İşte o röportaj
* Eğer bir ülkede demokratikleşme isteniyorsa demokratikleşme kim için isteniyor? PKK için mi isteniyor? Türkiye halkı için mi isteniyor? Eğer bu ülkede demokrasi kökleşecekse Türkiye halkı için olmalı. Fakat yapılan pazarlıklarla demokratikleşme paketi açıklandığı için toplumun her kesiminden haklı olarak kaygılar gündeme getiriliyor. Türkiye demokratikleşecek ama Türkiye halkının bundan haberi yok. Eğer bu ülkeye gerçekten demokrasi gelecekse, 12 Eylül askeri yönetiminin getirdiği yasalardan başlanması lazım. Yüzde 10 seçim barajının kaldırılması lazım. Demokratikleşme paketi diye getirdiğiniz şeyler eğer oturup PKK ile pazarlık sonucu getirdiğiniz bir paketse bunun adı demokratikleşme paketi değildir; bu başka bir şeydir. ‘Silah bırakmanın ön koşulu olarak getiriyorum bu paketi’ diyor. ‘Ama ben silahı hâlâ bırakmıyorum çünkü daha son koşulumu söylemedim’ deniyor. O zaman bu bir demokratikleşme paketi değil, bir örgüte verilen ödün sonucu getirilen bir olgudur.
Karşı taraf açısından baktığınızda bir strateji izleniyor elbette. Ancak, silaha yeniden dönüp dönmemeyi bu pakete bağlamak çözüme ne kadar hizmet edebilir?
- Biz o olaylardan tümüyle bağımsız olarak 17 maddelik bir demokratikleşme paketi açıkladık. AKP bunu kabul ederse bizim oyumuz hazır. Ama onların yaptığı görüşmeleri ve içeriğini biz bilmiyoruz. Bilmediğimiz için ‘silah bıraktın, bırakmadın...’ bizim dışımızda. Çünkü masanın iki tarafı var. Recep Tayyip Erdoğan, Abdullah Öcalan. İkisi bir taktik savaşı içinde ve birbirlerine güvenmiyorlar. ‘Silahsız çıkacaksın’ dedi, ‘Hayır, silahımla çıkacağım’ dedi. ‘Peki silahınla çık’ dedi, ‘Hayır, ben çıkmıyorum’ dedi. Ayrıca demokratikleşme PKK’nın elindeki silahla olacaksa bu, bu ülkeye yapılmış en büyük hakarettir. Demokratikleşme ne zamandan beri silahların gölgesinde gerçekleşmeye başladı?
İktidar partisi ile beraber bir paket yapabilir miydiniz? Sizin de önerileriniz var. Büyük çoğunluğu birbirini tamamlayan düzenlemeler içeriyor.
- Toplumun demokratikleşmesi açısından en samimi olan parti biziz. Tek tek önerilerimizi, kanun tekliflerimizi verdik. Ama AKP’nin böyle bir planı yok. AKP, ‘Ben ülkeye demokrasiyi getireceğim ama CHP engel’ diyor. Ama kimse şu soruyu sormuyor. ‘Arkadaş hangi öneriyi getirdin de CHP neye karşı çıktı?’ Bilmediğimiz bir süreç yaşanıyor. Demokrasilerde pazarlık olur da silahların gölgesinde demokrasi olmaz. Erdoğan, açık söylemek gerekirse şu anda PKK’nın tutsağı konumunda.
‘Hükümete format atıyor’
Öcalan, bir adım öteye geçti, ‘Ben artık hükümetle müzakere etmek istiyorum. Ortada bir masa olacak, benim yanımda KCK olacak, BDP olacak, karşı tarafta hükümet olacak’ diyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
- ‘Yeni bir formatla’ diyor. ‘Öyle yapacağım’ diyor. Devlete değil; AKP hükümetine format atıyor. Önce bu format konusunda Recep Tayyip Erdoğan’ın ne düşündüğünü bilmemiz gerekiyor. Bugüne kadar kamuoyu bilgileri Kandil’den aldı. AKP de hiçbirisini yalanlamadı. Ayıp olan şu, koskoca Türkiye Cumhuriyeti hükümeti ne söylediğini korkudan açıklayamıyor, ama Kandil açıklıyor. Bu hükümete güven olur mu?
