Page Nav

HIDE

Grid

GRID_STYLE

GAZETE DEMOKRAT / İKTİDAR DOSYASI

HIDE_BLOG

NEWROZ MEYDANINDA TESLİM OLUŞA ÇAĞRI !..

Kürtlerin özgürleşme iradesinin “barış” denerek ertelenmesinde bana göre, özgürlük tutkusuyla ateşlenmiş direniş ve başkaldırı günü olm...

Kürtlerin özgürleşme iradesinin “barış” denerek ertelenmesinde bana göre, özgürlük tutkusuyla ateşlenmiş direniş ve başkaldırı günü olması gerekirken, anlamı baskılanmış bir Newroz’un ardından Kürtleri bekleyen şeyleri görebilmek için ne kahin olmak, ne de Marksizmi yalayıp yutmuş olmak gerekmiyor. Öcalan-devlet görüşmelerinden kamuoyuna sızan bilgilere bakmak, Öcalan’ı anlayan gazetecilerin yazılarını takip etmek, “barış” adına, “ülkenin demokratikleşmesi” adına sisteme entegre olma yarışına girmiş sözümona Marksistleri izlemek, ya da Öcalan’ın “beni anlamıyorsunuz” diye şikayet ettiği BDP ve KCK yöneticilerinin açıklama ve eylemlerine bakmak yeterli.
Öcalan’ın KCK ve BDP’ye yazdığı mektuplarında, “barış” için, Başbakan Erdoğan’ın desteklenmesi gerektiğinin, onun “başkan” olmasının sağlanabileceğinin altı özellikle çizmişti. “Demokratik özerklik” önermesinden de vazgeçilerek “Türkiye’nin demokratikleşmesi” yoluyla Kürtlerinde demokratik bir Türkiye’de eşit haklara sahip halk olarak yaşayacakları belirtiliyordu. BDP’nin Diyarbakır’da düzenlediği Newroz etkinliğinde okunan “tarihi” mesajında da genel anlamıyla bu düşüncesi dile getirildi. “Beni anlamıyorsunuz” dediği PKK kadroları ve BDP artık onu anladıklarını ortaya koydular. Ve hükümeti, Başbakan Erdoğan’ı, sürece dair devletin açıklanmış bir projesi olmamasına karşın destekliyorlar.
Öcalan’ın mesajının okunmasından hemen sonra Murat Karayılan Öcalan’ın söylediklerine katıldıklarını ve gereğini yapacaklarını açıklıyor. Aysel Tuğluk Newroz etkinliğinde yaptığı konuşmada, ortada bir projenin olmadığı imajını yaratmak maksadıyla da, “Süreç tek taraflı ilerleyemez. Bunun için hükümet nasıl bir çözüm istiyor bunu öğrenmek istiyoruz. Hükümet artık çözüm projesini ortaya koymalıdır.” diyerek sürece ilişkin desteğini ortaya koyarken sözümona Marksistler, Egemenlerin yeni osmanlıcılık düşlerine ve emperyalistlerin Ortadoğu projelerine uygun olarak Kürtlerin geri bir ittifaka mahkum eden projeyi alkışlıyorlar. “Silahlar susacak siyaset konuşacak” diye manşet atıyorlar. Ve, “Diyarbakır Newrozu’nda da açıkça bir çağrı, bir plan olarak ilan edilen “iyi şeyler” için dünkünden daha büyük kararlılıkla, dünkünden daha büyük cesaretle, dünkünden daha akıllı yol ve yöntemlerle mücadele edilmesi gerekiyor.”diyerek Kürtlerin emperyalistlerin ve Türkiye egemenlerinin emellerine mahkum edilişlerini “iyi şeyler”olarak kutsuyorlar. Bununlada kalmıyor elbette. Öcalan’ın mesajına ABD ve AB’den de destek geldi. ABD Dişişleri Bakanlığından yapılan açıklamada bu iyi “işleri”n desteklendiği söylendi. AB ise “silahlı unsurların sınır ötesine çekilmesi”nde gerekli mali desteği yapmaya hazır oldukları belirtildi. Kısaca; Kürtleri kendi siyasi örgütlenme haklarından uzaklaştırarak, emperyalistlerin Ortadoğu’daki yeni projelerinde görevlendiren bu “barış” projesinde; Kürt siyasiler, devlet, ABD, AB ve sözümaona Marksistler el ele.
Şimdi Öcalan’ın o “tarihi” mesajından birkaç başlığa bakalım.
İşte Öcalan’ın mesajından birkaç başlık
“Artık silahlı unsurların sınır ötesine çekilmesi aşamasına gelinmiştir”, “silahların susacağı, siyasetin öne çıkacağı sürece gelinmiştir”, “Silahlı mücadeleden demokratik mücadeleye geçiyoruz”, “Bu bir bitiş değil, yeni bir başlangıçtır”, “Anadolu ve Kürt halklarının barış içinde yaşayacakları süreçtir”, “ulus devlet kapitalist modernitenin dayatmasıdır”, “Türkiye’nin islamı tacında taşıyan kuruluş felsefesinin yeniden ayaklanışı, tarihin kendi kanalında ilerleyişidir”, “Ortadoğu’da halkların yaşadığı Arap baharını dikkate alarak kardeşce bir arada yaşama sürecidir”
