HIDE

GAZETE DEMOKRAT / EKONOMİ

GRID_STYLE

SON HAVADİS

SHOW_BLOG

Çocuklar, amcalarınızı tahrik ediyorsunuz!

Orta ve ilköğretimde türban serbest. Lafı eğip bükmeden konuşmak lazımsa, düzenlemeyle çocuklara ‘Amcalarınızı tahrik edip günaha girm...


Orta ve ilköğretimde türban serbest. Lafı eğip bükmeden konuşmak lazımsa, düzenlemeyle çocuklara ‘Amcalarınızı tahrik edip günaha girmeyin’ denmekte. Henüz 9-10 yaşlarından itibaren ‘günahtan sakının’ dedikleri çocuklar, ironik biçimde günahtan vareste değil; bilakis günahkar varlıklar olarak düşünülmekte.
Günahkar beden
Doğar doğmaz günahla zimmetlenen kız çocuklarının özgür ve sağlıklı gelişim sürdürmeleri mümkün mü? Sahi kime anlatıyoruz? Çocuk yaşta evliliklerin toplum onaylı ve teşvikli pedofili olduğunu söylediğimde ‘Bu normal ki, çocuklar inancımıza göre 9-10 yaşlarında buluğa eriyor’ diyen sınıf öğretmenleri tanıyorum ben. Şu çarpık durum esasen din, milliyet yahut mezhep ayırt etmiyor: Geri gelmiş toplumuz, evet: Hala! Malzeme bu, zemin bu: Bu zeminin ürettiği politikacı kalibresi de maalesef bu.
Peki, neden?
Rivayetler muhtelif. Genel olarak feodal yerleşik toplumlarda yaygın görülen bir durum. Kadın doğurganlığı ve işgücü, tarım toplumlarında hem askerlik hem üretim manasında garanti belgeli olmak zorunda. Toprak mülkiyeti ve yerleşik yaşam köleci-feodal ilişkileri üretiyor; haliyle kadının statüsü de ait olduğu sınıfta ikincil bir mağduriyet yaşıyor. İnsanlık salt zorbalıkla yönetilemeyeceği için, bu duruma uygun sömürge ideolojileri ortaya çıkıyor. Malum, dönemin başat ideolojileri de egemenlik kaynağını ekseri tanrısallaştıran dinler. Tuhaf olansa şu: Bu koşullarda bile, kadın bedeni; yani bedenin teşhiri ve görünümü özel bir kısıtlamaya çok da tabi değil. Kadının mülkiyeti ‘esaret altında’ olsa da anlaşılıyor ki, malın (bedenin) görünümüne-açıklığına uzun bir süre o kadar da kafa yormamışlar.
Üretim kaynakları zenginleştikçe, tahminimiz o ki statü ve egemenlik belirleyen sembol ve aksesuarlarda da çeşitlenme yaşanıyor. Dahası, her sınıfsal katman kendi egemenlik biçimlerini -üstelik kendi ezilmişliği ve belki de köleliğine aldırış etmeden,- oluşturuyor. Yahut köleci ideoloji içerisinde kendine iktidar alanı yaratıyor. Tam da bu noktada ironik bir durumla karşılaşıyoruz: Erken dönem dinler tarihinde, köle ve cariyelerin statüsünü belirleyen uygulamalar! En başta da giyim kuşam, yani örtünme. Sümerlerden erken Hristiyanlığa değin örtünme aksesuarlarının içinde fahişeliğin özel bir yeri olduğuna dair elimizde veriler mevcut. Bu durum, ne ölçüde buradan sirayet etmiştir bilmiyoruz; ancak, bedenin bir günah nesnesi olarak fetişleşmesine katkıda bulunduğu aşikar. Anlıyoruz erken dönem yerleşik toplumlarından beri, beden ‘günah-sakınma’ imgesi olarak fetişleşmeye başlıyor.
İronik olansa şu: İnsanın doğar doğmaz ‘günahsız’ olduğunu fikrine yaslanan bir değerler sistemi; bilakis, insanın doğarken ‘günahkar’ türediğini savunan bir başka inancı içselleştiriyor. Örtünme ritüellerinin daha çocuk yaştan telkini, günahkarlığın fıtrattan zimmetlenmiş bir miras olarak kabul edilmesine neden oluyor. Değil mi ya? Hepimiz kalu beladaki yemini unutmuş günahkarlarız!

