Gel ufaklık gel... Hoşgeldin. Saklama bizden yorgunluğunu, utanma, geç otur şöyle, al şu minderi de sırtına, hah tamam işte... Uzat...
Gel ufaklık gel... Hoşgeldin.
Saklama bizden yorgunluğunu, utanma, geç otur şöyle, al şu minderi de sırtına, hah tamam işte...
Uzat ayaklarını, korkma artık, geçti, gitti, bak biz yanındayız.
Çayı yeni demlemiştik, iç bi çay... dışarıdan, soğuk yerden geldin, için ısınır.
Korkma, bak herkesler burada, bu kadar kalabalık varken hiç bi şey yapamazlar sana...
Sahi aklıma gelmişken söyleyeyim, sen şimdi bunca gündür ağlayamamışsındır, bi damlacık gözyaşı bile dökmeye fırsatın olmamıştır, ağlayacaksan ağla doyasıya, utanmana hiç gerek yok, bütün çocuklar korktuklarında ağlarlar çünkü... Hem biz yabancı mıyız.
Yok be ufaklık, ne ayıbı, çocukların ağlaması niye ayıp olsun ki, dört yaşında da ağlar çocuklar, ondört yaşında da, değil mi ya..
Benim oğlan senden iki yaş falan küçük. O da ağlar zoru görünce, gülme, vallahi bak doğru söylüyorum.
Nasıl, anlamadım, biraz yüksek sesle konuş, yaşlı başlı adamım ben, duyamıyorum seni... yok yok, kutu değil o, tabut deniyor adına, hepimizin bir gün gireceği yer. İçindeyken çok mu korktun...
Kıyamam ben senin o kuş kanadı gibi bitişik kaşlarına.
Sokul bakayım yanıma azıcık, uzat bakayım şu ellerini, titriyorsun sen... bu ellerin hali ne, buzdolabından mı çıkarıp taktın kollarının ucuna bu elleri... Aynısını benim oğlana da söyleyince, gülmekten ölüyor...
Gülmekten ölüyor deyince geldi aklıma, bütün çocuklar gülmekten mi ölmeli ne, eğer öleceklerse...
Senin bahanen bi gaz fişeği mi.
Ver artık şu ekmeği de bi kızartalım ocakta, sizin bu bakkal da ne uzakmış öyle, bi ekmek deyip çıktın, gelmek nedir bilmedin, bittik burada meraktan.
Bak, benim bi annem vardı, öleli yıllar oluyor, biz sen yaşlardayken, ekmekten kalın bi dilim keser, üzerine yağ sürüp biraz da toz şeker serpiştirir, elimize tutuştururdu, yapayım mı sana da öyle, ister misin... Harbiden güzel oluyor, pasta gibi, bak kaç yaşıma geldim, hala tadını unutmadım, bi denemek ister misin...
Bak yine duyamıyorum seni, sesin çıksın azıcık... Nasıl, haaa o mu, sadece o meydanda değil ki, ülkenin her yanında vardı resimlerinden bugün. hatta uçurtma uçururken ki resmin bile... Laf aramızda, ben en çok o resmini beğendim, kim bilir kaç kızın yüreğini yakmışsındır Okmeydanı'nda...
Bi de, bi mesajını gördüm, bi kız varmış galiba, başkasına mı ne gitmiş, öyle yazmışsın, siktir et, sana kız mı yok be ufaklık, kafanı taktığın şeye bak, daha önünde uzuuunn yıllar...
pardon, özür dilerim, bağışla beni...
Yahu tamam işte özür diledim ya, asma suratını şimdi, insan yaşlanınca çenesi düşüyor işte böyle.
Tamam, konuyu değiştiriyorum, bak mesela, hani o fotoğrafındaki şeytan uçurtması var ya, işte o uçurtma olmamış sanki, becerememişsiniz yapmasını, eminim ki uçmamıştır o uçurtma...
Ne o öyle, yandan çarklı "şeyler" gibi... Öyle uçurtma mı olur ulen...
Beleş lafı buldun, gülersin değil mi hemen.
Lafa daldım, çayını unuttum, bak görüyor musun şimdi, hem çay vereyim mi diye sor, hem de unut, akıl işte benimkisi de...
