DTK eşbaşkanları Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk, Öcalan’a iletilmek üzere
farklı Kürt örgütlerinin görüşlerini almak için geçtiğimiz hafta çeşitli
temaslarda bulundu. Tuğluk ile çözüm sürecini konuştuk.
BDP heyetinin İmralı ziyaretinden sonra, DTK eşbaşkanları Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk, Öcalan’a iletilmek üzere farklı Kürt örgütlerinin görüşlerini almak için geçtiğimiz hafta çeşitli temaslarda bulundu.
Ortaya çıkan sonuç, Kürtlerin taleplerini ortaklaştıracağı yeni bir Kürdistan konferansının düzenlenmesi ve yeni bir üst oluşumun tesis edilmesi. Tuğluk’la yeni sürecin arka planını, BDP dışı Kürt örgütlerinin yaklaşımlarını Öcalan’ın Ermeni, Yahudi ve Rum lobilerine ilişkin tutanaklara yansıyan görüşlerini konuştuk.
2011 ve 2012’de farklı Kürt örgütlerinin katıldığı iki ayrı konferans düzenlenmişti. O konferanslarda 1-Anadilde eğitim ve Kürtçenin ikinci resmî dil olması, 2- Kürtlerin kendi isimleriyle (Kürt, Kürdistan vs.) örgütlenebilmeleri, 3- Kendi gelecekleri üzerinde söz ve karar sahibi olabilmesi ve 4- Bu hakların anayasal güvence altına alınması olarak özetlenebilecek dört talep ortaya çıkmıştı. Bu dört madde, sizin açınızdan hâlâ geçerliliğini koruyor mu?
Aysel Tuğluk: Evet, tabii ki geçerliliğini koruyor. Görüştüğümüz siyasî partilerin tamamı bu dört talebin gündemleşmesi gerektiğini ifade ediyor. Sayın Öcalan’ın başlattığı süreci desteklediklerini ama bunun temel ilkelerinden vazgeçtikleri anlamına gelmediğini söylüyorlar. Zaten onlar da Sayın Öcalan’ın bu çerçevede bir çözüm süreci geliştirmek istediğine inanıyorlar. Dört maddenin yeniden güncellenmesi ve hatta yeni bir Kort konferansının toplanması ortak kanaat.
Konferans önerisine DTK olarak yanıtınız nedir?
Zaten Sayın Öcalan da Kürtlerin ne düşündüğünü merak ettiğini söylemişti. Sivil toplum örgütleri ve diğer Kürt yapılarıyla görüşülüp onların görüşlerinin de kendisine iletilmesini istemişti. Ziyaretlerimizi o çerçevede yaptık zaten. Bazı partilerden, tekrar bir araya gelip kendi aramızda bir üst kurul oluşturalım önerisi geldi. Eğer ortaklaşabilirsek, bir üst kurulun oluşması da söz konusu.
Bu, DTK veya BDP üstü bir kurul mu olacak?
BDP’nin de içinde olduğu, biraz DTK’nın organize ettiği bir üst kurul olacak. Bütün siyasî parti ve belki sivil toplum örgütlerinin kendilerini içinde görebilecekleri bir yapı. Bunu DTK içinde de yapabiliriz, öyle bir öneri de var. Fakat sonuçta oradan çıkacak irade, herkes adına söz söyleyebilecek. Tabii bu aşamaya gelene kadar bir Kürt konferansı yapmamız söz konusu olabilir. Bunlar tartışıyoruz ama bir mekanizma oluşturulması talebi artık ortada.
Ziyaret ettiğiniz örgütler içinde federasyon veya özerklik talep edenler de var. Bu görüş farklılıklarını nasıl gidereceksiniz?
Dört talep bizi ortaklaştırıyor. Onlar da süreci bu dört talep ekseninde götürebileceğimizi söylüyor.
Bu talep ve görüşler Öcalan’a da iletilecek mi?
Öcalan’a toplumun, farklı yapıların taleplerini tabii ki aktaracağız. Görüşebilirsek, bizzat biz, görüşemezsek de giden arkadaşlarımız aracılığıyla bunları aktaracağız.