Herkes bilir ki Başbakan Erdoğan Kürt sorununun çözümüne dair laflar ederken “silahlar sussun, siyaset konuşsun” diyerek Kürt başkaldırısının söndürülmesini formüle etmiştir. Erdoğan bugün bile “örgütün meşrulaştırılmasına izin vermeyeceğiz” diyerek devlet tavrının arkasında dururken Öcalan Başbakanla aynı cümleyi kurarak, ““silahlar sussun, siyaset konuşsun” noktasında buluşmuştur. Artık o Başbakan’ı, dolayısıyla devleti tam olarak anlamıştır. BDP ve PKK’nin de onu anlamasıyla, “ben kendimi PKK’ye kullandırmam” sözlerinde ifadesini bulan PKK’nin kendisine rağmen tavır alabileceği endişesinden kurtulmuştur. “Artık silahlı unsurların sınır ötesine çekilmesi” ve giderek silahların bırakılarak hazırdaki düzen koşullarında, “demokratik mücadeleye” koşullarında üstüne düşen görevin ifasında ciddi bir engel kalmamıştır. Öcalan’a, BDP, PKK ve bileşenlerine göre artık olması gereken “kapitalist modernitenin dayatması” olan ulus devlet anlayışından uzaklaşmak, bu anlamıyla Kürtlerin devlet olma haklarından vazgeçmektir. Yine onlara göre bu süreç Kürt özgürleşme hareketinin sonu değil tam aksine “Anadolu ve Kürt halklarının barış içinde yaşayacakları süreçtir” Böylece; ABD ve AB dahil bileşenlerin tamamı, Ortadoğu’da Kürtlere biçilen görevlerin ifası, “arap baharı” ve yeni koşulların inşasında coğrafyanın önemli bir paydası olan İslam felsefesine de vurgu yaparak, “Türkiye’nin islamı tacında taşıyan kuruluş felsefesinin yeniden ayaklanışı, tarihin kendi kanalında ilerleyişidir” diyerek Kürtlerin kendi siyasi örgütlerini yaratma haklarının gasp edilmesi noktasında buluşmuşlardır.
Kürt burjuva siyasilerinin sorunu bu biçimde koymalarına söylenecek sözüm yoktur. Kürtlerin kendi kaderlerini tayin hakkı kapsamında onlarında sorunu bu biçimiyle çözecekleri iddiaları kendi haklarıdır. Kapitalizm koşullarında, Ana dilde eğitim, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, mahkemelerde Kürtçe savunma vb taleplerin karşılanması biçiminde çözümden yana olmak onların politik tavrına yabancı değildir. Ancak Marksist oldukları iddiasında olanların aynı paydada buluşuyor olmalarına yüksek sesle itiraz etmek gerekir. “Türkiye’nin demokratikleştirilmesi” hedefli bu “barış” projesiyle, kapitalizm koşullarında Kürtlerin tam bir eşitlik koşullarına erişemeyecekleri tartışma gerektirmeyen bir tespittir. Kaldı ki, genel olarak “anadolu ve Kürt halklarının” eşitliğini istemekle kalmayıp, ama aynı zamanda Kürtlerin ayrılıp devlet olma haklarını savunmamak sosyalizm davasına ihanet etmek demektir. Bu tavır; Marksistlerin Kürt sorunun çözümünü, “burjuvaziyi mülksüzleştiren sosyalist devrime kadar vardırmak” (Lenin-Ulusların Kaderlerini Tayin Hakkı-Sol Yayınları) zorunda oldukları anlamınadır. Ki, sadece bu koşullarda tam bir eşitlik olanaklıdır. Çünkü Marksistler için Kürt sorununun çözümü konuşunda esas olan politik tavır; “diğer sorunlarda olduğu gibi ulusların kendi kaderlerini tayin etme sorununda da, bizim herşeyden önce ilgilendiğimiz nokta, belirli bir ulusun içinde, proletaryanın kendi kaderini tayin etmesi”(age) olacağından Kürt proletaryasının programının esas anlamına denk düşmeyen reformist çözüm önermelerine karşı mücadele etmek biçimindedir. Sosyalistlerin Kürt burjuvalarının bütün önermelerini kabul etmek, reformist talepler etrafında birleşmek gibi bir görevleri yoktur. Çünkü; Marksit olma iddiasında olanlar; “ulusların kendi kaderlerini tayin etme hakkını, yani ezilen ulusun ayrılma hakkını reddederlerse, yada ezilen ulsun burjuvazisinin bütün istemlerini desteklerlerse, proletaryanın siyasal çizgisine karşı gelmiş olurlar ve işçileri burjuvazinin siyasetine boyun eğmeye yöneltirler”(age) Bu nedenle Newroz meydanında Kürtler için özgürlük tutkusuyla ateşlenmiş direniş anlamına gelen Newroz’da okunan mesaj Kürtleri tambir teslim oluşa çağrıdır. Ve buna destek vermek ise Marksistler açısından kesin olarak proletaryanın davasına ihanettir.
Berxan Bedirxan- www.halkinkurtulusu.info