11 Eylül 2001’de yapılan ikiz kuleler saldırısı hafızalarda
tazeliğini koruyor. Amerikan istihbarat servislerinin bilgisi dışında böyle
devasa bir saldırının gerçekleşemeyeceği aşikârdır. Nitekim İkiz kulelerde
çalışan işçilerden 20 bin üzerinde işçinin o gün işe gitmemesi ise bir tesadüf
değil yapılan planlamanın ürünüdür. Amerikan yetkilileri yapılan saldırının
hemen ardından uluslararası terörizmle sonsuz bir savaşa girişeceklerini
açıkladılar. Uluslararası terörizm yapılan emperyalist saldırganlığının
ideolojik kılıfı haline gelirken bir taraftan da yüksek perdeden gelişecek
tepkileri bertaraf etmeye dönüktü. Uluslararası terörizm ile mücadele,
Afganistanlı kadınlara özgürlük safsatası altında 7 Ekim 2001 yılında Afganistan’ı
işgal etti. İşgal harekâtının ardından demokrasi ve özgürlük vaat eden Amerikan
emperyalizmi; kan, gözyaşı, sefalet ve yüzbinlerce mülteci Afgan bıraktı.
Amerikan emperyalizmi işgal harekâtlarını uluslararası terörizmle ile
meşrulaştırıp sonsuz bir savaş açtığını duyurmuştu. Irak işgali de kimyasal
silah ve bölgesel tehdit adı altında gerçekleştirildi. Irak işgali çocuk kadın
demeden binlerce insanın ölümü ve sayısız dramlar bıraktı. Açlık, sefalet,
tecavüzler, mezhepsel çatışmaların yoğunlaştığı bir coğrafya haline geldi.
Tıpkı emperyalist sömürgeciliğin uğradığı diğer coğrafyalar gibi. Tunus ve
Mısır’da gelişen halk isyanlarında öncü rolünü oynayamayan sınıfsal hareketin
yerine ABD destekli gerici yönetimler getirildi. Böylelikle olası bir devrime gebe
Tunus ve Mısır tekrar Amerikan emperyalizminin bekçiliğini üstlenecek uşak
yönetimlere devredildi. Mısır ve Tunus’taki halk hareketleri işçi ve emekçiler
öncülüğünde gelişti. Libya da ise yaşanan olaylar hakim sınıflar arası iktidar
mücadelesiydi. Nitekim NATO ve Fransa’nın savaşan güçlere yönelik maddi ve
lojistik yardımı birçok taraf açısından bilinen gerçektir. Libya’da Kaddafi
yerine tıpkı Mısır’da olduğu gibi gerici bir yönetim getirildi ve şeriat ilan
edildi. Suriye’de yaşanan olaylarda Mısır ve Tunus olayları gibi işçi ve
emekçilerin ayaklanması ile gelişen hareketler değil tıpkı Libya’da yaşanan
olaylar gibi hakim sınıflar arası(burjuvalar) iktidar mücadelesidir. Nitekim
emekçi halkın muhalefete desteğiyle ilgili bir emareye rastlanılmıyor. Suriye’de
Özgür Suriye Ordusu adı ilen çatışan grupların finansmanını Suudi Arabistan ve
körfez ülkeleri sağlamaktadır. Türkiye ise barınma, silahlı eğitim ve lojistik
destek sağlayarak emperyalist sömürgeciliğin müttefiki olduğunu gösteriyor. Her
ülkede sınıfsal çelişkiler vardır. Mısır ve Tunus’ta yaşanan olaylar ezen ile
ezilen arasında bir mücadele olurken Libya ve şimdide Suriye’de yaşanan durum
hakim sınıfların emperyalist destekli iktidar mücadelesidir. Daha önce de
yüzbinlerce emekçi hakim sınıflar arası iktidar mücadelesinde öldürmüş ve
öldürülmüştür. Biz sosyalistler liberallerden farklı olarak olayların sınıfsal
içeriğine bakarız.
