Page Nav

HIDE

Grid

GRID_STYLE

Reviews

SHOW_BLOG

Eğitim fakülteleri adım adım kapatılıyor

YÖK, eğitim fakültelerinin birçok bölümüne bu yıl öğrenci alınmayacağını duyurdu. Karar, eğitim fakültelerinin kapatılmasına yönelik ye...

YÖK, eğitim fakültelerinin birçok bölümüne bu yıl öğrenci alınmayacağını duyurdu. Karar, eğitim fakültelerinin kapatılmasına yönelik yeni bir adım olarak görülüyor. Eğitimi bir yandan özelleştirirken diğer yandan da dinselleştiren AKP, öğretmenliği de “teknik” bir işe indirgiyor.
soL Gazetesi'nden Nurettin Öztatar'ın haberine göre, Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) Başkanlığı 7 Mayıs 2013’te üniversitelere gönderdiği yazıyla, eğitim fakültelerinde öğrenci alımı yapılacak bölümleri belirledi. Kararda sınıf öğretmenliği, yabancı diller gibi bölümlere bu yıl öğrenci alınmayacağı bildirildi. Öğretmen Yetiştirme Çalışma Grubu’nun eğitim fakültelerinde ihtiyaç duyulan alanlara ilişkin olarak, Milli Eğitim Bakanlığı’nın öğretmen ihtiyaç projeksiyon çalışmaları sonucunda belirlediği “Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmenliği, İlköğretim Matematik, Özel Eğitim Öğretmenlikleri ve Teknoloji Tasarım Öğretmenliği” dışındaki alanlar için program açılmayacağı duyuruldu. Çalışma Grubu’nun bu yöndeki önerisinin 18 Nisan 2013 tarihli YÖK Genel Kurulu’nda incelendiği ve uygun bulunduğu bildirildi.
Öğretmenlik 'teknik' bir işe indirgeniyor
Bu durumda bu yıl LYS sonrasında yapılacak tercihlerde, eğitim fakülteleri bünyesinde bulunan Sınıf Öğretmenliği, Okul Öncesi Eğitim, Fen Bilgisi, Sosyal Bilgiler, Resim, Müzik, Tarih, Coğrafya, Felsefe öğretmenliği gibi bölümlere öğrenci alınmayacak.
Karar, daha önce yapılan planlamanın bir ürünü olarak alınmış gibi görünüyor. Ancak yap-boz tahtasına dönen eğitim sistemindeki değişimin yönü dikkate alındığında, sorunun bilimsel bir planlamaya dayanmadığı anlaşılıyor.
Son yıllarda orta öğretim öğretmenliklerinin bütünüyle Fen-Edebiyat fakültelerine kaydırılmaya çalışıldığı göz önünde bulundurulduğunda, AKP’nin hedefinin daha kapsamlı olduğu ortaya çıkıyor. Öğretmenliğin “teknik” bir iş olarak görüldüğünün de kanıtı olan bu yaklaşım, eğitim fakültelerinin kapatılmasına kadar genişleyebilir.
Stratejik hedefler var
YÖK’ün apar topar üniversitelere gönderdiği bu talimatın, eğitim fakültelerini yavaş yavaş kapatmanın bir ön adımı olduğu yorumları yapılıyor.
Nitekim Öğretmen Yetiştirme ve Eğitimi Genel Müdürü Ömer Balıbey daha önce öğretmen yetiştirme çalışmalarını YÖK, üniversiteler ve sivil toplum örgütleri ile birlikte yaptıklarını ve bir “Öğretmen Strateji Belgesi” hazırlandığını açıklamıştı. İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü görevindeyken pek çok tartışmalı uygulamanın da mimarı olan Balıbey, Nabi Avcı’nın Milli Eğitim Bakanlığı’na atanmasının ardından strateji belgesini baştan değerlendirdiklerini söylemişti. Ancak Balıbey’in “öğretmenlerin değişik üniversite ve sistemlerden geldiğini, bunun birleştirilmesi gerektiğini” söylediği dikkate alındığında, eğitim fakültelerinin hedefte olduğu ortaya çıkıyor.
