Yusuf Baği'nin "Ermeni Kızı:Ağçik" anı-romanı da İslamlaştırılmış Ermeni kadınlar konulu ve hayatta kalmış görgü şahidini...
Yusuf
Baği'nin "Ermeni Kızı:Ağçik" anı-romanı da İslamlaştırılmış Ermeni
kadınlar konulu ve hayatta kalmış görgü şahidinin anlattığı anılarına
dayanan kitaplardandır.Fatma olarak isimlendirilmiş Mariam,onyıllarca
yaşadığı acıyı içinde saklamış ve sadece ilerlemiş yaşında bir sırdaş
bulabilerek anılarını onunla paylaşmıştır.Küçük yaşta soykırım
dehşetini yaşamış olan Mariam,köyü,Erzurum'un Karskapı köyünü,iyi halli
ve mutlu ailesini,kaybettiği babası,annesi ve iki erkek kardeşlerini
gayet iyi hatırlamaktadır.Kitabın yazarı Yusuf Baği şöyle
söylemektedir."Fatma,kimli ğiyle
ilgili bu bilgileri kimseyle paylaşamazdı,sadece bana güveniyordu ve
ben sorular sorduğumda beni kırmıyor ve bazı şeyleri
anlatıyordu."Fakat,görünüş e
göre,yaşadığı korkudan dolayı,o yaşında dahi anlattıklarının sadece
ölümünden sonra yayınlanmasını kendisinden rica eder.Kervanlarının ve
ailesinin boğazlanma sahnesi hafızasına kazılmıştır:"Akşama doğru küçük
bir grup olarak kalmıştık.Bizi de almaya gelecekleri zamanı
bekliyorduk.Bile bile ölüme gidiyorduk.Ben küçüktüm,farkında
değildim.Fakat diğer kafile halkı sonunun ne olacağını pek iyi
biliyordu.Kamptan beşyüz metre kadar uzaklaştık.Kampa bakan askerler
bizi cellatlara teslim ettiler.Cellatların ellerinde kılıç,bellerinde
kama vardı.Bellerine bağlı kuşağın altındaki kamayı ve kılıcın üstündeki
kanı gözlerimle gördüm.Bizim grubumuzu alan cellat kırk yaşlarında,kısa
boylu,şalvar ve yelek giyinmiş,kaşları kalın ve siyah,esmer tenli,siyah
bıyıklı,başında hamayil olan bir adamdı.O adam benim annem ve iki
kardeşimi öldürdü."(29) Celladın görüntüsü tüm ayrıntılarıyla Mariam'ın
hafızasına yerleşmiş ve hayatı boyunca ona eşlik etmiştir.Bu dehşet
yüzünden hayatının değişik devrelerinde derin ruhsal sarsıntılar
geçirmiş,fakat tüm bunları kendi öz çocuklarından dahi
gizlemiştir.Mariam'a göre,öldürmeden önce cellatlar yalnız bir soru
soruyorlardı."Müslümanlığı
kabul ediyor musunuz?" ve onlardan ret cevabı alınca kılıcı
indiriyorlar.(30) Küçük Mariam'ı Salih adlı başka bir cellat alır.Adını
değiştirir.Fakat küçük çocuk uzun zaman gördüklerini anlatamayıp hep
kabuslar görmüş,uyuyamamış ve anlattıklarına göre cellat İbrahim'in yüzü
gözlerinin önünden gitmemiştir.Ailesini öldüren cellat onun çocuk
belleğinde o kadar derin bir iz bırakmıştır ki yıllar sonra tesadüfen
onu görünce hemen tanımış ve yine aynı travmayı yeniden yaşamış,fakat
bunları hiç kimseyle paylaşmamıştır."Tabii kimseye söylemezdim,içimde
kalırdı.Hiç sırdaşım yoktu.Ben kimseye güvenip de sırlarımı
söylemezdim."(31) Lakin Mariam'ın sırrını koruyabilmesinde bulunduğu
çevresinin de rolü vardı,çünkü o ortamda Ermeniler hiç hoş
görülmezlerdi."Kimseye de derdimi söyleyemem,çünkü söylesem beni hiç
ederler.Fatma daha Ermenidir derler."(32) Hayatının sonunda torunu
Yusuf'a bunları anlatırken Fatma nine travmalı anılarını ve onlardan
kurtulmak için uygun ortamın olmadığını söyledi."Benim en büyük sıkıntım
nedir biliyor musun?Yusuf oğlum,bu sırları bir sırdaş bulamadığım için
bunca yıl sakladım.Güvendiğim kimse yoktu.Ben de unutmaya
çalıştım.Yalnız unutulur bir olay değildi"(33) sözleri bunu yeterince
göstermektedir.
