Bu günlerde pek çok mecrada 1921 yılında “kardeşime kurşun sıkmam” diyerek savaşmayı reddeden 200 Yunan askerinin dönemin hükümeti tarafından kurşuna dizildiği yazılıyor.
Askerlerin anısına İzmir'de yapılacak olan etkinliğe çağrılar yapıldı. Dünyanın birçok bölgesinde süren savaş ve işgaller nedeniyle on binlerce insanın yaşamını kaybettiği ve halklar nezdinde tepkilerin yoğun olarak ortaya çıktığı bir süreçte kuşkusuz böyle bir haber epey ilgiyle karşılandı.
Böyle bir olay yaşanmış mı, yaşanmamış mı, tanıkları var mı, arşivlerde yer almış mı? Bildiğim kadarıyla yok. Kaldı ki böyle bir tartışmanın önemi de yok. Önemli olan komünistlerin emperyalist paylaşım savaşına cepheden karşı çıkarak sisteme karşı verdikleri savaşta yaşamlarını kaybetmiş olmasıdır. Komünistler halkların mücadelesinin yanında ama sistemin düşmanları olarak savaşmışlardır. Söz konusu olay olmamış olsa bile başka yerlerde ve biçimler altında yaşanmış olduğuna hiçbir kuşku yoktur. Peki sorun nedir? Sorun, bu temellerden ve nedenlerinden koparılarak yapılan haberle tarihin gerçeklerinin saptırılmasıdır.
Haberde “Yunan Genelkurmay Başkanlığının arşiv kayıtları” deniyor ama Yunan kaynaklarda olaya ilişkin bir şey bulamadım.  Sorduğum birçok araştırmacı gazeteci olayı bilmediğini söyledi. Yunan askerlerin, ya da azımsanamayacak sayıda Yunan gencin savaşmayı reddettiği ve savaşma yerine ölümü yeğlediği biliniyor. Savaş karşıtlığının Yunan halkı içinde güçlü bir destek bulduğu ve komünist askerlerin ordu içinde örgütler kurduğu belgeleriyle birlikte günümüze kadar ulaşmıştır. Döneme ilişkin çok değerli belgeleri arşivinde bulunduran Yunanistan Komünist Partisi (KKE) merkez komitesi yayın organı Günlük Rizospastis Gazetesi 29 Ağustos 2002 tarihli sayısında cephede bulunan “komünist askerler merkez yürütme konseyi” imzalı bir bildiriyi sayfalarına taşıdı. Aynı bildiri bu yıllarda “cephedeki askerlerin sesi” başlığıyla geniş bir biçimde halka ulaştırılmıştır. Bildiri bu konuda en önemli belgelerden birini o dönemlerde Yunanistan Sosyalist İşçi Partisi (SEKE) adını taşıyan komünist partisinin dünya savaşına ve emperyalist paylaşıma karşı çıkarak halkı dönemin hükümetine karşı ayaklanmaya çağırmış ve Anadolu’ya yapılan işgal hareketini yayılmacı, emperyalist ve maceracı olarak değerlendirmiştir.
Dönemin özelliklerine kısa bir göz atılırsa görülecektir ki; Avrupa üzerinde gezen komünizm hayaleti 1917 ekim devrimi ile birlikte bir ütopya olmaktan çıkmış ve proletarya diktatörlüğünün inşası başlamıştır. Büyük Ekim Devrimi tüm dünya halklarına ilham kaynağı olmuş, emperyalist savaş ve işgallere karşı halkların birlik ve kardeşliği güçlenmeye başlamıştır. Komünistler emperyalist savaş ve işgallere açıkça karşı çıkmış “ya savaşlar devrimlere yol açar ya da devrimler savaşları önler” diyerek uluslararası planda birlik ve kardeşliği pekiştirmişlerdir.
