HIDE
GRID_STYLE

OTORİTE VARSA ÖZGÜRLÜK YOKTUR!

SHOW_BLOG

Erdoğan'ın Yatak Odası Görüntüleri Var!

Sonucu belli olan bir Cumhurbaşkanlığı süreci yaşadık. Erdoğan’ın %48-51 aralarında oy alma ihtimalinin olduğunu ama % 50’yi bir şekilde...

Sonucu belli olan bir Cumhurbaşkanlığı süreci yaşadık. Erdoğan’ın %48-51 aralarında oy alma ihtimalinin olduğunu ama % 50’yi bir şekilde aşacağını düşünüyordum. Erdoğan % 48-49 oy alıp da ikinci tura kalsaydı, HDP oylarının çok büyük ekseriyeti Erdoğan’a gider, yine tatilciler oy vermezse ve boykot yapanlar tavırlarını devam ettirirse oran 56-58’lere ulaşabilirdi. 
CHP ve MHP’nin üst üste konması, irili ufaklı diğer partilerin ve cemaatin bu çatıya eklenmesi, matematik toplamı gibi bir sonuç vermeyeceği aşikar. Öyle umuldu, arzulandı ama gerçekleşme ihtimali zaten yok gibiydi.
Anadolu’daki MHP’lilerin azımsanmayacak kısmından Erdoğan’a oy gideceği belliydi. Yine daha önce bahsettiğim Türkiye’deki Cemaat düşmanlığının Erdoğan’a yaradığını görebiliyordum. İstanbul-Ankara Anadolu’dan farklı mı, bu konuda farklı değildi. Son yazılarımdan birinden bahsettiğim Cemaat düşmanlığı, umulmadık kesimleri Erdoğan etrafında birleştirdi. Bir zamanlar Avrupa’da 30 yıl savaşları vardı, Hristiyan mezhepleri savaşıydı. Şimdi hem ülkemizde, hem de dünyada Müslümanlar arası 30 yıl savaşları var sanki.
Tayyip Erdoğan’ın 30 Mart performansı Cemaat’e yönelik savaşa dayanıyordu. O zaman 17 ve 25 Aralık operasyonları tazeydi, yaşadığı kendince ihanete ve acıya bağlanabilirdi. Ancak Ağustos ayında yapılan seçimde, hele de Cumhurbaşkanlığı seçiminde hala Cemaat’e öfkeli olması bu denli beklenmiyordu. Ama Erdoğan, bu seçimde de Çatı adayı yerine Cemaat’le savaşır gibi söylemlerde bulundu yaptığı her mitingde.
Neden?
TAYYİP ERDOĞAN KİNİ
Tayyip Erdoğan hem çok kincidir, hem çok vefalıdır. Kendisine hainlik edene, uzun yıllar yanında olsa bile bazı tavırlarından rahatsız olduğuna, şüphelendiğine hiçbir zaman siyaseten de olsa hoş görmez, tersine yok edercesine üzerine abanır.
ANAP’ta bakanlık dahil önemli makamlarda bulunan ve İstanbul belediye başkanlığı döneminde Erdoğan’la uğraşan bir siyasetçi, AKP’nin kuruluşunda bu partiye çok girmek istemiş, araya bir sürü insan koymuş ama Erdoğan, “Onu partimin kapısının önüne köpek olarak bile bağlamam” diye reddetmiştir.
Erdoğan değil de, Erbakan olsaydı, o siyasetçi için “Önemli bir insan, dürüst, vatansever” der partiye alırdı. Demirel, Ecevit gibi liderler de alırdı. Hatta Bülent Arınç, Abdullah Gül gibi isimler olsaydı, onlar bile düşünebilirdi. Ama Erdoğan, kesinlikle karşı çıktı.
Ali Müfit Gürtuna, biz zaman İstanbul belediyesinde Erdoğan’dan sonra ikinci adamdı. Yurtdışına gittiğinde Erdoğan’a vekalet edecek kadar Erdoğan’ın gözdesiydi. O zamanki Refah Parti ve Fazilet Partisi, Gürtuna’dan çok hazzetmedikleri halde, Erdoğan onu korurdu. Ancak Erdoğan, malum şiir okuma yüzünden cezaevine düştüğü gün, yerine gelen Gürtuna aynı gece İstanbul’un bilboardlarından Erdoğan’ın resimlerini kaldırdı, kendi resimlerini koydu. O andan itibaren Erdoğan’ın hainler sınıfına girdi. Nitekim, AKP’nin kuruluşunda Gürdoğan bütün çabalarına, rivayetlere göre milyon dolar yardım tekliflerine rağmen, ne kendisi, ne de parası AKP’ye giremedi. Erdoğan’a göre o bir haindi ve AKP’de yeri yoktu.
