Tüm dünya insanlığının Charlie Hebdo katliamına gösterdiği tepkinin (dünkü Paris yürüyüşü de dâhil) tek bir anlamı vardır: İnsanlığın en duyarlı olduğu konu ifade özgürlüğüdür.
Dünkü yürüyüşle ilgili olarak medyaya “terörle mücadele” sloganı servis edildi ama bu kesinlikle yanlış. 11 Eylül başta olmak üzere sayısız terör eylemi gerçekleşmesine rağmen insanlar neden bu kadar birlik halinde ve bu kadar büyük tepki göstermediler de Charlie Hebdo saldırısına karşı tepki gösterdiler? İfade özgürlüğünün sembolü olan kalemin tüm yürüyüşlerin başında gelmesi de mi apaçık gerçeği göstermiyor?
Elbette devletler ve hükümetler (ki çoğu ifade özgürlüğünün şu ya da bu ölçüde düşmanıdır) bu tepkiyi “terörle mücadele” mecrasına saptırmak isteyeceklerdi ve öyle de yaptılar ama ne yaparlarsa yapsınlar tepkilerin işaret ettiği gerçeği gizlemeleri mümkün değildir. İnsanlık ifade özgürlüğünü savunmak üzere ayağa kalkmıştır. Ve aslında bu, bütün devletlerin temeline yerleştirilmiş en güçlü patlayıcıdır.
Nedir ifade özgürlüğü? Bu, insanın yaşama hakkından bile daha önemli bir yaşam ve var olma ilkesidir. Voltaire tarafından en güzel bir şekilde ifade edilmiştir: “Fikirlerinize sonuna kadar karşıyım. Ama bu fikirlerinizi ifade etmeniz için gerekirse canımı veririm.” İfade özgürlüğünü savunmak, kendi fikrinizi savunma özgürlüğünden çok, size en karşıt ve sizi en çok rahatsız eden, hatta rencide eden fikrin ifade özgürlüğünü savunmaktır. Bu bağlamda, ifade özgürlüğü için ayağa kalkan insanlar, aslında bugün teröre yönelmeyi teşvik eden fundamentalizmin ya da radikal İslamın ifade özgürlüğünün de savunucusudurlar. Teröre karşı olmak başka şeydir, teröre yol açtığı düşünülen fikirlerin yasaklanmasını ya da bastırılmasını savunmak yine başka şeydir. Bu yüzden, devletçi bastırma hareketlerinin şu ya da bu eğilimdeki savunucularına fazla sevinmemelerini tavsiye ederim.
Bu sitede İhsan Eliaçık’ın, İslami bağnazlığı içeriden eleştiren güzel bir röportajını yayınladım. Tweeterden bazı arkadaşlar itiraz ettiler. “Biz onu okumayız” dediler. Elbette okuyup okumamak onların bileceği şeydi ama okumadan karar vermenin doğru olmadığı cevabını verdim. Bir kadın arkadaş, “O, plajda kadınlara ‘kapanın’ diye bildiri dağıtmanın özgürlük olduğunu savunuyor” mealinde bir twit attı ve linkini de yolladı haberin. Okudum. İhsan Eliaçık, bu fikri savunan bir bildiri dağıtmanın özgürlük kapsamı içinde olduğunu söylüyor ama hemen ardından da ekliyordu: “Bunu zorbaca bir fiile dönüştürmediği sürece.” Kadın arkadaşa, İhsan Eliaçık’la bu konuda aynı fikirde olduğumu, böyle bildiri dağıtmayı özgürlük kapsamı içinde gördüğümü belirttim. Anında kesti tartışmayı. Bu olayı neden anlatıyorum? Laik düşüncede olanların da ifade özgürlüğü konusunda pek parlak bir konumda olmadıklarını anlatmak için. İslami bağnazlık nasıl seküler görüşleri ya da eleştirileri zor yoluyla (eğer iktidardalarsa elbette devlet zoru yoluyla) bastırmak istiyorsa, bir kısım laiklik yanlıları da esasen devlet zorunu anında yardıma çağırmaktan yanadırlar. Aslında özünde ikisi de ifade özgürlüğüne karşı aynı baskıcı ve zorbaca tutumda birleşmektedir.
İnsanlığın ifade özgürlüğü konusunda gösterdiği büyük tepkiden herkesin öğreneceği çok şey var. Örneğin Paris yürüyüşüne katılan Başbakan Davutoğlu ve diğer hükümet erkânı, yürüyüşün gerçek içeriği üzerine gerçekten iki dakikalığına düşünmüşler midir? Hiç sanmıyorum. Evrensel gazetesi, yürüyüşün bu kadar “devletsel” bir görünüm kazanmasından rahatsız olmuş, bir noktada haklı da görülebilir ama bence o yürüyüşte yüz kadar “devlet büyüğü”nün yer alması hiç de yürüyüşün ana yönelimini değiştiren bir etki yapmış değil. Tam tersine, Türkiye’nin başbakanı da dâhil oraya katılan devletsel şahsiyetlerin bu yürüyüşte yer almaları, bir anlamda ifade özgürlüğü konusunda bir taahhüt olarak da görülebilir. Elbette hiçbiri bu taahhüde uygun hareket etmeyecektir ama olsun. Bundan sonra her fırsatta kendilerine hatırlatılacaktır ifade özgürlüğü için yapılmış bir yürüyüşte yer aldıkları. Bu bakımdan, olaya kötümser bakmaya gerek yoktur. Yalnızca, insanlığın tepkisinin terörden çok ifade özgürlüğüne saldırıya karşı olduğu her adımda vurgulanmalıdır bundan sonra.
Bence ifade özgürlüğü konusunda solun da (bütün eğilim ve fraksiyonlarıyla birlikte) takkesini önüne koyup biraz düşünmesi gerekiyor. İddia ediyorum ki, “liberal sol” da dâhil, radikal olanı ve olmayanıyla, hatta anarşistleri de katabiliriz buna, solun hiçbir kesimi ifade özgürlüğü konusunda tutarlı değildir. Toplumsal çapta ifade özgürlüğünü savunurlar ama kendi içlerine geldi mi ifade özgürlüğü anında rafa kaldırılır. Gerçi bu konuda hiç ilerleme olmadığını söyleyemem ama solun bu konuda alması gereken daha epeyce yol var. Umarım Charlie Hebdo saldırısından sonra ortaya çıkan büyük ayağa kalkış solu da bu konu üzerine bir parça olsun düşündürmüştür.
Gün Zileli - 12 Ocak 2015 - www.gunzileli.com - gunzileli@hotmail.com