Kısacası savaşa karşı tutum sadece “Yunan Sosyalist Askerlerin” bir tutumu olarak değil uluslararası komünist hareketin bir tutumu olarak cephelerde hayata geçirilmiştir. Bazı medya organlarında atılan “Türk'e kurşun sıkmam” başlığı milliyetçi ön yargılarla ve milliyetçi duyguları okşama kaygısıyla atılmıştır. Komünistler dolayısıyla Yunan komünistler dünya halklarına karşı silah doğrultmam demiş ve bu doğrultuda ölümü bile göze almıştır.
Yani sadece Türklere karşı değil hiçbir halka karşı düşmanlık beslenmemekte tersine ezen sınıflara ve emperyalistlere karşı olan kin ve nefret dile getirilmektedir.
İşte döneme ilişkin, komünist askerlerin bildirisi aşağıdadır.
"CEPHEDEKİ KOMÜNİST ASKERLER YENİ YILI NASIL SELAMLIYOR
Yeni yılın ilk gününün şafağı doğmak üzere.
Bu güzel bayram, acılar ve yaşamın zorlukları içinde tatlı anıları ve umutları hatırlatarak bizi biraz da olsa rahatlatıyor gibi görünse de bitip tükenmek bilmeyen ve kanla sulanan günlük çilemizi ortadan kaldırmıyor, yaşadığımız kabusların yarınlarımızı karartmasına engel olamıyor.
Yeni yıl burada, cephede bize ne getirebilir?
Meandru nehrinin kıyılarından Uşak dağlarının karlı zirvelerine, kutsal şehir Bursa'ya, karla kaplı Trakya dağlarına kadar soğuktan tutmayan parmaklarımız tetikteyken nöbetçi kulübelerinin önünde öldürmeye ve ölmeye hazır bir biçimde nöbet tutuyoruz. Bazılarımız salgın hastalıkların yol açtığı çürümüş bedenleriyle ya da ölümcül kurşun yaralarıyla, insani ilgi ve tedaviden uzak yarının sakatları olarak hastanelerde yatıyoruz, bazılarımız ise savaşa karşı çıktığımız için prangalara vurulmuş ve kanunlarla cezalandırılmış olarak cezaevlerinde iç çekerek inliyoruz.
Ya diğerleri.... Neden diğerleri yaşamıyor şimdi. Şimdi aramızda olmayan ve savaşta yaşamını kaybeden diğerleri yeni yılda aramızda yoklar. Küçük Asya'nın* tepe ve dağlarında kaldı cansız bedenleri.
Günümüzün çile ve zulmü bu kadarla bitmiyor. Arkamızda bıraktığımız ailelerimiz yıllardan beridir kara bir yas içindeler. Biz yoksullar burada cephedeyiz. Zenginler ve dolayısıyla güçlüler askerlik yapmamak, ailelerinden uzak olmamak için bir yol buluyorlar. Alnımızın teriyle yaşlı ana babalarımıza bakıyor kardeşlerimizi koruyup kollamaya çalışıyorduk. Belki biz buralardayken anamızı babamızı kaybettik..Belki kardeşlerimiz yoksulluğun neden olduğu mutsuzluklar içinde ensesi kalın şerefsizlerin hayvanca emellerine kurban olmuşlardır.
Ve biz burada cephede vatan için savaşıyoruz..! Bizi bugünkü acılarımızdan kurtaracak olan tatlı anılarımız nerde şimdi. Yoklar.. Aklımıza bile gelmiyorlar. Çünkü etrafımız acılarla ve prangalarla çevrilmiş. Ölüm ve zulüm dışında bir şey göremiyoruz. Çok azımız 1 eylül tarihini hatırlıyoruz. Halkı derinden yaralayan, mezbahaneye sürükleyen, Batı Avrupa'nın parazitlerinin savaş kabusunu attık üzerimizden diyebilenimiz çok az. Bu çok azımız kısa sürede gerçeğin acı tokadını hissettik yüzümüzde.