Bunlar gibi pek çok örnekler sıralanabilir. Bunun zıddı olarak vefa konusunda da çok örnekler var ama başka bir yazı konusu.
Elbette Cemaat de hainler sınıfına girmişti ve Erdoğan’ın bitmeyen kinine maruz kalmıştı. 30 Mart seçimlerinde meydanlara taşıdığı kin, 10 Ağustos Cumhurbaşkanlığı seçiminde de sürdü.
CEMAAT DÜŞMANLIĞI RÜZGARI ERDOĞAN’A YARADI
Bunun dışında Türkiye’de zaten belli bir kesim Cemaat’e düşmandı, bu düşmanlığa Tayyip Erdoğan da eklenmiş oldu. AKP’nin de Cemaat’e düşmanlar safına savaşarak katılmasıyla, o zamana kadar AKP ile yediği içtiği ayrı gitmeyen Cemaat’ten % 80’lik sempatizanlar düşman olarak ayrıldı. Bu ayrılıkların mahiyeti, tesiri çoğu insanın hayal edemeyeceği kadar büyüktür, özellikle de Anadolu’da. O yüzden Türkiye’de bir Cemaat düşmanlığı rüzgarı oluşturdu.
Miting bile yapamayan, sadece salonlarda cılız konuşmalarla yetinen, kendini aday gösteren CHP ve MHP tabanının azımsanmayacak bölümünün hazzedemediği çatı adayı İhsanoğlu’na çok fazla bir şey söylemedi Erdoğan. İhsanoğlu’nu muhatap almak yerine, Cemaat’e yüklenmeye devam etti. Çünkü, Türkiye’deki Cemaat düşmanlığı rüzgarını görüyordu.
Bunlar tabii ki sadece seçim stratejisi değil.
Tayyip Erdoğan’ın Cemaat’e düşmanlığı sahici bir düşmanlık ve sadece 17 ve 25 Aralık nedeniyle değil. Öfkenin asıl sebebi yanında, bunlar hafif kalır.
Öfkenin asıl sebebi kamuoyunca bilinmiyor, sadece istişare edilen kesimler biliyor. Seçimden önce birkaç belediye başkanıyla görüşme imkanım oldu. Bir tanesi Erdoğan’ın en yakınlarından biri. Üç belediye başkanından da benzer şu sözleri işittim.
“Biz Paralel düşmanlığını, seçime yönelik bir şey sanıyorduk ve doğrusu bu yönde bir şey de yapmıyorduk. Çünkü Paralelci dediklerimiz yıllarca beraber olduğumuz abdestli namazlı insanlardı. Hatta, ‘Başbakan bu kadar da üstlerine düşmese artık’ diye düşünüyorduk.”
Erdoğan, meydanlarda bas bas Paralelcilere had bildirmekten bahsederken, gerçekten de bakanlar, milletvekilleri, belediye başkanları olayı pek umursamıyor gibi duruyorlar, bugünler de geçer diye düşünüyorlardı.
ERDOĞAN’IN YATAK GÖRÜNTÜLERİNİ ÇEKMİŞLER
Erdoğan bu yüzden kızıyordu ve sitemli sözler sarf ediyordu. Bunun üzerine istişare toplantıları yapmaya başladı.
Konuştuğum belediye başkanları da, gitmişler.
“Erdoğan öyle şeyler anlattı ki, kendimizden utandık. Erdoğan’ı ailesiyle yatak odasındaki görüntülerini bile çekmişler. Bunları anlatırken gözleri doldu Erdoğan’ın. “Benim mahremimle yatak odamda görüntüye almak nedir ya, böyle bir rezillik olur mu? Yazıklar olsun”derken hepimizin tüyleri diken diken oldu. O zaman anladık işin ciddiyetini.”
Zaten döner dönmez ilk iş olarak paralelcileri temizlemeye başlamışlar.
“Başbakanımızın mahremiyetini görüntüye çeken insanlar artık bizimle birlikte olamazlar. Başbakanımızın dediği gibi, sırtımıza binmiş akrepleri bizi öldürmeden denize dökmemiz, onlar bizi öldürmeden bizim onları yok etmemiz gerekir.”
Cemaat’e verilen arazi ihalelerini iptal etmişler, birlikte yaptıkları işleri sonlandırmışlar, daha da pek çok şey yapacaklarmış paralel örgütle mücadele için.
