Albayrak tartışmada ısrarcı: Parti büyükleri açıktan tepki
verebilir, vermeli
Karar yazarı Hakan Albayrak, AKP’de Erdoğan’ın tarz-ı
siyasetine tepki duyan kesim adına bir yazı daha kaleme aldı. “Parti büyükleri”
tarafından tepkinin daha açık ifade edilebileceğini ve edilmesi gerektiğini
söyleyen Albayrak, bu dönemin tam da bu eleştirileri yapma dönemi olduğunu dile
getirdi
AKP içinde Erdoğan’ın “Tek Adam”lığından duyulan
rahatsızlığın adresi haline gelmeye başlayan Karar’da eleştiri dozu hafta
başında Hakan Albayrak ve Elif Çakır’ın yazılarıyla daha da yükselmiş, ikili
AKP’deki huzursuzluğun adresi olarak Erdoğan’ı işaret etmişti.
Albayrak, o yazısında sürdüreceğini söylediği tartışmayı
bugünkü köşesine de taşıdı.
“Tepkilerini açıkça ifade edilmeli”
Yazının ilk bölümü, AKP içinde yükselen tepkinin fiiliyata
daha da dökülebileceği vurgusunun yinelenmesi üzerine oldu. Albayrak, parti
içindeki rahatsız, huzursuz isimleri daha yüksek sesle konuşmaya davet etti:
AK Parti çevrelerinde yükselen tepkinin şimdilik homurtu
halinde olduğunu ama yakında “kuvveden fiile” çıkabileceğini söyledik. Yani:
Belli konulardaki tarz-ı siyasete tepki duyan kimi parti büyükleri,
milletvekilleri, bakanlar, eski bakanlar, bu tepkilerini açıkça ifade etmeye
başlayabilir.
Bazıları “Kendiliğinden düzelir” diye bekliyordu; o ümidi
kaybediyorlar. Bazıları “Linç edilirim” diye korkuyordu; o korkuyu aşıyorlar.
Bazıları “Ne yapsak beyhude” yılgınlığı içindeydi; o yılgınlığı atıyorlar.
Kendi aralarında konuşup dertleşiyor, sonra “Dertleş dertleş, nereye kadar?”
diye kendi kendilerine kızıyorlar. “Bir şeyler yapmamız lazım” diyorlar;
“Milletin önüne çıkıp bu meseleleri açık açık konuşmamız lazım.”
Bunu yapacak gibiler. Doğrusu da bu zaten.
Üç-beş gazeteci-yazar olarak bizim taşıyamayacağımız kadar
ağır bir yük bu. Sorumluluk bilincine sahip olan siyasetçilerimiz de ortaya
çıkıp, kendi aralarında konuştukları meseleleri kamuoyu önünde konuşmalı.
“Tartışmanın tam sırası”
Albayrak, yazının ikinci kısmında ise ilk yazısına gelen
tepkilere yanıt verdi.
Yüksek sesle eleştiri dillendirmenin sırası olup olmadığı
tartışmasına “Tam da sırası, konu zaten sürecin doğru yönetilip yönetilmediği
ile ilgili” diyen Albayrak, Erdoğan’ın dört bir yandan saldırı altında olduğu
iddiası için “Bu, cumhurbaşkanının elini zayıflatmaz, güçlendirir” dedi,
kamuoyu önünde tartışılmaması telkini için de “Herkes izlesin, haberini yapsın,
istediği gibi yorumlasın. AK Parti gizli bir örgüt mü? Kapalı bir cemaat mi?
Değil” karşılığı verdi.
Albayrak, bu dönemde genel olarak çok sesliliğin,
renkliliğin, özgürlüğün, cıvıl cıvıllığın olması gerektiğini, aksi halde
dinamizmin yiteceği, yozlaşma ve çürümenin baş göstereceği uyarısıyla yazısını
tamamladı.
AKP’nin asıl sorunu Erdoğan ve bu Beştepe’de dahi konuşuluyor
Karar yazarı Hakan Albayrak bugünkü (11 EYLÜL 2017)yazısında Erdoğan
yönetimine karşı eleştirilerini sıraladı. Erdoğan’ın suçu AKP teşkilatlarına
yıktığını ancak asıl sorunun Erdoğan’ın yürüttüğü siyaset olduğunu söyledi.
Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan’a arka çıkan Karar yazarı Albayrak, AK Parti çevrelerinde
hatta Beştepe dahi bu durumun yaygın olarak konuşulduğunun altını çizdi
Karar yazarı Hakan Albayrak bugünkü yazısında, “Adalet ve
Kalkınma Partisi, adı üstünde, her şeyden evvel adalet için kurulmuştu. Ne var
ki bugün AK Parti iktidarında adalet fena halde yaralı” ifadelerini kullandı.
Karar yazarı “AK Parti çevrelerinde yükselen tepki” başlıklı yazısında
eleştirilerini sert bir dille sıraladı.
“Tayyip Erdoğan’ın beğenmediği fikirleri özgürce savunmakta
ısrar edenler —AKP’li de olsalar- AKP medyasında barındırılmıyor, hatta
Hürriyet gazetesinden bile kovdurulabiliyor” diyen Albayrak, rant ve yolsuzluk
iddialarının ayyuka çıkmış vaziyette olduğunun altını çizdi.
Albayrak yazısında Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan’a arka
çıkarak şunları söyledi:
Erdoğan daima “Gurur, kibir bize yakışmaz” diyor, “tevazu
ehli” olmanın gereğine işaret ediyor.
Ne var ki “Sen kimsin?”i, “Haddini bil!”i de dilinden
düşürmüyor.
Yağmurlarda beraber ıslandığı kimseleri bile bu şekilde
tahkir etmekte beis görmüyor.
***
Bir çelişki daha:
Erdoğan, faiz oranlarının yüksekliğinden Ali Babacan’ı
sorumlu tutuyordu.
Ne var ki, Babacan ekonomi yönetiminden uzaklaştırılalı
yıllar olduğu halde, faiz oranları düşmedi, bilakis daha da yükseldi.
Öte yandan, Babacan’ın bakanlığı döneminde küresel krizlere
rağmen başarılı bir şekilde dengede tutulabilen ekonomi şimdi aynı başarıyla
dengede tutulamıyor.
***
Ve bir çelişki daha:
Ahmet Davutoğlu, dış siyasette fazla agresif olmakla
suçlanıyordu; başbakanlıktan uzaklaştırıldığında ‘Bundan sonra dostlar çoğalıp
düşmanlar azalacak’ denildi.
Ne var ki tam tersi oldu bunun; dış siyaset asıl
Davutoğlu’ndan sonra agresifleşti ve dostlar azalıp düşmanlar çoğaldı.
Sorunun kaynağı Erdoğan
Erdoğan’ın teşkilata dair eleştirilerini sıralarken
özeleştiriye yanaşmadığını belirten Albayrak asıl sorunun Erdoğan’ın
siyasetinden kaynaklı olduğunu söyledi:
AK Parti’nin falanca il teşkilatının veya filanca ilçe
teşkilatının bütün bunlardaki sorumluluğu, bunları sineye çekmekten ibarettir.
Hal bu iken, Erdoğan’ın AK Parti’de sorun olarak sadece
teşkilatlardaki “metal yorgunluğu”nu görmesi, teşkilatlara yüklenmekten gayrı
bir ‘özeleştiri’ye yanaşmaması tuhaftır.
Erdoğan, doğrudan doğruya kendi tarz-ı siyasetinden
kaynaklanan asıl sorunları görmezden gele dursun (veya onları sorun olarak
görmeyi reddede dursun), AK Parti çevrelerinde -hükümet mahfilleri ve hatta
Beştepe dahi- bunlar yaygın olarak konuşuluyor.
‘Bidayette karşı çıktığımız şeyleri kendimiz yapar hale
geldik, telin ettiğimiz kimselere benzedik’ deniliyor.
Küresel tehditlerin, uluslararası meydan okumaların,
ekonomik sıkıntıların, toplumsal çalkantıların üstesinden mevcut yönetim usulü
ve üslubu ile gelinemeyeceği, üstelik bu usul ve üslubun yeni problemleri davet
ettiği vurgulanıyor.
Erdoğan’ın doğrularını besleyip yanlışlarının önüne geçen
akil adamların, parti yönetiminden ve hükümetten bir bir uzaklaştırılması
eleştiriliyor.
