“Ağladıkça,
dağlarımız yeşerecek, göreceksin” diyen türküyü Gülten Kaya ile
dinlerken, bunun nihayet tutulmuş bir vaat olduğunu, o sesin, Paris’te
bir mezardan duyulduğunu düşündük.
Diyarbakır
Sabah sabah geldiler. Akın akın, gürül gürül, çoluk çocuk, koşa koşa geldiler.
30 yıldır belki de ilk kez bir Nevruz’a, savaşa gider gibi değil, düğüne gelir gibi geldiler.
Türkiye’nin son yıllarda gördüğü en büyük mitingde buluştular.
Ve her yılın takviminde gerilimin günü sayılan Nevruz, ilk kez bayram olarak kutlandı.
Şehrin 25 km. dışında, Diclekent’in bitişiğindeydi meydan...
Son 5 yılda burada, çok katlı lüks binalardan, yeni bir Diyarbakır kurulmuştu.
Yeni kentin yeni apartmanları, yeni bir dönemin doğuşuna tanıklık etti.
Çeyrek asırda devrim
Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir, ilk nevrozunu 1987’de lise son sınıftayken kutlamış.
Otoyol kenarında korka korka ateş yakmışlar.
“Polis görse bugün hayatta değildik” diyor.
25 yıl sonra aynı kentin meydanında devasa bir ateş yanıyor.
Ve polis, otoyol kenarında izliyor.
Değişim inanılır gibi değil.
Öcalan burada
Alana yaklaşırken Kürtçe marşlar, “Biz Apo’ya söz verdik/ bu yolda dönüş yok bize” diye haykırıyor.
Görevlilerin formalarında da, kürsünün üzerinde de yine Kürtçe “Başkan Apo’ya özgürlük” yazıyor.
Öcalan orada:
Resmiyle, görüntüsüyle, sesiyle, posteriyle ve en önemlisi mesajıyla...
İnkarın hezimeti
Tarihi bir mesajdı.
Savaşı başlatan adam, milyonların şahitliğinde “Bitirin” dedi.
Mesajın tonu, “Yenildik” havasında değildi; zaten alana bakan, bunu görebilirdi.
“İnkar siyaseti”nin hezimetiydi gördüğümüz:
Yasak bir dil, yasadışı bir örgüt, mahkum bir lider, ayan beyan oradaydı.
Öcalan -hiç ayrıntıya girmeden- süreci şöyle özetledi:
“Büyük bedel ödedik, ama kimliğimizi yeniden kazandık. Artık sınır ötesine çekilme vakti...”
İki ortak sözcük
Bölgede bundan böyle “silahlı mücadele” yerine konacak iki sözcüğü de verdi Öcalan...
5 sayfalık mektup önce Kürtçe, sonra Türkçe okundu ya... İki metinde aynı söylenen, iki ortak kelime vardı:
“Demokratik siyaset...”
Zaten bütün mesajın özü de buydu:
“Silahlı direniş bitti, sıra demokratik siyasette...”
Mektubunda tam 14 kez “demokrasi”den söz etti Öcalan...
Sadece 4 kez “silah” dedi; o da vazgeçmeyi haber vermek için...
Erciyes’e birlik mesajı
Muhtemelen dağ kadrolarının da aralarında olduğu milyonluk kitle, Öcalan’ın “Mücadelemiz bitmiyor, farklılaşıyor” diyen mektubunu büyük dikkatle, hiç ses etmeden dinledi.
Öcalan’dan başka hiç kimse onları buna ikna edemezdi.
Ama daha önemlisi, PKK lideri, sadece “kendi dağlarına”, Ağrı’ya, Cudi’ye değil, Kaçkar’a, Erciyes’e de konuştu.
“Bölüneceğiz” paranoyasına inat, kardeşlik hukukundan, kucaklaşmaktan, helalleşmekten söz etti.
Kendi mücadelesinin aslen içine doğduğu çaresizliğe, bilgisizliğe, köleliğe karşı başladığını, hiçbir ırka karşı olmadığını vurguladı ve eski bir ezberi bozar gibi, güçlü bir hassasiyeti kollar gibi, “Bizi bölmek isteyenlere karşı bütünleşeceğiz” dedi.
Alanda evet Türk bayrağı yoktu ama- Niyazi Koyuncu’nun “Koçero”suyla horon tepen Kürtler, bunu kanıtlamak istiyordu sanki...
