınlarındaki Endiwer’den başlıyor, Efrin’in Raco ilçesine kadar.Efrin’de bazı Arap köyleri sonra Kürt köyleri var. Yani zikzaklı bir coğrafya.
Peki Arap köylerinin olduğu bölgelerde, özellikle Cizir bölgesinde nasıl bir işleyiş veya yönetim şekli var? O tür bölgelere nasıl bir yaklaşımınız söz konusu?
Şimdi bu konu bizim için stratejik bir konu. Çok stratejik bir durum. Biz Kürt Arap çatışmasına zemin oluşturulmasını müsaade etmiyoruz. Bazı güçler, Suriye içinde ve dışındaki bazı güçler olası bir Kürt Arap çatışmasının meydana gelmesi için çok çabaladı ancak biz buna zemin sunmadık. Çok hassas yaklaşıyoruz. Bazı bölgelere kaygılı yaklaşımlarımız oluyor. Çünkü yıllardır hassasiyet oluşturulmuş. Biz bu tür bölgelere de diyalog yöntemiyle yaklaşıp sorunları bu şekilde çözüme kavuşturmaya gayret gösteriyoruz.
En son Rimêlan’dan rejim güçleri çıkarıldı. Burası da petrol kuyuları ve nüfusu itibariyle önemli ve hassas bir bölge. Orada durum ne şimdi?
Ben bir ay önce ordaydım. O zaman Gir Ziro bölgesinde sorun vardı. 300 rejim askeri ve komutanları vardı. O güçler Rimêlan’ın savunması için bulunuyordu. Tıl Edes diyorlar. Orası önemli tabii. Hem Kürtler ve Araplar birlikte yaşıyorlar hem de petrol kuyuları orda. Şimdi petrol kuyularını kontrolü altına almak isteyen başka güçler de var. Özgür Suriye ordusunun yanısıra, bazı çeteci gruplar var. Biz o bölgenin rejimden kurtarılması ve sivil halka devredilmesi için çabaladık. Ancak bu müdahalemizin Arap toplumu nazarında yanlış anlaşılmaması ve kışkırtmak isteyen bazı güçlerin amacına ulaşmaması için kendim bizzat orada Arap aşiret liderleriyle, şeyhler ve kanaat önderleriyle görüştüm. Kendileri de bizi dinleyip anladılar ve YPG operasyonu başladı. Eğer o askerler başta teslim olsalardı orada kan dökülmezdi. Ancak başta direnmeye çalıştılar komutanları ve bir kaç asker öldürüldü. Diğerleri teslim oldular. Arap halkı da onlara destek sunmadı.
Esir askerlere ne oldu?
Onlar fakir fukaranın çocuğu onlar evlerine gönderdik tabii ki. Serêkaniyê’de başka yerlerde de aynı şeyler oldu. Biz sorunların önce diyalogla çözülmesini istiyoruz. Ancak diyalog değil de şiddetle bize yaklaşanlar da dersini alıyor tabii ki. Serêkaniyê ve Rimêlan’da olduğu gibi.
Rimêlan bölgesi Suriye’nin en zengin bölgesi içerideki ve dışarıdaki ilgili tüm güçlerin gözü orada, ne olacak?
Orası elbette zengin bir bölge, önemli ve stratejik. Bölgedeki zenginlik kaynakları oradaki halkındır. Oradaki halk kendi bölgesinin geleceğine ilişkin kararı verecek. Kürtler ve Araplar orada ortak yaşıyorlar. Kürtlerin resmi muhatabı Yüksek Kürt Konseyi’dir. Arap toplumunun ise ileri gelenleri var şimdi zaten ortak yönetiyorlar. Onun dışında kimse orada kendini dayatamaz.
Peki petrol ve gaz tesislerinde çalışanlar?
Onlar, yani sivil çalışanlar işlerini devam ediyorlar. Ancak petrolü rejime değil, bize, halka çıkarıyorlar artık.
Serêkaniyê’de durum ne, son olarak orada YPG ve ÖSO arasında bir anlaşma yapıldı. Gerekleri yerine getiriliyor mu ve bu anlaşma söz konusu güçlerle ilişkilerinizin seyrini nasıl etkiledi, etkiliyor?