11.05.2013 Hatay Reyhanlı ‘da yaşanan patlama zamanlaması ve
ayrıntıları ile dikkatlice izlenmesi gereken bir olaydır. 14.05.2013 tarihinde
Erdoğan ABD’ye gidecek. Ziyaretin ana gündem maddesi Suriye. Suriye’de savaş
suçu işleyen el kaide bağlantılı terör örgütü El Nusra yaşanan patlamayı video
kaydına aldı. Bu örgütün hem sınırın Türkiye hem de Suriye tarafında Türkiye
tarafından desteklendiği bilinen bir gerçek. EL- NUSRA özellikle Suriye’de
sivil Kürtlere yönelik katliam ve birçok infaz olaylarına karışmış. Ayrıca
infaz ettikleri Kürtlerin videolu görüntülerini yayınlamıştı. Türkiye üzerinden
askeri teçhizatla Kürtlere saldıran bu terör örgütü bir alevi köyünü basıp 130
alevi köylüyü de katletmişti. Hatay Reyhanlı’da 46 sivil insanın ölümüne 140
insanın da yaralanmasına neden olan patlamanın görüntülerini çekmeleri onların
patlama sırasında orda olduklarını ve haberdar olduklarını hatta kendilerinin
yaptığını da destekliyor. İçişleri Bakanlığı patlamanın ardından saldırıyı
gerçekleştirenlerin kimliklerinin tespit edildiğini ve faillerin yurt içinden
olduğunu söyledi. Güler, saldırganların Suriye'deki rejim ve istihbarat yanlısı
bir örgütle irtibatlı olduklarının tespit edildiğini ileri sürdü. Yine Başbakan
yardımcısı Beşir Atalay Suriye'deki rejim yanlısı El Muhaberat örgütüyle
bağlantılı oldukları belirlenmiştir. Suriye muhalefeti ve Suriyeli
sığınmacıların olayla ilgisi yoktur dedi. Emperyalist Destekli Suriye
muhalefeti de yaşanan olaylar Şam yönetiminin işi dedi. Sayın Beşir Atalay ve
Özgür Suriye Ordusu ağız birliği etmiş gibi. Yaşanan korkunç patlama tıpkı
Amerikan emperyalizminin ikiz kuleler saldırısından sonra Uluslararası
terörizmle mücadele adı altında yürüttüğü işgal harekâtlarının bir benzeridir.
Suriye’ye olası bir müdahaleyi meşrulaştırma girişimidir.
Türkiye de tıpkı diğer emperyalist dostları gibi emperyalist
bölüşümün kıskacındaki Ortadoğu da yerini alıp pastadan pay alma gayretinde.
Sosyalistler olarak nasıl bakmalı, nerede durmalıyız?
Irak ‘ta anti emperyalizm altında Saddam Diktatörlüğünü
savunmak ile Suriye’de anti emperyalizm adı altında Esad’ı savunmak küçük
burjuva liberal solculuktur. Amerikan emperyalizmine karşı Irak kapitalist
devletini ya da diktatörlüğü savunmak nasıl hatalı bir tutum ise Emperyalizm
karşıtlığı ile despot Suriye rejimini de desteklemek aynı derece hatalı
tutumdur. ABD ‘ ye karşı Irakta verilen direnişin siyasal içeriği anti kapitalist
bir zemine hiç oturmadı. Anti Amerikancılıkla direniş başlatan kesim Amerikan
emperyalizmi ülkeye girdikten sonra ülke de iktidardan pay alamayan ve var olan
ayrıcalıklarını kaybeden Sünni ve Şii Arap burjuvazisidir. Suriye’de devam eden
iç olaylar ezen ezilen arasında bir mücadele olmayıp ,emperyalist destekli
Suriye muhalefeti ile rejim arasında iktidar mücadelesidir. Bir başka deyişle
hakim sınıflar arası iktidar mücadelesi. Marksistler olarak dünyanın neresinde
olursa olsun gelişen olayların sınıfsal içeriğine bakarak politika belirleriz.
Suriye’ye Emperyalist müdahaleye karşı çıkıyoruz. İşçi, emekçi ve tüm
ezilenlerin Suriye’de bir demokrasi Cephesi altında mücadele etmesi bir
gerekliliktir. Ayrıca Emperyalist savaşın Irak ,Afganistan ve Libya da ortaya
çıkardığı şeyler; kan, gözyaşı, ölümler, açlık, yoksulluk, sefalet, dramlar…
Türkiye ve diğer emperyalist devletlerin Suriye’de böyle bir yıkıma yol
açmaması için tüm işçiler, emekçiler, ezilenler, demokrasi güçleri, sivil
toplum kuruluşları, savaş karşıtları AKP hükümetini sıkıştırmalıdır. Türkiye
Sosyalist Hareketi en geniş birliktelikle bu oyunu boşa çıkartacak mücadeleyi
örgütlemeli ve yürütmelidir.
UMUT KAVGADA