Yeni Şafak gazetesinin “Atatürk’ü böyle zehirlediler” haberinde ve İbrahim Karagül’ün yazısında İsmet İnönü ve çevresinin Atatürk’ü zehirlediğini, bunda İçişleri Bakanı Şükrü Kaya'nın da payı olduğunu ima ediyor. Bunu da Şükrü Kaya'nın 30.06.1938 İsmet İnönü'ye gönderdiğini iddia ettiği yazıya dayandırıyor.
Yazının tamamı şöyle:
“Çok kıymetli büyüğüm İsmet İnönü
Cumhurreisimizin hastalığı gün geçtikçe ilerlemekte, çevresinde size karşı bazı tedbirler aldığını duydukça çok üzülmekteyim. Tahsis ettiğimiz doktorun görevini layıkı ile yaptığı kanısındayım.
Cumhurreisimiz, doktorlardan çok şikayet etmiş, 'beni Türk doktorlarına emanet edin' demiştir. Yabancı doktorları uzaklaştırmak istemektedir.
Her şey yolunda ve mecrasında seyir etmektedir. Sizleri Cumhurreisi olarak görmek arzusu hepimizde hasıl olmuştur. Hürmetle ellerinizden öperim efendim.
Dahiliye Vekili
Şükrü Kaya"
BELGEDEKİ HATALAR
Bu yazıyı ve İnönü ve Şükrü Kaya arasındaki ilişkiyi tarihsel olarak ele alalım ve yazı ile ne kadar tutarlı olduğunu ortaya koyalım.
İlk olarak yazıyı ele aldığımızda şunları belirtebiliriz.
1. “TBMM Özel” diye bir antent yok.
2. Yazının sayısı yok.
3. Yazının yayınlandığı 30.06.1938’de İçişleri bakanı ve CHP genel sekreteri olan Şükrü Kaya’nın “TBMM özel” antentli olarak resmi bir yazı göndermesi olası değildir. Çünkü o tarihte İsmet İnönü başbakan değildir, sade bir vekildir. Dolayısıyla resmi nitelikli bir yazı göndermesi saçmadır. Böyle bir yazıyı göndermek isterse normal bir mektup olarak gönderebilirdi.
4. Atatürk daha hayattayken Şükrü Kaya’nın “İnönü’nün Cumhurbaşkanlığını arzuladığını” bir yazı ile gönderecek kadar açıktan davranmak, cesaret edilecek bir tutum değildir.
5. Şükrü Kaya genelde “Cumhurreisi” ifadesiyerine “Reisicumhur” ifadesini kullanır.
İkinci olarak İsmet İnönü ve Şükrü Kaya arasındaki ilişkiyi tarihsel olarak ele almalıyız. Bu hususu “Atatürk’ün Bakanı Şükrü Kaya “kitabımın 2. bölümündeki “Şükrü Kaya’nın Hükümetlerdeki Konumu ve Cumhurbaşkanlığı Meselesi” başlığında ele aldım. Şu noktaları tespit edebiliriz.
İSMET İNÖNÜ O TARİHTE BAŞBAKAN DEĞİL
18 Haziran 1938’de Başbakan İsmet İnönü, bir genelge yayınlayarak İçişleri Bakanlığı ile parti genel sekreterliği birleştirilmiş ve İçişleri Bakanı Şükrü Kaya Genyönkurul (Genel Yönetim Kurulu) üyesi yapılarak genel sekreterlik görevine getirilmiştir. Yeni Şafak’ın Şükrü Kaya'nın İsmet İnönü'ye gönderdiğini iddia ettiği yazının yayınlandığı 30.06.1938’de İsmet İnönü başbakan değildir, Celal Bayar başbakandır.