Görüştüğüm Belediye Başkanlarından duyduğum bu sözlere benzer sözleri, birkaç milletvekili tanıdığıma da teyit ettirdim. “Zaten Başbakan, sadece benim görüntülerim yok, Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül’ün de görüntüleri var demişti” diye hatırlattı bir milletvekilli.
Bir başka milletvekili de, konuştuğum belediye başkanları gibi “Cemaat’e eleştirileri ben de başta çok ciddiye almamıştım ama yanılmışız” dedi.
Anlaşılıyor ki, AKP tabanındaki ve halktaki Cemaat öfkesi, bazı AKP yöneticilerine, milletvekillerine ve belediye başkanlarına biraz geç ulaşmış. Bazıları 30 Mart seçimlerinden sonra tavrını belli edebilmiş, bazıları hala tarafsız görünmeye çalışıyormuş. Tayyip Erdoğan’ın en kızdığı ve affedemediği şey bu.
Bu yüzden anlı şanlı diye bilinen pek çok AKP’li isim siyaset tarihinden silinir, umulmadık isimler sivrilirse şaşırmayın.
SEVGİLİ KARDEŞLER: ERDOĞAN, GÜL VE ARINÇ
Normalde AKP üç kişidir. Erdoğan, Gül ve Arınç.
Dördüncü bir kişi de yoktur.
Bu üçlünün ağabeyi ise Bülent Arınç’tır. Kamuoyunda karikatürize edildiğine, ağlak adam imajı verildiğine, “öyle canayakın göründüğüne bakmayın kimselere faydası yoktur, yaralı parmağa şey etmez”dedikodularına, özgül ağırlığı ile dalga geçildiğine, bazı sözleri ile eğlenildiğine bakmayın; gerçekten de AKP’nin en temel taşıdır.
AKP’nin kuruluşunun açıklanacağı sırada, “FP’nin kapatılma davası sürerken yeni partiyi açıklamak şerefsizliktir” demiş ve AKP ancak FP kapatıldıktan sonra açıklanabilmiştir.
Erdoğan, Gül ve Arınç, birbirlerine milletvekilliği, başbakanlığı ve cumhurbaşkanlığı ikram edecek kadar içli dışlı yakındırlar. Dava arkadaşlarıdırlar.
Nitekim Abdullah Gül Erdoğan’a başbakanlığı, Erdoğan da Gül’e cumhurbaşkanlığını ikram etmiştir. Bu üçlü, birbirlerinin sevgili kardeşleridir.
Ancak Bülent Arınç, hep mazlum, perde arkası güç, hiçbir şey talep etmeyen, hiçbir makamda gözü olmayan bir kardeş olarak kaldı bu üçlünün arasında.
Başbakanlık sırası da normalde Bülent Arınç’ta. Üç sevgili kardeş arasında olması gereken bu.
Fakat Cemaat’le yaşanan süreç, bu üç sevgili kardeşten ikisini Erdoğan’ın gözünde düşürmüş görünüyor.
BAŞBAKANLIK SIRASI ARINÇ’TA AMMA ARINÇ’TA ŞANS YOK
Normalde sırada Bülent Arınç var, Abdullah Gül değil…
Ama Cemaat’le savaşı hayati gören ve sonuna kadar götürmek isteyen Erdoğan, bu mücadeleyi daha tepeden yapabilmek için Cumhurbaşkanı olmak istedi. Arınç’ın bu mücadeleyi yeterince yapamayacağını düşündüğünden Başbakan olma sırası gelen Arınç’ın durumu zor.
Çünkü Arınç, “yumuşak yüzlü, merhametli” yapısıyla paralel örgütle yeterince mücadele edemez, üstelik damadı Cemaat mensubu.
Şanssızlık işte!
O olmayınca Abdullah Gül olması lazım, ama o da Cumhurbaşkanlığı döneminde Erdoğan’a göre Paralelcilere net tavır koyamadı ve “Köşk’teki paralelciler” yüzünden sıkıntılar yaşandı.
Bu sebeplerle, eğer kardeşlik ağır basarsa hala Arınç bir numaralı aday olmasına rağmen, Başbakan adayı olarak Ahmet Davudoğlu, Binali Yıldırım, Emrullah İşler, Hakan Fidan, Efgan Ala isimleri ağır basıyor.
Ölçü Cemaat’le mücadele etmek olunca, Emrullah İşler ismi sürpriz olarak öne çıkıyor.
Yeni Başbakan “sevgili kardeşim” ölçüsüyle değil de, “Cemaatle en keskin mücadele edecek savaşçı” değerlendirmesiyle seçilecek-atanacak gibi sanki.
Asiye Güldoğan - asiyeguldogan@hotmail.com - Odatv.com