Bu durumda Perinçek’in “Erdoğan benim” anlamına gelen
sözlerinden sadece ve sadece şu sonuç çıkıyor: “Kürtlere saldıran ve katleden,
gazetecileri hapse atan, üniversiteleri baskı altına alan, akademisyenleri
süren, on binlerce kamu çalışanını çoluk çocuğuyla sokağa atan, yargı özerkliğini
tamamen ortadan kaldıran, hapishaneleri tıklım tıklım dolduran, Ortadoğu’da
bölgesel işgalciliğe girişen, işkenceyi 12 Eylül günlerini hatırlatacak ölçüde
yeniden canlandıran, özgürlükleri katledip keyfi bir idare kuran, dini
bağnazlığı alabildiğine körükleyen, Taksim’in tam göbeğine cami dikme
projelerini gündeme getiren, faşist bir tek kişi diktatörlüğüne giden vb vb.
benim.
Aferin sana Doğu Perinçek!
Artık hayatta olmayan, çok sevdiğim eski bacanağım Vedat
Soner’in ikide bir kullandığı çok güzel bir deyişi vardı: “Atlar nallanırken
kurbağalar ayaklarını uzatmaz.”
Devlet Bahçeli, Doğu Perinçek ve Tayyip Erdoğan arasındaki
polemiğe yine de bir “kurbağa” olarak ayağımı uzatmaya cüret edeceğim.
Bu üçlü polemik, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Parti
Meclis Grubu’ndaki şu sözleriyle başladı: “Dün halklara özgürlük diyerek,
orak-çekiçle poz vererek, ülkücülere pusu kuran Perinçekgiller neredeyse bize
davamızı öğretip ülkücülük anlatacaklar. Bu ne arsızlık, densizlik,
ahlaksızlıktır. Anayasa değişikliğine evet diyoruz ya ağrıları, sancıları
bundandır. Eğer Doğu Perinçek ve ‘hayırcı’ yoldaşlarıyla Recep Tayyip Erdoğan
arasında bir tercih hakkımız olursa, kesinlikle ve istisnasız sayın Erdoğan’ı
tercih edeceğimizi herkes bilmeli ve kafasına sokmalıdır.”
Doğu Perinçek, Devlet Bahçeli’ye, Çin’den görüntülü bir
mesajla şöyle yanıt verdi: “Devlet Bahçeli bir tercihten söz etmektedir. Doğu
Perinçek ile Tayyip Erdoğan arasında tercih yapmak isterseniz, Erdoğan’ı tercih
ederiz şeklinde bir cümlesi var. Erdoğan’ı tercih etseler, Doğu Perinçek’i
tercih etmiş olurlar. Çünkü Sayın Erdoğan’ın başında bulunduğu Adalet ve
Kalkınma Partisi, birçok konuda Vatan Partisi’nin Genel Başkanı Doğu
Perinçek’in savunduğu siyasetlere gelmiştir.”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise, Etyopya
Cumhurbaşkanı ile yaptığı ortak basın toplantısında şunları söyledi: “Şüphesiz
ki cumhurbaşkanı olarak ülkemi terörize etmek isteyen anlayışlarla yol
yürüyenlerle hiçbir zaman birlikteliğimizin olması mümkün değil. Bundan dolayı
sayın Bahçeli’nin yapmış olduğu konuşmayı, efradını cami ayarını mani bir konuşma
olarak gördüm. Kendisine teşekkür ediyorum.” (Entelektüel düzeyimiz
Cumhurbaşkanı’nın kullandığı deyişleri kavramaya yetmiyor. Öyle ki, CNNTürk’ün
muhabiri haberi yazarken “efradını cami” diye yazacağına (ben alırken
düzelttim), “efradını cani” diye yazmış. Bu durumda ben de bir bir deyiş
patlatayım bari: “Şecaat arzederken merdi kıpti sirkatin söyler”)
Bence bu polemik, bir polemikten çok epidemik bir hastalığa
benziyor. Yani hiçbir önlemin yayılmasına mani olamadığı, hiçbir tedaviye
olumlu cevap vermeyen bir hastalık. Polemiğin üç ya da iki tarafı da,
birbirlerine karşıt ya da taraf olmaktan çok adeta elbirliğiyle hastalığın
yayılmasına hizmet ediyor.
Tek tek alalım. Bahçeli’nin algılamaları son derece flu ve
belirsiz. Adeta, yaşlı bir insanın hafızasında son kalan kırıntıları ortaya
döken sayıklamalarına benziyor. Hani hafızasını yarı yarıda kaybetmiş
ihtiyarlar hasta yatağında her şeyi birbirine karıştırırlar ya. Örneğin,
karşılarındaki delikanlıya, “sen bizim Ahmet’in oğlu değil misin?” diye sorarlar.
Çünkü pörsümüş hafızasında “genç” olarak kalan birkaç kırıntıdan biridir
“Ahmet’in oğlu”, dolayısıyla gördüğü her genç insan onun için “Ahmet’in
oğlu”dur.
Nitekim, “Dün halklara özgürlük diyerek, orak-çekiçle poz
vererek, ülkücülere pusu kuran Perinçekgiller” sözleri, yaşlı insanlara özgü
tipik bir hafıza yanılmasıdır. Çünkü söylediklerinin çoğu sadece yanlış
hatırlamalardan ibarettir: Doğu Perinçek, hiçbir zaman “Orak-çekiçle poz
ver”memiştir. 1970’li yıllarda “Orak-çekiç” artık giderek Sovyetler Birliği’yle
özdeş hale geldiğinden, Maocu Aydınlık hareketi bu sembolden özellikle uzak
durmaya özen göstermiş, zaten 1975’ten itibaren ulusalcı bir çizgiye doğru yol
aldığından, bu tür devrimci sembollere cevaz vermemiştir.