Atatürk’ün hastalığının ağırlaştığı bir dönemde Atatürk’ten sonra yerine kimin geçeceği sorunu gündeme gelmiştir. Haberdeki “İnönü- Şükrü Kaya birlikteliği”nin aksine o dönemde Şükrü Kaya ve Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras’ın, İnönü’nün Cumhurbaşkanı olmasını önlediğine dair iddialar dikkate değerdir. Fakat aşağıda görüleceği gibi İnönü’nün Cumhurbaşkanlığı’ndan yanadır.
İNÖNÜ'NÜN CUMHURBAŞKANLIĞI MESELESİ
Cumhurbaşkanı meselesinde taraflar, Atatürk’ün çevresi ile İnönü ve çevresiydi. İnönü karşıtı grubun içinde Salih Bozok, Kılıç Ali ve Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak da vardı. Bayar, bu gruplaşmalarda tarafsız kaldığını, Şükrü Kaya ile Ali Çetinkaya’nın da İnönü karşıtı gruba dahil olduğunu belirtmiştir.[1] Şükrü Kaya ise özel kalem müdürü Nejat Saner’e Atatürk’ten sonra Cumhurbaşkanlığı konusunda yapılması gerekenlerde Celal Bayar ile anlaştıklarını aktarmaktaydı. Olayın gelişimi rahatsızlığının ileri aşamasında Atatürk’ün, Kaya’ya özel doktoru Fissenger ile “her şeyi konuşun”demesiyle başlamıştır. Kaya, bu söylenenin manasını Dr. Fissenger ile görüşünce anlayacaktı. Kaya akşam üzeri doktorla görüştüğünde aklını kurcalayan iki sorunun yanıtını ister:
“Doktor, dedim. Ben İçişleri Bakanıyım ve Atatürk’ün Partisinin Genel Sekreteriyim. Muayenenizde, konsültasyonlarda bulundum. Meslekten değilim, bir şey anlayamadım. Aklıma gelen iki soruyu da orada soramadım. Şimdi sizden öğrenmek istiyorum: Atatürk bu hastalıktan ölür mü? Ne vakit ölebilir? Bana bu soruları Hükümet de, parti de soracaktır.”
Fissenger, tıbbın ve tabiatın müdahalesiyle iki yıl daha yaşayabileceğini ama her an da Atatürk’ü ölü bulabileceklerini söylemişti. Fissenger, kendisine “Cumhuriyetin selameti için icabeden tedbirleri şimdiden alınız” demişti. Böylece Atatürk’ün “her şeyi konuşun”demesini sebebi, Fissenger’den öğrendikten sonra Atatürk “anladın ya, sen artık Ankara’ya dön, işlerinle meşgul ol” demiştir.[2] Kaya, düşüncelerini Celal Bayar’a şu sözlerle aktarmıştır:
“Atatürk’ü kaybetmemiz bizim için büyük bir felakettir. Fakat bizim talihsizliğimiz bununla da kalmıyor. Bir taraftan onu tedavi ettirmeye çalışırken, diğer taraftan da memleketi idareye, Cumhuriyeti ve Anayasayı muhafazaya ve yerine de Meclis tarafından halefinin seçilmesi teminine mecburuz.”Şükrü Kaya, Atatürk’ün ani bir kaza neticesinde öldüğü takdirde ne yapılması gerektiğini düşünerek, durumu Başbakan Celal Bayar, Meclis Başkanı Aldülhalük Bülent Renda ve Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak ile görüşmüştür. Esasta mutabık kaldıklarını belirten Kaya yapılacak işi de şöyle açıklıyordu:
“ ‘Öyle meşum (kötü) bir hal vukuunda eğer toplu değilse derhal Millet Meclisin davet etmek. Atatürk’ün halefini seçmek, Atatürk’ün cenazesiyle beraber hükümetin istifasını da yeni Cumhurreisine vermekti. Tensip (kabul) ederseniz yine öyle yapalım. Başka tedbiriniz varsa konuşalım’ dedim.
