NEDEN DİBE VURDU

Bir başka Müge Anlı uyarlaması daha başarısız oldu. Nagehan Alçı, 0 reytinglerini görerek izlenmemenin kitabını yazdı. Peki neden? Siyasetle özdeşleştirilmesi samimiyetinin önünü mü tıkıyor?

“Mahallenin ablası” neden olamıyor?


Televizyonun ve televizyon seyircisinin dinamikleri artık çok daha değişken... “O varsa kesin tutar” devrinin artık resmen sonuna gelmiş bulunuyoruz. Kendini yenilemeyen, doğru projede yer almayan en büyük televizyon yıldızları bile dibe sürüklenmeye mahkûm. Örneğin Beren Saat’in en ‘reytingi garanti’ oyuncu olduğu sanılırdı ama ‘İntikam’ bu sezon yayınlandığı gün bazen ilk 10’a bile giremiyor.

Sadece oyuncular için de değil; Okan Bayülgen’in, Beyaz’ın hatta Ahmet Çakar’lı futbol şovlarının bile reytingi dibe vurabiliyor.

ALABİLDİĞİNE GERÇEK BİR KADIN: MÜGE ANLI

Bir-iki istisna hala var bu ‘nankör’ piyasada; onlardan ilk akla geleni Müge Anlı. Hiçbir şey değişmiyor programda. Hatta seyirciler bile aynı yıllardır. “Tüm bunlar kurgu mu?” ile “Yok yahu, bu kadar adamı nasıl bulacaklar cast ajanslarından?” soru işaretlerinin arasında bir yerlerde, her sabah aynı saatte milyonları ekranın karşısına dikmeyi başarıyor Müge Anlı. İstihbarat muhabiri de haber yakalamak için bu programı izliyor, falanca karakolun baş komiseri de… “Ev hanımı” kitlesine her sabah başka bir adli vakayla “CSI-İstanbul” deneyimi yaşatıyor. Çünkü katil bulunduğunda hıçkıra hıçkıra ağlayan, çocuğunu ölüme terk eden annenin üstüne canlı yayında yürüyen bu kadın, alabildiğine gerçek… Ya da Meryl Streep bile eline su dökemez. Her daim bakımlı, spreyli saçları bile onu bu samimiyetten uzaklaştırmıyor. Her seferinde kuaförden çıkmayan ama kimsenin de hakkını yedirtmeyen “mahallenin ablası” olmayı başarıyor.

DOBRA VE GÜÇLÜ KADIN FETİŞİZMİ

ATV’nin sabah kuşağındaki bu engellenemez başarısına rakip kanallar senelerdir alternatif aradı. Sert mizaçlı kadınlar bulundu ya da ‘normal’ olanlar itinayla sertleştirildi. Pamuk Prenses’in kötü kalpli kraliçesinden bu yana, yüzyıllardır süren “dobra ve güçlü kadın” fetişizmini yaratmak için çareler arandı.

NAGEHAN ALÇI = MÜGE ANLI 2.0 FORMULÜ

Kanal D birçok başarısız denemenin ardından bu yıl umutlarını Nagehan Alçı’ya bağladı. “Tam kadını”ydı onlar için belki de… Elitistlere eleştirileriyle ‘ezik’lerin sesiydi Nagehan Alçı güya. “Baskın” bir kocası vardı ama kendisi de en az onun kadar “baskın” olmayı başarmıştı. Aslında niyet yeni bir

Müge Anlı uyarlaması değil, Müge Anlı 2.0 yaratmaktı. Daha “kaliteli”si için kollar sıvandı. Cinayet çözmeyecekti, aile mevzularıyla daha haşır neşir olacaktı.

Tutmadı, olmadı. 0’a yaklaşan reytingle sabah kuşağında izlenmemenin kitabını yazdı Nagehan Alçı.

Öyle ki, söylentilere göre Kasım ayından itibaren program yayında olmayacak. İyi de, Altan Öymen’i, zamanında Enver Aysever’i kalp krizinin eşiğine getiren, böylesine baskın bir televizyon fenomeni neden dibi gördü?