Erdoğan’ın cümlesi
Metindeki birkaç noktaya daha dikkat çekelim:
Öcalan ağırlıkla Ortadoğu ve Orta Asya halklarına hitap etti. “Batının çağdaş uygarlık değerleri”ne göz kırptı.
Diplomatik bir dille “büyük felaket” ve “Türkiye halkı” kavramlarını kullandı.
Başbakan Erdoğan’ın “artık silahlar sussun fikirler konuşsun” cümlesini aynen alarak, ortaklığa atıf yaptı.
Muhtemelen İmralı’da varılmış bir mutabakatın sadece ucunu gördük dün; ama o kadarı bile çok önemliydi.
Aşiti-Şaşiti
Lakin alandaki hava, mektuptaki hava değildi.
Öcalan’ın mektubundan hemen önce “Önder Apo’ya özgürlük” pankartıyla kürsüyü işgal eden poşulu “Halk İnisiyatifi” gerillaları, sert bir konuşma yaptı:
“Süreci destekliyoruz, ama AKP oyun oynamaya kalkmasın; nasıl savaştığımızı dost düşman biliyor” dedi.
Nitekim alanın ortasına asılı pankartta da Kürtçe “Barış” anlamına gelen “Aşiti” sözcüğü ile “Şaşı” anlamına gelen “Şaşiti” sözcüğünün kafiyesinden yararlanılarak şöyle deniyordu:
“Başkan özgür olmazsa barış şaşılıktır.”
Ağladıkça
Bu, Öcalan’ın dile getir(e)mediği bir koşul mu?
“Başkan”ın diyemediğini meydanlar mı diyecek?
Yoksa bir süre sonra Öcalan’ın iradesi ile meydanların havası mı kesişecek?
Bunu çok yakında göreceğiz.
Şimdilik biber gazsız, itiş kakışsız, kansız, kavgasız bir Nevruz gördük ya; bu bile yeter.
Alandan ayrılırken Ahmet Kaya’nın “Ağladıkça”sı çalıyordu.
“Ağladıkça, dağlarımız yeşerecek, göreceksin” diyen türküyü Gülten Kaya ile dinlerken, bunun nihayet tutulmuş bir vaat olduğunu, o sesin, Paris’te bir mezardan duyulduğunu düşündük.
Onca gözyaşı, Diyarbakır’da dağları yeşertmiş gibi görünüyor.
Daim olsun!
CAN DÜNDAR-MİLLİYET
Diyarbakır
Sabah sabah geldiler. Akın akın, gürül gürül, çoluk çocuk, koşa koşa geldiler.
30 yıldır belki de ilk kez bir Nevruz’a, savaşa gider gibi değil, düğüne gelir gibi geldiler.
Türkiye’nin son yıllarda gördüğü en büyük mitingde buluştular.
Ve her yılın takviminde gerilimin günü sayılan Nevruz, ilk kez bayram olarak kutlandı.
Şehrin 25 km. dışında, Diclekent’in bitişiğindeydi meydan...
Son 5 yılda burada, çok katlı lüks binalardan, yeni bir Diyarbakır kurulmuştu.
Yeni kentin yeni apartmanları, yeni bir dönemin doğuşuna tanıklık etti.
Çeyrek asırda devrim
Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir, ilk nevrozunu 1987’de lise son sınıftayken kutlamış.
Otoyol kenarında korka korka ateş yakmışlar.
“Polis görse bugün hayatta değildik” diyor.
25 yıl sonra aynı kentin meydanında devasa bir ateş yanıyor.
Ve polis, otoyol kenarında izliyor.
Değişim inanılır gibi değil.
Öcalan burada
Alana yaklaşırken Kürtçe marşlar, “Biz Apo’ya söz verdik/ bu yolda dönüş yok bize” diye haykırıyor.
Görevlilerin formalarında da, kürsünün üzerinde de yine Kürtçe “Başkan Apo’ya özgürlük” yazıyor.
Öcalan orada:
Resmiyle, görüntüsüyle, sesiyle, posteriyle ve en önemlisi mesajıyla...
İnkarın hezimeti
Tarihi bir mesajdı.
Savaşı başlatan adam, milyonların şahitliğinde “Bitirin” dedi.
Mesajın tonu, “Yenildik” havasında değildi; zaten alana bakan, bunu görebilirdi.
“İnkar siyaseti”nin hezimetiydi gördüğümüz:
Yasak bir dil, yasadışı bir örgüt, mahkum bir lider, ayan beyan oradaydı.
