Tarihler 16-17 Mart 1988'i gösterdiğinde, Irak Hava Kuvvetleri'ne ait uçaklar Halepçe kenti üzerine kimyasal yağdırdı, ortaya çıkan tablo insanın kanını dondurdu. 7 bin civarında Kürt zehirlenerek öldü. Kimyasal gazların etkisiyle Halepçe'de ölümler uzun süre devam etti ve günümüzde hala bu gazların etkisi görülüyor.
Peki, olan bitenler sadece, insanlık tarihine kara bir leke olarak geçen Halepçe Katliamı'yla mı sınırlıydı? Ne yazık ki, çok sayıda insan bunu böyle biliyor. Ancak bir bütün olarak o dönem Kürtlerin yaşadıkları incelendiğinde karşımıza Halepçe'deki tablodan çok daha korkunç bir durum ortaya çıkıyor. Halepçe Katliamı'nın da dahil olduğu soykırım planı kapsamında 182 bin Kürt katledilmiş, milyonlarca Kürt yerinden yurdundan edilmiş, onbinlercesi sakat bırakılmış, onbinlercesi aç ve bakımsız kamplarda cezalandırılmıştı.
Halepçe Katliamı'nın yıldönümü vesilesiyle bir bütün olarak bu tabloya bakmaya çalışacağız.
Halepçe katliamının Politik Arka Planı neydi?
Bilindiği üzere Irak Saddam Hüseyin rejimi ile Kürtler arasındaki politik gerilimin tarihçesi uzun süre önceye dayanır. Irak devlet olarak daha kurulmadan önceden başlayan ve aslında günümüze değin süren bir çatışma hali söz konusudur. İnkarcı ve imhacı diktatör yal bir yönetim anlayışıyla Irak'ı yöneten Saddam Hüseyin döneminde ise politik gerilim, tarihe geçecek kadar kanlı olaylara sahne oldu.
Saddam Hüseyin rejimi Kürtlere karşı, Araplaştırma politikasını yürürlüğe koydu. Bu politika, 1970'lerden itibaren, Saddam'ın iktidarını iyice güçlendirdikten sonra daha şiddetli bir şekilde savunuldu. Bu politika kapsamında, Kürtlere tanınan sözde özerklik dahil bir çok hak, aslında fiiliyatta reddediliyordu. Buna karşılık Kürtler ise haklarının tanınması amacıyla peşmerge hareketiyle isyan durumundaydı. Saddam, hem Araplaştırma politikasının başarıya ulaşması hem de isyan halindeki Kürtlerin bastırılması için, dolayısıyla Kürt sorunundan 'kurtulmak' için en büyük şiddet hamlesini 1986'dan sonra devreye koydu. Bu şiddet hamlesi, pratik olarak 1987'den itibaren adım adım yürürlüğe konulan bir soykırım planıydı.
Saddam Hüseyin'in bu dönemde soykırım planının devreye koymasının önemli nedenlerinden birisi de aynı dönemde süren İran-Irak savaşıyla da bağlanlantılıdır. 1979'da İran'da İslam Devrimi'nin gerçekleşmesinden bir yıl sonra Saddam Hüseyin İran'la savaşı başlattı. Saddam'ın İran'a savaş açmasında elbette ki, ABD'nin önemli bir etkisi bulunuyor. Savaş görünürde Irak ile İran arasında cereyan ederken, aslında ABD yanlısı Şahlık rejimini deviren İran Mollalar yönetimi ile ABD arasındaki bir savaş söz konusuydu. Dolayısıyla Saddam, İran'a karşı savaşta, en büyük lojistik, diplomatik ve siyasi desteği müttefiki ABD'den almıştır.
Bu savaşın Halepçe'ye uzanan yolu ise, Kürt örgütlerin politik tutumlarıyla ilgili olarak açıklanabilir. Saddam Hüseyin'in Kürtlere uyguladığı zulme karşı, Kürt örgütleri, özellikle de YNK, savaş döneminde İran'la ittifaka girmeyi tercih etti. Savaşın sonlarına doğru İran'la anlaşmaya varan Saddam, bir bakıma savaşın acısını Kürtlerden çıkarmaya kalkıştı ve o güne kadar uyguladığı zulmün düzeyini soykırım derecesine yükseltti.
Tarihsel bir ironiyi de dile getirmekte fayda var. Kürtler, İran-Irak savaşında İran İslam Devleti'nden yana tavır takınırken, ABD, 1979 İran İslam Devrimi dolayısıyla savaş açtığı İran'a Saddam saldırmış ve Saddam'ı her şekilde desteklemiştir. Dolayısıyla Halepçe'de ve bir bütün olarak Enfal Harekatı döneminde kullanılan silahlar, başta ABD olmak üzere Batılı ülkelerden temin edilmiştir. Bundan hareketle Kürtleri katleden sadece Saddam olmamıştır, Batılı müttefikleri de bu soykırım suçuna ortak olmuşlardır. Ancak 2003'te Saddam'ın devrilmesi için, YNK ve KDP, ABD'nin birinci dereceden sadık müttefiki olmaktan geri durmamışlardır.
