Page Nav

HIDE

Grid

GRID_STYLE

GAZETE DEMOKRAT / İKTİDAR DOSYASI

HIDE_BLOG

Kürt Halkının Özgürlüğü İmralı Görüşmelerinde Değildir!

Kürt Halkının Özgürlüğü İmralı Görüşmelerinde Değil Anti-Emperyalist Anti-Oligarşik Demokratik Halk İktidarındadır! 1999 yılında DS D...

Kürt Halkının Özgürlüğü İmralı Görüşmelerinde Değil
Anti-Emperyalist Anti-Oligarşik Demokratik Halk İktidarındadır!

1999 yılında DS Dergisinin'nin 14. Sayısında: "İmralı PKK için bir "son"dur. Sonrası ne olacak? Sonrasının

"eskinin tekrarı" olması mümkün değildir. Ya emperyalizmin ve oligarşinin yedeğinde bir güç olunacak ya devrimcileşilecektir" tespiti yapılıyordu. Bugün, İmralı görüşme tutanaklarından çıkan sonuç bu tespitin doğruluğunu kanıtlıyor. Gelinen noktada, Kürt milliyetçi hareket, devrimcileşmekten fersah fersah uzaklaşmış, "emperyalizmin ve oligarşinin yedeğinde bir güç" olmaya gönüllü talip olmuştur. İmralı görüşme tutanakları bu tablonun resmidir. 

Abdullah Öcalan'ın, BDP'li milletvekilleri Pervin Buldan, Sırrı Süreyya Önder ve Altan Tan ile yaptığı görüşmede üzerine ısrarla vurgu yaptığı konu "Yeni diyalog sürecinin mutlaka başarıyla sonuçlanması." Sürecin kesintiye uğraması halinde felaket olacağını söylüyor Öcalan. Oysa felaketin en büyüğü, çözüm dedikleri İmralı görüşmelerinden çıkan sonuçlardır. Felaketin en büyüğü, 35 yıldır süren ve 40 binin üzerinde insanın hayatını kaybettiği bu savaşın ve Kürt halkının ulusal taleplerinin hak kırıntılarına kurban edilmesidir. İmralı Görüşme Tutanakları açıkça gösteriyor ki; Öcalan ile AKP arasında uzun süreden beri süren görüşmelerde hemen her konuda anlaşma sağlanmış. Bundan sonraki süreç, örgütün ve '90'lardan beri gerçekleşmesi mümkün olmayan "barış" söylemleriyle umutlandırılan Kürt halkının ikna edilmesi sürecidir aslında. Öcalan'ın, Kandil'e, BDP'ye ve Avrupa'ya gönderdiği mektupların anlamı da budur.

Halkın Her Kesimine Düşman Faşizmin AKP'sinden 'Tam Demokrasi" Bekleyen Öcalan 


AKP'ye 10 Yıl Koltuk Değnekliği Yaptınız! Bir Anayasa, Bir de Başkanlık Verin

Tutanaklarda, "AKP'yi 10 yıldır ayakta tutan benim. ... Biz AKP'yi çıkartan gücüz" diyor Öcalan. İşte bu imha ve inkarın başını da o büyüttükleri ve "PKK'ye vurarak yerini sağlamlaştırıyor" dedikleri, "PKK'yi bitireceğiz" diyerek 10 bin kişiyi hapishanelere dolduran AKP faşizmi çekecektir.

Ama olsun, buna rağmen Öcalan Tayyip Erdoğan'ın başkanlığını destekleyebileceklerini ilan ediyor. AKP politikalarıyla faşizmin kurumsallaşmasına, diktatörlüğünü sağlamlaştırmasına destek oluyor. Yeter ki AKP müzakere masasından kalkmasın. Yeter ki hak kırıntılarıyla bu süreç bitirilsin. Desteklemenin de ötesinde akıl veriyor, model sunuyor Öcalan; "Başkanlık sistemi düşünülebilir. Biz Tayyip Bey'in başkanlığını destekleriz. Biz AKP ile bu temelde bir başkanlık ittifakına girebiliriz.

Yalnız Başkanlık ABD'deki gibi olmalı, devlet meclisi gibi bir senato. İkincisi, bir de halklar meclisi. Bunun adı demokratik meclis de olabilir. Bu da ABD'deki gibi temsilciler meclisi gibi olabilir, Rusya'daki alt duma gibi olabilir. İngiltere'deki avam kamarasının Türkiye versiyonu gibi" diyor. Bunun adı da "Tarihi bir barış ve demokratik yaşama geçiş" olacak Öcalan'a göre.

Esasında Öcalan'ın söylediklerinin de burjuvazi için bir anlamı yok. Tam bir Orta Doğu politikacılığı yapıyor. Kiminle işbirliği yapmak, uzlaşmak istiyorsa onlara duymak istediklerini söylüyor. Başta Amerika'ya mesaj veriyor. Dünya halklarının baş düşmanı Amerikan sistemi Öcalan için model oluyor.