Edindiğimiz izlenim, BDP dâhil pek çok Kürt partisinin bu sürece dair kuşkuları olduğu yönünde. İhtiyatlı iyimserlik vurgusunu siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Biz iş çevreleriyle de görüşme yaptık. Onlardaki his de bu ihtiyatlı iyimserlik. Barışın yeniden gündeme gelmesi, İmralı’yla görüşmelerin başlatılması iyimserliğe kaynaklık ediyor. Fakat nasıl bir barış yapılacağı konusunda kuşkular, ihtiyatlı yaklaşımlar var. Bir kere devlete karşı çok ciddi bir güven sorunu var. Tarihe bakılıyor, kimin nerede, nasıl yanıltıldığı hatırlanıyor. AKP şeffaf değil, süreci tek başına götürmek istiyor. Kürtlere, kendi çözümünü dayatmak istiyor. Bu kadar bedel, bu kadar acı yaşanmışken, çözüm AKP’nin insafına bırakılamaz.
Görüştüğünüz kesimlerin Öcalan’a yaklaşımı nasıl?
Öcalan’a güç ve destek verilmesi diğer Kürt çevrelerinde çokça ifade ediliyor. Geçmişte hiç duymadığımız sözleri bu süreçte duyar olduk. Çünkü Kürt birliğinin zorunlu olduğunu artık herkes ifade ediyor. Geçmişte aramızda bariyerler olsa da artık ortak örgütlenme noktasında bir arayış var. Olumlu olan şey, Kürtlerin kendi öz güçlerine güvenir hale gelmiş olması. Tüm kurumlardaki ortak kanaat şu: AKP’nin çözüm niyeti olmasa bile, biz barış talebini toplumsallaştırarak gerçek bir çözümü yaratabiliriz.
Galiba yeni süreçten en fazla ümitli görünen bizzat Öcalan…
Çünkü o daha stratejik, daha derinlikli yaklaşıyor. Ortadoğu’daki gelişmelerden Kürtlerin yara almadan kazanım sağlamasını istiyor. Bu derinlikli yaklaşımı yeterince kavrayamama durumu söz konusu olabilir ama bunların aşılacağını düşünüyorum. Her kesimden Öcalan’a ciddi bir destek var.
Tabandaki yaklaşım nasıl?
Kadınlarla, sivil toplum örgütleriyle, halkla görüşüyoruz. Hepsi de aynı desteği gösteriyor. Öcalan’a destek verildiği gibi, çözüm için AKP’nin zorlanması gerektiği de ifade ediliyor tabii.
Kürtlerin “kandırılma” kaygısı var mı?
Bence o da aşıldı. Çünkü toplumda ciddi bir özgüven oluşmuş durumda.
Sizce Newroz’dan sonra yeni bir hatta girilecek mi?
O hatta girdik aslında. Fakat o hat yeni yapılanmaları beraberinde getirecek. Hem Türk hem de Kürt kamuoyunda bu süreçten duyulan bir heyecan var. Ama ihtiyatı elden bırakmamak lazım. Hükümet de birtakım bariyerleri aşarsa, o yeni hattın içinde sayılırız zaten.
Hükümet kanadından size herhangi bir görüşme teklifi geldi mi?
Hayır, son İmralı ziyaretinden beri de herhangi bir diyalog yok.
Öcalan’ın basına yansıyan son görüşme notlarında, Ermeni, Yahudi ve Rum lobilerine dair değerlendirmeleri, Türkiyeli gayrimüslimlerde rahatsızlık yarattı. Onların bu açıklamalardan kaynaklanan kaygılarını gidermek için herhangi bir girişiminiz olacak mı?
Muhtemelen Sayın Öcalan buna açıklık getirir. Fakat Öcalan’ın savunmalarına da baktığınızda sadece Kürtler için mücadele vermek üzere bir siyaset izlemediğini görürsünüz. PKK için de bu geçerli. Kaygılanan kesimler Öcalan’ın yaratmak istediği sisteme bakarlarsa, orada bütün halkların, inançların, grupların temel haklarının güvenceye alınmasını ifade eden, onların özerkliklerini, özgünlüklerini korumaya odaklanan bir yaklaşım görürler. Zaten Öcalan’ın bir bağımsız Kürdistan fikri yok.
Evet, milliyetçiliği “kanser” olarak gördüğünü ifade ettiği makaleleri de var.
