“Kısa ve orta vadede “endüstriyel futbol” dediğimiz anafordan kurtulmak pek olanaklı ve mümkün görünmediği için hiç olmazsa düşünün ve sizlere dayatılana alet olmak yerine “karşı çıkın” ve bir adım atın. Dedik ya, ne olacaksa burada, bu ülkede olacak”
A Milli futbol takımı dünya kupası vizesi alamayınca “birileri” tarafından hemen gündeme getirilen altyapı meselesi ve bu meseleye eklenmeye çalışılan yabancı futbolcu sınırı / sayısı, saçma sapan bir biçimde ve sanki futbolumuzun en temel iki meselesiymiş gibi lanse edilmeye çalışılınca, varılması gereken noktanın -tabii öyle bir nokta varsa eğer- lüzumsuzluğu da açık seçik bir biçimde ortaya çıkmıştır.
Hemen belirtelim, bu yazıda, var olanı tekrar edip kafa ütülemeye hiç niyetimiz yok. Var olanı tekrarlamak hiçbir şeyi çözmüyor çünkü. Hastalık bellidir ve ortadan kaldırılmayı beklemektedir. Bu da çözüm üretmek ve önermekle oluyor. Bu ülke futbolu artık dibe vurmuştur. Tespitimiz budur. Ortalama bir futbol izleyicisi olarak elbette ki önerilerimiz de olacaktır.
İşe önce “şifreli maç yayını” kepazeliğinden kurtulmakla başlanılmalıdır. 1996 yılından beri ülke gündeminde olan şifreli yayın olgusu, 21 yıl sonunda, futbolumuzdaki bütün olumsuzlukların adeta tek kaynağı haline gelmiştir.
Devlet ve federasyon, şifreli maç yayınından gelen finans kaynağını ikame edecek yeni kaynaklara yönelik çalışmalar yapmalı ve önlemler almalıdır. Bunun için işe örneğin “vergi” ve “reklam gelirleri”yle başlanılabilir. Yerli ya da yabancı futbolcu ayrımı olmaksızın, bütün transfer ücretleri, kulüp ürün satışları, reklam ve bilet gelirleri vergilendirilmeli, bunlarla ilgili olarak mevcut tüm muafiyetliklerden ve “af”lardan vazgeçilmelidir.
Şifreli yayın, altyapıların gelişiminin önündeki en büyük engellerden biridir. Şifreli yayın kepazeliğine son vermek, bütün futbol kulüplerinin mecburen ve “seve seve” kendi özkaynaklarına, yani altyapıya yönelmeleri anlamına gelecektir. Çünkü; “ne olursa olsun, kazan” temeli üzerinde yükselen ve bu nedenle hem kulüpler hem de taraftarlar noktasında korkunç ama izleyici için tamamen yararsız bir rekabeti gündeminde tutmak zorunda olan şifreli yayın için altyapı süreçlerini beklemek veya desteklemek daima karsızlık ve getirisizlik anlamına gelmektedir. Tasfiyesi ise doğaldır ki, en başta ve her şeyden önce kulüplerin kendi özkaynaklarına dönmelerinin yolunu açacaktır.
“Arena”lar inşa etmek ve bunların sayılarını çoğaltmak yerine, semt sahaları yapmak ve asıl bunların sayılarını artırmak futbolun altyapısı için olmazsa olmazlardandır. Unutulmamalıdır ki, “arena”lar birer yol yordam bilmeme, ya da işbilmezlik görgüsüzlüğüdür. Futbolumuzun görgüsüzlüklere ve bu görgüsüzlüklerle böbürlenmelere değil, sağlıklı altyapılara ihtiyacı vardır. “Arena”, içlerinde oynayacak altyapısı sağlam futbolcular olmadığı sürece, boş yatırımlar olarak anılacaklardır.
Futbolla ilgili bütün legal ve illegal bahis oyunları engellenmelidir. Bahis, futbolun ve sporun özüne aykırı bir manipülasyon aracıdır. Sporda “mış” gibi yapmanın yeri olmamalıdır. Bahis olgusu, futbolumuz adına, şifreli yayın kepazeliği kadar tehlikelidir.
Futbol federasyonunun yaklaşık 25 yılı bulan özerk statüsünden vazgeçilmeli ve üzerinde devlet denetimi sağlanmalıdır. Her üyesinin istediği gibi at oynatabildiği bir yapının futbolun geleceği adına olumlu, bilimsel, iyi ve doğru adımlar atmasını beklemek ahmaklıktır. Nitekim bu dediğimizle ilgili sonuçlar da ortadadır.
MHK’nin örgütsel yapısı yeniden ele alınıp gözden geçirilmeli, kurum kendi içerisinde çöreklenmiş bütün “yancı” ve “yoz” unsurlardan temizlenmeli ve bütün uygulamaları denetlenmelidir.
Yazılı ve görsel medyadaki “futbol yorum”(?!) programlarının ve yayınlarının tümüne son verilmeli ve özellikle hakemlere yönelik yayınlar kesinlikle yasaklanmalı ve böylelikle hakemlik kurumunun rahatlaması sağlanmalıdır.
Futbolu bırakmış olan sporcuların, kısa ve rahat yoldan para kazanmak adına, televizyon kanallarındaki rezil ve iğrenç “yorum”(?!) programlarına kapağı atmalarının önüne geçilmeli, onlardan, ülke futbolu adına verim almaya devam etmenin en sağlıklı yolları bulunmalıdır. Bu konudaki görev ve sorumluluk federasyon ve devlete aittir.
Küsen futbol izleyicisini tekrar geri döndürmek adına, Passolig uygulamasına acilen son verilmeli ve giderek bir zulüm haline gelen bu olgu yerine, maç biletlerinin satışının “ama”sız, “şart”sız kulüplere bırakılmasının eskiden olduğu gibi tekrar önü açılmalıdır.
Kulüp başkanlarının beslemeleri olan “güya” taraftar gruplarıyla kulüplerin arasındaki organik bağ kesilmeli ve bu yapılar, 6222 sayılı yasanın asıl hedef kitlesi haline getirilmelidir.
Futbolcu olmayı yalnızca para kazanmak üzerine oturtmuş çarpık ama egemen anlayışı ortadan kaldıracak ve bu anlayışa göre şekillenmiş olan “futbolcuya dayalı düzen”leri yıkacak çok yönlü eğitim çalışmaları uygulamaya konmalı ve bu çalışmalar her kulüp düzeyinde zorunlu hale getirilmelidir.
Hiç kuşkusuz daha birçok çözüm ve öneri sıralanabilir, tartışılabilir. Şifreli maç yayını kepazeliğinden başlayarak bizim şimdilik ilk akılımıza gelenler bunlar.
Bu satırların yazarının, “Yayıncı Kuruluş-TFF-MHK Konsorsiyumu” olarak adlandırdığı “çete”nin tasfiyesi adına, eğer bir futbol tutkunuysanız, sizler de arada bir düşünün. Düşünün, çünkü başka bir Türkiye yok. Ne olacaksa burada, bu ülkede olacak.
Kısa ve orta vadede “endüstriyel futbol” dediğimiz anafordan kurtulmak pek olanaklı ve mümkün görünmediği için hiç olmazsa düşünün ve sizlere dayatılana alet olmak yerine “karşı çıkın” ve bir adım atın. Dedik ya, ne olacaksa burada, bu ülkede olacak.
Sevgiyle, dirençli ve uyanık kalın!
(HAYRİ GÜNEL)