Araplaştırma politikası ve İran-Irak savaşı dönemindeki politik dengeler, büyük oranda Enfal Harekatı'nın ve Halepçe Katliamı'nın politik dayanağını oluşturdu.
Soykırım Harekatı: Enfal(Ganimet): Saddam rejimi 1987'den itibaren Kürtlere karşı oldukça sistematik bir soykırım uygulamasını hayata geçirdi. Kürtlerin bulunduğu alanlarda ilan edilen 'yasak bölgeler' genişletildi. Saddam'ın kuzeni olan Ali Hasan El Mecid (Kürtlerin deyişiyle Kimyasal Ali ya da Ali Enfal), bir başbakan düzeyinde 'özel yetkiler'le Kürt bölgesinden sorumlu kılındı, Irak düzenli ordusunun 1. ve 5. Kolorduları, Emniyet Genel Müdürlüğü, Askeri İstihbarat ve bunların yardımcılığını yapan ve 'Cahş' olarak bilinen Kürt milisler Kürt bölgesinde görevlendirildi. 1. ve 5. Kolordularla kuşatma hamleleri gerçekleştirildi. Bu gelişmelerle birlikte dikkat çekici bir şekilde 17 Ekim 1987'de ulusal nüfus sayımı da yapıldı.
Aslında bütün bu hazırlıklar Enfal Harekatı'na yönelikti. Enfal Harekatı, 8 harekat olarak planlanmış ve çeşitli aşamalardan oluşan bir soykırım harekatıydı. Nüfus sayımından 4 ay sonra, 23 Şubat 1988'de planlanan Enfal Harekatı'nın birincisi başlatıldı. İlk saldırılar 23 Şubat gecesi Sergelî ve Bergelî'ye yapıldı.
Halepçe Katliamı da bu Birinci Enfal Harekatı kapsamında gerçekleşti. 16 Mart günü Irak Hava Kuvvetleri'ne bağlı uçaklar, rüzgar yönüne doğru kimyasal gazlar bıraktı ve burada 7 civarında Kürt katledildi. Kaçabilenler İran sınırına ve dağlara doğru gittiler, ancak yaşam şansları pek olmadı, çoğunluğu yolda yaşamını yitirdi.
Birinci Enfal'den 25 Ağustos-6 Eylül 1988 tarihleri arasında Behdinan bölgesinde gerçekleştirilen Sekizinci Enfal Harekatı'na kadar sistematik katliam politikası sürdürüldü. Bu tarihler arasında katledilen insan sayısı 182 bin olarak biliniyor. Milyonlarca insan ise yaralandı, yerinden yurdundan oldu, kamplarda açlık ve bakımsızlıkla ölüme terk edildi.
‘Arapların kökenlerinin' arandığı yerde Kürtler tarihten silinmek istendi
Saddam Hüseyin, Enfal Harekatı'nın sekizincisini, 6 Eylül 1988'de ilan ettiği bir afla bitirdi. Bu aynı zamanda Enfal Harekatı'nın bittiğinin de ilanıydı. Affa kadar 182 bin insan yaşamını yitirmişti. Bunlardan geriye kadın, çocuk ve yaşlıların büyük çoğunluğu genel af kapsamında bırakıldılar. Fakat Enfal erkeklerinin hiçbiri (yani eli silah tutabilen bütün erkeklerin) serbest bırakılmadı. Serbest bırakılan kadın ve çocukların çoğu ise kamplarda bakımsızlık ve açlıktan öldü, 'yasak bölgelere' girişe hiçbir şekilde izin verilmedi, bu dönemden sonra ayrıca yüzlerce infaz gerçekleştirildi. Genel aftan sonra yaşanan bütün bu olaylar, yetkililer tarafından, 'affın istisnaları' olarak değerlendirildi.
Neki Saddam rejimi Kürtlerin kırımından dolayı yargılanamadı. Amerikan emperyalizmi işi bitince kendisine boyun eğmeyen Saddam rejimini hedef tahtasına oturttu ve 2003 yılında askeri işgalle Saddam rejimi yıkıldı ve Saddam da yakalanarak idam edildi. Halepçe katliamının baş sorumlularından olan ABD,Fransız ve diğer batılı emperyalistler hem Kürtleri kırımdan ve zulümden geçirdi ve hem de onların hamisi rolünü oynayarak Halepçe katliamının üzerini kapatamaya çalıştılar.
26.yıl dönümünde Kürt soykırımı olarak tarihe geçen Halepçe katliamını lanetliyoruz.
Daha yeni Daha eski