Elbette, milliyetçiliği yerle bir eden bir lider Öcalan. Dolayısıyla bu konuda bir kaygıya gerek yok. Tam tersine, kendileri için Öcalan’ı bir güvence olarak görmeliler. Çünkü hepsine özgürlük öngören, tarihle bu anlamda yüzleşmiş bir liderdir Öcalan. Birtakım lobilere dair değerlendirmeleri tüm gayrimüslimlere yönelik olarak algılanmamalı. Bu çok büyük bir haksızlık olur.
Kürt hareketi son yıllarda kendini demokratik özerklik fikri etrafında yapılandırdı. Öcalan bu talebin ertelenebileceğine dair açıklamalarını nasıl yorumluyorsunuz?
Öcalan ilkelerinde çok katıdır ama pratik politikada çok esnektir. Çok daha reel bakar olaylara. En nihayetinde bir geçiş sürecine ihtiyaç olduğunu düşünüyor. Ben Öcalan’ın anadilde eğitim talebinden vazgeçtiğini düşünmüyorum. Kürt halkının kendi kendini yönetmesini bizim anladığımız klasik anlamda ifade etmiyor. Daha geniş bir perspektiften yaklaşıyor. Bence Öcalan devlete “seni tanıyacağım, sen de beni tanı” diyor. Öcalan, örgütlenme, ifade özgürlüğü elde edildikten sonra öngördüğü sistemi inşa edebileceğini düşünüyor. AB Yerel Özerklik Şartı’nı da bunun bir zemini olarak değerlendiriyor. Aslında Türkiye AB Yerel Özerklik Şartı’na koyduğu çekinceleri kaldırdığında da Kürtler yerlerinde oturmayacak, kendi kendilerini yönetme çerçevesinde mücadelelerini sürdürecek. Belki bugünden yarına olmaz ama sonuçta böyle olmak zorunda. Statü meselesinin Öcalan tarafından da bir kenara atıldığını düşünmüyorum. İsyan inkârdan başladı. İnkârın son bulması, bu toplumun tanınmasından geçiyor. Eğer demokratik zemin yaratılırsa, toplum o zemin üzerinden kendini yeniden inşa edebilir diye düşünüyor Öcalan.
Yani Türkiye’nin demokratikleşmesi, yeni bir mücadele sürecinin başlangıcı olarak mı görülüyor?
Elbette! Kendi özgücümüzle, demokratik siyasetle bu kazanımları sağlamayı öngörüyoruz.
Sizin öngörünüze karşı, devlet uzun vadede ne öngörüyor?
Devlet, meseleyi sadece silahların bırakılmasına endeksliyor. Bundan çözüm çıkmaz. Silahların bırakılması bir çözüm programıyla birlikte gelişmek durumundadır. O yüzden hükümetin de kendini bu sürece uyarlayıp yeni bir pozisyon alması gerekiyor. Maalesef biz henüz bunu görebilmiş değiliz.
Peki, sizce AKP bu noktaya niye geldi?
Bize göre konjonktür, Kürtlerle birlikte olmayı onlara dayattı. Kürtlerle ittifak kurmanın hem Ortadoğu’da hem de içeride onlara kazandıracağını gördüler. Savaş ve imha politikasıyla Kürtlerin siyasal gelişimini engelleyemiyorlar. Her türlü baskıya rağmen giderek büyüyen bir Kürt hareketi var. Bence devlet şöyle bir karar verdi: Kürtler kazanıyor, biz kaybediyoruz, o zaman birlikte kazanmanın yolunu bulalım! Öcalan’ın da bunu düşündüğü kanaatindeyim. Öcalan da savaşın artık bir tekrara dönüştüğünü, kazandırmadığını gördüğü için, müttefik olarak Türkiye’yi seçti. Ortadoğu’da pek çok denge var ve Kürt hareketi başka bir dengede kendini konumlandırabilirdi. Ama Kürtler bunu değil, Türkiye’yle ittifak kurmayı tercih etti. Tarihsel olarak bunun kazandıracağını öngördü Öcalan.
“Türkiye’yle” yeni ittifakın tıpkı 1920’lerden sonra olduğu gibi yine Kürtlerin aleyhine işlemesi ihtimali yok mu?
