Hiç böyle bir yazı yazmadım ben. Bir ölümün arkasından yazmadım. Elim, dilim ve yüreğim yettiğince yazdım her şey için ama… ...
Hiç böyle bir yazı yazmadım ben.
Bir ölümün arkasından yazmadım.
Elim, dilim ve yüreğim yettiğince yazdım her şey için ama…
Hani memleket diyerek, sonra benim insanlarım, ülkem…
Ve gelecek için ve aydınlık ve kırmızının aşkına…
Ama…
Şu “ama” kelimesi icat edilmeseydi keşke hiç.
“Tülüm” derdi yurttaki kızlar ona.
Fakültedeki arkadaşları…
TÜLİN’di adı oysa. Bir Tülin bu kadar mı çok şey ifade eder.
Can, sevgi, hayatın her bir ilmeği, gülmenin tadı…
Şu “ama” kelimesi icat edilmeseydi keşke hiç.
Uzaktan da olsa duymuştum boğuştuğu hastalığı.
Üzülmenin canı çıksın mı?
Hani geride bıraktıkları, sonra yapacakları…
Bir çift göz bu kadar mı çok şey söyler insana.
Cenaze günü fotoğrafları bombaladı yüreğimi.
Ferhan, Sevim, Ali Osman… o hep bildiğim bakışlar.
Seksenbir girişlileri bizim fakültenin.
Kayıp diye adı çıkarılmış bir kuşağın hala genç, hala yürekli
çocukları…
“Sağlam Çocuklar”
Tülüm için toplanmışlardı.
Bir şiirle vedalaşmış Ali Osman Tülüm’le, sonradan öğrendim.
-biliyorum yağmur
yağacaktı ardından- diyerek…
Ve kimsesiz bir hüzne tutunarak devam etmiş;
“sessizce gitmek
istiyordun biliyorum
herkes uyurken ayak
parmaklarına basarak
hiç gelmemişsin gibi
sanki
kimse seni tanımamış
bir masada bir bardak
çay içmemiş gibi
kimseyi rahatsız
etmeden
koca bir ormanda
habersiz solan
papatya yalnızlığında
bir geceyarısı....
ah keşke haber
verseydin bacım
kokunu saklardık
gözlerimizde
gömerdik gülüşünü
ellerimize
ağladığımızda acımız
dinsin diye
ne diyeyim
güle güle kardeşim
güle güle”
Uzaktan da olsa duymuştum boğuştuğu hastalığı.
Ölümün canı çıksın mı?
Çıksın anasını satayım
“Tülüm” güle güle…
HAYRİ GÜNEL - 29 MART 2013 CUMA - SİLİVRİ