Page Nav

HIDE

Grid

GRID_STYLE

GAZETE DEMOKRAT / İKTİDAR DOSYASI

HIDE_BLOG

1923 Türk- Yunan Nüfus Mübadelesi Nedir?

Coğrafyamızda Birinci Dünya Savaşı 1918 yılında bitmedi. Emperyalistler, özellikle İngiltere, çıkarları doğrultusunda hemen hemen tüm ...

Coğrafyamızda Birinci Dünya Savaşı 1918 yılında bitmedi. Emperyalistler, özellikle İngiltere, çıkarları doğrultusunda hemen hemen tüm ideolojik ortamın Megali İdea denilen yayılmacı politika tarafından belirlendiği Yunanistan’ı bu ortama uygun vaatlerle kışkırttı. Kral Konstantin’in muhalefetine rağmen Eleftherios Venizelos’un saldırgan politikaları neticesinde Yunanistan, 15 Mayıs 1919’da İzmir’e asker çıkarttı. Bu esnada İngiliz ve Fransız bayrağı taşıyan savaş gemileri, İzmir Limanı’na demirlemişlerdi. Bunu, İzmir’in Yunanistan’ın hamiliğine alınması ve şehrin korunması bahanesi ile işgal bölgesinin tüm Ege kıyısına ve Batı Anadolu’ya yayılması izledi. Birinci Dünya Savaşı’nın başından beri yerli Rumların özellikle de Karadeniz kıyılarında yerleşik Pontusların kıyılardan mecburi göçe tabi tutularak iç bölgelere güvenlik gerekçesiyle nakilleri esnasında büyük can kayıpları yaşanmıştı. Bu tarz uygulamaların ve Rumlara dönük saldırıların varlığı, Yunanistan’ın “Küçük Asya Seferi”ne gösterdiği gerekçelerden biriydi. Önce Fransa’nın ardından İngiltere’nin desteğini çekmesi neticesinde yalnız kalan Yunanistan’ın Anadolu cephesinin 1922 ortasında çökmesinin ardından, işgal altındaki topraklar hem Yunan ordusunun çekilişi hem de Türk birliklerinin “Akdeniz’e” ilerleyişi esnasında büyük yıkımlar yaşadı. Yunan Ordusu, ilerlerken ciddi bir direniş görmediği bu bölgelerde geri çekilişi esnasında Türk birliklerinin lojistiğini sekteye uğratmak için ya da hınçla büyük tahribat  yarattı. Ancak Türklerin İzmir’e girişinin ardından kent merkezinin bir yangın neticesinde küle dönmesi, tüm bu yıkımı sembolize eden olay olarak tarihteki yerini aldı. Süreç korkunçtu. Bugünlerde gündemde olan Dido Sotiriou’nun “Benden Selam Söyle Anadolu’ya”sının başkahramanı Manolis’in söylediği gibi: “Böyle bir dünyayı hiçbir Allah yaratmış olamazdı” ve “kardeşi kardeşe kırdıran cellatların Allah bin belasını versin”di! Yunan Ordusu, düzensiz ve panik halinde geri çekilirken Batı Anadolu’nun yerli Rum nüfusunun neredeyse tamamı da ordu ile birlikte kıyı bölgelere çekildi ve bunların önemli bir bölümü Yunanistan’a kaçtı.
Yunan ve Türk ulus-devletleri, ileride çıkabilecek etnik sorunları bertaraf etmek için etnik homojenleştirme taraftarı bir tutum içindeydiler. Özellikle Sovyet Rusya’nın varlığında bölgede kontrolsüz bir gelişmeyi engellemek için İngiltere de jeostratejik çıkarları gereği “stabilite”den yanaydı. Böyle bir atmosferde masaya nüfus mübadelesi fikri getirildi. “Getirildi”, zira fikre kimin kaynaklık ettiği yanıtlanabilmiş bir soru değil. Venizelos ve İsmet Paşa, daha sonra fikrin diğer taraftan çıktığını söyleyerek bu konuda birbirlerini suçladılar. Öte yandan pek çok kaynak, mübadelenin fikir babası olarak Norveçli kaşif ve diplomat Fridtjof Nansen’i işaret etmektedir. Uluslararası bir mülteci rejiminin inşasında öncü isimlerden olan Nansen, mübadele kararının alınmasında ve uygulanmasında aktif rol oynamıştı. Ancak “fikir babalığı” iddiasını Nansen de kabul etmemiştir. Öte yandan, biliyoruz ki nüfus mübadelesi fikri ne Türklere ne de Yunanlara yabancıydı. 1910’lu yıllarda Osmanlı-Bulgaristan, Bulgaristan-Yunanistan ve Yunanistan-Osmanlı arasında zorunlu olmayan nüfus değişimi görüşmeleri ve pratikleri mevcuttu. Daha önce de söylediğimiz gibi Batı da bölgede “pratik bir çözümden” yanaydı.