Şimdi anlaşma başta YPG ve Suriye ÖSO’su tarafından yapıldı. Ancak bu anlaşma daha sonra Yüksek Kürt Konseyi ve Suriye ulusal Koalisyonu tarafından da onaylanıp imzalandı. Bu şekliyle siyasi bir karakter kazandı. Zaten işleyiş gereği YPG’nin anlaşmasını Yüksek Kürt Konseyi’nin onaylaması gerekiyordu ve onayladık.
Bu, Suriye Ulusal Koalisyonu ve Yüksek Kürt Konseyi anlaşması anlamına mı geliyor?
Evet, her iki siyasi muhatap anlaşmayı imzaladı. Şimdi yürürlükte. Bazılarının tahmininden de öte anlaşmanın gerekleri yerine getiriliyor. Bu anlaşma tarafların birbirini daha iyi anlamasına vesile oldu. Diğer taraf başta, biz kendi başımıza karar alamıyoruz vb. şeyler dile getiriyordu. Türk hükümeti bizimle ilgili onlara yanlış bilgi enjekte etmişti bu diyaloglarla bu durum biraz aşıldı.
Ama siz bu grupların Suriye dışından getirilen çete gruplar olduğunu söylüyordunuz?
Evet biz Suriye dışından gelenlerle anlaşma imzalamadık. Bizim muhatap alıp imzaladığımız güçler Suriye’nin içindeki güçlerdir. Dışarıdan gelen çeteci gruplar bu anlaşmayla zaten ofsayda düştüler ve YPG’ye karşı yenilip çıkmak durumunda kaldılar. Biz Suriye Özgür Suriye Ordusu ile anlaşma imzaladık. Türkiye’nin gönderdiği, Afganistan’dan şuradan buradan da gelen çetelerle değil. Onlar aradan çıktı artık.
Yani bu gruplar tasfiye mi edildi?
Bu gruplar artık bizim bölgemizde yoklar ve bu anlaşmanın bir parçası, muhatabı değiller. Onlar darbelerini alıp gittiler.
Bu gelişmeyle birlikte sizin Suriye Ulusal Koalisyonu’yla ilişkileriniz de biraz pekişti sanırım. En son Muaz El Hatip ile Kahire’de bir görüşme yaptınız. Görüşmeleriniz devam ediyor mu?
Şimdi bu koalisyon ilk kurulduğunda Yüksek Kürt Konseyi’ni muhatap olarak tanımadı. Bu, Türkiye’nin yönlendirmesiyle oluyordu tabii ki. Onlar bazı Kürt partileri ve şahsiyetleri esas alıp bizi içten parçalamayı esas aldılar. Kendilerine göre yönlendirmek istediler. Biz o zaman onlara haber gönderdik ve dedik ki; Yüksek Kürt Konseyi dışında hiç kimse Kürtleri temsil etmiyor dedik. Kürt partilerine de, siz Kürtleri temsil etmiyorsunuz Kürtlerin temsilcisi Yüksek Kürt Konseyi’dir dedik. Bazıları gidip bazı toplantılarda konuştular ve sadece onunla yetindiler.
Daha sonra özellikle Serêkaniyê’deki gelişmelerden sonra biz diyalogun devam etmesi için bir komite oluşturduk ancak olmadı diyalogumuz sürmedi.
Neden?
Bunun bazı sebepleri vardır. İçten ve dıştan... Suriye Ulusal Koalisyonu bu konuda kendi arasında anlaşamıyor. Bizimle, Kürtlerle ilişkilenmek istemeyen bazı gruplar var. Bazı Kürt partileri de küçük hesaplar peşinde ve Yüksek Kürt Konseyi’nin muhatap olarak kabul edilmesine karşı çıkıyorlar.
Evet, Kahire’de El Hatip’le görüştük, ancak bu tarafları temsilen değil şahsi bir görüşmeydi. Ben PYD Eşbaşkanı, bir Kürt şahsiyeti olarak kendisi de kişisel olarak görüştük.