Kabuslar bitmedi. Başka bir biçim altında yeniden çöktü yoksul halkımızın sırtına. Panayır kutlaması havası içinde “kahraman ordumuzun desteği ile ulusal hedeflerimize ulaşacağız”
açıklamasını yaptı yeni hükümet yetkilileri krallık mührüyle.
Yeniden Vampirleştiler. Kan... kan... kan... diyerek halkın kanını istiyorlar. Yılbaşı günlerinin tatlı rüyaları yerini acılara, ağıtlara, ölülere ve ölmeye hazır olanlara yas tutmaya dönüştü.
Ey vampirler... Kan kokan sevinçleriniz kursağınızda kalabilir. Biz artık kadere inanan geçmişin masum insanları değiliz. İçinde yaşadığımız toplumsal sömürülere ve şartlara rağmen demagoji ve yalanlarla süsleyip resmettiğiniz, uğruna insanları barbarca birbirine parçalattırdığınız emellerinizi biliyoruz artık. Biz kendi halinde yaşayan vatandaşlar kanla boyanan yılların cehennemi içinde uyandık.
Ödediğimiz bedeller çirkin egoizminizin, sınıfınızın, “vatanınızın” ve “ulusal rüyalarınızın”, arkasında yatanları görmemize yardımcı oldu. Biz günlük yaşam için mücadele edenler, işçiler sömürülerinizin devam ettiği bu toplumsal yapı içinde özgür olamayız. Çünkü savaşan ordunuzun kurbanları olmadığımız dönemlerde de fabrikalarınızın ve ticari şirketlerinizin kurbanı olmaktayız. Ya kanımızla ya terimizle sizin doyum bilmeyen hayvanca taleplerinizin köleleri olarak hazinelerinizi büyütüyoruz.
Bize bir daha özgürlükten bahsetmeyin. Dayattığınız köleliğe dayanamıyoruz artık. Gördük ki
hükümetleriniz rengi nasıl olursa olsun, ezen sınıfın sözcüsü, krallıkla yönetilen devlet iktidarınız ise hizmet ettiğiniz sınıfın şiddetini ve zorbalığını koruyup uygulayan örgütlü bir kurumdan başka bir şey değildir.
Bir daha bize, vatan ve ulusal çıkarlardan dem vurmayın... Çünkü bunlardan bahsettikçe iyice çirkinleşip alçaklaşıyorsunuz. Kendinizi gizlemenize yetmiyor. Simge ve idealleriniz önümüzde yıkıldıkça kalbimiz size ve sınıfınıza karşı kin ve nefretle doldu. Bu nefret ve kinin sizin halklar arasında ektiğiniz ve birbirlerini kırmalarına neden olduğunuz Fransız-Alman, Yunanlı-Bulgar düşmanlığıyla ilgisi yoktur. Tarihi devrimci süreçle, halkların kölelik zincirlerinin kırılmasıyla, eski toplumu yıkarak yerine özgür ve adaletli
bir toplum inşa etmekle ilgilidir.
Yeni insanlığın tohumları yer kürenin kuzeyinde savaşın toz ve dumanı içinde çoktan düştü
Devrimci sürecin sonlarına yaklaşıyoruz. Yıkılmaya hazır toplumunuzu omzunuzun üstünde tutmaya çalışan sizler bu gerçek karşısında titriyorsunuz. Sizi sisteminizin enkazı altında yok edecek olan deprem hızla yayılıyor.
Bu nedenle; siz hükümetin büyük kelleleri bilmenizi isteriz ki sizin ülkenizin değil gerçekten
insanlık için verilen savaşın kahraman askerleriyiz. Bu nedenle 1921 yılının birinci günü burada cephede haksız yere katledilenlerin ağıtı, işkence altındakilerin, hasta ve toprak altında kalan kemiklerin inlemesi değil, göğüs kafesine sığmayan güçlü haykırışın sesi yükseliyor."
* Yunanlar Anadolu'ya Küçük Asya da diyor
**Ekim Devrimi kastediliyor
SEYİT ALDOĞAN - EVRENSEL.NET
Daha yeni Daha eski