MAHALLENİN ABLASI OLABİLMEK

Ezberlenmiş stratejilerle yoluna devam etmeyi seçen televizyonculuğun son fiyaskosu Nagehan Alçı. “Ev hanımı, muhafazakârdır, AK Parti’yi destekliyordur” yargısıyla hareket eden bu zihniyet, tuzağa düştü. Siyasi rengini böylesine belli etmiş bir televizyon figürünün herkesi ‘sabah ekranı’nda kucaklaması çok zor. Mesele AK Partili olması da değil zaten… Bir tarafı fazlasıyla sevdiğini belli etmiş bir siyaset tartışmacısının kadın programında sunucu olması. Çünkü o saat, ev hanımının en ‘apolitik’, en kendiyle kaldığı saatler… Kahvaltı bitmiş, herkes gitmiş evden… Ev işlerine, alışverişe, yemek yapmaya başlamadan evvel küçük bir heyecan arıyor, dedektif gibi meseleyi çözen bir mahalleliyle ‘dedikodu’ yapmak istiyor sadece. Alçı’nın yalısından az önce çıkıp gelmiş halleri, o ilişkinin kurulmasını zorlaştırıyor.

YARISI SEVİYOR, YARISI NEFRET EDİYOR

Nagehan Alçı’nın tartışma programından gelen izleyicisinin yarısı “Helal olsun erkek gibi kadın” demek için izliyorsa, yarısı da “Acaba bugün ne saçmalayacak?” diye televizyonun karşısına kuruluyor.

Müge Anlı’da böyle bir durum yok. Sanıldığı gibi “saklı bir zevk” de değil. Her zaman kitlesiyle aynı düşünmeyi başarıyor. Bunu yaparken de ne bir politik güce yaslanıyor, ne de stüdyodan gelecek alkışa… Gücünü aldığı tek bir şey var; o da toplumun genelinin kabul ettiği “ahlak ve etik anlayışı”…

2 AYLIK İKİZLER EVDE BAKIM BEKLERKEN…

Programının meselesini “aile yaşamı”na dayandıran Alçı için başka bir görünmez dezavantaj daha var: “Yeni doğum yapmış bir kadın, 2 aylık ikizlerini bırakıp neden televizyona koşuyor?” Bu, sadece hedeflediği “anne hassasiyeti” kitlesinin değil, doğum izni için binbir türlü hukuk mücadelesine giren kadınların bile pek kolay kabullenebileceği bir şey değil aslında. 2 aylık ikizler evdeyken, Alçı’nın başka olaylar üzerinden “Ama böyle annelik olmaz” söylemleri pek samimi bulunmamış da olabilir. Elbette anne olmak, kadının çalışma hayatı için bir engel değil ama bu “acelecilik” sıkıntılı bir durum.

Tüm bunların dışında sabah kuşağı seyircisi masanın arkasına geçmiş sunucuyu sevmiyor. O masa, algıda büyük bir mesafe koyuyor seyirci ve sunucunun arasına. Gerçekliği zayıflatıyor, samimiyeti düşürüyor. Ailevi dertlerin tartışılacağı bu platform için o masa, zoraki bir otorite yaratıyor. Bir de Alçı, hikâyelere bir ‘moderatör soğukluğu’yla yaklaşınca ve açık bir şekilde ‘yerini yadırgayınca’ aradaki mesafe daha da açılıyor. Müge Anlı’nın masası filan yok. Yarım daire bir oturma grubunda olup bitiyor her şey. Evinin salonuyla özdeşleştirebiliyor seyirci bu düzeni…

Reyting düşüklüğüyle ilgili en yanlış yaklaşım, “Nagehan Alçı bitmiştir” yorumu olur bana göre…


Bitmez, çünkü erkek izleyici onu seviyor; hatta ‘çekici’ de buluyor. “Seveni kadar nefret edeni de var” formülünden, yani gece tartışması platformundan şaşmaması gerekiyor sadece…
MEHMET ÖZDOĞAN-VATAN
Daha yeni Daha eski