Kürtler 1920’lerdeki durumda değil. Örgütlüyüz, etkiliyiz. Artık aldatılacak bir halk değiliz. (İA/HK)BİANET
BDP heyetinin İmralı ziyaretinden sonra, DTK eşbaşkanları Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk, Öcalan’a iletilmek üzere farklı Kürt örgütlerinin görüşlerini almak için geçtiğimiz hafta çeşitli temaslarda bulundu.
Ortaya çıkan sonuç, Kürtlerin taleplerini ortaklaştıracağı yeni bir Kürdistan konferansının düzenlenmesi ve yeni bir üst oluşumun tesis edilmesi. Tuğluk’la yeni sürecin arka planını, BDP dışı Kürt örgütlerinin yaklaşımlarını Öcalan’ın Ermeni, Yahudi ve Rum lobilerine ilişkin tutanaklara yansıyan görüşlerini konuştuk.
2011 ve 2012’de farklı Kürt örgütlerinin katıldığı iki ayrı konferans düzenlenmişti. O konferanslarda 1-Anadilde eğitim ve Kürtçenin ikinci resmî dil olması, 2- Kürtlerin kendi isimleriyle (Kürt, Kürdistan vs.) örgütlenebilmeleri, 3- Kendi gelecekleri üzerinde söz ve karar sahibi olabilmesi ve 4- Bu hakların anayasal güvence altına alınması olarak özetlenebilecek dört talep ortaya çıkmıştı. Bu dört madde, sizin açınızdan hâlâ geçerliliğini koruyor mu?
Aysel Tuğluk: Evet, tabii ki geçerliliğini koruyor. Görüştüğümüz siyasî partilerin tamamı bu dört talebin gündemleşmesi gerektiğini ifade ediyor. Sayın Öcalan’ın başlattığı süreci desteklediklerini ama bunun temel ilkelerinden vazgeçtikleri anlamına gelmediğini söylüyorlar. Zaten onlar da Sayın Öcalan’ın bu çerçevede bir çözüm süreci geliştirmek istediğine inanıyorlar. Dört maddenin yeniden güncellenmesi ve hatta yeni bir Kort konferansının toplanması ortak kanaat.
Konferans önerisine DTK olarak yanıtınız nedir?
Zaten Sayın Öcalan da Kürtlerin ne düşündüğünü merak ettiğini söylemişti. Sivil toplum örgütleri ve diğer Kürt yapılarıyla görüşülüp onların görüşlerinin de kendisine iletilmesini istemişti. Ziyaretlerimizi o çerçevede yaptık zaten. Bazı partilerden, tekrar bir araya gelip kendi aramızda bir üst kurul oluşturalım önerisi geldi. Eğer ortaklaşabilirsek, bir üst kurulun oluşması da söz konusu.
Bu, DTK veya BDP üstü bir kurul mu olacak?
BDP’nin de içinde olduğu, biraz DTK’nın organize ettiği bir üst kurul olacak. Bütün siyasî parti ve belki sivil toplum örgütlerinin kendilerini içinde görebilecekleri bir yapı. Bunu DTK içinde de yapabiliriz, öyle bir öneri de var. Fakat sonuçta oradan çıkacak irade, herkes adına söz söyleyebilecek. Tabii bu aşamaya gelene kadar bir Kürt konferansı yapmamız söz konusu olabilir. Bunlar tartışıyoruz ama bir mekanizma oluşturulması talebi artık ortada.
Ziyaret ettiğiniz örgütler içinde federasyon veya özerklik talep edenler de var. Bu görüş farklılıklarını nasıl gidereceksiniz?
Dört talep bizi ortaklaştırıyor. Onlar da süreci bu dört talep ekseninde götürebileceğimizi söylüyor.
Bu talep ve görüşler Öcalan’a da iletilecek mi?
Öcalan’a toplumun, farklı yapıların taleplerini tabii ki aktaracağız. Görüşebilirsek, bizzat biz, görüşemezsek de giden arkadaşlarımız aracılığıyla bunları aktaracağız.
