HIDE

GAZETE DEMOKRAT / EKONOMİ

GRID_STYLE

SON HAVADİS

SHOW_BLOG

DEMOKRATHABER/İDEAHAYAT 15 BİNİNCİ YAZI!

DEMOKRATHABER/İDEAHAYAT 15.000. YAZI KESK’i sokakta kurduk, sokakta yenileyelim! AKP Hükümeti’nin emeğe yönelik saldırı paketleri ile...

DEMOKRATHABER/İDEAHAYAT 15.000. YAZI

KESK’i sokakta kurduk, sokakta yenileyelim!

AKP Hükümeti’nin emeğe yönelik saldırı paketleri ile çalışma yaşamında esnek ve güvencesiz çalıştırmanın önündeki engellerin tamamen ortadan kaldırılacağı günlerin arifesindeyiz. İçinden geçtiğimiz bu günlerde sermaye, ucuz ve güvencesiz emek cennetine yolculuğunun son durağındadır artık.
Kuşkusuz sermayenin cenneti, tüm emekçilerin, onların eşlerinin ve çocuklarının da cehennemidir. AKP’nin iktidar olduğu 2002 yılına kadar çeşitli gerekçelerle gecikmiş olan, ülkemizin ucuz ve güvencesiz emek cenneti haline getirilmesi programı, bu dönemde atılacak yeni adımlarla neredeyse tamamlanmış olacak.
İktidara gelir gelmez emek alanında “katılık” olarak nitelendirdiği haklarımıza bazen sinsice ama çoğu zaman açıktan saldıran AKP Hükümeti, uygulanmakta olan grev ve toplu sözleşme düzeneğinin içini boşaltarak sendikal hareketin daha da etkisizleştirilmesine yönelik yıkıcı uygulamalara hız verdi.
2003 yılında çıkarılan 4857 Sayılı İş Yasası ile taşeron sistemi yasallaştırıldı. Ödünç işçilik, telafi çalıştırma, cumartesi gününün mesaiden sayılması gibi düzenlemelerin tamamı hayata geçirildi. Kamuda 4/B, 4/C ve ücretli öğretmenlik gibi güvencesiz çalıştırma biçimlerine yaygınlık kazandırıldı. Güvencesiz çalıştırmanın yaygınlık kazanmasıyla birlikte sendikasızlaştırma ve örgütsüzleştirme çabaları da sonuç vermeye başladı. Parçalı, güvencesiz ve esnek çalıştırma koşullarında işten atılma korkusu yaratılarak işçi ve emekçiler sendikalardan uzaklaştırıldı.
Bu süreçte işçi sınıfının örgütleri etkisizleştirilerek mücadele ile elde edilen tüm kazanımlar tek tek geri alındı ve alınmaya devam ediliyor. AKP döneminde hız kazanan emek düşmanı uygulamalar ile sendika ve örgütlenme hakkı,  iş güvencesi, emeklilik, işçi sağlığı ve güvenliği, kreş, yemek, servis, insanca yaşayacak ücret gibi üretim alanı konularında yaygın hak kayıpları yaşandı. Buna paralel olarak; eğitim, sağlık, ulaşım, barınma gibi yeniden üretim alanlarına ilişkin hakları da kapitalizmin azgın sömürüsünün hizmetine sunuldu.
Emek alanını bir bütün olarak değerlendiren AKP, saldırı yasalarını kamuda ve özel sektörde paralel olarak yürürlüğe koydu. İşçiler için attığı adımın hemen ardından kamu çalışanları için benzer adımlar attı. 2008 yılında çıkarılan SS-GSS ile Sosyal Güvenlik Sistemi herkes için tekleştirildi. Emeklilik yasası tüm emekçilerin tabi olduğu halde tasarlandı. Artık tüm emek alanından Çalışma Bakanlığı sorumlu. Ve son olarak Çalışma Meclisi toplantısında Tayyip Erdoğan’ın tekrarladığı “çalışanlar” ifadesi çalışma koşullarının modern kölelikte eşitleme planını ortaya koymaktadır.
Bugün uygulanmakta olan neoliberal saldırı programları kamu çalışanları da dahil tüm emekçilerin yaşamlarını parçalarken, kaderlerini birleştirmiştir. Açıkça ifade etmek gerekir ki; artık kamu çalışanlarının emek alanına yönelik saldırılar karşısında tüm işçi ve emekçilerle ortak bir mücadele hattı yaratılmadan savunmaya çekilme ve protesto etme biçiminde sürdürülen mücadele çizgisiyle sonuç alma şansı kalmamıştır.
1990’larla birlikte emek hareketine yeni bir ivme kazandırarak ortaya çıkan KESK, güvencesiz çalıştırmaya, taşeronlaştırmaya ve kamunun piyasacı dönüşümünün ilk adımlarına karşı ciddi ve kapsamlı bir mücadele-örgütlenme programı ile yoluna devam etmiş olsaydı, bugün AKP iktidarı eliyle yürütülen sermaye kuşatmasını yarmak,  çok daha kolay olabilirdi.