Bizim Suriye’nin geleceğine ilişkin perspektifimiz var bunu her yerde ve herkese anlatıyoruz. Onlara da, bizi başkalarından duyacağınıza bizi bizden dinleyin dedik. Biz özgür ve bağımsız bir gücüz, kendi irademizle hareket ediyoruz. Muhatap alacağımız güçlerin de özgür olmasını ve kendi iradeleriyle karar almasını istiyoruz, dedik. Ancak özgür olanlar ve kendi iradesiyle hareket eden güçler anlaşabilirler dedik.
Kendisi de anlaşmaya karşı olmadığını belirtti. Ancak kendi aralarındaki çelişkilerden dolayı bizimle anlaşma yapmaktan uzaklar. Ve tabii ki Türkiye’nin yönlendirmesiyle hareket eden gruplar anlaşma önünde engel teşkil ediyorlar.
Kürtlerin haklarını tanıma konusunda hazır değiller mi sizce?
Bu zihniyeti taşımayanlar var. Kürtlerin haklarını benimsemeyenler var. Ancak Arap grupları, Arap halkında böyle bir sorun yok. Ama Müslüman Kardeşler Örgütü gibi Türkiye ile koordineli çalışan gruplar bize karşı, Suriye muhalefetiyle ortaklaşmamıza karşı.
Suriye’nin geleceği konusundaki belirsizlik onların da politika üretmesine engel oluyor. En son işte İstanbul’da geçici hükümet kurmak için toplantı yaptılar ancak anlaşamadılar. 3 toplantı bu şekilde ertelendi. Başka güçlerin yönlendirmesinde oldukları için karar alamıyorlar.
Sizin rejimle doğrudan veya dolaylı bir ilişkiniz var mı? Çünkü böyle söylentiler de var..
Bizim rejimle hiç bir şekilde ilişkimiz yok. Ne doğrudan ne de dolaylı, ne şimdi, ne de eskiden. Bizim eskiden rejimle ilişkimiz zindanlarda, işkencehanelerde, sokaklardaki kavgalarda vardı! Başka bir ilişkimiz yok. 2011 yılının Mayısında Beşar Esat tüm Kürt örgütleriyle toplantı yapmak istedi. Biz de davet edildik ama gitmedik.
Hiç bir Kürt partisi bu görüşmeye gitmedi. O zamandan beri de zaten bir diyalog olmadı. Kim yapıyor bu propagandayı? Türk hükümeti. Bir çıkıp baksınlar kimin Esat rejimiyle ilişkileri olmuş? Kim bu rejime karşı direnmiş şehit vermiş? Biz rejimin işkencehanelerindeyken Türk Başbakanı Esat’la tatil yapıyordu. Bizim kadar bu rejime karşı direnmiş, şehit vermiş, rejim askerini öldürmüş hiç bir güç yoktur. Bu tür propagandalar tek kelimeyle ayıptır!
Şimdi Türkiye’de yeni bir süreç başladı. İmralı süreci. Görüşmeler var. Bu süreç başarıya ulaşırsa Suriye ve Batı Kürdistan’a nasıl bir etkide bulunacak?
Eskiden Suriye Rejimi ve Türk hükümeti dostken biz bunu bedelini ödüyorduk. İşkence, zulüm görüyorduk. Türk ve Suriye rejiminin anlaşması gereği tesadüfen Suriye’den geçen her hangi bir Apocu bile anında Türkiye’ye iade ediliyordu veya infaz ediliyordu. Yani bedelini yine biz ödüyorduk. Şimdi durum değişti bu defa Türk hükümeti muhaliflerle dost ve tüm hesaplarını yine bizim tanınmamız üzerine kurgulamış. Yani yeni Suriye’de de bize bedel ödetmek istiyor. Hem kendisi Kürtlerin haklarını ve varlığını kabul etmiyor hem de başkalarının da Kürtleri kabul etmesini istemiyor. Eğer Türkiye’de Kürtlerin hakları tanınırsa o zaman Suriye’deki bu politika da çöker. O zaman herkes madem sen Kürtleri tanıdın niye bizim tanımamızı engelliyorsun diyecek. Bu bizim oradaki statümüzü doğrudan etkileyecek. Türkiye ile anlaşma olursa bizim Araplarla anlaşmamız konusunda sorun kalmaz.