Milli Eğitim Bakanlığı Öğretmen Yetiştirme ve Geliştirme Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan “Ulusal Öğretmen Strateji Taslağı” kamuoyuyla 10 Mayıs’ta paylaşıldı. Eski Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer döneminde hazırlanan taslağın yeni bakan Nabi Avcı’nın onayının ardından Başbakan’a gönderildiği duyuruldu. Taslakta üzerine en fazla durulan konu, doğal olarak, öğretmen yetiştirilmesi. Mevcut eğitim fakültelerinin yetersizlik ve eksikliklerine sıkça vurgu yapılan taslakta, yeniden yapılanmanın zorunlu olduğuna dikkat çekiliyor.
İki bölümlü eğitim fakültesi!
Taslak, branş öğretmenlerinin fen-edebiyat fakültelerinde yetiştirilmesini, eğitim fakültelerinin ise okul öncesi ve sınıf öğretmenliği bölümleriyle devam etmesini öngörüyor. Fizik, biyoloji, matematik, edebiyat, felsefe gibi alanlarda öğretmenlik yapmak isteyenler fen-edebiyat fakültelerine gitmek zorunda kalacak.
18. Milli Eğitim Şurası kararları
2010 yılında yapılan 18. Milli Eğitim Şurası kararları arasında da eğitim fakülteleri yerine “öğretmen üniversiteleri” kurulması önerilmişti.
YÖK kararının bir başka ilgi çekici yönü de, 2010’da yapılan ve AKP’nin 2023 “vizyonuna” uygun bir planlamanın yapıldığı 18. Milli Eğitim Şurası kararlarıyla hem ortaklaşan hem de çelişen yönler içermesi. Örneğin Şura, “Öğretmen yetiştirilmesi üniversite bazında ele alınmalı, öğretmenlik veya eğitim üniversiteleri kurulmalıdır” önerisini MEB’e iletmişti. Bugün gündeme gelen planlama bu öneriyle uyuşuyor.
Şura’nın bir diğer önerisi de “2023 Vizyonu esas alınarak Milli Eğitim Bakanlığı ve Yüksek Öğretim Kurulu arasındaki koordinasyon geliştirilmeli, orta ve uzun vadede öğretmen ihtiyacı planlanmalı ve ihtiyaç doğrultusunda öğretmen yetiştirilmelidir” idi. AKP’nin ve MEB’in ihtiyaç olarak gördükleriyle gerçek anlamda okulların ihtiyaçları arasındaki uçurum dikkate alındığında giderek din ağırlıklı bir müfredatla karşı karşıya kalınacağı görülüyor.
Şura’da Özel Eğitim, Psikolojik Danışma ve Rehberlik ile Okul Öncesi öğretmenliği alanlarında öğretmen açığının kapatılamadığına da dikkat çekilerek bu alanlardan yurt dışına öğrenci gönderilmesine özen gösterilmesi isteniyordu. Aradan üç yıl geçmeden, en çok ihtiyaç duyulan bölümler arasında sayılan Okul Öncesi Öğretmenliği’ne öğrenci alınmayacağı açıklandı.
Prof. Dr. Rıfat Okçabol: AKP niyeti bozmuş
YÖK kararına tepkisini “niyeti bozmuşlar” diyerek gösteren Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Fakültesi emekli öğretim üyesi Prof. Dr. Rıfat Okçabol, eğitim fakültelerinin giderek işlevsizleştirilmek istendiğine dikkat çekti. Bu yıl için olmasa bile önümüzdeki yıllar için öğrenci alımı yapılmayacak bölümlerin mezunlarına ihtiyaç olacağını söyleyen Okçabol, “Her yıl 1 milyon öğrenci okula başlıyor. Bunu bilmemeleri imkansız” dedi. İktidarın gelecek yıllarda ortaya çıkacak öğretmen açığını ilahiyat fakültesi mezunlarıyla kapatmayı amaçlıyor olabileceğini belirten Okçabol, başka alanlardaki öğretmen gereksiniminin ise yok sayıldığını vurguladı.
