İslamcı şiirde, görünüşe göre postmodern bir dönüşüme işaret eden örneklerin giderek çoğalması, bu şiirin klasik ve modern İslamcı şiirden nasıl ve nerede dönüşüme uğrayarak farklı bir kimlik edindiği üzerinde durulmasını gerektiriyor.
Klasik İslamcı şiiri, hiç şüphe yok, Mehmet Akif yazmıştır;- modern İslamcı şiirin en büyük temsilcisi ise, elbette Sezai Karakoç’tur. Şüphe götürmeyen bir başka mesele de, İslamcı şiirin, Klasik ve Modern evrelerini dönüşerek aşmasının da sözkonusu olabilmesidir. Bu ‘aşma’, bugünkü görünümüyle, geride bırakmak iddiasında olduğu Klasik ve Modern İslamcı şiire, iddia edildiği gibi, Postmodern bir alternatif mi getirmiştir,-yoksa İslamcı şiir, Postmodern iddialı görünümün arkasında bir Kitch şiire mi dönüşmüştür? Sorgulamak gerek!
Milan Kundera ‘Kudüs Söylevi’nde Kitch’i ‘basmakalıp düşüncelerin budalalığının güzellik ve heyecanın diliyle anlatımıdır’ olarak tanımlar ve ‘kitle iletişim araçlarının estetiği[nin], kaçınılmaz olarak kitch’in estetiği ol[duğunu]’ bildirir ve şöyle sürdürür sözlerini: “Kitle iletişim araçları tüm yaşamımıza sızıp bizi her yandan kuşattıkça kitch, bizim estetiğimiz ve bizim günlük ahlakımız olmaktadır.”
Kitch’in, kitle iletişim araçlarının marifetiyle günlük ahlakımız olmasının Müslüman bir toplumda ne anlama geldiği gibi vahim ve ürkütücü bir meseleyi irdelemeyi, şimdilik bir yana bırakıyorum, asıl üzerinde durmak istediğim, kitle iletişim araçları marifetiyle bizim İslamî estetiğimizin kitch’e nasıl dönüşmüş olduğudur: Bugün genç ya da orta yaşa yaklaşmış İslamcı şairler tarafından yazılan şiirlerin çoğu, tam da Kundera’nın belirttiği gibi, ‘kitle iletişim araçları estetiğinin’ hâkim olduğu bir kitch şiiridir.
HİLMİ YAVUZ
‘Hece’ dergisinin Mart sayısında Mikâil Söylemez’in ‘Postmodern Şiirde İmge’ başlıklı yazısını okurken, Hakan Şarkdemir’in bir şiirini alıntılayarak bu şiirin ‘postmodern şiirde imge kullanımına örnek olarak okunabil[eceğini]’ öne sürdüğüne tanık oldum. Estetik popülizm, her kültürel öbekten rastgele seçilen objelerin biraradalığını öngörür. Sözkonusu şiirde de kelimeler, aid oldukları bağlamlardan koparılmış birer obje olarak yeni ve özgül bir bağlama oturtulmadan, dolayısıyla, anlamlandırılmadan sıralanmış olarak görünüyorlar. Örneğin, Duchamp’ın ‘pisuar’ı, bağlam değiştirerek, değiştirilen bağlamın anlamını edinirken, şiirdeki kelime-objeler bağlamsız bir dizi olarak, öylece kalıyorlar: ‘Libertendir getiren vers libre’i’ dizesi ile ‘Rabbim sizi esirgesin’ dizesi; ‘ibre-i bikrinde ibretlik bir’ dizesi ile ‘litre eter gibidir’ dizesi ard arda yazılmış olmaktan ötede herhangi bir durumu imlemiyorlar. Jameson’un bildirdiği gibi, estetik üretimin genelde meta üretimiyle bütünleşmiş olması, örneğin bir mağazanın vitrinindeki estetik düzenlemenin, metaların albenili bir görünürlük edinmesine ilişkin bir bağlam oluşturmasını zorunlu kılarken [ki, bu gerçek anlamda postmodernist bir durumdur!], Şarkdemir’in şiirinde kelime-objelerin çıktığı vitrinde bir bağlam oluşturmamış olmaları, bu şiiri Mikâil Söylemez’in zannettiği gibi, postmodern değil, tam da kitch bir şiire dönüştürüyor.
Şunu bilmek gerekiyor: Metin Eloğlu’nun şiirini tahrif ederek postmodern ve İslamcı bir şiir yazılamaz! İslam medeniyetinin estetiğini, çağrışımlı, ilgisizce parçalanıp bitiştirilmiş ve rastgele kelime oyunlarıyla [‘vezirliğin veznesinde bilmezdik vezin / vize de ne ki / ziver midir bey’] yeniden inşa etmeye yeltenmek, bu medeniyeti düpedüz bir kitch’e dönüştürmek anlamına gelir. Bu da, şiiri ne İslamcı ne de postmodern kılar!

Kendi kendimizi aldatmayalım, lütfen! (HİLMİ YAVUZ-ZAMAN)
Daha yeni Daha eski