15 Ekim 2012’de kaybettiğimiz Tevfik Çavdar Ağabeyimin anısına. Saygıyla...
Mustafa Kemal Paşa 14 Ocak 1923’te Ege seyahatine çıkar. İzmit’te, hani şu meşhur soruya “Kürt meselesi” üstüne Ahmet Emin Bey’in (Yalman) sorusuna, “kısmi özerklik tanınabilir” yanıtını verdiği o ünlü seyahattir sözünü ettiğim... Bu seyahatte İzmir’de toplanılması düşünülen bir kongrenin haberini de verir gazetecilere: “Efendiler... Bütün mesai ve sanayi erbabıyla doğrudan doğruya görüşmek muvafıktır. İşte bu maksatla İzmir’de, Şubat’ın 15’inde bir kongre yapmayı düşündük. Kongreye köylü gelecektir, çoban gelecektir. Her türlü erbab-ı sanayi gelecektir...”(Mustafa Kemal, Eskişehir-İzmit Konuşmaları, Kaynak Yayınları. 1998)
Nitekim, Kongre 17 Şubat günü İzmir’de, 12 Eylül faşist darbesinden sonra yıkılıp otopark yapılan Ermeni tüccar Hamparsumyan’ın Banka-Han binasında, çeşitli ürünlerin sergileneceği bir fuar eşliğinde açılır. Mustafa Kemal Paşa’nın zarafeti olmalı Kurtuluş Savaşı’na son noktayı koyan Büyük Taarruza katılma onuruna erişememiş, biraz da köşeye atıldıkları zehabıyla kendisine küsülü olan eski dostlarına ufak tefek onurlar bahşetmek! Temsil, Refet Paşa’ya Mudanya Mütarekesi sonrasında “İstanbul’u teslim almak” görevini vererek onun kendisini sahiden “İstanbul Fatihi” sanmasına vesile olup onu mutlu ederken; Kâzım Karabekir Paşa’yı da İzmir Kongresi’nin başkanlığına getirerek onurlandıracaktır! Aklıma gelmişken, bu başka bir yazı konusu hak edecek kadar uzundur, Mustafa Kemal, Ali Fuat Cebesoy’u 1920’de Moskova’ya büyükelçi olarak gönderirken de onu, bu işi ondan başka kimsenin yapamayacağına ustalıkla ikna etmişti! İşin traji-komik yanı, hatıralarından anlaşıldığı kadarıyla, Cebesoy’un kendisinin de buna içtenlikle inanmış olmasıdır!
Kongre’ye ‘damga vuran’ tüccarlar
Açılış konuşmasını Kemal Paşa yaparken hitap ettiği delege sayısını bilemiyoruz. Çünkü ulaşım zorlukları, maddi koşullar ve mevsim koşulları nedeniyle delegeler belirlenen tarihte İzmir’e gelememişlerdir. Üç bine yakın delegenin gelmesi beklenirken evdeki hesap çarşıya uymamış, kongre, en fazla 1.135 sayısına on günün sonunda erişebilmiştir. Her kazadan sekiz delege seçilmesi istenmişse de nüfusun yüzde 77’si köylü olan bir toplumda şirket temsilcisi, sanayici, sanayi işçisi, çitçi, banker; banker de nereden çıktı, evet banker, bunları her kazada bulmanın olanaksızlığı anlaşıldığından her kazadan seçilecek delege sayısı 4’e düşürülürken, “meslek alanları” tüccar, çiftçi, sanayici, amele zümresi olarak daraltılmıştır: Her zümreden bir temsilci... En kalabalık grup tüccarlar olarak ortaya çıkmış; Kongreye “damgasını” vuranlar da onlar olmuştur. Temsil, tüccar takımının 134 önerisinin tümü kabul edilmiştir. Bunların içerisinde en önemlisi hükümetin de ortak olacağı bir bankanın kurulması ise diğeri, yabancı sermaye girişine serbestlik tanıyan yasaların ve ilkelerin saptanmasıdır. Bu arada unutmadan, tekellerin kaldırılmasını da ilave etmeliyim... Bu arada “amele” kesiminin 34 önerisi kabul edilmiş, ancak bunların ezici çoğunluğu takip eden yıllarda herhangi bir şekilde hayata yansımamıştır. Temsil, “amele”ye “bundan böyle “işçi” densin önerisi kabul edilmişse de “amele”, “amele” olarak uzun zaman dolanımda kalmıştır. Garip gelebilir ama 1 Mayıs “işçi bayramı” olarak kabul edilmiştir. Bir başka gariplik de işçi kesiminin temsilcileri sanayi kesiminin önerilerini tereddütsüz olarak desteklerken; sanayi kesiminin temsilcileri “ilaç için bile “tek bir tanecik işçi önerisine “evet” dememiştir. İşçi kesiminin önerileri tacir ve çiftçilerin “kısmi” desteği ile kabul edilmiştir.