Çeşitli tartışmalar neticesinde 30 Ocak 1923’te Lozan’da Türk ve Rum Ahalinin Mübadelesine İlişkin Mukavelename imzalandı. Yani uluslararası bir kurumun gözetiminde (Cemiyet-i Akvam) gerçekleştirilecek tarihin ilk zorunlu nüfus mübadelesine karar verilmiş oldu. Sözleşmenin başlığında “Türk” ve “Rum” sözcükleri geçse  de mübadelede temel alınan kriter “din”di. Dolayısıyla, kimi istisnalar dışında Yunanistan’daki Müslümanlar ve Türkiye’deki Ortodoks Hıristiyanlar mübadele edilmiştir. Örneğin, Anadolu’da yaşayan, Türkçe konuşan ve Yunan harfleri ile Türkçe yazan Karamanlı Ortodoks Rumlar ile Giritçe denilen bir Yunanca ağız konuşan, pek çoğu Türkçe bilmeyen Giritli Müslümanlar da mübadele kapsamına alınmıştır. Ayrıca, İstanbul, Gökçeada ve Bozcaada’daki Ortodoks nüfus ile Batı Trakya’daki Müslümanlar mübadeleden muaf tutuldu.
1925’e gelindiğinde “nakliyat” büyük oranda tamamlanmıştı. Milyonlarca insan anayurtlarından koparılmıştı. 1928 nüfus sayımına göre Yunanistan’daki mülteci nüfusun sayısı 1.221.849’du ki bu o dönemki Yunanistan nüfusunun neredeyse dörtte biriydi. İstatistikler tüm mültecilerin %90’ından fazlasının Anadolu ve Trakya kökenli olduğunu söylüyordu. Türkiye’ye gelen mübadil sayısı için ise net bir sayı söyleyemiyoruz. Mevcut veriler 380.000 ile 500.000 arasında değişmekte. Yunanistan’a giden mübadeleye tabi nüfusun büyük bölümünün savaş koşullarında “kaçtığı”, Müslümanların ise mübadele karara bağlandıktan sonra daha kontrollü ve organize biçimde göç ettirildiği dikkate alınırsa, Yunanistan’da mübadil sözcüğünün hemen hiç kullanılmamasının ve gelenlere ısrarla“mülteci” ya da “Küçük Asyalı” denmesinin nedeni anlaşılabilir.
Netice itibariyle insanlar değiş-tokuş edildi ancak sorunlar bitmedi. Mübadillerin uyum sorunu, karşılaştıkları iktisadi sorunlar uzun yıllar sürdü. Yaşadıkları sefalete dilleri, kıyafetleri, gelenekleri nedeniyle maruz kaldıkları dışlanma ve bitmeyen hasret eklendi. Yeni gelenlere Yunanistan’da “Türk dölü”, “yoğurtta vaftiz olmuş” denirken, Türkiye’dekiler “bir Rum gitti, bir Rum geldi” denerek dışlandılar. Nüfus Mübadelesi’nin karara bağlanmasının üzerinden 90 yıl geçti ancak açılan yaralar kapanmış değil. Yüzbinlerce insan, emperyalistlerin bölgesel politikaları, çatışan milliyetçilikler, politik hesaplar neticesinde, ayrılırken penceresini açık bıraktığı evinin, köklerinin, yaşadığı toprakların hasreti ile bu dünyadan göçtü gitti. Biz ise adına “mübadele” dedik ve tüm bu acıları temize çektik.
Bu durumu belki en iyi 1925 yılında Karamanlı bir Rum tarafından Türkçe yakılan şu ağıt anlatmıyor mu?
İsmet Paşa, Venizelos geldiler.
Trampa yapmaya karar verdiler.
Acep bunu bir ferde mi sordular?
Dünya kurulalı görülmemiştir.
Türkiye’den kaldırdılar bizleri,
Kan ağlıyor hepimizin gözleri.
 http://solgazetebakis.com/2013-ocak-aralik/90-yilinda-mubadele/1923-turk-yunan-nufus-mubadelesi-nedir/