Eski AK Parti’ye, ortak akla, kadro hareketine duyulan özlem
ifade ediliyor.
Gittikçe yükselen bir tepki var.
Bu tepki şimdilik homurtu halinde ama ‘kuvveden fiile çıkması’
an meselesi.
***
Konuya gelecek yazılarda devam edeceğiz inşaallah.
Karar yazarı Kahveci: “AKP’de fikirlerin yerini çılgınlıklar aldı”
Karar gazetesi ekonomi yazarı İbrahim Kahveci, AKP’nin ekonomi
politikasını sert bir dille eleştirdi. Kahveci, ilk yıllarda fikirleri olan
AKP’de fikirlerin yerini gelecek kuşakların gelirini ipotek altına alacak
çılgınlıklara bıraktığını söyledi
Karar gazetesi yazarı Hakan Albayrak’ın “AKP’nin asıl sorununun
Erdoğan olduğu ve bu durumun Beştepe’de dahi konuşulduğu”nu söylediği yazısı
ile aynı gün, yine Karar gazetesinde ekonomi yazarı İbrahim Kahveci de ciddi
eleştirilerin içinde yer aldığı bir yazı kaleme aldı.
“Büyük fikirlerden çılgın projelere geçiş” başlıklı
yazısında Kahveci, yazısına 1990-1991 dönemi ANAP iktidarının iktidarını
koruyabilmek adına dillendirdiği vaatlerle kamu bankalarının içini
boşalttığını, devlet hazinesini çökerttiğini, rüşvetvari seçim vaatlerinin
ülkeyi 10 yıllık bir çöküşe ittiğini anımsatarak başladı.
Kahveci, bu anımsatmasını bugüne ise AKP’nin yaşadığı
çözülmeyi işaret ederek bağladı:
Ak Parti iktidara geldiği ilk yıllarda büyük fikirleri olan
bir kadro partisiydi. Sadece “kamu yönetim reformu” bile başlı başına büyük
değişim içeriyordu. Merkezi yapının denetimde güçlenmesine karşılık,
hizmetlerin yerelleşmesi ve kamu kaynaklarının etkin kullanımını içeren çok
geniş bir projeydi. Oysa bugün yeni (örtülü) fonlar kurarak para toplanırken,
özellikle gelecek nesillerin gelirlerini ipotek eden çılgın projeler
uygulanıyor.
İlk yıllarda fikir partisi-kadro partisi olan görüntü, zaman
ilerledikçe yerini ve alanını daraltarak tabiri caiz ise yönünü çılgınlığa
çeviriyor. Bugün hangi kadronun büyük reform dediği ne gibi adımları var diye
bir soralım? İnanın verilecek cevap ele avuca dahi sığmayacaktır. Daha bir yıl
önce kurulan Türkiye Varlık Fonu’nun bile, yıl geçmeden reorganize edilmesi
gerektiği anlaşılıyor. En büyük reform denilen zorunlu BES sisteminden kaçan
kaçana…
Yıllar geçiyor ama bir türlü büyük üretim yatırımları
gelmiyor… Yıllar geçiyor ama bir türlü cari açık kapanmıyor. Türkiye üretim
gücünü kaybettikçe, yabancı sermayenin beslediği ithalatçı ülke konumunu
pekiştiriyor. 2008 yılında 132 milyar dolar olan ihracatımız 2016 yılında
sadece 142 milyar dolara çıkabiliyor.
Aradan yıllar geçiyor ama ülke hala “patinaj” yapıyor. Ama
bu süreçte (2008-2016) ülkenin dış borçları 280 milyar dolardan 405 milyar
dolara yükseliyor. Kısaca yıllar geçtikçe fikirler azalıyor ve çılgınlık
başlıyor. Dünyada kimsenin yapmadığı şekilde tek bir alanda 1000 MW kapasiteli
güneş santrali kuruyoruz. Güneş gidince bir dert, güneş gelince daha büyük
dert. Ani elektrik yükselmesi ve eksilmesini kimse çözememiş ama galiba bizim
çılgınlığımız çözecek.
Ve asıl nokta da şu ki; bu çılgın projelerin tüm mali yükünü
gelecek kuşakların gelirini ipotek ederek yapıyoruz. Elbette bunu köyde yaşayan
vatandaş hissetmiyor-görmüyor.
