Gülsüm Elvan aylardır uyuyan oğlu Berkin'i görmek için her gün yoğun bakım kapısında duayla, umutla bekliyor Gülsüm Elvan, bekliyor...
Gülsüm Elvan aylardır uyuyan oğlu Berkin'i görmek için her gün yoğun bakım kapısında duayla, umutla bekliyor
Gülsüm Elvan, bekliyor. Oğlu Berkin’in uyanmasını... Böyle bir günü, daha dün ve ondan önceki gün ve 154 kez daha yaşadı. Ve her sabah, birkaç saatlik uykusundan sıçradığında kendisine, bunun yine o günlerden biri olup olmayacağını soruyor. Cevabını kimse veremiyor, “süreç uzun” diyorlar. Gülsüm Elvan, her gün, yoğun bakımın kapısında...Gezi Parkı olayları sırasında, 16 Haziran Pazar sabahı Okmeydanı’ndaki evinden çıkıp fırına ekmek almaya giderken, polisin attığı gaz kapsülüyle başından ağır yaralanan 14 yaşındaki Berkin, yaklaşık beş aydır Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin yoğun bakım servisinde. 41 yaşındaki anne Gülsüm Elvan, sanki hastanenin önünde yaşlanıyor: “Benim çocuğum, neden burada? Cevap versinler. Ben doktorlara yalvardım, beyin nakli olmaz mı, benimkini ona, onunkini de bana koyun diye... Benim oğlum hasta değildi, kaza geçirmedi, devlet vurup bu çocuğu bu hale getirdi. Bazen düşünüyorum, keşke o gün polislerin içine dalsaydım, oğlumu vuran kimdiyse, yüreği varsa çıksaydı karşıma. Belki vuran polisin Berkin yaşında çocuğu vardır. O babanın eve getirdiği para, bu çocukların kanı.”
Gülsüm Elvan, her gün oğlunu görmek için, yoğun bakıma girmeden önce, bir doktorun alışkanlığıyla, ameliyathane gömleğini giyiyor, bone, galoş ve ağız maskesi takıyor. Gezi protestolarında polisin sıktığı gazdan korunmak için yaygın olarak kullanılan o maskeyi hayatında ilk kez ve artık her gün Berkin’i görmek için kullanıyor. Berkin gözleri açık, bilinci kapalı yatarken, Gülsüm Elvan oğlunun ellerini kollarını ovuyor, ona masaj yapıyor, güzel konulardan, evde olup bitenden, mahalle arkadaşlarından, günlerin nasıl geçtiğinden ve onu ne çok özlediklerinden bahsediyor. Gözyaşına asla yer yok ama “Sensiz olmuyor” sözcüklerine engel olamıyor.
Berkin, son iki haftadır, annesinin hazırladığı yemeklerin şırıngayla doğrudan mideye enjekte edilmesiyle besleniyor: “Berkin’in kasları erimiş, iyi beslenmesi lazım. Dayısı lokantada çalıştığı için kemikleri kasaptan taze alıp kaynatıyor. Ben de ıspanak, patates, havuçla birlikte tekrar haşlayıp püre haline getiriyorum. Az da keçi yağı ekliyorum, ablam köyden taze getiriyor. Hortumdan geçtiği için de iyice süzüyorum.” Berkin’in beslenmesi için gelenin gidenin önerisi bitmiyor. Hastaneye ziyarete gelen, Lice’de kalekol protestosu sırasında vurulan Medeni Yıldırım’ın ağabeyi Mehmet Yıldırım “Bizim oraların pekmezinden getireyim” diyor, Hatay Armutlu’da vurulan Abdullah Cömert’in ağabeyi ise biraz da ortamı yumuşatmak için “İçli köftesiz olmaz” diyor. Az sonra Berkin’in vurulduğu günkü kamera kayıtlarından bahsediliyor. Gülsüm Elvan, dalgın gözlerle kendi kendine fısıldıyor: “İçli köfteyi de severdi.”
Berkin’in kollarında biri 15, diğeri 17 yaşındaki ablalarının isimleri yazıyor. Onlar da yoğun bakıma girip inatla kardeşleriyle konuşuyor, fizik tedavisini yaptırıyorlar. Kaydettikleri, okul ve mahalle arkadaşlarının seslerini ve mesajlarını ona dinletiyorlar. Mesajlar hep “Diren Berkin, ayağa kalk, seni bekliyoruz” diye. Hatta çok sevdiği bir arkadaşının sesini duyduğunda bakışlarının değiştiğini söylüyorlar.
Berkin, vurulduğu Pazar gününden birkaç gün önce karnesini almış. Yaz planları arasında, dayısının yanında çalışmak ve ablasıyla harçlıklarını birleştirip annelerine bir televizyon hediye etmek varmış.
Anne Gülsüm Elvan, hastaneden kolay kolay ayrılamıyor. Özellikle haftasonları gelen giden çok oluyor. Dayılar, yeğenler, Geziciler, forum temsilcileri, Gezi eylemleri sırasında ölenlerin ağabeyleri ve hiç tanımadıkları. Yurtdışından telefon eden bile var. Herkes Berkin’in uyanmasını bekliyor. Gülsüm Elvan, zamanın her şeyin ilacı olamayabileceğini anlamış. Berkin’e yemek yapmak için eve gittiğinde bile “Bir parçam orada kalıyor” diyor. Berkin’in yanına girme sırası baba Sami Elvan’da olsa da, Gülsüm Elvan önce yoğun bakımın kapısının önüne kadar gidip mutlaka duasını ediyor ve ancak o zaman hastaneden ayrılabiliyor.