Şimdi başa dönmek istiyorum:
Yaygın olarak İzmir İktisat Kongresi olarak bilinir ama doğru adlandırma Türkiye İktisat Kongresi’dir. Her ne kadar Anadolu’nun hemen her tarafından delegelerin gelip “fikir teatisinde” bulunduğu bu nedenle de “temsil” gücü bir hayli yüksek olduğu yazılıp çiziliyorsa da, esasında, Kurtuluş Savaşı boyunca birbirlerine mesafeli duran İstanbul’un “fesli tacir ve sanayicileri ile Ankara’nın “kalpaklılarının” buluşmasıdır İzmir’de gerçekleşen bu Kongre. Öte yandan Ankara açısından son derece önemli olan Lozan barış görüşmelerinin kesintiye uğradığı bir ara dönemde yapılmış olması da Kongreye, ayrı bir anlam yüklemektedir. Bu kongrede alınan kararlarla Ankara, siyasi ve iktisadi rotasını “Batı” olarak çizdiğini, emperyalist/kapitalist kampın sadık bir üyesi olduğunu ilan etmiş, Batı”nın “endişelerini” giderme becerisini göstermiştir. Evvelce, evvelce dediysem daha dün 1920 diyorum, lafzı edildiğinde sıkça lanetlenen emperyalizm/kapitalizm/sömürgecilik gibi kavramlar tamamen mevzu dışına çıkmış, tersine, yabancı sermayenin önünü açmak, Avrupa’yla ilişkileri pekiştirmek için çeşitli kararlar alınmıştır. Antlaşmanın imzalanmasının tek başına buna bağlanması doğru olmamakla birlikte; beş ay sonra, Temmuz 1923, Lozan imzalanacaktır.
Mustafa Kemal Paşa’nın o günlerde, kongreyi pek önemsediği görülmektedir. Önem açısından Amasya Tamimi’yle, Erzurum Kongresi’yle eşdeğer tuttuğunu onun çıkmış olduğu Ege gezisinde yapmış olduğu konuşmalardan anlaşılıyor.
***
Yazının başlığı kongrede birinci oturumunun sonunda alınan ve 12 maddeden oluşan kararların on birincisinden alıntıdır:
Madde 11: Türkler, hangi sınıf ve meslekte olursa olsunlar, candan sevişirler. Meslek, zümre itibariyle el ele vererek birlikler; memleketlerini ve birbirlerini tanımak, anlamak için seyahatler ve birleşmeler yaparlar.
“Sınıfsız, imtiyazsız, kaynaşmış bir millet” olmak Cumhuriyet’in bilinen paradigmasıdır. Bu biliniyor. Aktardığım maddedeki söz öbeğinin paradigmaya pek güzel oturduğu da ayan beyan ortada. İyi de söz öbeğindeki ya da formülasyondaki edebi “lezzet”in kaynağı ne olabilir diye düşünmekten insan kendisini alamıyor... Ben alamadım... “Türkler, hangi sınıf ve meslekten olursa olsunlar candan sevişirler” vecizesi; kongreye başkanlık yapan aynı zamanda sanayicilerin de temsilcisi olan çocuk oyunları, marşlar, tiyatro “eserleri” yazıcısı Kazım Karabekir’le; “amele zümresinin” temsilcisi, nereden bulmuşlar, kim bulmuş bilemiyorum o günlerin ünlü romancısı, sonradan 14 yıl boyunca milletvekili olarak görev yapacak olan, “Türkçü” yazar, Aka Gündüz’ün ortak aklının ürünüdür gibi geliyor bana! Bu nefis “berceste” başka kimin aklına gelebilir. Dediğim gibi bu benim kişisel fikrimdir!
Tarih Sohbetleri
Mehmet Bozkurt - soL Pazar
Daha yeni Daha eski