Başbakan ayağa kalktı, elini bana uzattı: ‘Dediğin gibi yapacağımıza birbirimize namus sözü veriyor muyuz?’ dedi. Elini sıktım. ‘Evet’ dedim. O Atatürk’ün yanına gitti, ben de Ankara’ya hareket ettim. Sözümüzde durduk. Tedbirlerini aldık, korkulan musibet başımıza geldiği vakit kimsenin burnu kanamadan ve kanatmadan vazifemizi yaptık. Sözümüzü ve namus borcumuzu yerine getirdik.”[3]
ŞÜKRÜ KAYA İNÖNÜ'YÜ DESTEKLİYOR MUYDU
Nejat Saner, Atatürk’ten sonraki Cumhurbaşkanının İnönü olmasında bu dört kişinin ittifak halinde olduğunu belirtiyordu. Nejat Saner, Falih Rıfkı Atay, Tevfik Rüştü Aras, Mümtaz Ökmen, Zeki Polar ve Şükrü Kaya ile birlikte olduğu Moda Kulübünde, Atay,“Şükrü Kaya, Allah esirgesin Atatürk’e bir hal olursa yerine kim geçer?” diye sorunca Kaya“gayet tabii İnönü geçer.” diyerek yanıtlamıştır.[4]
Şükrü Kaya, bu yanıtıyla Cumhurbaşkanı olmak ve İnönü’nün Cumhurbaşkanlığını engellemek istediği iddialarına da yanıt vermekteydi. Saner’e göre “ne Mareşalin, ne Abdülhalik Renda’nın Cumhurbaşkanlığı, bu tarihte devlet idaresini elinde bulunduranların hiçbirinin hatırından ve aklının ucundan geçmemiştir. Çünkü İnönü’den başkası düşünülemezdive bunda da dört nüfuzlu kişi ittifak halindeydi.”[5]
İddiaya göre Kaya ve Aras, İnönü’yü tamamen siyasal yaşamdan tasfiye etmek amacıyla öncelikle yurtdışına elçi olarak göndermeyi düşünmüşlerdi. İnönü büyükelçi olursa, milletvekilliğinden ayrılmak zorunda kalacak ve 1924 Anayasası’nın 31. maddesine göre de, Cumhurbaşkanının meclis içinden seçilmesi zorunlu olduğundan, İnönü’nün Cumhurbaşkanı seçilme olanağı kalmayacaktı.[6] Aras, İnönü’ye ABD elçiliğini önerdiyse de İnönü teklifi reddeder.[7] Bu sefer Kaya ve Aras’ın seçimleri yenileyerek İnönü’yü Meclis dışı bırakmak istedikleri söylentisi yayılır. Fakat Atatürk’ün erken ölümü bunu engellemişti.[8]
İsmet İnönü, ABD elçisi olarak yurtdışına gönderilemeyince bu sefer Kaya’nın, yeni bir seçimle TBMM üyelerini yenilerek İnönü’yü meclis dışı bırakmaya giriştiği iddia edilmiştir.[9] İsmet İnönü bu girişim ile ilgili olarak anılarında Kaya’nın Meclisi yeniden belirlemek konusunda ciddi bir girişimde bulunduğunu ve Bayar’ın da buna taraftar olduğunu açıklamıştır.[10] Cumhurbaşkanlığı adayları arasında Fevzi Çakmak, Fethi Okyar, Celal Bayar, Tevfik Rüştü Aras ve Şükrü Kaya’nın adlarının ortalıkta dolaştığını düşünen İnönü, seçime gitme girişiminin milletvekillerince kabul görmediğini belirtmiştir.