Hastanedeyken hiç bi şey vermezler adama, bilirim...
Nasıl, anlamadım, Annen nerede mi? Gelir şimdi, telaşlanma, babanla birlikteydiler, sizin evin önünde gördüydüm en son.
Yok yahu ne ağlaması, neden ağlasın şimdi kadın durup dururken, amma yaptın ha!
Ulen oğlum dur, niye ayaklandın öyle birdenbire, yok bi şey, dur, gel otur bi...
Babanla birliktelerdi dedim ya, gel, nereye gidiyorsun, koşturma bu halimle peşinden beni, nereye yetişeceksin, dur yahu, bekle!
Çok kalabalık sizin evin önü, bulamazsın anneni şimdi.
Ağlama meselesi nereden çıktı, neden ağlasın ki kadın...
Ne laf anlamaz bi çocukmuşsun sen!
Nasıl?... Ölmek mi?... Ne ölmesi, nasıl bi laf o öyle.
Kimse ağlamıyor yahu arkandan, hey koca Allah'ım, niye ağlasınlar senin için...
Sen Ölmedin ki...!
Gitme, bekle ulen...Bekle!
Ne olursun bekle, Koşma öyle deli gibi, bekle...!
Ne ölmesi, nereden çıktı şimdi bu... "Sen Ölmedin ki!"
5 OCAK 1999 - 11 MART 2014
BERKİN ELVAN...
SAYGI, ONUR, ŞEREF!
BU YAZININ DİPNOTU:
İçim eziliyor Lorca
İçim eziliyor
İçimde kıvırcık saçlı bir çocuk
kurşuna diziliyor
Keçi can gayretinde Lorca
Kasap malum
Elalem ortasında ağlıyorum..
İçim eziliyor Lorca içim
Beyaz beyaz kanıyorum
Kanım içime akıyor Lorca
utanıyorum
İçim eziliyor Lorca
İçim eziliyor
İçimde sana benzeyen bir çocuk
kurşuna diziliyor
Perçemlerinde kan
Avuçlarında bir tutam püren
Bir tutam yonca (...)
(B.R. E)
HAYRİ GÜNEL - 11/12 MART 2014, 05.55 - İSTANBUL - SİLİVRİ
Uzat ayaklarını, korkma artık, geçti, gitti, bak biz yanındayız.
Çayı yeni demlemiştik, iç bi çay... dışarıdan, soğuk yerden geldin, için ısınır.
Korkma, bak herkesler burada, bu kadar kalabalık varken hiç bi şey yapamazlar sana...
Sahi aklıma gelmişken söyleyeyim, sen şimdi bunca gündür ağlayamamışsındır, bi damlacık gözyaşı bile dökmeye fırsatın olmamıştır, ağlayacaksan ağla doyasıya, utanmana hiç gerek yok, bütün çocuklar korktuklarında ağlarlar çünkü... Hem biz yabancı mıyız.
Yok be ufaklık, ne ayıbı, çocukların ağlaması niye ayıp olsun ki, dört yaşında da ağlar çocuklar, ondört yaşında da, değil mi ya..
Benim oğlan senden iki yaş falan küçük. O da ağlar zoru görünce, gülme, vallahi bak doğru söylüyorum.
Nasıl, anlamadım, biraz yüksek sesle konuş, yaşlı başlı adamım ben, duyamıyorum seni... yok yok, kutu değil o, tabut deniyor adına, hepimizin bir gün gireceği yer. İçindeyken çok mu korktun...
Kıyamam ben senin o kuş kanadı gibi bitişik kaşlarına.
Sokul bakayım yanıma azıcık, uzat bakayım şu ellerini, titriyorsun sen... bu ellerin hali ne, buzdolabından mı çıkarıp taktın kollarının ucuna bu elleri... Aynısını benim oğlana da söyleyince, gülmekten ölüyor...
Gülmekten ölüyor deyince geldi aklıma, bütün çocuklar gülmekten mi ölmeli ne, eğer öleceklerse...
Senin bahanen bi gaz fişeği mi.