Cinsel saplantı
Beden mülkiyetinin yeni ve özel biçimlerinin ortaya çıkışı, bedene ait yeni tasarruflar, yaptırımlar ve değerler sistemini de üretiyor. Nüfusun sistematik ve düzenli artışını garanti eden bu yaptırımlar, feodal iktidarın sağlamasını yaptığı gibi  yaptırımların esas işlevi düzenli nüfus! Her kültürel değer gibi, bu durum giderek kaynağını unutturan, sadece bir izleği kalan soyut bir mite dönüyor. Nüfus artışı ve garanti sistemi unutulup örtünme ritüelleri araçsal değer olmaktan öte ziyadesiyle amaca dönüşüyor. Nüfus kontrolü ve bedensel tahakküm, giderek cinsel hazzın da tahakkümüne evriliyor. Aile mülkiyetinde kendini tanrılaştıran, değilse de süper kahramana dönüştüren erkek figürü, yaşamın acı hakikatiyle karşılaşıyor: Kadın hazzının gücü. Kadını aile tekeline alan erk, kendine yeni mülkler(kadın-cariye) edinmek isterken bir yandan da ihtiyaçları ve haz kaynağı kendisinden daha güçlü bir bedeni kontrol etmek zorunda. Mülkünü korurken yeni mülkler edinmek dürtüsü  egemen erki giderek saplantılı bir iktidar çarpılmasına maruz bırakıyor. Çoğu kere kendi ‘yetersizliği’ de bu saplantıları derinleştiriyor. Freud’dan beri biliyoruz ki, saplantılar, çarpık yüceltmeler ve fetişleşmelerdir. Kah kendi benliğini, uzvunu kah dışsal bir varlığı, bedeni yahut nesneyi anormal biçimde yüceltme. Değil mi ki erkeklerdeki agresyonun önemli bir kaynağı, gerek içsel gerekse dışsal etkilerle erkeğin benliğine karşı abartılı yüklemeleridir?
Örtünme bir tecrit sistemidir
Özünde ceza-infaz sistemimizdeki hücrelere benzer. Mahkumun(kadın) özgürlüğü ve beden mülkiyeti yüksek bir otoritece uygun görülen şartlarda tutularak hem yasaklanan fiilinin cezasını çeker hem de mahkumun o fiile yol açan fikir ve tavırlardan uzaklaşması beklenir. Beklenir ama ironik biçimde ceza ve tecrit suçu ortadan kaldırmayı bırakın, daha kararlı ve sistematik bir artışa sebep olur. Otoriter yasal müeyyidelerin olduğu bölgelerde suç oranlarının kategorik olarak artışı buna örnektir. Çünkü ceza, suçu önlemek bir yana suça meşruiyet bile sağlar. Tıpkı baskı ve taassubun yaygın olduğu toplumlarda  kadına yönelik cinsel suç ve saldırıların da yaygın oluşu gibi.
‘Tinerci mi olsunlar…’ denen nesillerin, bu kafayla tinerci olmasa bile ‘tecavüzcü ve saldırgan’ olmaları daha yüksek ihtimaldir. Çünkü ceza ve sosyal tecrit ‘suç’u önlemek bir yana teşvik eder. Kadına çocukluktan beri örtün-sakın telkini yapmaksa asıl erkeğe verilen bir mesajdır: O hakları ve bedeniyle değerli bir varlık değil, seni tahrik edip günahkar kılacak bir tehlikedir! Gündelik ve olağan ilişkileri böylesine sakatladığınızdaysa, bilinmeze karşı hurafeler ve saçma sapan fanteziler devreye girer. Misal Norveç’te yapılan bir deneyde, erkek ve kadın askerler bir süre aynı koğuşlarda kalmışlar. Uzmanlar bu süre zarfında, kadınlara yönelik cinsel taciz ve sarkıntılık vak’alarında anlamlı bir düşüş olduğunu gözlemlemiş. Neden mi? Çünkü aynı koğuşta kaldığı kadın arkadaşlarını daha çok sahiplenip içselleştirmişler. Onlara daha korumacı ve saygılı bir tutum geliştirmişler. Çünkü sevmek, tanımakla başlar!

Bırakınız görsünler, bırakınız ilişki kursunlar!
Bireyi herhangi bir nesne ya da kişiyle ilgili olumlu tavırlara iten şey, o nesne ve kişiyle kurduğu şeffaf, dürüst ve sağlıklı ilişkidir. Dolayısıyla erkek ve kadınların birbiriyle ahlaklı, sarih ve dürüst ilişkiler kurabilmesinin olmazsa olmazı bu ilişkilerin şeffaf, dürüst ve özgür bir şekilde teşvik edilmesidir. Çocukları karşı cinsle ilgili peşin yargılara ve yasaklara boğmak, onlara ipe sapa gelmez engellemeler koymak onları ‘ahlaklı ve erdemli’ insanlar yapmaz. Bilakis ahlaksızlığı, tacizi ve şiddeti teşvik edersiniz. Dahası özgüvensiz, yetersiz ve bağımlı bireyler yetiştirirsiniz. Muhafakazar abiler, ablalar: Çocuklarınızın,  zihinleri saçma sapan fantezi ve hurafelerle dolu, özgüvensiz ve narsisist benciller olmasını mı tercih ediyorsunuz? Yoksa öz saygısı gelişkin, kendine ve çevresine güvenle bakan, empati kurabilen saygı değer insanlar olmalarını mı tercih edersiniz?
Allahınızın aşkına!
O halde o çocuklara amcaları ve öğretmenlerini tahrik eden günahkarlar olduğunu söylemekten vazgeçin. Ayıptır, günahtır, zulümdür…ÖZGÜR BABAOĞULLARI-SENDİKA.ORG

Business News