1970’li yılların ortalarında bir dönem, Halkın Sesi dergisinin çıkarılmasından sorumluydum. Akşam bir arkadaşın evinde toplanır, gece yarısına kadar dergiye gelen haber ve yazıları okur, geç vakit yatıp sabah erken kalkarak daktiloların başına geçer, düzeltilecek haber ve yazıları yeniden yazardık. Hem zevkli hem de sıkıcı bir işti. Sıkıntımızı biraz olsun azaltabilmek için sık sık espri yapıp gülerdik. İzmir’den yeni bir kadın arkadaş dâhil olmuştu çalışmamıza. Esprilerimize katılmıyor, güldüğümüz zaman bize kınayıcı nazarlarla bakıyordu. Sonunda dayanamayıp patladı. “Çok gülüyorsunuz” dedi bize. Şaşırıp “neden gülmeyelim ki” diye sorduk. “Sömürülen halkımız gülüyor mu?” cevabı üzerine tabii daha çok güldük.
Gazeteci Zeynep Kuray’ın, tutuklandığı sırada söylediği “gülmek devrimci bir eylemdir” sözünü çok beğenmiş ve bir süre facebook sayfamın logosu yapmıştım. Gerçekten de öyleydi, gülmenin, neşenin olmadığı yerde ne devrim olur ne bir şey. Ayı yavrusuyla şakalaşan kadın gerillaların yüzündeki o güzel gülüşler de bunun kanıtlarından biridir. Bazıları, devrimciliği çatık kaş ve somurtkan yüz ifadesiyle özdeşleştirirler ama yanlıştır bu. Devrim ve devrimci mücadele zor ama şenlikli bir iştir, somurtkanlık ise sadece karamsarlığı teşvik eder. Karamsarlıkla devrimci mücadele özünde bağdaşır şeyler değildir.
Bununla birlikte, gülmenin gereksiz, hatta ayıp kaçtığı yerler ve anlar da vardır. Örneğin, liderlerin soğuk esprilerine sırf lider oldukları için, yalakalık olsun diye topluca gülmeye gayret etmek böyle anlardan biridir. Hele hele, kim olursa olsun, neyi temsil ediyorsa etsin ya da sorusunun içeriği ne olursa olsun, lidere soru yönelten biri söz konusuysa, orada bulunanların ona gülmesi hiç de hoş olmayan bir şeydir ve bence bu, liderliğe yalakalık anlamına gelmenin ötesinde, soru sormayı cesaretlendirmez, tam tersine soru sormayı zorlaştıran bir etki yapar.
Bir yerde soru sorulmasını şu ya da bu yoldan ortadan kaldıran davranışlar sonuçta ya sessizliği ya da Başbakan Erdoğan’ın basın toplantılarında olduğu gibi, sadece yandaş ve programlanmış sahte soruları davet eder.
Selahattin Demirtaş’ın basın toplantısında, Birgün muhabirinin sorularına karşı takınılan topluca gülme tutumu, bence, özgürlükçü bir toplum özlemi içinde olanların tutumu olamaz. Ne olursa olsun, Selahattin Demirtaş, “Birgün mü?” diye sorduğunda topluca kahkahayı basmak, soru sormaya karşı bir ortam baskısını ifade eder. Evet, Selahattin Demirtaş bu kahkahalara katılmadı ama yüzündeki memnuniyet ifadesi de gözümden kaçmış değil. Oysa ondan beklenen, topluca kahkaha atanları susturup soruları ciddi bir şekilde yanıtlamasıydı. Yanıtlamıştır ama daha baştan “bu soruyu Birgün soruyor, bakın” şartlandırmasına da cevaz vermiştir. Üstelik soruyu soran Vakit-Nakit türü yandaş basın değildir (onlar olsa bile yapılmaz bu). Şu an günlük gazete alanında her türlü olanaksızlığa rağmen devrimci bir mevzide direnmeye çalışan Birgün gazetesidir. Bunda gülünecek ne vardır, gerçekten anlayabilmiş değilim. Soldaki fraksiyonların birbirlerine karşı önyargılarını böyle bir basın toplantısına taşımanın anlamını da.
Bu da yetmezmiş gibi, AKP iktidarının gizli – yoksa açık mı? – destekçilerinden, Kabataş yalanını tekrarlamakta bugün bile beis görmeyen Ufuk Uras bey, olay üzerine bir de twit atmış. Birgün muhabirini, sorduğu sorulardan dolayı “densiz” olarak nitelemiş. Ne o, Birgün muhabiri sorularıyla aslında Ekmeleddin İhsanoğlu’nun desteklenmesini “zorluyor”muş. Ben sorularda böyle bir şey görmedim. Diyelim ki öyle olsa bile, soruların içeriğini eleştirirsiniz ama yanlış da olsa soru soran birini densizlikle suçlayamazsınız. En büyük densizlik soru sorulmasından rahatsız olmaktır. Bir yerde muhatabını sıkıştıran soru sorulmuyor ve soru adına sadece onu destekleyen “pas”lar atılıyorsa orada ne özgürlükten ne de gerçeğe bağlılıktan söz edilebilir. Çok fazla özgürlük lafı eden HDP’li arkadaşları bu konuda oldukça sekter bulduğumu yeri gelmişken belirteyim. Her soruyu, her eleştiriyi kendilerine yöneltilmiş zehirli bir ok gibi almaya devam ederlerse kendileri açısından hiç iyi sonuçlara varmazlar, şimdiden söyleyeyim.
Oradaki gülüşen topluluğa gelince… Davranışlarını bir kere daha düşünsünler derim.
Kendi adıma, lidere yalakalık eden topluluklardan uzak durmayı tercih ederim. Şimdi pek aklıma gelmiyor ama belki ben de geçmişte böyle şeyler yapmışımdır. İnsan hata yapar. Önemli olan, hatanın farkına varmak ve düzeltmek için çaba göstermektir.
Gün Zileli - 17 Temmuz 2014