“Bir aymazlıktır gidiyor” diyerek sözlerini sürdüren Okçabol, bu kararı alanların aslında öğretmenliği yok saydıklarını ifade etti. O alanlara öğretmenlik programı açmamaları ilerde eğitim fakültelerinin ve ilgili alanların daha da önemsizleştirileceğinin göstergesi olduğunu kaydeden Okçabol, YÖK’ün kararını eğitim fakültelerini sınama girişimi olarak değerlendirdi. Eğitim fakültelerinin programlarına, misyonlarına sahip çıkmaması durumunda bu sürecin kapatmaya kadar gidebileceği uyarısı yapan Okçabol, devletin zaten üç yıldır eğitim fakültesi açmadığını, bu işi de vakıf üniversitelerine bıraktığını sözlerine ekledi.
Okçabol, son olarak Bakanlık yetkililerinin de, YÖK’ün de ne yaptıklarını bilmediklerine dikkat çekerek “Birileri onları yönlendiriyor” diye konuştu.
Bir yıllık hazırlık çöpe mi gidecek?
YÖK’ün duyurusunun yol açacağı bir diğer sonuç ise üniversite hazırlıklarını tamamlayarak LYS’yi bekleyen öğrencilerle ilgili. YÖK kararı, LYS’ye hazırlanan ve eğitim fakültelerini tercih etmeyi düşünen öğrenciler için tam bir şok oldu. Sınıf öğretmeni olmak isteyen ve tercihinde eğitim fakültesine yer vermeyi planlayan öğrenci, YÖK’ün bu kararı sonrasında her şeyi en baştan düşünmek zorunda kalacak.
Kararın “inanılmaz” olmasının kanıtlarından biri de bu. YÖK bir çırpıda, belki de onbinlerce öğrencinin geleceğiyle oynamaktan çekinmedi. Öğrenciler arasında kararın bu yıl uygulanmayacağını düşünenler bile var.
Sınıf öğretmenliği ve okul öncesi öğretmenliğine ihtiyaç var
Ağustos ayında yapılması planlanan öğretmen atamalarının branşlara dağılımına bakıldığında, hangi branşlarda daha fazla ihtiyaç olduğu da ortaya çıkıyor. Ancak bu resmi rakamlar, gerçek ihtiyaçları tam olarak yansıtmıyor.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın Ağustos’ta yapacağı atamaların bazı branşlara dağılımı şöyle:
- Rehber Öğretmen: 16 bin 900
- Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmeni: 15 bin 684
- İngilizce Öğretmeni: 12 bin 857
- İlköğretim Matematik Öğretmeni: 7 bin 601
- Türkçe Öğretmeni: 7 bin 163
- Fen ve Teknoloji Öğretmeni: 6 bin 820
- Okul Öncesi Öğretmeni: 6 bin 848
- Sınıf Öğretmeni: 6 bin 411
AKP iktidara geldiği günden bu yana eğitim-öğretimi kendi “2023-2071 Stratejik Hedefleri” doğrultusunda dönüştürüyor. Temel eğitimden yüksek öğrenime bütün kademelerde sistem değişiklikleri gündeme geliyor. Bunların bir kısmı da zaman geçirmeksizin uygulanmaya başlanıyor. İlk ve orta öğretimin 4+4+4 adı verilen kademeli sisteme göre yapılandırılması, seçmeli dersler, müfredatta yapılması planlanan değişiklikler hep bu amacın parçaları olarak gündeme geldi. Örneğin zorunlu din derslerinin kaldırılması talebine rağmen AKP üç yeni “seçmeli” din dersini daha gündeme getirdi. Bu nedenle, ister istemez Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenine “ihtiyaç” arttı. Ağustos ayında, rehber öğretmenlikten sonra en çok atama yapılacak branşın da bu olması tesadüf değil.

EKONOMİ/PARA/PİYASA