İnönü’nün Cumhurbaşkanlığını engellemenin bir yolu da Fevzi Çakmak’ı aday göstermekti. Fakat Çakmak’ın adaylığı konusunda yasal engeller vardı. Milletvekili olmadığı için anayasaya göre Cumhurbaşkanı seçilemezdi. Meclis seçimlerini yenilemek bir çözümdü ama Meclisi yenileme çabası başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Ayrıca Çakmak’ın, milletvekili olması Genelkurmay Başkanlığından istifası ile olanaklıydı. Bu sefer de Çakmak’a Şükrü Kaya ve Tevfik Rüştü Aras tarafından Cumhurbaşkanı olması ve bunun için de istifa etmesi önerildiği ve Çakmak’ın reddettiği öne sürülür. Bu önerinin reddedilmesini Hakkı Uyar, Aras ve Kaya ile Fevzi Çakmak’ın arasının açık olmasına bağlamıştır.[11]
ADI GEÇEN DİĞER İSİM RENDA
Cumhurbaşkanı adayları arasında adı geçen bir başka kişi de Meclis Başkanı Aldülhalük Bülent Renda idi. Şevket Süreyya Aydemir ve Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Aras ve Kaya’nın bazı arkadaşları ile Renda’yı, İstanbul’a davet ederek Cumhurbaşkanlığı adaylığını teklif ettiklerini fakat Renda’nın reddettiğini iddia eder. Ayrıca Aydemir, Aras’ın böyle bir girişimin varlığını reddettiğini de belirtmiştir.[12]
Kaya, Aras ve Hasan Rıza Soyak’ın Atatürk’ün hastalığının ilerlediği zamanlarda Atatürk’ten yazılı veya sözlü bir siyasi vasiyet almaya çalıştıkları söylentisi de vardı.[13] İnönü de anılarında Kaya, Aras ve Soyak’ın Atatürk’ten “vasiyet koparmak veya uydurmak”doğrultusunda çabalasalar da başaramadıklarını, Soyak’ın sözlü vasiyet uydurmaya teşebbüs ettiğini ama Bayar’ın kabul etmediğini dile getirmiştir.[14]
İNÖNÜ'YE ÖLÜM TEHDİDİ
Cumhurbaşkanlığı ile ilgili bu gelişmeler yaşanırken çevresi, İnönü’yü suikaste veya herhangi bir tehlikeye karşı korumaya almışlardı.[15] İnönü, Kaya’nın herkesi takip ettirdiğinden, hayat endişesi ile herkesi özel koruma tutmaya mecbur ettirdiğinden yakınıyordu.[16] Kaya’nın kendisini de izlettiğinden şüphelenmişti. Aslında İnönü sıkı bir koruma altındaydı.[17] Recep Zühtü, İnönü’yü öldürmekle tehdit etmişti.[18]
İsmet Bozdağ, İnönü çevresinin tarafsızlık politikası izleyen Bayar’a saldıramadıkları için Kaya ve Aras’ı hedef tahtasına koydukları iddiasındadır. İnönü çevresi Kaya’yı“bakanlığına hakimiyeti dolayısıyla yaptığı istihbaratla bütün çalışmalarını adım adım izlediği için hücumlarına hedef tutuyorlardı.” Dahası, “Kaya’nın İnönü’yü takip ettirdiği”yönündeki İnönü çevresince yayılan söylenti, halifeci ve saltanatçı kimselerce “hükümet yıpransın, otoritesi zayıflasın” denilerek kullanılmaktaydı.[19]
İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’nın özel kalem müdürü Nejat Saner de bazı kimselerin çevirmek istedikleri şahsi çıkarlarına engel gördükleri Kaya’nın Başbakan İnönü ile arasını açmaya çalıştıklarını belirtiyordu. Şükrü Kaya’nın “Atatürk’ün adamı hüviyetiyle çok şımardığı, ilerde kendisine rakip olabileceği” İnönü’ye telkin ediliyordu.
İnönü, Atatürk’ü ziyaret etmek için İstanbul’a gitmekten son anda vazgeçtiğinde de, arkadaşlarının telkini önemli rol oynamıştı.