Ver artık şu ekmeği de bi kızartalım ocakta, sizin bu bakkal da ne uzakmış öyle, bi ekmek deyip çıktın, gelmek nedir bilmedin, bittik burada meraktan.
Bak, benim bi annem vardı, öleli yıllar oluyor, biz sen yaşlardayken, ekmekten kalın bi dilim keser, üzerine yağ sürüp biraz da toz şeker serpiştirir, elimize tutuştururdu, yapayım mı sana da öyle, ister misin... Harbiden güzel oluyor, pasta gibi, bak kaç yaşıma geldim, hala tadını unutmadım, bi denemek ister misin...
Bak yine duyamıyorum seni, sesin çıksın azıcık... Nasıl, haaa o mu, sadece o meydanda değil ki, ülkenin her yanında vardı resimlerinden bugün. hatta uçurtma uçururken ki resmin bile... Laf aramızda, ben en çok o resmini beğendim, kim bilir kaç kızın yüreğini yakmışsındır Okmeydanı'nda...
Bi de, bi mesajını gördüm, bi kız varmış galiba, başkasına mı ne gitmiş, öyle yazmışsın, siktir et, sana kız mı yok be ufaklık, kafanı taktığın şeye bak, daha önünde uzuuunn yıllar...
pardon, özür dilerim, bağışla beni...
Yahu tamam işte özür diledim ya, asma suratını şimdi, insan yaşlanınca çenesi düşüyor işte böyle.
Tamam, konuyu değiştiriyorum, bak mesela, hani o fotoğrafındaki şeytan uçurtması var ya, işte o uçurtma olmamış sanki, becerememişsiniz yapmasını, eminim ki uçmamıştır o uçurtma...
Ne o öyle, yandan çarklı "şeyler" gibi... Öyle uçurtma mı olur ulen...
Beleş lafı buldun, gülersin değil mi hemen.
Lafa daldım, çayını unuttum, bak görüyor musun şimdi, hem çay vereyim mi diye sor, hem de unut, akıl işte benimkisi de...
Hastanedeyken hiç bi şey vermezler adama, bilirim...
Nasıl, anlamadım, Annen nerede mi? Gelir şimdi, telaşlanma, babanla birlikteydiler, sizin evin önünde gördüydüm en son.
Yok yahu ne ağlaması, neden ağlasın şimdi kadın durup dururken, amma yaptın ha!
Ulen oğlum dur, niye ayaklandın öyle birdenbire, yok bi şey, dur, gel otur bi...
Babanla birliktelerdi dedim ya, gel, nereye gidiyorsun, koşturma bu halimle peşinden beni, nereye yetişeceksin, dur yahu, bekle!
Çok kalabalık sizin evin önü, bulamazsın anneni şimdi.
Ağlama meselesi nereden çıktı, neden ağlasın ki kadın...
Ne laf anlamaz bi çocukmuşsun sen!
Nasıl?... Ölmek mi?... Ne ölmesi, nasıl bi laf o öyle.
Kimse ağlamıyor yahu arkandan, hey koca Allah'ım, niye ağlasınlar senin için...
Sen Ölmedin ki...!
Gitme, bekle ulen...Bekle!
Ne olursun bekle, Koşma öyle deli gibi, bekle...!
Ne ölmesi, nereden çıktı şimdi bu... "Sen Ölmedin ki!"
5 OCAK 1999 - 11 MART 2014
BERKİN ELVAN...
SAYGI, ONUR, ŞEREF!
BU YAZININ DİPNOTU:
İçim eziliyor Lorca
İçim eziliyor
İçimde kıvırcık saçlı bir çocuk
kurşuna diziliyor
Keçi can gayretinde Lorca
Kasap malum
Elalem ortasında ağlıyorum..
İçim eziliyor Lorca içim
Beyaz beyaz kanıyorum
Kanım içime akıyor Lorca
utanıyorum
İçim eziliyor Lorca
İçim eziliyor
İçimde sana benzeyen bir çocuk
kurşuna diziliyor
Perçemlerinde kan
Avuçlarında bir tutam püren
Bir tutam yonca (...)
(B.R. E)
HAYRİ GÜNEL - 11/12 MART 2014, 05.55 - İSTANBUL - SİLİVRİ
Hiç yorum yok