“Ülkücülere pusu kur”duğu da doğru değildir. Perinçek ve
temsil ettiği hareket, 1970’lerde, solun diğer kesimlerinden farklı olarak
silahlı çatışmalardan uzak durmaya çalışmış, buna rağmen silahlı çatışma
furyasında ülkücülerin kurduğu pusular sonucu 30’a yakın üye ve taraftarını
kaybetmiştir. Aydınlık hareketi o dönemde, solun geri kalanıyla öyle büyük bir
kapışma içindeydi ki, ülkücülerden çok, solun geri kalan kesimini hedef alan
bir profil çizmiş, hatta 1980’lere doğru solu ihbar çizgisi izlemiştir.
Doğu Perinçek ve hareketinin “dün” değilse de “evvelsi gün”,
yani bundan kırk yıl önce “halklara özgürlük” dediği doğrudur ama bu da çok
eskilerde kalmıştır. Bugün “vatan savunması” sloganıyla ortaya çıkan Doğu
Perinçek ve partisi, “halklara özgürlük” sloganına, Bahçeli ve MHP’den bile
daha düşmandır. Mesela, HDP milletvekili Ahmet Türk’ün sağlık nedeniyle
tahliyesini Devlet Bahçeli talep edebilir ama bugün artık neredeyse “halklara
ölüm” noktasına gelmiş Doğu Perinçek’in böyle bir talepte bulunması düşünülemez
bile.
Diğer yandan Bahçeli, Tayyip Erdoğan’ı, Perinçek yüzünden
tercih etmiş değildir. Her zamanki faşist-reaksiyoner yönelimidir bu tercihi
yapmasına neden olan. Dolayısıyla, aslında sözleriyle sadece Doğu Perinçek’i
“şerefyap” etmiş, cevap vermek için Çin’den dönmeyi bekleyemeyecek kadar
şişinmesine neden olmuştur.
Bahçeli’nin sözleri nasıl bir tür bunamaya tekabül ediyorsa,
Doğu Perinçek’in sözleri de megalomaniden kaynaklanan bir sübjektivizmin
ürünüdür. Psikolojide bunun mutlaka karşılığı vardır ama ben bilmiyorum. Şöyle
bir örnek vereyim: Megalomanik ve narsistik kişiliği olan bir kadını ya da
erkeği ele alalım. Karşı cinsten biri kendisini değil de, yakınlardaki bir
başka kadın ya da erkeği tercih ettiği zaman, sadece yakın arkadaşlarına ifade
edeceği yorumu şöyle olur: “Onu tercih etti. Çünkü o kişi bana benziyordu.”
Doğu Perinçek’in söylediği de bundan çok farklı değildir:
“Erdoğan’ı tercih etseler, Doğu Perinçek’i tercih etmiş olurlar.” Burada,
yukarıda verdiğim örnekteki, “benzemek”ten de öte bir özdeşleştirme söz
konusudur. XIV. Louis’nin, “Devlet benim” dediği gibi, “Erdoğan benim” demekten
çok farklı değildir.
İçeriğe girecek olursak, ben bu konuda, Doğu Perinçek’ten ve
HDP’lilerden (örneğin daha dün “AKP’nin ulusalcılara yaklaşmasından” şikâyet
eden Garo Paylan’dan) farklı olarak, 2000’lerin AKP’si ile bugünkü AKP arasında
niteliksel bir farklılık olduğunu düşünmüyorum. Sadece “canavarın”, halkın
muhalefetinin gelişmesine paralel olarak 2007’den itibaren sivri dişlerini ve
pençelerini gösterdiği ve Gezi’den bu yana da doğrudan saldırıya geçtiği
kanısındayım. HDP’liler, bu değişikliklere bakarak AKP’nin “olumsuz” yönde,
Perinçek ise aynı değişikliklere bakarak “olumlu” yönde değiştiğini düşünüyor.
Oysa ortada bir niteliksel değişme yok. Sadece, politik gelişmelere bağlı
olarak saldırdığı kesimlerin bazılarında değişme var. Örneğin 2000’li yıllarda
Fetullahçılarla işbirliği halinde ulusalcılara ve devrimci güçlere
saldırıyorlardı; şimdi ise ulusalcıların bazılarıyla (örneğin VP ve Başbuğ)
işbirliği halinde Fetullahçıların teslim olmayan kesimine (çünkü
Fetullahçıların önemli bir kesimi de teslim olup AKP’nin en saldırgan
müfrezelerinde yer almıştır bugün) ve tabii ki esasen devrimcilere ve halkın
seküler kesimlerine saldırıyorlar.
Bu durumda Perinçek’in “Erdoğan benim” anlamına gelen
sözlerinden sadece ve sadece şu sonuç çıkıyor: “Kürtlere saldıran ve katleden,
gazetecileri hapse atan, üniversiteleri baskı altına alan, akademisyenleri
süren, on binlerce kamu çalışanını çoluk çocuğuyla sokağa atan, yargı özerkliğini
tamamen ortadan kaldıran, hapishaneleri tıklım tıklım dolduran, Ortadoğu’da
bölgesel işgalciliğe girişen, işkenceyi 12 Eylül günlerini hatırlatacak ölçüde
yeniden canlandıran, özgürlükleri katledip keyfi bir idare kuran, dini
bağnazlığı alabildiğine körükleyen, Taksim’in tam göbeğine cami dikme
projelerini gündeme getiren, faşist bir tek kişi diktatörlüğüne giden vb vb.
benim.”
Aferin sana Doğu Perinçek!
Gün Zileli - 8 Şubat 2017 - www.gunzileli.com - gunzileli@hotmail.com