Halbuki Kaya, İsmet İnönü Başbakanlıktan ayrılsa da önemli olaylardan daima haberdar ediliyordu. Nejat Saner bir keresinde, İçişleri Bakanlığına bağlı Matbuat Umum Müdürlüğünün iç ve dış haber bültenlerinin İnönü’ye gönderilmediğini haber aldığında Kaya’nın, Genel Müdür Naci Kıcıman’ı kınadığına şahit olmuştu.[20]
İnönü, Kaya’nın Atatürk’ü son kez görmesi için İstanbul’a götürmek bahanesiyle suikast işleyeceğini düşünmüştü. İnönü, arkadaşlarının engellemesiyle İstanbul’a gitmekten vazgeçmesi üzerine Kaya’nın hiddetlendiğini not etmiştir.[21] Gülsün ve Özden Toker de anılarında, Refik Saydam’ın, İnönü’ye “aman paşam! Nasıl gidersiniz, yapacaklarını biliyorsunuz imkânı yok böyle bir çılgınlıkta bulunamazsınız” diyerek İstanbul’a gitmekten vazgeçirdiğini yazmaktaydılar.[22]
KAYA İNÖNÜ'YÜ DESTEKLEDİ
Kaya, aralarında Nadir Nadi’nin de bulunduğu gazetecileri çağırdığı başka bir zaman Cumhurbaşkanlığı konusu gündeme gelecekti. Kaya, bir gazetecinin “Cumhurbaşkanı kim olacaktır?” sorusuna “Büyük Millet Meclisi kimi seçerse o olacak” demiştir. Gazeteci Nadir Nadi, Kaya’nın bu sözlerinden hükümette İnönü’ye karşı herhangi bir tertip olamayacağına ve Atatürk’ten sonra İnönü’nün seçileceğine şüphe edilemeyeceğine kanaat getirmişti. Nadi, İnönü’ye Cumhurbaşkanlığı kapısını kapatmak için hükümet içinde tertip hazırlandığına ve baş sorumlu olarak da Şükrü Kaya’nın gösterilmesine inanmamıştır. Çünkü Nadi, Kaya’nın “zeki, kültürlü ve gerçekçi bir devlet adamı” olarak“olmayacak bir duaya âmin diyemeyeceği”ni bildiğini düşünüyordu. Dahası Kaya,“İnönü’ye cephe almanın hem yurt, hem rejim hem de kendi özel çıkarı bakımından pek kötü bir davranış olacağını” da bilirdi.[23]
Atatürk’ün ölümü üzerine Şükrü Kaya partinin Cumhurbaşkanı adayını tespit etmek üzere Parti meclis grubunu 11 Kasım saat 09.00’da toplantıya çağırmıştır. 11 Kasım sabahı Mecliste, milletvekillerinin Kaya’ya partice Cumhurbaşkanlığına aday gösterilip gösterilmeyeceğini sormaları üzerine Kaya, “namzet (aday) göstermeye ihtiyaç var mı? Biz hükümet olarak hepimiz İnönü’ye oy vereceğiz” karşılığını vermiştir.[24] Celal Bayar da İsmet Bozdağ’a anlattığı anılarında Kaya’nın İnönü’yü desteklediğini belirtmektedir. Bayar, Atatürk’ün başucunda yapılan son Bakanlar Kurulu toplantısından sonra Atatürk’ün durumunun ümitsizliği üzerine Cumhurbaşkanlığı için Şükrü Kaya’nın da eğilimini yoklar. Millet Meclisince İnönü’nün düşünüldüğünü söyleyince Kaya’nın da sevindiğini nakleder:
“Bu makam için Millet Meclisince İnönü’nün düşünüldüğünü görüyorum. Şu halde İsmet İnönü Cumhurbaşkanı olacaktır. Siz nasıl karşılıyorsunuz?