Berkin’in güleryüzlü duvar resminin yanında, iş ilanları var: “Erkek ceketinde çalışacak makinacılar, astarcılar, ütücüler, kaynarizmacılar, flotacı, kompleci, ortacı, çırak aranıyor. Not: Maaş+SSK+Yemek.” Okmeydanı’nda binaların alt katları tekstil atölyeleriyle dolu, birinde de Berkin’in babası Sami Elvan çalışıyor.
“İşten eve, evden işe giderdik. Sadece çocuklarımızın eğitimiydi önemli olan bizim için. Her şeyi okusunlar istedim, sağı solu, Aleviliği Sünniliği bilsinler istedim. Ayrımcılık yoktur bizim ailemizde. En büyük devrim okumaktır bize göre” diyor Gülsüm Elvan.
Mahallenin duvarları, “Gezi Direnişi Şehitleri Onurumuzdur”, “Berkin Elvan için adalet zinciri oluşturuyoruz” posterleriyle, Dev-Genç, DHKP-C yazılarıyla dolu. Yerlerde pazarcıların etrafa saçtığı ceviz kabuklarından çok “YÖK’e Hayır”, “Tutsak Öğrenciler Serbest Bırakılsın”, “Üniversitelerde Polis Terörüne Son” gibi el ilanları var.
Gülsüm Elvan, Berkin’in hastaneye getirildiği gün yazıldığı öne sürülen tutanakta oğlunun üzerinden patlayıcı maddeler çıktığının iddia edilmiş olmasına ve Berkin’in bir örgüte mensupmuş gibi gösterilme çabasına isyan ediyor. Geçtiğimiz hafta da, YÖK protestosu sırasında gözaltına alınan öğrencilerin “Berkin Elvan onurumuzdur” sloganı, Emniyet tutanağında “terör örgütü mensubunu övücü” nitelikte sloganlar arasında sayılmıştı. “Karşımdaki devleti aciz buluyorum, 14 yaşındaki bir çocuğa terörist diyene devlet demem ben. 5 liraya taş attırıyorlarmış... Öyleyse ben niye çile çekeyim, bu işte bu kadar para olduğunu bilseydim, eşim 1.5 sene hastayken, haftasonu düğün salonlarında, haftaiçi konfeksiyonda, tuvalet temizlemezdim. Ben çocuğumu bilirim, benim çocuğumu oraya buraya yapıştıramazlar. Devlet asla bu şekilde kendini temize çıkaramaz.”
Gülsüm Elvan, Berkin’in o gün uğrayamadığı fırının önünden geçip evine gidiyor. O günü unutamıyor: “Cumartesi gecesi Gezi’ye destek için Okmeydanı’nda yürüyüş vardı. Gazdan ne evde durabiliyoruz, ne dışarıda. Sabaha kadar ayaktaydık, gün doğarken etraf sakinledi. Tanıdık birini bulursam alır kahvaltıya getiririm diye ekmek almak için fırına gitmeye hazırlanıyordum.”
Berkin, aniden annesinin elindeki 5 lirayı çektiği gibi kapıya fırlıyor ve “Aneyyy, senin ayağın sakat, bir olay olursa koşamazsın, kaçamazsın, ben gideyim, hem sokakta arkadaş bulursam kahvaltıya getirebilir miyim?” diye soruyor.
Berkin, sokakta bir arkadaşına rastlayıp top oynamak için sözleşiyor ve o sırada çatışma seslerini merak edip yolunu değiştiriyor. Gaziler Sokağı’nın köşesinden kafasını uzattığında bir binadan “Berkin” diye bağrıldığını duyuyor. Kafasını çevirip yukarı bakıyor...
Elvan ailesi o pazar sabahı, kahvaltı masasında bir araya gelemedi. O ekmek o sofrada hiç kimseyle paylaşılamadı. Berkin’e nişan alan polisi gören mahallelinin “geri kaç” uyarısına vakit bile kalmadı.
“Tam onu aramaya çıkıyordum ki zil çaldı. Berkin kafasından yaralandı, hastaneye götürüldü dediler. Çıktık, daha bibergazı kokusu ve polisler vardı. Berkin ameliyata alındı dediler. Avukatlar gelip bibergazı kapsülü dediklerinde yıkıldık, bittik... Polisler yolu kapattığından ambulans hiç gelememiş. Oğlumu getirdiklerinde kalbi atmıyormuş.”
Gülsüm Elvan bekliyor. Oğlunun uyanmasını bekliyor. Çünkü Berkin, umudun çocuğu: “Savaşıyor benim oğlum, direniyor benim oğlum. Anası için direniyor, ablaları için direniyor, babası için direniyor, Türkiye için direniyor, çünkü herkes onun için ayaklandı, o halkı yanında gördü, oğlum hissetti bunu. Ethem için, Abdullah için, Ali İsmail için, Mehmet için, Medeni için direniyor... Biliyorum, ayağa kalkacak benim oğlum.”
* Belgeselci
Hiç yorum yok