Kuruluş süreci tartışmalarında, Devrimci Kamu Çalışanları tarafından önerilen “Birleşik Emek Konfederasyonu” anlayışı ne yazık ki kabul görmedi. Bu durum sendikal harekette ilk ciddi kırılma anlamını taşıyordu.
KESK, 1990’lardaki sendikal mücadelenin temel ilkesi olan ortak örgütlenme anlayışından uzaklaşarak kuruldu. Kurulan “memur” konfederasyonu işçi sınıfının sendikal mücadelesinin parçalı halinin sürdürülmesini tercih etmek anlamına geliyordu. Bu nedenle konfederasyon işçi sınıfının tüm kesimlerinin ortak örgütü hedefiyle inşa edilmedi.
Unutmamak gerekir ki; fiili ve meşru mücadele anlayışı ile “yetkili sendika” olmak için belirleyici düzlemin sokak olduğu öngörülerek, sahte toplu görüşme ve toplu sözleşme süreçleri reddedilseydi ve sadece “memurların” değil tüm emekçilerin taleplerinin militanlığına soyunulsaydı, 20 yıl sonra bugün güçlü, birleşik bir emek örgütünden bahsedebilirdik.
90 yılından itibaren grevli toplu sözleşmeli sendika hakkı için mücadeleyi tercih eden kamu çalışanlarının fiili, meşru ve militan mücadeledeki ısrarının altında yoksullaştırılmaları ve işçileştirilmeleri yatmaktaydı. Mücadelenin ilk yıllarındaki bu ısrar onları kendisi gibi yaşayan milyonlarca işçi ve işsizle kader birliğine, dolayısıyla mücadele birliğine götürülebilecekken, sınırları yasalarla belirlenen alana çekilmek KESK’in etkisizleşmesinde belirleyici bir öneme sahip olmuştur.
Bugün kamu çalışanları güvencesiz çalıştırma biçimlerinin kıskacı altında, köleleştirilmekte, ücretleri eritilmekte, sürekli borçlandırılarak kredi kartlarına, tüketici kredilerine mahkum hale getirilmektedir. Bu durum, elbette sermayenin işçi sınıfına yönelik genel saldırısının sonucudur.
Bütün bu yaşananlar ışığında, hak mücadelesi ekseninde toplumsal hareket temelli bir mücadele için çok daha fazla neden bulunmaktadır. Neo liberal saldırı programının yaratmış olduğu tahribat, işçi sınıfının tüm katmanlarını aynı sorunlardan muzdarip hale getirmiştir. İnsanca yaşam ve insanca çalışma koşulları tüm emekçilerin ve halkın ortak talebi haline gelmiştir. KESK, emek hareketinin önemli bir bileşeni olarak böyle bir hareket temelinin inşasında kurucu aktörlerden biri olmaya soyunmalıdır. Bunu gerçekleştirecek potansiyele sahiptir. Kritik mesele “nasıl bir sendika” ve “nasıl bir mücadele” sorularına doğru ve devrimci yanıtlar vermektir.
Emeğe yönelik saldırılara karşı ve çeşitli hak mücadeleleri için birleştirici bir çağrı merkezi oluşturmakla işe başlanmalıdır. Haziran İsyanı’nın akşam direnişlerine katılan on binlerce işçi ve emekçiye güven veren, onlar için yeniden umut olan bir hareket tarzı geliştirilmelidir.
AKP ayrım yapmadan tüm emekçilere karşı azgın saldırılarını ve sinsi planlarını uygulamaktan geri durmuyor. Çaykur ve Darphane grevlerini bitirmek için grev kırıcılığı yapan, THY işçisinin direnişini kıramayınca Hava-İş’in Genel Kurulu’na müdahale eden, ayak oyunlarıyla HAK-İŞ’e bağlı Medya-İş’i yetkili sendika haline getirirken, Devrimci Sağlık-İş’in binlerce üyesini yok sayan, 2002 yılında 40 bin üyesi olan Memur-Sen’i %1500 büyüterek yetkili konfederasyon haline getiren, güvencesizliğe karşı yükselen işçi direnişlerine en sert biçimlerde müdahale eden, KESK’i ve bağlı sendikaları düzmece operasyonlarla itibarsızlaştırılmaya çalışan gözü dönmüş AKP iktidarının emeğe yönelik saldırılarını durdurmanın tek yolunun ortak bir direniş hattı kurmaktan geçtiği görülmelidir.
