1970’ten beri genel olarak “Aydınlık Hareketi” diye nitelenen ve ilk adı Türkiye İhtilalci İşçi Partisi (TİİKP); sonra gittikçe kırpılıp kısalarak Türkiye İşçi Köylü Partisi (TİKP); İşçi Parti (İP) adlarını kullanmasının ardından “İşçi”yi de atıp Vatan Partisi (VP) adını alan hareketin 45 yıllık değişmez ve değiştirilemez lideri Doğu Perinçek’in son açıklamaları, “yuh artık!” dedirtecek nitelikte: Perinçek, yandaş TV organlarına çıkıp konuşmaktan son derece memnunmuş; AKP, Kürtlere karşı yürüttüğü savaşla nihayet VP’nin çizgisine gelmiş; HDP derhal kapatılmalıymış (zaten bunun için resmî başvurularını da yaptılar); VP, muhafazakârlarla ortak bir cephede birleşmiş; bu ortak cephenin adı Vatan Cephesiymiş (VC- dikkat, W değil, V!).

Vatan Cephesi’ni bizim kuşak hatırlar, her ne kadar o zaman çocuk da olsak. Bir çocukluk arkadaşım, küçük memur olan babasının (bizimle mahallede top oynayan çok sevimli bir adamdı) nasıl bu “cephe”nin toplantılarına katılmak zorunda bırakıldığını, annesinin onu nasıl iskemlelerin üzerinde uyutmaya çalıştığını hâlâ acı bir anı olarak hatırlayıp anlatır. Ben de, yeni Vatan Cephesi “üyele”rinin isimlerinin radyodan nasıl dakikalarca okunduğunu hatırlarım. Sonradan öğrenildi, listeleri mahalle muhtarları yolluyormuş! 57 yıl sonra Doğu Perinçek sayesinde Vatan Cephesi’nin yeniden “canlandırılması” insanda bir deja vu hissinden çok, bir hortlakla karşılaştığı hissini uyandırıyor doğrusu!

Aydınlık Hareketi’nin bu işbirlikçi çizgiyi tutması çok eskilere dayanır. Bence 1975 yılına. Bunları daha önceki yazılarımda uzun uzun anlattığım için tekrarlamayacağım. Merak eden, sitedeki, şu bölümde yer alan yazılara bakabilir: http://www.gunzileli.com/kategori/portreler/dogu-perincek-portreler/

Ben bu yazıda Aydınlık hareketinde yer alan bazı yazarlarla ve kişilerle başlayan diktatörlüğe iltihak hareketinin nasıl sonunda bütün bir hareketin AKP ile açık işbirliği ilanına dönüştüğü üzerinde duracağım.

İlk iltihak, Aydınlık hareketi içindeki bir kanadın başını çeken bazı isimlerin AKP’yi desteklemesiyle başladı. Bu kanat (ki ben de içinde yer almıştım) 1989 başında Aydınlık Hareketi’nden ayrılarak bir süre Sosyalist Birlik adlı bir dergi çıkarmış, daha sonraki Kuruçeşme toplantıları sürecinde TKP ile birlikte yeni bir parti kurulması sürecine (ben bunu görerek o sırada bunlardan da ayrılmıştım) omuz vermiş, bu kanadın başını çekenlerden Oral Çalışlar ve Halil Berktay, yeni partileşme sürecinden hayal kırıklığına uğrayıp 2000’li yıllarda AKP’ye destek vermeye başlamıştı. Halil Berktay “bağımsız aydın” olarak, sola karşı savaş açmış, solla giriştiği muharebe sonucu süreç içinde AKP kıyılarına sürüklenmişti. Oral Çalışlar da benzer bir çizgi izledi. Ancak Halil Berktay’ın “fikirleriyle orgazm olma” özelliğinden uzak olan Çalışlar, sola karşı savaş açmak yerine, solu ve Kürt hareketini AKP’nin yedeğine alma çizgisinin misyonerliğini yapmayı tercih etti ve bu sürecin sonunda “akil adam” bile oldu.

2000’li yıllarda Aydınlık Hareketi ve Doğu Perinçek, ordu ile ittifak taraftarı olduğundan AKP iktidarının hedefi oldu, Doğu Perinçek ve birçok aydınlıkçı Ergenekon davasından, uydurma suçlamalarla içeri alındılar. Aynı dönemde bir zamanlar Aydınlık hareketi içinde yer almış birçok isim, gerek “bavulculuk yaparak” (örneğin Alper Görmüş, Ergenekon davası için epeyce sahte delil üreticiliği faaliyetinde bulunmuştur) AKP’ye destek vermiş, bazıları da sessiz sedasız AKP iktidarının hizmetine girmiştir.

