Coğrafyamızda Birinci Dünya Savaşı 1918 yılında bitmedi. Emperyalistler, özellikle İngiltere, çıkarları doğrultusunda hemen hemen tüm ...
Coğrafyamızda Birinci Dünya Savaşı 1918 yılında bitmedi.
Emperyalistler, özellikle İngiltere, çıkarları doğrultusunda hemen hemen
tüm ideolojik ortamın Megali İdea denilen yayılmacı politika tarafından
belirlendiği Yunanistan’ı bu ortama uygun vaatlerle kışkırttı. Kral
Konstantin’in muhalefetine rağmen Eleftherios Venizelos’un saldırgan
politikaları neticesinde Yunanistan, 15 Mayıs 1919’da İzmir’e asker
çıkarttı. Bu esnada İngiliz ve Fransız bayrağı taşıyan savaş gemileri,
İzmir Limanı’na demirlemişlerdi. Bunu, İzmir’in Yunanistan’ın hamiliğine
alınması ve şehrin korunması bahanesi ile işgal bölgesinin tüm Ege
kıyısına ve Batı Anadolu’ya yayılması izledi. Birinci Dünya Savaşı’nın
başından beri yerli Rumların özellikle de Karadeniz kıyılarında yerleşik
Pontusların kıyılardan mecburi göçe tabi tutularak iç bölgelere
güvenlik gerekçesiyle nakilleri esnasında büyük can kayıpları
yaşanmıştı. Bu tarz uygulamaların ve Rumlara dönük saldırıların varlığı,
Yunanistan’ın “Küçük Asya Seferi”ne gösterdiği gerekçelerden biriydi.
Önce Fransa’nın ardından İngiltere’nin desteğini çekmesi neticesinde
yalnız kalan Yunanistan’ın Anadolu cephesinin 1922 ortasında çökmesinin
ardından, işgal altındaki topraklar hem Yunan ordusunun çekilişi hem de
Türk birliklerinin “Akdeniz’e” ilerleyişi esnasında büyük yıkımlar
yaşadı. Yunan Ordusu, ilerlerken ciddi bir direniş görmediği bu
bölgelerde geri çekilişi esnasında Türk birliklerinin lojistiğini
sekteye uğratmak için ya da hınçla büyük tahribat yarattı. Ancak
Türklerin İzmir’e girişinin ardından kent merkezinin bir yangın
neticesinde küle dönmesi, tüm bu yıkımı sembolize eden olay olarak
tarihteki yerini aldı. Süreç korkunçtu. Bugünlerde gündemde olan Dido
Sotiriou’nun “Benden Selam Söyle Anadolu’ya”sının başkahramanı
Manolis’in söylediği gibi: “Böyle bir dünyayı hiçbir Allah yaratmış
olamazdı” ve “kardeşi kardeşe kırdıran cellatların Allah bin belasını
versin”di! Yunan Ordusu, düzensiz ve panik halinde geri çekilirken Batı
Anadolu’nun yerli Rum nüfusunun neredeyse tamamı da ordu ile birlikte
kıyı bölgelere çekildi ve bunların önemli bir bölümü Yunanistan’a kaçtı.
Yunan ve Türk ulus-devletleri, ileride çıkabilecek etnik sorunları
bertaraf etmek için etnik homojenleştirme taraftarı bir tutum
içindeydiler. Özellikle Sovyet Rusya’nın varlığında bölgede kontrolsüz
bir gelişmeyi engellemek için İngiltere de jeostratejik çıkarları gereği
“stabilite”den yanaydı. Böyle bir atmosferde masaya nüfus mübadelesi
fikri getirildi. “Getirildi”, zira fikre kimin kaynaklık ettiği
yanıtlanabilmiş bir soru değil. Venizelos ve İsmet Paşa, daha sonra
fikrin diğer taraftan çıktığını söyleyerek bu konuda birbirlerini
suçladılar. Öte yandan pek çok kaynak, mübadelenin fikir babası olarak
Norveçli kaşif ve diplomat Fridtjof Nansen’i işaret etmektedir.
Uluslararası bir mülteci rejiminin inşasında öncü isimlerden olan
Nansen, mübadele kararının alınmasında ve uygulanmasında aktif rol
oynamıştı. Ancak “fikir babalığı” iddiasını Nansen de kabul etmemiştir.