Benim bu sözlerim üzerine, Şükrü Kaya, hala pek unutamadığım büyük bir heyecan gösterdi. Gözleri yaşardı. Ayağa fırlayarak:
Bu kararınızdan dolayı, verin, elinizi öpeceğim dedi, ve bütün uğraşmalarıma rağmen elimi öpmeden bırakmadı; o kadar sevinmişti, o kadar ferahlamıştı.”[25]
İSMET PAŞA KAYA'YI İSTEMEDİ
Ayrıca Teoman Özalp de babası Kazım Özalp’in Şükrü Kaya’nın yeni bir seçim istediği, bu yolla da adayların ve yeni Meclisin belirlenmesinde söz sahibi olacağı söylentisine inanmadığını bildirmektedir. Çünkü Kazım Özalp, Şükrü Kaya’ya sorduğunda, Kaya’dan“İsmet Paşa, benim adayımdır” yanıtını almıştı.[26]
Cumhurbaşkanlığı seçimi esnasında Mecliste olan Nejat Saner’e göre, Şükrü Kaya’nın muhalifleri, İçişleri Bakanının İnönü’ye oy vermediğini yaymışlar ve bunu yeni Cumhurbaşkanına yetiştirmişlerdi. Böylece “siyaset sahnesindeki madrabazlar böylece emellerinde muvaffak olmuşlardı.”[27] Kaya, bakan yapılmayacak ve gelecek seçimlerde milletvekili adayı yapılmayacaktı. Saner, Cumhurbaşkanlığı oylamasında yaşananları şu şekilde anlatmaktadır:
Meclis seçimlerinin yenilenmesi ile Celal Bayar Hükümeti de sona ermişti. İnönü yeni hükümet kurma görevini aynı gün Bayar’a vermiş ama Kaya ve Aras’ın hükümette yer almasını istememiştir.[28] Şükrü Kaya ise Nejat Saner’e bu olayı şöyle anlatmaktaydı:
“Biraz evvel Başbakan Bayar bana geldi. İsmet Paşa’nın kabinenin teşkili işini kendisine verdiğini, fakat benim ve Doktor Aras’ın kabineye alınmamasını şart koştuğunu söyledi. Bayar bundan pek üzgün… Reisicumhur’a bizler için kabinenin en kuvvetli iki rüknünden (önemli kişisinden) nasıl geçebilirim, cevabını vermiş ve öylece ayrılmışlar.
Ben kendisine şöyle mukabele ettim:
‘Reisicumhurun daha seçiminin ilk saatlerinde böyle bir arzuyu ızhar etmesi her ikimize de itimadı olmadığını gösterir. Ben bunda sizin ısrarınızı doğru bulmam.”[29]
İnönü bu durumu anılarında, “Dr. Aras ile Şükrü Kaya’nın iktidardan gitmeleri memlekete hakiki bir inşirah (ferahlık) verdi. Kendilerine karşı tepkinin bu kadar şamil (yaygın) olduğunu görmek herkesi şaşırttı”[30] diye belirtmiştir. Halbuki Aras, anılarında İnönü’nün devletin başına gelmesine Celal Bayar, Şükrü Kaya ile beraber elinden geldiğince uğraştığını ve 2. Dünya Savaşı öncesinde ve esnasında ülkenin yararını O’nun etrafında toplanmasında gördüğünü aktarmaktadır.[31]
İsmet İnönü’nün damadı Metin Toker, Şükrü Kaya’nın İnönü ile çok dost öldüğünü nakletmektedir. Hatta Toker İnönü’nün Kaya hakkında olumlu duygular beslediğine kanaat getiriyordu. Toker, İnönü’nün, Kaya’nın Cumhurbaşkanlığına aday olduğuna dair fikrine katılmamaktadır.[32]
Görüldüğü gibi Kaya ile İnönü arasında Atatürk’ün hastalığı döneminde yakın bir ilişki yoktur. Hatta iddialar Kaya’nın İnönü’nün Cumhurbaşkanlığını önlemeye çalıştığı yöndedir ve İnönü de bu yönde düşünerek Kaya’ya yeni hükümette görev vermez. Kaya- İnönü işbirliği saçma bir iddiadır.