‘Gül bilgi veriyor’
Çözüm süreci çok hayati bir süreç. Anamuhalefet partisinin lideri olarak size devlet mekanizmalarından hiç bilgi verilmiyor mu?
- Devlet mekanizmalarından bize bilgi gelmiyor. Ama tabii Cumhurbaşkanı’yla yaptığımız görüşmeler veya başka kanallardan bilgiler geliyor. BDP ‘gelip bilgi verelim’ dedi. Bizim muhatabımız hükümet. Resmi bilginin iktidardan gelmesi lazım.
Demokratikleşme paketinden ne bekliyorsunuz? Tunceli’ye artık Dersim denileceği yönünde bilgiler yansıdı. Sizi de yakından ilgilendiriyor.
- İçeriğini bilmediğim için bir şey söylemek istemem ama Dersim olabilir tabii. Belki insanlar ‘Dersim dört dağ içinde’ türküsünü daha güzel söylerler.
Demokratikleşme paketinin açıklanmasının sürekli ertelenmesini neye bağlıyorsunuz?
- Geçen yaz Murat Karayılan’ın bir mektubu Taraf gazetesinde yayımlandı. ‘Üç kez bizi kandırdılar’ diyor. Tarihleri seçimlerden sonraya bıraktılar. Şununla toplumu kandırıyorlar: ‘Ne güzel şehitler gelmiyor, kimse ölmüyor’. Kimse ölmüyor diye elbette sevineceğiz. Peki bu sürecin tıkanmasıyla ne olacak? Onu oturup iyi düşünmemiz gerekiyor.
‘Fiilen bir sınır yok’
Suriye helikopterinin vurulmasını değerlendirirken, “angajman kurallarının gereği yerine getirildi” dediniz.
- Sözümün arkası yazılmamış. Olması gereken ikazdan sonra helikopter geriye gidiyorsa helikopteri vurmamaktır. Ama siz olağandışı bir şey yaptınız. ‘Angajman kuralları ihlal edildi’ diye vurdunuz. Vurabilir misiniz? Vurabilirsiniz. Ayrıca Suriye ile bir sınırımız var mı yok mu asıl bu tartışılmalı. Suriye ile fiilen bir sınır yok zaten. 900 kilometrelik sınırda isteyen istediği gibi girip çıkıyor. Onun için bu vurma, sadece hükümetin toplumda, ‘biz istersek vururuz’ gibi bir algıyı yaratmak için yaptığı bir şey. Bu gazı almak için.
Gezi olaylarıyla ilgili çok büyük bir soruşturma dalgası yaşanacağı ve dava açılacağı yolunda haberler var. Nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Böyle bir şey gerçekleşmemeli. Gerçekleşirse yara alan iktidardan çok ülkedeki demokrasi algısı olur. Bunu çağdaş dünyaya anlatamayız.
‘İstanbul, Ankara ve İzmir’i alırız’
Yerel seçimlerde Ankara, İstanbul ve İzmir için iddialı mısınız?
- Evet, alabileceğimize inancımız tam. Bence önemli olan şu: Ankara, İstanbul ve İzmir’in CHP tarafından yönetilmesi Türkiye’nin çağdaşlaşması, kent kültürünün yerleşmesi ve kentlerin sorunlarının çözülmesi açısından çok önemli. Aydınlık ve medeni kentler olması açısından çok önemli. Sandığa giderken her yurttaşın bunu düşünerek gitmesi lazım.
Ankara için kadın aday mı düşünüyorsunuz?
- Niçin olmasın? Birçok isim geçiyor kamuoyunda ancak söylemek için henüz çok erken. Şu anda alt çalışmalar yapılıyor. YSK’nın takvimi ortaya çıktıktan sonra netleşmiş olacak.
Sarıgül ismi üzerindeki tartışmalar bir türlü sona ermiyor. Sarıgül, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı adayınız mı? Ve Sarıgül’ün partiye dönüş formülü netleşti mi?