AKP hükümetinin Ulusal İstihdam Stratejisi’ne bağlı olarak gündeme getirdiği kadın istihdam paketi, kıdem tazminatı v.b. yasa tasarıları, 2014 asgari ücret tespit toplantıları ve 2014 bütçe görüşmeler süreci KESK’in böyle bir hareket temeline yüzünü dönebilmesi açısından önemli fırsatlar sunmaktadır. Aralık ayı hem asgari ücret zamlarının tespit edilmesi hem de bütçe görüşmelerine sahne olması açısından önemli bir süreçtir. “İnsanca yaşayacak asgari ücret”  tüm emekçilerin ortak talebi olmalıdır. Son yıllarda ciddi ekonomik kayıplara uğrayan kamu çalışanlarının 2014-2015 zamlarına razı olma ihtimali yoktur. Dolayısıyla kamu çalışanlarına dayatılan ihanet sözleşmesini reddederek, bütçeden kamu çalışanlarına ayrılan payın artırılması ve insanca yaşayacak bir ücret talebiyle yürütülecek mücadele taşeron işçiler başta olmak üzere tüm emekçilerle birlikte yükseltilmelidir. Tüm emekçileri ve halkı yoksullaştıran temel kamu hizmetlerinin piyasalaştırılmasına son verilerek eğitim, sağlık, ulaşım, su, elektrik, doğalgaz gibi temel hizmetlerin genel bütçeden karşılanması talebinin öne çıkarıldığı ve bütçeye doğrudan müdahil olan bir mücadele hattının yaratılması hedeflenmelidir.
Bu dönemde ortaya konulacak mücadele programı mümkün olduğu kadar geniş işçi ve emekçi örgütleri ile birlikte oluşturulmalı ve bu mücadele programı Gezi İsyanı ile ayağa kalkan milyonların toplumsal bir hareketi olarak AKP’nin oyununu sokakta bozma ve “masaya oturtma” iddiası taşımalıdır. KESK’in aralık ayında yapmayı planladığı Grev, AKP’nin gericileştirme, yoksullaştırma ve piyasalaştırma politikalarına karşı tüm halk kesimlerini kapsayan “Halk grevi” yaklaşımıyla ele alınmalı ve hayata geçirilmelidir. Kuşkusuz böyle bir hareket AKP’yi sandıkta da geriletebilecektir.
Tayyip Erdoğan’ı Taksim Dayanışması’yla “masa”ya oturtan şey gibi Dersim’deki enerji işçilerinin 7 maddelik “Toplu Sözleşme”sini kabul ettiren de bilindiği gibi sokaklardaki fiili, meşru ve militan direnişler olmuştur. Bu doğrultuda protestocu yaklaşımlar terk edilmeli, hak alıcı fiili meşru ve militan direnişler yaratılmalı, yandaş Memur-Sen’in ve hükümetin meşrulaşmasına hizmet eden sahte Toplu Sözleşme süreci reddedilmelidir.
Kuşkusuz yıllardır 657-4688 Sayılı yasalara sıkıştırılan hareket düzleminin kısa vadede değişeceğini, yıllardır biriken ideolojik-politik, örgütsel sorunların bir anda çözüleceğini beklemek fazla iyimser bir yaklaşım olacaktır. Bu açıdan yaklaşan KESK ve bağlı sendikaların Genel Kurul süreçleri böyle bir mücadele hattının tartışılacağı zeminlere dönüştürülmeli, örgütsel yenilenme hedeflenmelidir.
Devrimci Kamu Çalışanları, sokakta kurulan kamu çalışanları hareketinin önemli kurucu öznelerinden biridir. Bugün hayat bizlere yeniden fiili ve meşru mücadele anlayışı temelinde sokağı adres olarak gösteriyor. Yeni ve devrimci bir emek hareketinin sesleri sokakta yükseliyor. Enerji işçilerinin kazanımla sonuçlanan grevi, taşeron sağlık işçilerinin direnişleri, Kazova işçilerinin işgal ve üretim mücadelesi, İngiltere, Brezilya ve Yunanistan’daki öğretmen grev ve direnişleri, on binlerce kamu çalışanı, işçi ve işsizin Gezi Direnişi ve son olarak eğitim emekçilerinin 23 Kasım’daki direnişleri böyle bir hareket için umutlarımızı tazeliyor.
20 yıl sonra bugün Devrimci Kamu Çalışanları olarak yine, yeni bir emek hareketinin kurucu unsurlarından biri olmak için yola çıkıyoruz. Tüm grup ve dinamikleri, İşçi sınıfı hareketinin önemli bileşenlerinden olan Kamu Çalışanları Hareketi’ni ve KESK’i yeni bir temelde, Haziran İsyanı’nın yarattığı ruhla yeniden inşa etmeye ve birleşik emek hareketinin ana aktörlerinden biri haline getirmek için adım atmaya çağırıyoruz. DEVRİMCİ KAMU ÇALIŞANLARI

Business News