Bir de tabii ki bizim, yani batı Kürdistan’daki Kürtlerin Türklerle ilişkileri yeni bir mecraya girecek. Yani bizim Türklere ne zararımız olmuş ki. Bizim onlarla bir sorunumuz yok. Biz sorunların aşılmasını, sınırların açılmasını ve ilişkilerimizin normal seyrine girmesini arzuluyoruz.
Türkiye ile bu sorunlar aşılırsa Suriye muhalefetiyle ilişkilerinizde yeni bir sayfa açılacak anlamına mı geliyor?
Elbette. Ama Arap muhalefetiyle, Araplarla bir sorunumuz yok zaten. Türkiye’nin yönlendirmesiyle hareket eden güçlerden bahsediyoruz. Türkiye’nin 100 milyon dolar bütçe ayırdığı Dicle Fırat güçlerinden bahsediyoruz. Türkiye bu yatırımı bize karşı yaptı. Eğer parası çoksa 100 milyon dolarını kendi halkına hizmet olarak sunsun.
Tersinden bakacak olursak Batı Kürdistan ve Suriye’deki gelişmeler İmralı sürecini nasıl etkiledi, etkiliyor?
Bu gelişmeler Türkiye’nin tüm yanlış hesaplarını, Türkiye’nin Kürt fobisini yerle bir etti. Türkiye, Kürtleri yeni şekillenecek bölgede devre dışı bırakmak istedi. Bazılarını teslim alarak, bazılarını ezerek, bazılarını da ekonomik ilişkilerle yanında tutmaya çalıştı. Kuzey’de Kürtleri ezerim, Güney’de ekonomiyle kendime bağlarım, Doğu’da ise, ‘onlar zaten İran’ın sorunu’ Batı Kürdistan’da ise kimseyi bırakmadım diye düşünüyordu. Ancak Rojava Kürtleri, Türkiye’ye, ‘dur bir dakika sen ne yapıyorsun, sen Kürtlerin tümünü kontrolüne almadın, Kürtler var ve senin kontrolünde değiller’ dedi. Belki de Türk devleti bu hesabı iyi yapmamıştı bunu beklemiyordu. Bu, Türkiye devletine bir uyarıydı. Biz Rojava halkı olarak Türkiye’ye, sen eğer Kürtleri tanımazsan beklemediğin bir yerde Kürtler sana karşı duracak dedik. Rojava halkının bu direnişi Türkiye’nin Kürtleri iradesizleştirme konseptini kırdı. Türk halkıyla sorunumuz yok ama rejimin aklını başına alması için bir uyarıydı. Onlara, Kürtleri inkar etmekle bir şey kazanamayacaklarını, aksinin daha doğru olduğunu Kürtleri tanıyarak Türkiye’nin de daha fazla refaha kavuşacağını söyledik. Duruşumuz böyle bir durumun ortaya çıkmasında etkili oldu.
Türkiye şimdi PKK ile bir şekilde diyalog içinde. Ancak sizin PKK ile ilişkiniz olduğunu iddia ederek sizi dışlamaya çalışıyor. Bu bir çelişki değil mi?
Evet. Bir çelişki. Zaten şimdi Türkiye’den cevap bekliyoruz. Muaz El Hatip’le görüştüğümüzde bana, neden Ankara ile ilişkilenmiyorsunuz diye sordu. Ben de Ankara ile görüşmeye hazır olduğumuzu söyledim. Bizim özgürlüğümüz Türkiye’ye karşı bir tehdit değil öyle algılanmasını istemiyoruz. Bizim tarafımızdan Türkiye’ye bir kurşun sıkılmamış. Biz kendimizi savunuyoruz. Diyaloga da hazırız.
Ankara’dan davet alırsanız gider misiniz?
Muaz El Hatip bu konuyu kendileriyle görüşüp bize dönecekti yanıt bekliyoruz.
Yani bir çeşit arabuluculuk mu yapacak?
Eğer isterse yapabilir tabii ki. Türk yetkililerin de kendisine bizimle görüşmeye hayır demediklerini duydum. Son iki gündür görüşmedik. Eğer Ankara görüşmeye hazırsa biz hazırız.
AMED DİCLE, BRÜKSEL -ANF