Page Nav

HIDE

Grid

GRID_STYLE

GAZETE DEMOKRAT / İKTİDAR DOSYASI

HIDE_BLOG

Bir yalanı daha elinde patladı hacının...ve hacı yine çuvalladı!

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Yeşilay'ın düzenlediği Global Alkol Politikaları Sempozyumu'nda "Bizim milli içkimiz ayrand...

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Yeşilay'ın düzenlediği Global Alkol Politikaları Sempozyumu'nda "Bizim milli içkimiz ayrandır" çıkışında bulunurken tarihi bir olayı da nakletti. Ancak hayli yanlış bir şekilde...
Ne diyordu Başbakan.... " Men-i Müskirat Kanunu Gazi Meclis’in çıkardığı ilk beş kanundan biriydi. TBMM’nin toplanmasından 5, yürütme organı oluşturmasından 3 gün sonra Trabzon mebusu Ali şükrü Bey
ülkede içki üretilmesinin ve tüketilmesinin yasaklanması için bir kanun teklifi vermiştir. Ali Şükrü Bey’in bu teklifi son derece ehemmiyetli bir teklif olarak görülmüş ve ilgili mercilere havale edilmiştir.6 maddeden ibaret olan içki yasağı teklifi meclise sunulduktan sonra alkışlar ve bravo nidalarım eşliğinde kanunlaşmıştır.
Ne var ki bu kanun uzun süre yürürlükte kalamadı. Tek parti iktidarının dayatmacı çağdaşlaşma zihniyeti yüzünden söz konusu kanun tamamen yürürlükten kaldırıldı."

Şimdi Başbakan'ın sözünü ettiği o içki yasağının gerçekte Meclis'ten nasıl geçtiğine bakalım...
Olayı Ayşe Hür birkaç yıl önce şöyle aktarmıştı:

Birinci Dünya Savaşı’nda ve onu izleyen sıkıntılı yıllarda, “düşmanların, topla tüfekle yenemeyeceğini anladığı Türk milletini, içki ve uyuşturucu maddelerle çökertmeyi hedeflediğini” düşünen bir grup Osmanlı-Türk aydını 5 Mart 1920 günü, Cuma namazından sonra İstanbul Matbuat Cemiyeti’nde biraraya gelerek Hilal-i Ahdar (‘hilal’ ay, ‘ahdar’ yeşil demekti) adlı bir grup kurmuşlardı. Hilal-i Ahdar mensuplarının ilk eylemi, Ankara’da açılan Büyük Millet Meclisi’nin 13 Eylül 1920 günlü toplantısında grubun kurucularından Trabzon Milletvekili Ali Şükrü Bey’in hazırladığı Men-i Müskirat Kanunu (İçkiyi Yasaklama Kanunu) teklifini vermek oldu.

BİR OY İKİ OY SAYILDI!

1923 yılında Mustafa Kemal Paşa’nın Muhafız Alayı Kumandanı Topal Osman tarafından öldürülecek olan Ali Şükrü Bey, kanunu gerekçelendirirken içkinin dinimizce haram olmasıyla başlamış, içkinin yarattığı belaları saymış, ABD’deki içki yasağını överek bitirmişti. Gelir kaybı gerekçesiyle yasaklamaya karşı çıkanları da “Bir milyon lira kaybetmek mi yoksa Rum ve Ermenilerin cebine içki satışından 120 milyon lira girmesi mi tercih edilir?” diyerek ikna etmişti. Hızını alamayıp afyonu da yasaklamaya kalkan Ali Şükrü Bey’i, Burdur Milletvekili İsmail Suphi Bey, Anadolu’da binlerce insanın ekmeğini haşhaştan çıkardığını hatırlatarak engelleyebilmişti. Altı gün, yedi celse süren ateşli tartışmalardan sonra 14 Eylül 1920’de yapılan oylamada 71 oy lehte, 71 oy aleyhte çıkınca, celseyi yöneten Vehbi Bey’in oyu iki oy sayılarak sorun çözülmüştü.

MEMLEKETİN ZARARINA İŞLERLE UĞRAŞIYORSUN

Sekiz maddelik kanunla her türlü içkinin üretimi, satışı ve kullanılması yasaklanıyor, kanuna aykırı hareket edenlerden ‘müskiratın beher okkası için’ 50 lira para cezası alınması öngörülüyordu. Açıkça içki içenler veya gizlice içki içip sarhoşluğu görülenlere de şeriatın öngördüğü ‘had ceza’ olan 80 değnek veya 50 liradan 250 liraya kadar para cezası veya üç aydan bir yıla kadar hapis cezası verilecekti. Bu yasaya uymayan devlet memurlarına temyiz ve itiraz olmamak kaydıyla memuriyetten çıkarılma cezası veriliyordu. Mevcut içkilerin imhası için iki ay süre tanınmıştı.
İyi bir içici olduğu bilinen Mustafa Kemal, oylama sırasında Meclis’te hazır bulunmamıştı. Hatta Ali Fuat (Cebesoy) Paşa’nın anılarına bakılırsa ülkenin içinde bulunduğu kritik ortamda içki yasağı gibi meselelerle uğraştığı için Ali Şükrü Bey’e çok kızmış, “Memleketin zararına işlerle uğraşıyorsunuz” diye bağırmıştı.

YASAKTAN SONRA İÇKİYA RAĞBET 100 KAT ARTTI

İçki satışından elde edilen gelirlere en çok ihtiyaç duyulan bir dönemde içkiye yasak konulmasından sonra olanları Hüseyin Rahmi Gürpınar şöyle yle anlatır: “Hükümet bu yasağı koymakla içki içmeyi engellemek şöyle dursun, herkesi içmek için kışkırttı. İsteği arttırdı. Bu yasaktan sonra içkiye rağbet yüz kat arttı. En pis, zararlı rakılar üç, dört yüze satıldı. Bütün meyhanelerde küp dibi tortularına kadar bayat sermayeler sürüldü. Hiç kullanmayanlara bile iştah geldi. Her yerde yeniden imbikler ısmarlandı. Açık olmayan bir yasaklama... Hükümet, kapalı gişe, açık gişe, dam altında, damsız yerde içenlerle, kendini bilecek, bilmeyecek kadar sarhoş olanlar, bir okka fazla-eksik gibi ayarsız, ölçüsüz, tartılı-tartısız uygulanması olanaksız muammalarla oynarken sokaklar sarhoş naralarıyla inliyor. Zabıta her gün birbirini vuran, öldüren en korkunç olayları kaydediyordu...”