Bizi neden yaktınız? Yaşasalardı, kendilerini acımasızca yakan canilere bu soruyu soracaklardı belki de.”Bizi neden yaktınız? BİZ...
Bizi neden yaktınız? Yaşasalardı, kendilerini acımasızca
yakan canilere bu soruyu soracaklardı belki de.”Bizi neden yaktınız?
BİZİ NEDEN YAKTINIZ?
Nereden bileceklerdi sırf ‘düşüncelerinden’ dolayı bir
otelin içinde, binlerce polisin arasından elini kolunu sallayan yobazlar
tarafından diri diri yakılacaklarını?
Nereden bileceklerdi hoşgörüden dem vuranların Allah yolunda
acımasızca kendilerini öldüreceklerini? Nereden bileceklerdi cennete gitmek
isteyenlerin dünyayı çevirdiği cehennemde yanacaklarını?
Nereden bileceklerdi devletin tüm kademelerinin olaylara
bilerek müdahale etmeyeceğini? Nereden bileceklerdi hem öldürülüp hem de devlet
destekli medya tarafından suçlu ilan edileceklerini?
Nereden bileceklerdi olayda parmağı olanların, -bırakın ceza
almayı- milletvekili bile olabileceğini?
Hiçbirini bilmeden ölüme gitti hepsi…
Her şey Aziz Nesin’in, 26 Mayıs 1993’te, Salman Rüşdi’nin
yazdığı ‘Şeytan Ayetleri’ kitabını ”düşünce özgürlüğü” adı altında Aydınlık
gazetesinde yayınlaması ile başladı. Bu olay hem toplumuz hem de İslam
dünyasında büyük tepkilere yol açmıştı. Aziz Nesin, düşüncelerini söylediği
için her kesimden ölüm tehditleri alıyordu. Çıktığı programlarda, yaptığı
konuşmalarda hep din üzerinden eleştiriliyordu. Nasıl olur da %99’ı müslüman
olan ülkede, Aziz Nesin dini eleştirirdi? Turan Dursunlar, Bahriye Üçoklar din
hakkında söylediklerinden ötürü öldürülmüşken, Aziz Nesin hâlâ, nasıl din
hakkında böyle yorum yapıyordu? Belli ki canına susamıştı ve toplumdaki birçok
insanın damarına basmıştı!
İslamiyet istediği kadar hoşgörü desin, Aziz Nesin’in de ölüm
fetvası çoktan verilmişti bile ki çok geçmeden o fırsat da, altın tepside
gelmişti. 1 Temmuz 1993 yılında Kültür Bakanlığının desteği ile Sivas’ta Pir
Sultan Abdal Şenlikleri düzenlendi. İlk gün, şenliklerde Aziz Nesin uzun bir
konuşma yaptı. Ertesi gün ise Radikal İslamcılar tarafından MÜSLÜMAN KAMUOYUNA
adlı bildiriler dağıtılıyordu. Bildiride ise:”Gün, küfürlerin hesabının
sorulması günüdür” yazıyordu.
Kısacası; Aziz Nesin için tehlike çanları çalmaya
başlamıştı. Sadece bildiriler de değildi. Aziz Nesin, Sivas’a gitmeden önce,
gazetelerde açıkça provokasyonlar yapılmış ve din üzerinden halk iyice
kışkırtılmıştı. Amaçlarına da ulaşmışlardı zaten. Cuma namazından çıkan halk
bir anda birleşerek bin kişilik öfkeli bir kalabalığa dönüşmüştü. Ağızlarında ise,
öfkelerini dile getiren:”Sivas Aziz Nesin’e mezar olacak” sloganları vardı.
Karar vermişlerdi. Aziz Nesin inançsızdı ve öldürülmeyi kesinlikle hak etmişti.
Sloganlar değişiyor, kitle her dakika daha da çoğalıyordu.
Ya Bismillah Allah-u Ekber diyerek Aziz Nesin’i öldürmeye gidiyorlardı.
Polisler azgın göstericileri durdurmak yerine söz konusu din olduğu için
göstericilere hiçbir şekilde müdahale etmiyordu. Polisler sayı olarak da
yetersiz olunca saat 14.45’te sadece 33 asker gönderilmişti.
33 cana karşılık, 33 asker.
Onlar da sadece olayları uzaktan izlemekle yetinmişti.
Akşama doğru kalabalık 5 bini geçmişti. Sanatçılar Madımak’a hapsolmuş, umutla
kurtarılacaklarını düşünüyordu. Hatta Aziz Nesin bizzat Başb. Yardımcısı Erdal
İnönü’yü arayarak, yardım istemiş ve olumlu cevaplar almıştı…
Fakat saat 18.00 olduğunda göstericilerin sayısı artık 15
bin olmuştu. Polisler tamamen saf dışı kalmıştı. Göstericileri sakinleştirmek
için konuşma yapanlar ise halka ”Gazanız mübarek olsun” diyerek olayları daha
da çıkılmaz bir hale sokmuştu. Zaman geçiyordu, umutlar azalıyordu.
Saat 19.50’i gösterdiğinde artık, hiçbir şey için dönüş
yoktu. Çünkü cübbeli uzun sakallı adamlar ellerinde benzin bidonları ile
polislerin, askerlerin yanından geçip gidiyorlardı. Hemen ardından otelin
önündeki araçlar ateşe verilmişti. Halk sürü psikolojisi içinde yanan ateşi,
zafer çığlıkları ile karşılıyordu ve ”Allahım bu senin ateşin” diyerek, Allah
için insanları yakıyorlardı. Alevler müthiş bir şekilde yayılıyordu ve tek bir
itfaiye aracı bile yoktu. Vali Amet Karabilgin’e göre ise, olan itfaiyeler de
isteksizdi.
Her şey tamamdı. Günler öncesinden yapılan provokasyonlar,
dağıtılan bildiriler, devletin vurdumduymazlığı, askerin olayları izlemesi..
Sanatçılar bile bile ölüme terk edilmişti. Fakat göstericiler için ne kötü bir
durumdu ki Aziz Nesin’i Madımak’ta öldüremediler. İçlerinde öyle bir kin,
nefret, vicdansızlık vardı ki Aziz Nesin’i öldürebilmek için yitip giden 33
insanın canını umursamadılar bile. Kaldı ki 2 otel çalışanı da ölmüştü. Artık
Sivas, tarihte kara bir leke olarak yerini almıştı. Türkiye tarihi ise buna
zaten alışmıştı. Çorumla, Maraşla biliyordu bu utancı. Ve yıllardır,
hoşgörüden, güzellikten bahsedenlerin işlerine gelmeyince, nasıl insanları
öldürdüklerini görüyorduk.
Ne Aziz ne de onun gibi düşünenler insanları dininden dolayı
öldürmedi, öldürmezdi de. Otelin merdivenlerinde oturan şairlerden biri,
olaylar daha da büyürse ve ölürsek ne olacak dediğinde, kalanlar ölenlerin
arkasından şiirler yazacak demişti Metin Altıok. Öyle de oldu..
(Azad Zengin - @ZenginAzad - Dünyalılar)