Ama ufka bakanlar için bulutların rengi hiç de beyaz değil.
Sıradaki, Elif Çakır: “AKP’deki gerilime Erdoğan sebebiyet veriyor”
Karar yazarı Elif Çakır, “AK Parti bugün kimi temsil ediyor!” başlıklı
yazısında AKP içindeki gerilimden Erdoğan’ı sorumlu tuttu, AKP’nin halka
formaliteden giden ve ticari şirkete dönüşen bir hale büründüğünü söyledi
AKP içindeki rahatsızların adresi ve sesine dönüşen Karar
gazetesinde, iç gerilimlere ilişkin bir yazı da Elif Çakır’dan geldi.
Çakır, “AK Parti bugün kimi temsil ediyor!” başlıklı
yazısında iktidarda geçen yıllarda yaşanan dönüşümü kaleme aldı.
“Erdoğan’ın gerginliğe sebebiyet vermemesi mümkün değil”
AKP’nin daha düne kadar teşkilat sorunlarıyla değil
Türkiye’nin sorunlarıyla ilgilendiğini, partinin dizaynını değil demokrasi ve
özgürlükleri esas aldığını, yargı reformlarıyla değil demokrasi paketleriyle
gündem olduğunu ileri süren Çakır, yine bugüne kadar AKP’nin iç meselelerinin,
hatta kavgalarının ne medyaya ne de kulislere yansıdığını anımsattı.
Bugün ise AKP il-ilçe teşkilat kongrelerinden tartışma ve
kavga haberleri yükseldiğine dikkat çeken Çakır, bu gerilimden Erdoğan’ı
sorumlu tuttu:
Belli ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AK Parti Genel Başkanı
olduğu günden bu yana partisine, teşkilatlarına yönelik yaptığı sert
eleştiriler teşkilatlarda da bir gerginliğe sebebiyet vermiş. Kaldı ki
Erdoğan’ın ‘teşkilatlara yönelik’ yaptığı sert sözlerin teşkilatlarda gerilime
sebebiyet vermemesi mümkün değil.
Zira, AK Parti teşkilatlarında bayrağı “halefine” teslim
edecek olan “selef” bayrağı “hasbi değil hesabi”, dinamik değil “metal
yorgunu”, “dava adamı olmadığı”, “üzerinde yolsuzluk şaibesi”, “kutlu yürüyüşe
engel”, “millete hizmette laubali” ya da “kripto FETÖ’cü” olduğu için teslim
etmiş olacak.
“Halka gidiş formaliteye dönüştü”
AKP’nin halk içinden çıktığını, bir halk partisi olduğunu,
bu nedenle de bugüne dek Erdoğan’ın ağzından “Halka ulaşacağız” gibi ifadeler
çıkmadığını ifade eden Çakır, bugün ise halka gidişin bir formaliteye
dönüştüğünü söyledi:
Şimdi yine gidiyor AK Parti vatandaşın evine, ofisine.
Sokakta gördüğü zaman yine tokalaşıyor. Ancak bir farkla: Dün samimiyetle
yapıyordu bugün bu ziyaretler bir formaliteye dönüşmüş durumda.
Dün vatandaşın evine gittiğinde, bir dostunun evine,
akrabasının evine, ana baba ocağına gitmiş gibi gidiyordu, bağdaş kurup
oturuyordu, sıkılmıyordu, bugün bağdaş kurmakta zorlanıyor.
“Ticari şirket görüntüsünden kurtarılmalı”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “hasbilikten hesabiliğe savrulduk”
sözleri özeleştiri olduğu kadar sorunun tesbiti açısından da önemlidir. Ancak
bunun gereği yapılması kaydıyla.
Gereğinin yapılması ise, yine Erdoğan’ın sözleriyle
söyleyelim, AK Parti’nin etrafına “ticari olarak” odaklanan “canda olsa”
gereğinin yapılmasıdır. AK Parti’nin ticari şirket görüntüsünden
kurtarılmasıdır.
Ve AK Parti şu soruya cevap bulmalıdır: AK Parti bugün kimin
temsilcisi konumunda ve kimin sesidir?