Mustafa Solak
Odatv.com
Not: "Atatürk'ün Bakanı Şükrü Kaya" kitabının yazarı Mustafa Solak, 1981 Sivas doğumludur. İlk ve orta öğrenimini Sivas’ta yapan Solak, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü’nden mezundur. Yüksek lisansını yine Ankara Üniversitesi’nde, Türk İnkılap Tarihi bölümünde yapan yazar, Devrim Tarihi ve Siyaset Bilimi alanlarında çalışmalarını sürdürmektedir.
[1] İsmet Bozdağ, Toprakta Bile Bitmeyen Kavga (Atatürk-İnönü İnönü-Bayar), 4. Baskı, Emre Yayınları, İstanbul, 1995, s.199.
[2] Nejat Saner, Atatürk Dönemi 19 Altın Yılın Öyküsü, Milliyet Yayınları, İstanbul, 1975, s.243-244.
[3]Age, s.244-245.
[4]Age, s.246.
[5] Aynı yer
[6]Sina Akşin, Cemil Koçak, Hikmet Özdemir, Korkut Boratav, Selahattin Hilav, Murat Katoğlu, Ayla Ödekan, Türkiye Tarihi 4 Çağdaş Türkiye (1908- 1980), (yay. yön: Sina Akşin) Cem Yayınevi, 11. Basım, İstanbul, 2011, s.158-160.
[7]Aras, bu girişimde “hem Atatürk’ü, hem sayın İnönü’yü huzura kavuşturmak” amacıyla bulunduğu belirtmiştir. Bkz. Tevfik Rüştü Aras, “Neler Olacaktı?”, (4 Kısım), Milliyet, 14.03.1971’den aktaran Cemil Koçak, Türkiye’de Milli Şef Dönemi (1938-1945), c.I, 5. Baskı, İletişim Yayınları, İstanbul, 2010, s. 122.; İnönü, age, s.255.; “İnönü’nün Hatıra Defteri’nden Sayfalar”, Metin 7, Hürriyet, 19 Ocak 1974
[8]Hakkı Uyar, “Şükrü Kaya”, Modern Türkiye’de Siyasal Düşünce, Kemalizm, c.2, 6. Baskı, İletişim Yayıncılık, İstanbul, 2009, s.81.
[9] Akşin ve diğerleri, age, s.161.
[10] İsmet İnönü, Defterler (1919-1973), c.I , (haz: Ahmet Demirel), Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2001, s.254.; “İnönü’nün Hatıra Defteri’nden Sayfalar”, Metin 7, Hürriyet, 19 Ocak 1974
[11] Şevket Süreyya Aydemir, İkinci Adam,c.II, 2. Basım, Yükselen Matbaası, İstanbul, 1968, s. 23.; Karaosmanoğlu, age, s.139-140 Uyar, agm, s.81-82.
[12] Aydemir, age, s. 23.
[13] Çavdar, age, s.39.; Koçak, Türkiye’de Milli Şef Dönemi (1938-1945), c.I,s.126.; İnönü,age, s.324.; Akşin ve diğerleri, age, s.161.; Kocahanoğlu, Atatürk’ün Üç Muhalifi, c.I,Temel Yayınları, İstanbul, 2010, s.539.
[14] İnönü, Defterler (1919-1973), c.I, s.254.;“İnönü’nün Hatıra Defteri’nden Sayfalar”, Metin 1, Hürriyet, 13 Ocak 1974
[15] Akşin ve diğerleri, age, s.160.
[16] İnönü, Defterler (1919-1973), c.I , s.258.;“İnönü’nün Hatıra Defteri’nden Sayfalar”, Metin 14, Hürriyet, 26 Ocak 1974
[17]Falih Rıfkı Atay, Çankaya, Pozitif Yayınları, İstanbul, 2009,, s.579.
[18] Bozdağ, age, s.232.
[19]Saner, age, s.200-201.
[20]Age, s.227.
