Kızıldere cinayetinden beri 43 yıl geçti. Ünye’deki radar üssünden İngiliz teknisyenleri kaçırıp hükümetle siyasi pazarlık yapmak isteyen devrimci gençler, Kızıldere köyünde direndikleri evde top ateşleriyle öldürüldüler. Bunlardan biri, benim sevgili arkadaşım Ertan Sarıhan’dı.
Bu olay sırasında ben Mamak’ta iki yıldır tutukluydum. 5 yıldır Fatsa’dan uzakta olduğum için Ertan’la bağlantımız da yoktu. Olsaydı, onu ve arkadaşlarını, giriştikleri bu hareketten alıkoymaya çalışırdım. Çünkü bu hareket 1971 faşist darbesinden sonra tepelerine balyoz indirilen devrimcilerin çaresizlik içinde giriştikleri bir intihar hareketinden başka bir şey değildi.
1974’te cezaevinden çıkıp Fatsa’ya ulaştığımda, köye çıkmadan, Ertan’ın babası Lütfi amcayı ve annesi Sabıka halayı ziyaret ettim. Ertan’ın ölmesi, benim ise hâlâ yaşıyor olmamdan utanır gibiydim. Fakat hayat böyle bir şeydir. Kimimiz bağımsızlık ve devrim yolunda canını verir, kimimiz yaşar ve mücadeleye devam ederiz. Geçmişten dersler çıkararak…
1960’lı yıllarda onunla aynı mücadelenin içinde bulunmuş biri olduğum halde, Fatsa’da devrimci hareketin köklerini anlatan yazılarım dışında şimdiye kadar Ertan’la ilgili yazı yazmadım. Bunun nedeni, benim geçmişimi bilmeyenlere “Ertan’la akrabalığını kullanıyor” dedirtmemek içindir. Nitekim okullarda rüşvet mekanizmasını anlattığım bir araştırmada adı ima edilen bir okul müdürünün oğlu, bana karşı hücuma geçince Ertan adına yaslandığımı ileri sürmüştü!
Gerçi Ertan’ın adını anmak, bir zamanlar tehlikeli sayılıyordu. Sarıhan soyadını taşıyan biri, sürücü belgesi bile almak istese “Ertan Sarıhan neyin olur?” diye sorgulanırdı. Onun yanına benim gibi daha birkaç devrimci Sarıhan’ın adı sıralanarak. En yakınlarımız bile“Uzaktan akrabamız olur, çok seyrek görürüm” gibi yanıtlar vermek zorunda kalırlardı…
THKP-C tarihi ve Kızıldere olayları hakkında yazılan yazılarda Ertan’ın soyadı genellikle SARUHAN diye yanlış yazılıyor. Bu ailenin soyadı Sarıhan’dır. Türkiye’nin çeşitli yerlerinde birbiriyle akrabalığı olmayan Sarıhan (veya Saruhan) aileleri vardır. Fatsa’daki Sarıhanlar, çoğunluğu hâlâ Beyceli köyünde oturan birkaç yüz nüfuslu geniş bir ailedir. Şimdi başta İstanbul olmak üzere Türkiye’nin çeşitli yerlerinde de oturuyorlar. Bu soyadını almalarının nedeni, sülalenin Sarıkadıoğulları lakabını taşımış olmasıdır. Ertan’la dedelerimiz kardeştir.
Eskiden beri okumaya, okutmaya meraklı olan bu aileden Lütfi Sarıhan, Rüştiye mezunudur ve 1930’lu yıllarda Fatsa’da davavekili olmuştur. Uzun yıllar CHP’nin ilçe başkanlığını yaptığı için ölümüne kadar “Şef” diye anıldı. Annesi Sabıka, gene Sarıhanlardan Müderris Hamit Hoca’nın kızıdır. 1929’da Harf devrimi olduğunda köydeki Millet Mektebinde kadınlara yeni yazı öğretmenliği yapmıştır. Ordu’da ilk İl Genel Meclisi üyesi kadındır. 1942 doğumlu olan Ertan, benden iki yaş büyüktür. Bizim oralardaki gelenek uyarınca çocukluğumda ben ona Ertan Ağabeyi derdim. İlkokul ikide idim, Sabıka hala bana onun bir golf pantolonunu verdi. Daha sonra verdiği bir paltoyu ise yıllarca giydim.
Ertan, İstanbul Hukuk Fakültesi’ni ikinci sınıfa kadar okudu ve bu okulu bıraktı. Perşembe Öğretmen Okulu’nda fark derslerini vererek öğretmen oldu. Çarşamba’nın Irmaksırtı köyünde öğretmenlik yaptı.