Edindiğimiz izlenim, BDP dâhil pek çok Kürt partisinin bu sürece dair kuşkuları olduğu yönünde. İhtiyatlı iyimserlik vurgusunu siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Biz iş çevreleriyle de görüşme yaptık. Onlardaki his de bu ihtiyatlı iyimserlik. Barışın yeniden gündeme gelmesi, İmralı’yla görüşmelerin başlatılması iyimserliğe kaynaklık ediyor. Fakat nasıl bir barış yapılacağı konusunda kuşkular, ihtiyatlı yaklaşımlar var. Bir kere devlete karşı çok ciddi bir güven sorunu var. Tarihe bakılıyor, kimin nerede, nasıl yanıltıldığı hatırlanıyor. AKP şeffaf değil, süreci tek başına götürmek istiyor. Kürtlere, kendi çözümünü dayatmak istiyor. Bu kadar bedel, bu kadar acı yaşanmışken, çözüm AKP’nin insafına bırakılamaz.
Görüştüğünüz kesimlerin Öcalan’a yaklaşımı nasıl?
Öcalan’a güç ve destek verilmesi diğer Kürt çevrelerinde çokça ifade ediliyor. Geçmişte hiç duymadığımız sözleri bu süreçte duyar olduk. Çünkü Kürt birliğinin zorunlu olduğunu artık herkes ifade ediyor. Geçmişte aramızda bariyerler olsa da artık ortak örgütlenme noktasında bir arayış var. Olumlu olan şey, Kürtlerin kendi öz güçlerine güvenir hale gelmiş olması. Tüm kurumlardaki ortak kanaat şu: AKP’nin çözüm niyeti olmasa bile, biz barış talebini toplumsallaştırarak gerçek bir çözümü yaratabiliriz.
Galiba yeni süreçten en fazla ümitli görünen bizzat Öcalan…
Çünkü o daha stratejik, daha derinlikli yaklaşıyor. Ortadoğu’daki gelişmelerden Kürtlerin yara almadan kazanım sağlamasını istiyor. Bu derinlikli yaklaşımı yeterince kavrayamama durumu söz konusu olabilir ama bunların aşılacağını düşünüyorum. Her kesimden Öcalan’a ciddi bir destek var.
Tabandaki yaklaşım nasıl?
Kadınlarla, sivil toplum örgütleriyle, halkla görüşüyoruz. Hepsi de aynı desteği gösteriyor. Öcalan’a destek verildiği gibi, çözüm için AKP’nin zorlanması gerektiği de ifade ediliyor tabii.
Kürtlerin “kandırılma” kaygısı var mı?
Bence o da aşıldı. Çünkü toplumda ciddi bir özgüven oluşmuş durumda.
Sizce Newroz’dan sonra yeni bir hatta girilecek mi?
O hatta girdik aslında. Fakat o hat yeni yapılanmaları beraberinde getirecek. Hem Türk hem de Kürt kamuoyunda bu süreçten duyulan bir heyecan var. Ama ihtiyatı elden bırakmamak lazım. Hükümet de birtakım bariyerleri aşarsa, o yeni hattın içinde sayılırız zaten.
Hükümet kanadından size herhangi bir görüşme teklifi geldi mi?
Hayır, son İmralı ziyaretinden beri de herhangi bir diyalog yok.
Öcalan’ın basına yansıyan son görüşme notlarında, Ermeni, Yahudi ve Rum lobilerine dair değerlendirmeleri, Türkiyeli gayrimüslimlerde rahatsızlık yarattı. Onların bu açıklamalardan kaynaklanan kaygılarını gidermek için herhangi bir girişiminiz olacak mı?
Muhtemelen Sayın Öcalan buna açıklık getirir. Fakat Öcalan’ın savunmalarına da baktığınızda sadece Kürtler için mücadele vermek üzere bir siyaset izlemediğini görürsünüz. PKK için de bu geçerli. Kaygılanan kesimler Öcalan’ın yaratmak istediği sisteme bakarlarsa, orada bütün halkların, inançların, grupların temel haklarının güvenceye alınmasını ifade eden, onların özerkliklerini, özgünlüklerini korumaya odaklanan bir yaklaşım görürler. Zaten Öcalan’ın bir bağımsız Kürdistan fikri yok.
Evet, milliyetçiliği “kanser” olarak gördüğünü ifade ettiği makaleleri de var.