Öte yandan, biliyoruz ki nüfus mübadelesi fikri ne Türklere ne de
Yunanlara yabancıydı. 1910’lu yıllarda Osmanlı-Bulgaristan,
Bulgaristan-Yunanistan ve Yunanistan-Osmanlı arasında zorunlu olmayan
nüfus değişimi görüşmeleri ve pratikleri mevcuttu. Daha önce de
söylediğimiz gibi Batı da bölgede “pratik bir çözümden” yanaydı.
Çeşitli tartışmalar neticesinde 30 Ocak 1923’te Lozan’da Türk ve
Rum Ahalinin Mübadelesine İlişkin Mukavelename imzalandı. Yani
uluslararası bir kurumun gözetiminde (Cemiyet-i Akvam)
gerçekleştirilecek tarihin ilk zorunlu nüfus mübadelesine karar verilmiş
oldu. Sözleşmenin başlığında “Türk” ve “Rum” sözcükleri geçse de
mübadelede temel alınan kriter “din”di. Dolayısıyla, kimi istisnalar
dışında Yunanistan’daki Müslümanlar ve Türkiye’deki Ortodoks
Hıristiyanlar mübadele edilmiştir. Örneğin, Anadolu’da yaşayan, Türkçe
konuşan ve Yunan harfleri ile Türkçe yazan Karamanlı Ortodoks Rumlar ile
Giritçe denilen bir Yunanca ağız konuşan, pek çoğu Türkçe bilmeyen
Giritli Müslümanlar da mübadele kapsamına alınmıştır. Ayrıca, İstanbul,
Gökçeada ve Bozcaada’daki Ortodoks nüfus ile Batı Trakya’daki
Müslümanlar mübadeleden muaf tutuldu.
1925’e gelindiğinde “nakliyat” büyük oranda tamamlanmıştı.
Milyonlarca insan anayurtlarından koparılmıştı. 1928 nüfus sayımına göre
Yunanistan’daki mülteci nüfusun sayısı 1.221.849’du ki bu o dönemki
Yunanistan nüfusunun neredeyse dörtte biriydi. İstatistikler tüm
mültecilerin %90’ından fazlasının Anadolu ve Trakya kökenli olduğunu
söylüyordu. Türkiye’ye gelen mübadil sayısı için ise net bir sayı
söyleyemiyoruz. Mevcut veriler 380.000 ile 500.000 arasında değişmekte.
Yunanistan’a giden mübadeleye tabi nüfusun büyük bölümünün savaş
koşullarında “kaçtığı”, Müslümanların ise mübadele karara bağlandıktan
sonra daha kontrollü ve organize biçimde göç ettirildiği dikkate
alınırsa, Yunanistan’da mübadil sözcüğünün hemen hiç kullanılmamasının
ve gelenlere ısrarla“mülteci” ya da “Küçük Asyalı” denmesinin nedeni
anlaşılabilir.
Netice itibariyle insanlar değiş-tokuş edildi ancak sorunlar
bitmedi. Mübadillerin uyum sorunu, karşılaştıkları iktisadi sorunlar
uzun yıllar sürdü. Yaşadıkları sefalete dilleri, kıyafetleri,
gelenekleri nedeniyle maruz kaldıkları dışlanma ve bitmeyen hasret
eklendi. Yeni gelenlere Yunanistan’da “Türk dölü”, “yoğurtta vaftiz
olmuş” denirken, Türkiye’dekiler “bir Rum gitti, bir Rum geldi” denerek
dışlandılar. Nüfus Mübadelesi’nin karara bağlanmasının üzerinden 90 yıl
geçti ancak açılan yaralar kapanmış değil. Yüzbinlerce insan,
emperyalistlerin bölgesel politikaları, çatışan milliyetçilikler,
politik hesaplar neticesinde, ayrılırken penceresini açık bıraktığı
evinin, köklerinin, yaşadığı toprakların hasreti ile bu dünyadan göçtü
gitti. Biz ise adına “mübadele” dedik ve tüm bu acıları temize çektik.
Bu durumu belki en iyi 1925 yılında Karamanlı bir Rum tarafından Türkçe yakılan şu ağıt anlatmıyor mu?
İsmet Paşa, Venizelos geldiler.
Trampa yapmaya karar verdiler.
Acep bunu bir ferde mi sordular?
Dünya kurulalı görülmemiştir.
Türkiye’den kaldırdılar bizleri,
Kan ağlıyor hepimizin gözleri.
http://solgazetebakis.com/2013-ocak-aralik/90-yilinda-mubadele/1923-turk-yunan-nufus-mubadelesi-nedir/