Bunlardan en önemlisi Ethem Sancak’tır. Ethem Sancak, Aydınlık Hareketi’ne 1977 yılında Halkın Yolu hareketinden katılan gençlerden biriydi. Hatta Aydınlık’a katılma talebi dolayısıyla onunla örgüt adına ilk konuşan bendim. Siirtli bir gençti. Daha sonraki dönemde örgüt onu çeşitli alanlarda değerlendirmeye çalıştı. Fakat hareketin mali kaynaklarının geliştirilmesine büyük önem veren Doğu Perinçek onun iyi bir maliyeci olacağını tespit etmişti. Bu yüzden, benim Ethem’in “örgütçü” olarak değerlendirilmesi (ben o sırada örgütlenme sorumlusuydum) talebime aldırış etmeden, hatta bana fırça çekerek onu mali sorumlu yaptı. 1980’li yıllarda bu, Ethem’in Koz Ecza menajeri olmasına yol açtı. Çünkü Doğu Perinçek, hareketin mali imkânlarının ve hatta en cefakâr kadrolarının, yine hareket adına Koz eczaya akıtılmasına karar vermişti. Koz Ecza’nın patronu, Doğu’nun bacanağı Nuri’ydi (artık hayatta değil). Ethem Sancak bu işi başarıyla yerine getirdi, işi öğrendi ve sanırım Nuri’nin ölümünden önce, Aydınlık’tan verilen kadroları da istihdam ederek kendi adına Hedef Ecza’yı kurdu. Bu sırada AKP iktidara gelmişti. Ethem Sancak hiç tereddütsüz, Doğu Perinçek’e bir dirsek attı ve AKP’nin destekçisi oldu. Elbette iktidarın bütün kredi olanakları kendisine sunuldu ve Türkiye’nin en büyük patronlarından biri haline geldi. Sonrasını biliyorsunuz. Şu anda havuz medyasının büyük patronu.

Ethem Sancak, medya patronu olunca, Aydınlık Hareketi içindeki eski arkadaşlarını unutmadı elbette. Özellikle Gezi isyanından sonra büyük zaafa uğrayan AKP iktidarının, ideolojik hegemonyayı yeniden tahkim edebilmek için vicdansız kalemşörlere ihtiyacı vardı. Kayahan Uygur’u Tanır mısınız? http://www.gunzileli.com/2015/09/21/kayahan-uyguru-tanir-misiniz/ yazısında profilini çizdiğim Kayahan Uygur böyle bir kalemşörlük için biçilmiş kaftandı. Aranmadığı halde korku belasına Belçika’ya kaçan Kayahan Uygur oradan getirtilip paraşütle Akşam Gazetesinin köşe yazarlığına indirildi. O zamandan beri, eski önderi Doğu Perinçek’e Ermeni meselesindeki “başarı”sından dolayı övgü dolu yazılar yazıyor ve AKP içindeki, örneğin Etyen Mahçupyan gibi “güvercinlere” açıktan saldırıyor.

Aydınlık Hareketi’nin AKP’ye açıkça iltihak etmesi ise aşağı yukarı, AKP ile Cemaat arasındaki kapışma günlerine dayanıyor. Daha önce de yazdığım gibi, AKP, Cemaatle giriştiği amansız iktidar ve tasfiye kavgasında tipik bir Bonapartist denge oyunu oynayarak eski “dostu” cemaati düşman ilan edip, ona karşı yeni müttefikler aradı ve bu arayışa ilk olumlu cevap Doğu Perinçek’ten geldi. Böylece çember kapandı ve Aydınlık Hareketi, ilk iltihakçılarının ardından, bütün gövdesiyle AKP diktatörlüğünün açık müttefiki haline geldi. Bugün söylenenlerde ve yaşananlarda bu nedenle şaşılacak bir şey yoktur.

Şaşılacak tek şey, siyasi hayatlarına birer devrimci olarak başlayıp bu harekete katılmış olan, şahsen de tanıdığım onca insanın bu açık işbirliği karşısında hâlâ nasıl olup da sessiz kalabildiği ve utanmadan bu hareketin saflarında yer alabildiğidir.

Ruhunu teslim eden her şeyini teslim eder.

Gün Zileli - 20 Ocak 2016 - www.gunzileli.com - gunzileli@hotmail.com
Daha yeni Daha eski