Gördükleri ve yaşadıkları dehşetler bu çocukları korkuya yönlendirir ve bu korku onlara hayatları boyunca eşlik eder ve bu açıdan Baskın Oran'ın hazırlamış olduğu "'M.K.' Adlı Çocuğun Tehcir Anıları" başlıklı kitabın kendisi kanıt niteliğindedir.Bu kitapta Adanalı Manvel Kırkyaşaryan sürgün yolundan geçip ebeveynlerini kaybettikten,belli bir süre kendisini evlat edinen ailelerin yanında kaldıktan sonra Halep'e varıp kurtulur.Lakin önemli olan,Sydney'de yaşayıp doksan yaşında olmasına rağmen Manvel Kırkyaşaryan hatıralarını anlatırken asıl ismini söylemekten korkması "Benim adım M.K.'dır" demesidir.
Burada bir ara vererek,İslamlaştırılmış Ermeni kadınlar konusunun Türk folklorunda da yer bulmuş olduğunu belirtmek istiyoruz.Bu ise,Ermenilerin İslamlaştırılmasının salt bir devlet politikası olmayıp aynı zamanda Müslüman toplumunun geniş katmanları tarafından da benimsenip uygulandığını göstermektedir.Örneğin,Ard ahan'ın Posof ilçesinin Soyutveren köyünde yerel ağızla söylenen "Ermeni Gızı" adlı bir mani vardır.İşte o maniden bir parça:
İsmimi sorarsan ismim Ali'dir
Bizim din de cümle dinden uludur
Gel gız Müslüman ol galma Ermeni
Dönmez misin gara gozdi dinime.
(FOTOĞRAF: "Ermeni Yetimler")
Gördükleri ve yaşadıkları dehşetler bu çocukları korkuya yönlendirir ve bu korku onlara hayatları boyunca eşlik eder ve bu açıdan Baskın Oran'ın hazırlamış olduğu "'M.K.' Adlı Çocuğun Tehcir Anıları" başlıklı kitabın kendisi kanıt niteliğindedir.Bu kitapta Adanalı Manvel Kırkyaşaryan sürgün yolundan geçip ebeveynlerini kaybettikten,belli bir süre kendisini evlat edinen ailelerin yanında kaldıktan sonra Halep'e varıp kurtulur.Lakin önemli olan,Sydney'de yaşayıp doksan yaşında olmasına rağmen Manvel Kırkyaşaryan hatıralarını anlatırken asıl ismini söylemekten korkması "Benim adım M.K.'dır" demesidir.
Burada bir ara vererek,İslamlaştırılmış Ermeni kadınlar konusunun Türk folklorunda da yer bulmuş olduğunu belirtmek istiyoruz.Bu ise,Ermenilerin İslamlaştırılmasının salt bir devlet politikası olmayıp aynı zamanda Müslüman toplumunun geniş katmanları tarafından da benimsenip uygulandığını göstermektedir.Örneğin,Ard
İsmimi sorarsan ismim Ali'dir
Bizim din de cümle dinden uludur
Gel gız Müslüman ol galma Ermeni
Dönmez misin gara gozdi dinime.
(FOTOĞRAF: "Ermeni Yetimler")