Tayyip Erdoğan'ın başbakanlığındaki diktatörlüğü tartışmasız düzen içinde de kabul edilirken Öcalan Erdoğan'ı padişah konumuna yükseltecek Başkanlık sistemine onay vereceğini söylüyor. Başkanlık konusunda kendi partisinden bile tam destek alamayan Erdoğan Öcalan'dan tam destek alıyor.

Elbette AKP için Öcalan gibi bir "fırsat" sonuna kadar kullanılacaktır. Ve Öcalan'ın AKP'ye verdiği mesaj da budur: "Kendi partinden bile alamadığın desteği ben altın tepside sunuyorum. Bunun kıymetini bil. Beni kullan" diyor.

Öcalan'a Göre Üç PKK'linin Katilinin MİT Olması Mümkün Değilmiş

Öcalan'ın, Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Söylemez'in, 10 Ocak 2013'de, Paris'te öldürülmesi konusunda söyledikleri de ibretliktir. Bu ülkede, bütün yolsuzlukların, ahlaksızlıkların, komploların, infazların mimarı olan MİT'e öyle sıkı bir güven oluşmuş ki; bu katliamın MİT tarafından yapılabileceğine inanmak istemiyor.

MİT'in yapma ihtimalini milyonda bir ihtimal olarak görüyor. Yapmışsa da oligarşi içi iktidar kavgasındandır diyor. Öcalan, katliamı "Çok karanlık bir olay" olarak gördüğünü belirterek, MİT'i yalnız bırakmamak ve korumak için nasıl çaba sarf ettiğini şöyle anlatıyor; "Sterk 'MİT kaynaklı' demiş. Mümkün değil ama düşüneceksin. Milyonda bir de olsa düşüneyim, MİT var mı? MİT de şaşırdı. Demek ki darbe hala devam ediyor. ... Ben bir darbeyi sezdim. Cezaevi müdürüne 'Hakan Bey'i (MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ı kastediyor) yalnız bırakmamak gerekir' dedim. Sözlü, yazılı iletişime geçtim, 5 ay önce tekrar kanal açıldı, diyalog başladı."

Öcalan MİT'i koruyor, MİT görüşme kanallarını açıyor. Yani al gülüm ver gülüm havasında dostça süren bir ilişki. Ayrıca üç PKK'li kadının öldürülmesinde, Öcalan'ın dediği gibi, karanlık bir yan yoktur. Her şey açıktır. Katliamın sorumlusu, Öcalan'ın demokrasi ve barış umduğu emperyalizm ve işbirlikçisi AKP faşizmidir.

Öcalan, AKP'ye o kadar güveniyor ve inanıyor ki Kürt sorununu anlayabilecek tek parti olarak görüyor. Demek ki BDP Eş Başkanı Demirtaş'ın "Bize en yakın parti AKP" demesi boşuna değilmiş. Öcalan AKP'nin başını belaya sokmamak için beklerken AKP katliamlara, işkenceler, tutuklamalara devam ediyordu. Ama buna rağmen Öcalan'ın deyimiyle savaş tırmandırılmıyor, sabrediliyordu. Evet, inanmak güç ama "Ergenekon'un bizden beklentisi 2002'den itibaren savaşı tırmandırmamızdı. Ben AKP'nin tam olarak oturması ve olgunlaşması için bilerek bekledim, sabrettim. AKP anlar dedik. AKP darbe ile uğraşırken başını belaya, derde sokmayalım dedik. Onlar darbelerle uğraştılar"diyor Öcalan.

Öcalan'nın geçmişten beri, örgütünü ve Kürt halkını ikna edemediğinde en sık savurduğu tehdit "ben yokum!" tehdidiydi. Yakalandıktan sonra İmralı'da da çok kez yaptı bunu. Ve çekilmelerini de KCK de PKK'nin savaşı tam yapamamasına, yetersizliklerine ve barış meselesinde de dirayetsiz kalmalarına bağlıyor.

Bir önder, komutan, lider ciddiyetinden uzak "Sıkıldım geri çekildim. Onlara ağır kelime kullanmıştım" diyor. Öcalan'ın en sık söylemlerinden biri de, örgütün, kadroların, komutanların kendisini anlamadıklarıdır. Öcalan yine"PKK bile beni anlamıyor" suçlamasını yapıyor. "Beni bir ağabey ve baba gibi görüyor" diyor. Ve ilginç bir durum; Öcalan, "Kendimi PKK'ye de, BDP'ye de kullandırtmam" diyor. Dikkat edin; MİT'e, polise, orduya, devlete demiyor. PKK'ye ve BDP'ye diyor... 