(Fotoğraf: içlerinde Ertan’ın da bulunduğu Fatsalı gençlerin Aziz Nesin’in Patlıcan Davası adlı oyununu oynamak için 1967 Ağustosunda Beyceli köyüne geldiklerinde çekilmiştir. Soldan 1. Köyün eski muhtarı Atıf Sarıhan, 2. (?), 3. Ertan Sarıhan, 4. Zeki Sarıhan, 5. Öğretmen Mehmet Sarıhan, 6. Çocuk: Ziya Sarıhan, 7. Maliyeci Harun Sarıhan, 8. Mehmet Olgun)
SOSYALİZMDE BULUŞMA
Ertan’ın ailesi zaman zaman köye akrabalarına misafirliğe gelirlerdi. Bir gün radyo dinliyorduk. Turan Feyzioğlu konuşuyordu. Ertan’dan onu eleştiren bir söz duyunca hayret ettim. CHP’li bir ailenin oğlu CHP’nin ağır toplarından birini eleştiriyordu. Anladım ki Ertan da benim gibi sosyalist olmuş. Aile ve köy 1946’dan sonra DP, CHP olarak bölünmüştü ama gençleri artık tam bağımsızlık ve halk egemenliği peşinde koşan yeni bir ideolojide buluşuyorduk. 1969 seçimlerinde TİP, Beyceli’de üçüncü parti olacaktı.
Radyo başındaki bu politik buluşma sanki Fatsa’da 1960 sonrası devrimci hareketin köklerini temsil ediyor gibidir. Bu köklerden biri üniversitelerde okuyan ve Fatsa Fikir Kulübü’nü kuran gençlere, diğeri ise Lâdik Akpınar İlköğretmen Okulu öğrencilerine dayanıyordu. Her akım da birer kültürel yayıcı konumundaydı. Fatsa’da tiyatrolar sergileniyor, Beyceli köyünde ise Kalkındırma Derneği kurularak köy kitaplığı açılıyordu. 1965’te iki hareketin İleri Köy gazetesinde tam olarak buluştuğunu söyleyebilirim. Ertan’la bu gazeteyi çıkarmaya karar verdiğimizde gazetenin Fatsa Fikir Kulübü adına yayımlanmasını, Ertan’ın sahibi, benim de sorumlusu olmamı kararlaştırdık. Defterleri Manifaturacı İsmet Bayındır’ın dükkânında korunan Fikir Kulübü, artık sönümlenmişti.
İleri Köy, Fatsa köylerinde köy kalkınması konusunda açık oturumlar düzenliyor, köylerde kitaplıklar açıyordu. Köylülerin üretici kooperatifleri kurmasına çalışıyorduk. Fatsa’da hazırlanan oyunlar köylerde de sergileniyordu. Başlangıçta vali başta olmak üzere ilçe yetkililerinin de destek verdiği bu köycülük hareketi, tefeciliği hedef almaya başlamasıyla bu çevrelerin desteğini kaybetti. Beyceli köylülerinin 1967 Temmuzunda Ordu’ya kadar köylerine yol istemek için yaptıkları 82 km.lik ve iki günlük yürüyüş, ardından Fatsa’da düzenlediğimiz Yoksulluk Yürüyüşü, Amerikan aleyhtarı bildirilerimiz, Ertan’ın da benim de sürgünlerimize neden oldu. Fakat ben o yıl Yüksek öğrenim yapmak için Fatsa’dan ayrıldım. Ertan görev yerine gitmeyerek Samsun'da işçilik yaptı. Onunla arkadaşlığımız ancak yaz tatillerinde mümkün olabiliyordu. 1969’da düzenledikleri fındık mitinginde bana da bir konuşma yaptırdılar.
1971’de Fatsa’da baskı altına alınan devrimci ruh, 1974’ten başlayarak TÖB-DER’i merkez edinip yeniden canlandı. Artık halkın uyanış mücadelesine Ertan’sız devam edecektik…
Ertan’ın kişisel özelliklerinden de birkaç cümle ile de olsa söz etmeliyim: Bir eşraf çocuğu oldu halde, onun kendiliğinden verdiği bütün imtiyazları reddeden tam bir devrimciydi. Fındık mitingine çağırmak için birlikte köylere çıktık. Bir seferinde Arpalık köyü muhtarının evinde geceledik. Tamamına yakını bir ağanın yarıcısı Alevilerden oluşan bu köyde yalnız dört kişinin o da birkaç dönümü geçmeyen toprağı vardı. Bu röportajımızı “Arpalık köylülerinin bir karış toprağı yok” başlığıyla İleri Köy’de yayımladık.
Ertan, akrabaları ve Fatsa halkı arasında çok iyi bir izlenim bıraktı. Herkes ondan iyilikle söz ediyor. Genç akrabaları epeydir, Fatsa gazetelerine tam sayfa “Unutmadık” diyen ilanlar veriyor. Burada kardın-erkek yüzlerce kişinin adı yer alıyor. Ertan’ın Fatsa aile mezarlığındaki kabrinin ayakucunda arkadaşlarını temsil eden 9 mermer çubuk var. Yurdunu ve halkını onların uğrunda canlarını verecek kadar seven bu devrimcilerin anısı önünde saygıyla eğiliyorum.
Zeki Sarıhan
Daha yeni Daha eski