-Sarıgül partimizin üyesi olmadığı için ilk soruya yanıt verme şansım yok. İkinci konuya gelince; partiden ihraç edilmiş bir arkadaşımızın tekrar partiye dönmesinin yolu tüzükte belirlenmiştir. Hem hukuku hem hukukun üstünlüğünü savunup hem de, ‘tüzüğü görmezden gelirim’ demek doğru değil. Herhangi bir üye gidip yargıya başvursa kararları bozar. O nedenle partiye başvurması gerekiyor. Parti Meclisi’nden geçmesi gerekiyor, partimize bu yolla üye olması gerekiyor.
Tüzük, Genel Başkan olarak size ayrıca bir yetki vermiyor mu?
- Hayır, öyle bir yetkim yok.
O zaman tek yolu üye olmak için dilekçesini vermesi ve bunun PM’de kabul edilmesi mi?
- Evet. Sayın Fikri Sağlar’da böyle oldu, sayın Celal Doğan’da böyle oldu. Ondan önce başka isimlerde de böyle oldu. Bundan sonra da öyle olacak. Bir dilekçe ile üyelik için başvuracak. ‘Ben partiye yeniden üye olmak istiyorum’ diye. Onun üzerine biz o dilekçeyi alıp Parti Meclisi’ne götürüyoruz. Gizli oylama yapıyoruz.
Kamuoyuna yansıyan bazı anketlerde Sarıgül’ün aday olması halinde İstanbul’da Ak Parti ile CHP’nin oy farkının yüzde 1.5’a kadar düştüğü görülüyor.
- Bize böyle sunulmuş bir anket yok ama söylediğiniz anketleri biz de okuyoruz ve değerlendiriyoruz. Yani bir siyasetçinin İstanbul siyasetiyle ilgili bir anketi görmezden gelmesi doğru olmaz. Ona bakacağız.
‘Siyasi geleceği belirler’
Yerel seçimde CHP’nin elde edeceği sonucu, genel başkanlığınız ve politik kariyeriniz açısından bir belirleyici olarak görüyor musunuz?
- Her seçim, her siyasetçi için belirleyicidir. Siyasi geleceği için belirleyicidir.
Bazı il ve ilçelerde HDP ya da sol blok ile ortak aday gösterilmesi düşünceniz var mı?
- Bizim planlarımızda böyle bir şey yok. Gazetelerden okuyoruz.
“Cumhurbaşkanı adayımız kadın olacak ve parti dışından olacak” sözleriniz tartışma yarattı.
- ‘Adayımız kadın olacak’ demedim, ‘olabilir’ dedim. Parti dışından meselesine gelince, bana bir takım isimler verdiler. Ama o günün koşullarına bakmamız lazım. Bugünkü koşullarla gelecekteki siyaseti belirlememiz çok zor.
‘Süheyl Bey de görüşünü söyleyecek’
Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nda CHP’li üyeler arasındaki anlaşmazlığa ilişkin tartışma gündemde. İdeolojik bir ayrışma mı var? Bir Süheyl Batum sorunu mu yaşanıyor?
- Hayır. Her parti kendi görüşünü elbette söyleyecek. Adı komisyon zaten. Süheyl Bey bazen toplantılara katılmıyor, sonra geldiğinde bazı maddeler geçmiş oluyor. Süheyl Bey geriye dönüp görüşünü söylüyor. Bu farklı bir tartışmaya yol açmış oluyor. Hiz kimsenin unutmaması gereken bir şey var. Süheyl Bey o komisyonun üyesi, elbette görüşlerini söyleyecek.
Ama, Süheyl Bey’in olmadığı toplantılarda diğer iki CHP’li zaten yer alıyor.
- İki CHP’li orada ama o da görüşlerini söyleyecek. Yadırganacak tarafının olmaması lazım. Siyaset kimliği var ama bir anayasa hukukçusu. Bunu CHP’li üyeler arasında bir anlaşmazlık değil, komisyona katkı olarak düşünmek lazım.
60-70 maddelik bir uzlaşma çıkabilir beklentisi vardı. Sonuç alınabilecek mi?