Pragmatizm Milliyetçiliğin İkiz Kardeşidir

'Halkın dostları ve düşmanları kimlerdir?', "Halkların mı emperyalizmin mi çıkarınadır?" sorularına doğru cevap verip gereklerini yerine getirmeyen Kürt milliyetçilerinin politikalarına bütün süreçleri boyunca pragmatizm hakim olmuştur. Pragmatizm temelinde sol örgütlere saldırılmış yine pragmatizmin yön verdiği ittifaklar politikasıyla bölge ülkeleriyle ilişkilerini geliştirerek onlardan yararlanmayı amaçlamıştır. Milliyetçilik ve onun uzantısı olan pragmatizm, Kürt ulusal hareketlerini bölge devletleri arasındaki çelişkileri kullanma adına, onların oyuncağı haline getirmiş ve bu ilişkilerden zararlı çıkan hep Kürt halkı olmuştur.

Öcalan'ın İmralı görüşmesinde Suriye için söyledikleri de pragmatizmin en bayağı örneklerindendir. Şöyle diyor Öcalan; "Suriye'de Kürtler iki tarafla da görüşsünler, kim haklarını verirse onunla çalışsınlar. Görüldüğü gibi kimin haklı, kimin haksız olduğunun, halkların mı emperyalizmin mi yararına olduğunun hiç önemi yok. Varsa yoksa Kürt milliyetçilerinin çıkarları... Ama maalesef, PKK pragmatizminin zararları yalnızca PKK'yle de sınırlı kalmamış, ilkelerin, değerlerin çiğnendiği her yerde tüm devrimci harekete olmuştur. 


Kürt Milliyetçilerinin Ne Teorisiyle Ne Pratiğiyle Dev-Genç'lilikle Hiçbir Bağı Yoktur

Öcalan, kendi gerçekliğini de, ülke gerçekliğini de, düşman gerçekliğini de göremiyor. Sanki bir sanal dünyada yaşıyor gibi bütün öneri ve söylemleri. BDP heyetinden bir Milletvekiline "Ertuğrul'a söyle ben hala Dev-Genç'in çizgisindeyim." diyor. Kürt milliyetçi hareketin ne teorisiyle ne pratiğiyle Dev-Genç'lilik ile hiçbir bağı olmamıştır ve olamazda.

Öcalan ancak bir dönek olan ve kendi politikalarına hizmet eder duruma gelmiş Ertuğrul Kürkçü gibilerine söyleyebilir bunu. Dev-Genç'liler ortak örgütlenme, ortak mücadele ve Demokratik Halk Devrimini savundular ve hala da savunuyorlar. Kürt milliyetçileri bundan dolayı yıllarca "Kemalist", "Misak-ı Milliyeci" dedi Dev-Genç'lilere. Dev-Genç'liler hala Mahirler'in "Biz buraya dönmeye değil ölmeye geldik" şiarını "Bizi asla teslim alamayacaksınız" diye haykırıyorlar.

Faşizmle, emperyalizmle, MİT'le işbirliği yapan, uzlaşma içine girenler sola akıl veremez. Ben "Dev-Genç'liyim" diyemez... 


Bize Kemalist Diyen Sola Soruyoruz: Sizin Çözümünüz de Emperyalizm ve AKP'de mi?

Ortak örgütlenme, ortak mücadeleyi savunan, Kürt sorununun çözümünü anti-emperyalist, anti-oligarşik devrimde olacağını savunan Devrimci hareketi, sadece Kürt milliyetçileri değil, Kürt milliyetçi hareketin kuyruğundan kopamayan oportünizm de "Kemalistlik"le eleştirdi. 


Amerika, AKP ve Abdullah Öcalan el ele

Öcalan, "AKP'yi iktidara biz taşıdık. İktidarı onlara altın tepsi ile sunduk" diyor. Kürt milliyetçi hareketi bunu yaparken yalnız değildi. Oportünizm, reformizm destek verdi. Evet, bizi Kemalistlikle eleştiren sola "Sizin komünist düşüncenize göre Kürt sorununa çözümünüz nedir? Tasfiye planına alkış tutmak mı? Siz de mi çözümü emperyalizmde ve AKP'de görüyorsunuz?" diye sorma hakkını görüyoruz kendimizde. Biz her zamanki gibi M-L sandalyemizdeyiz. Doğrulansın istemezdik ama Kürt milliyetçilerinin geldiği nokta bizim bugüne kadar yaptığımız tüm eleştirilerimizin itirafıdır. Açın bakın yayınlarımıza, açın bir de İmralı görüşme tutanaklarına bakın.

Emperyalizmle ve işbirlikçileriyle uzlaşarak Kürt sorunu asla çözülemez.
Kürt sorununun çözümü Kürt, Türk tüm Anadolu halklarının emperyalizm ve işbirlikçi iktidarlara karşı birlikte savaşındadır. Yani anti-emperyalist, anti-oligarşik, demokratik halk iktidarındadır!

Hiç yorum yok