Elbette, milliyetçiliği yerle bir eden bir lider Öcalan. Dolayısıyla bu konuda bir kaygıya gerek yok. Tam tersine, kendileri için Öcalan’ı bir güvence olarak görmeliler. Çünkü hepsine özgürlük öngören, tarihle bu anlamda yüzleşmiş bir liderdir Öcalan. Birtakım lobilere dair değerlendirmeleri tüm gayrimüslimlere yönelik olarak algılanmamalı. Bu çok büyük bir haksızlık olur.
Kürt hareketi son yıllarda kendini demokratik özerklik fikri etrafında yapılandırdı. Öcalan bu talebin ertelenebileceğine dair açıklamalarını nasıl yorumluyorsunuz?
Öcalan ilkelerinde çok katıdır ama pratik politikada çok esnektir. Çok daha reel bakar olaylara. En nihayetinde bir geçiş sürecine ihtiyaç olduğunu düşünüyor. Ben Öcalan’ın anadilde eğitim talebinden vazgeçtiğini düşünmüyorum. Kürt halkının kendi kendini yönetmesini bizim anladığımız klasik anlamda ifade etmiyor. Daha geniş bir perspektiften yaklaşıyor. Bence Öcalan devlete “seni tanıyacağım, sen de beni tanı” diyor. Öcalan, örgütlenme, ifade özgürlüğü elde edildikten sonra öngördüğü sistemi inşa edebileceğini düşünüyor. AB Yerel Özerklik Şartı’nı da bunun bir zemini olarak değerlendiriyor. Aslında Türkiye AB Yerel Özerklik Şartı’na koyduğu çekinceleri kaldırdığında da Kürtler yerlerinde oturmayacak, kendi kendilerini yönetme çerçevesinde mücadelelerini sürdürecek. Belki bugünden yarına olmaz ama sonuçta böyle olmak zorunda. Statü meselesinin Öcalan tarafından da bir kenara atıldığını düşünmüyorum. İsyan inkârdan başladı. İnkârın son bulması, bu toplumun tanınmasından geçiyor. Eğer demokratik zemin yaratılırsa, toplum o zemin üzerinden kendini yeniden inşa edebilir diye düşünüyor Öcalan.
Yani Türkiye’nin demokratikleşmesi, yeni bir mücadele sürecinin başlangıcı olarak mı görülüyor?
Elbette! Kendi özgücümüzle, demokratik siyasetle bu kazanımları sağlamayı öngörüyoruz.
Sizin öngörünüze karşı, devlet uzun vadede ne öngörüyor?
Devlet, meseleyi sadece silahların bırakılmasına endeksliyor. Bundan çözüm çıkmaz. Silahların bırakılması bir çözüm programıyla birlikte gelişmek durumundadır. O yüzden hükümetin de kendini bu sürece uyarlayıp yeni bir pozisyon alması gerekiyor. Maalesef biz henüz bunu görebilmiş değiliz.
Peki, sizce AKP bu noktaya niye geldi?
Bize göre konjonktür, Kürtlerle birlikte olmayı onlara dayattı. Kürtlerle ittifak kurmanın hem Ortadoğu’da hem de içeride onlara kazandıracağını gördüler. Savaş ve imha politikasıyla Kürtlerin siyasal gelişimini engelleyemiyorlar. Her türlü baskıya rağmen giderek büyüyen bir Kürt hareketi var. Bence devlet şöyle bir karar verdi: Kürtler kazanıyor, biz kaybediyoruz, o zaman birlikte kazanmanın yolunu bulalım! Öcalan’ın da bunu düşündüğü kanaatindeyim. Öcalan da savaşın artık bir tekrara dönüştüğünü, kazandırmadığını gördüğü için, müttefik olarak Türkiye’yi seçti. Ortadoğu’da pek çok denge var ve Kürt hareketi başka bir dengede kendini konumlandırabilirdi. Ama Kürtler bunu değil, Türkiye’yle ittifak kurmayı tercih etti. Tarihsel olarak bunun kazandıracağını öngördü Öcalan.
“Türkiye’yle” yeni ittifakın tıpkı 1920’lerden sonra olduğu gibi yine Kürtlerin aleyhine işlemesi ihtimali yok mu?
Kürtler 1920’lerdeki durumda değil. Örgütlüyüz, etkiliyiz. Artık aldatılacak bir halk değiliz. (İA/HK)BİANET