Öcalan -hiç ayrıntıya girmeden- süreci şöyle özetledi:
“Büyük bedel ödedik, ama kimliğimizi yeniden kazandık. Artık sınır ötesine çekilme vakti...”
İki ortak sözcük
Bölgede bundan böyle “silahlı mücadele” yerine konacak iki sözcüğü de verdi Öcalan...
5 sayfalık mektup önce Kürtçe, sonra Türkçe okundu ya... İki metinde aynı söylenen, iki ortak kelime vardı:
“Demokratik siyaset...”
Zaten bütün mesajın özü de buydu:
“Silahlı direniş bitti, sıra demokratik siyasette...”
Mektubunda tam 14 kez “demokrasi”den söz etti Öcalan...
Sadece 4 kez “silah” dedi; o da vazgeçmeyi haber vermek için...
Erciyes’e birlik mesajı
Muhtemelen dağ kadrolarının da aralarında olduğu milyonluk kitle, Öcalan’ın “Mücadelemiz bitmiyor, farklılaşıyor” diyen mektubunu büyük dikkatle, hiç ses etmeden dinledi.
Öcalan’dan başka hiç kimse onları buna ikna edemezdi.
Ama daha önemlisi, PKK lideri, sadece “kendi dağlarına”, Ağrı’ya, Cudi’ye değil, Kaçkar’a, Erciyes’e de konuştu.
“Bölüneceğiz” paranoyasına inat, kardeşlik hukukundan, kucaklaşmaktan, helalleşmekten söz etti.
Kendi mücadelesinin aslen içine doğduğu çaresizliğe, bilgisizliğe, köleliğe karşı başladığını, hiçbir ırka karşı olmadığını vurguladı ve eski bir ezberi bozar gibi, güçlü bir hassasiyeti kollar gibi, “Bizi bölmek isteyenlere karşı bütünleşeceğiz” dedi.
Alanda evet Türk bayrağı yoktu ama- Niyazi Koyuncu’nun “Koçero”suyla horon tepen Kürtler, bunu kanıtlamak istiyordu sanki...
Erdoğan’ın cümlesi
Metindeki birkaç noktaya daha dikkat çekelim:
Öcalan ağırlıkla Ortadoğu ve Orta Asya halklarına hitap etti. “Batının çağdaş uygarlık değerleri”ne göz kırptı.
Diplomatik bir dille “büyük felaket” ve “Türkiye halkı” kavramlarını kullandı.
Başbakan Erdoğan’ın “artık silahlar sussun fikirler konuşsun” cümlesini aynen alarak, ortaklığa atıf yaptı.
Muhtemelen İmralı’da varılmış bir mutabakatın sadece ucunu gördük dün; ama o kadarı bile çok önemliydi.
Aşiti-Şaşiti
Lakin alandaki hava, mektuptaki hava değildi.
Öcalan’ın mektubundan hemen önce “Önder Apo’ya özgürlük” pankartıyla kürsüyü işgal eden poşulu “Halk İnisiyatifi” gerillaları, sert bir konuşma yaptı:
“Süreci destekliyoruz, ama AKP oyun oynamaya kalkmasın; nasıl savaştığımızı dost düşman biliyor” dedi.
Nitekim alanın ortasına asılı pankartta da Kürtçe “Barış” anlamına gelen “Aşiti” sözcüğü ile “Şaşı” anlamına gelen “Şaşiti” sözcüğünün kafiyesinden yararlanılarak şöyle deniyordu:
“Başkan özgür olmazsa barış şaşılıktır.”
Ağladıkça
Bu, Öcalan’ın dile getir(e)mediği bir koşul mu?
“Başkan”ın diyemediğini meydanlar mı diyecek?
Yoksa bir süre sonra Öcalan’ın iradesi ile meydanların havası mı kesişecek?
Bunu çok yakında göreceğiz.
Şimdilik biber gazsız, itiş kakışsız, kansız, kavgasız bir Nevruz gördük ya; bu bile yeter.
Alandan ayrılırken Ahmet Kaya’nın “Ağladıkça”sı çalıyordu.
“Ağladıkça, dağlarımız yeşerecek, göreceksin” diyen türküyü Gülten Kaya ile dinlerken, bunun nihayet tutulmuş bir vaat olduğunu, o sesin, Paris’te bir mezardan duyulduğunu düşündük.
Onca gözyaşı, Diyarbakır’da dağları yeşertmiş gibi görünüyor.
Daim olsun!
CAN DÜNDAR-MİLLİYET