[21] İnönü, Defterler (1919-1973), c.I , s.255.;“İnönü’nün Hatıra Defteri’nden Sayfalar”, Metin 19, Hürriyet, 1 Şubat 1974; Can Dündar, Anka Kuşu Erdal İnönü Anlatıyor, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara, 2009, s.72-73.; Bozdağ,age,s.230.
[22] İnönü, Defterler (1919-1973), c.I , s.255. ; “50 Cumhuriyet Yılını Mevhibe İnönü Anlatıyor”, Hürriyet, 1 Şubat 1974. Ayrıca bkz. İsmet Bozdağ, Bilinmeyen Atatürk Celal Bayar Anlatıyor, 2. Baskı, Truva Yayınları, İstanbul, 2005, s.84-85.
[23]Nadir Nadi, Perde Aralığından, 4. Baskı, Çağdaş Yayınları, İstanbul, 1991, s.7-8.
[24]Age, s.266.
[25] Bozdağ, Bilinmeyen Atatürk Celal Bayar Anlatıyor, s. 91-92.
[26] Özalp, Tanıklık Ediyorum Cumhuriyet ve Atatürk Anıları, s.126.; Kazım Özalp-Teoman Özalp, Atatürk’ten Hatıralar, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara, 1992, s. 67.
[27] Saner, age,s.267.
[28] Yetkin, Karşı Devrim 1945-1950, s.37.
[29] Saner, age,s.272.
[30]“İnönü’nün Hatıra Defteri’nden Sayfalar”, Metin 3, Hürriyet, 15 Ocak 1974; Bozdağ,age, s.243.
[31] Tevfik Rüştü Aras, Görüşlerim, Semih Lütfi Kitabevi, İstanbul, 1979, s.45-46.
[32]“İnönü’nün Hatıra Defteri’nden Sayfalar”, Yorum 3, Hürriyet, 15 Ocak 1974
YENİ ŞAFAK HABERİ NE DİYORDU
Yandaş gazete Yeni Şafak, Atatürk'ün İsmet İnönü tarafından zehirlendiğini yazdı. Bir de "belge" yayınlayan gazete, haberde şu ifadeleri kullandı:
"Yeni Şafak, Atatürk’ün ölümündeki sır perdesini aralayan tarihi kanıtlara ulaştı. Belgeler 77 yıldır sadece kulaktan kulağa konuşulan “Atatürk zehirlendi” iddiasının gerçek olduğunu ve “suikastin” İsmet İnönü tarafından tezgahlandığını ortaya koyuyor."
Gazetenin yayınladığı "belge"lerden biri İçişleri Bakanı Şükrü Kaya'nın 30 Haziran 1938'de, yani Atatürk'ün ölümünden 4,5 ay önce İsmet İnönü'ye gönderdiği yazı.
İddiaya göre Kaya, yazıda “Tahsis ettiğimiz doktorun görevini layıkı ile yaptığı kanısındayım" diyor ve birkaç cümle sonra “Her şey yolunda ve mecrasında seyir etmektedir. Sizleri Cumhurreisi olarak görmek arzusu hepimizde hasıl olmuştur. Hürmetle ellerinizden öperim efendim." diye yazıyor.
İkinci "belge" ise Yeni Şafak'ın günlerdir manşetlerden düşürmediği dönemin CHP Genel Sekreteri Kasım Gülek ile ilgili.
Gazeteye göre Gülek, 26 Şubat 1959 tarihindeki yazısında daha sonra İçişleri Bakanlığı da yapacak olan Hıfzı Oğuz Bekata'yı nazik bir şekilde uyararak “Atatürk'ün zehirlendiğine ilişkin raporu" başkalarıyla paylaştığı için Bekata'ya tepki gösteren Gülek, “Bu konu seni de beni de aşar, altından kalkamayız. Sen de altında kalırsın ben de. Birileri de altında kalır. Geçmişte yapılan hataları telafi etmemizin ihtimali dahi olmadığını iyi bilmektesin"diye yazıyor.
İşte gazetenin yayınladığı o "belgeler":