Önce kurun Gezi değil ekonomideki kırılganlıklar nedeniyle
arttığını ima eden Babacan, şimdi de 'döviz borcu fazla, tedbir lazım' diyen
Şimşek'in ipi çekildi. Erdoğan çok net: Kriz demek yedi günahın en büyüğü!
Şimşek ve Babacan'ın tasfiyesi sadece AKP için değil, İslami burjuvazi
açısından da çok önemli bir değişimin işaretidir…
İspanyol ressam Goya’nın tablosu ‘Çocuklarını Yiyen Satürn’,
güç histerisine kapılan mitolojik tanrı Kronos’un kendisini tahtından
edeceklerini düşündüğü evlatlarını canlı canlı yemesini anlatır. Ama bu
karanlık hikayenin sonu Kronos’un arzu ettiği gibi bitmez…
AK Parti kendi mitini kurarken en önemli söylemi ekonomiydi.
Uzun yıllar ekonomik başarı, ‘yeni Türkiye’nin anlatısı’ olmayı sürdürdü; ta
ki, rant ve ihale düzeninin kurumsal yapıya kene gibi yapışmasına, iktisadi
aklın savaş düzenine geçmesine kadar.
Ali Babacan ve Mehmet Şimşek, ekonomik başarının
yıldızlarıydı. Eğitimleri, finans kariyerleri pek az AK Parti’lide vardı.
Uluslararası saygınlıkları da öyle. Herhangi bir ülkeden sınır dışı edilmediler,
toplantıları engellenmedi; bilakis, yabancı ekonomi çevrelerince ‘yılın
siyasetçileri’ seçildiler. Belki de hepsinden önemlisi ikisinin de siyasete AKP
ile başlamaları, öz evlat olmalarıydı.
Babacan ve Şimşek’in AKP’yi aşan bir yüzü daha var elbette.
Onlar, aynı zamanda İslami burjuvazinin; Anadolu Kaplanları’ndan yetişen
alaylı, tüccar kökenli ekonomi erbabının dışında uluslararası onaylı
profesyonelleriydi. Dolayısıyla maruz kaldıkları muamele aynı zamanda İslami
sermayenin uluslararası iddialarının da sapması anlamına geliyor.
Bu bakımdan iki ismin siyasi serüveni, AKP’nin ve İslami
sermayenin rotasının serencamı gibidir.
ÇIKRIKÇILAR’DAN YETİŞEN BİR BURJUVA
Muhafazakar esnafın kalbi Ankara Çıkrıkçılar Yokuşu’nun
çırağı, TED Koleji ve ODTÜ’nün birincisi, ABD’de işletme yüksek lisanslı,
uluslararası finans kuruluşlarının parlak yöneticisi Ali Babacan tam bir
burjuva gibi yetişti. Golf alışkanlığı, kayak ve trekking tutkusuyla CV’sinde o
dönem Cumhuriyet kadrolarını huylandıracak tek satır bile olmaması AKP için
nimetti. Recep Tayyip Erdoğan’ın isteği, Abdullah Gül’ün ısrarıyla siyasete
girdi.
Bir dava adamı mıydı? Öyle kefenlere bürünüp öfkeli
belagatler sergilemedi ama beş vakit namazlı, ‘ağzı dualı’, dededen miras
ahilik ağırlığıyla tipik AKP’lilerden kesinlikle farklıydı. Babadan öğrendiği
“tüccarın kredisi itibarıdır” sözünü siyasette sergileyemese de, ekonomi
icraatlarını anlatırken sürekli tekrarladı. Peki o itibara ne oldu?
Gezi kırılmaydı. Açıktan olmasa da düşüncesini etrafına
yaydı. 17 Aralık’ta da yine farklı düşündüğü kulislerde dolandı durdu. Asıl
kopuş döviz kurunun yükselmesiyle başladı. Zira, kurdaki baskının Gezi değil
ekonomideki kırılganlık olduğunu ima ediyordu. Ne var ki her gelişmeyi siyasi
ikbaliyle tartan Erdoğan için sorun Merkez Bankası’nın tutumuydu. Babacan,
Erdoğan’ın Merkez Bankası’nın faizleri indirmesi baskısına direndi, dönemin
başkanı Erdem Başçı’nın arkasında durdu. Üst kurullara dokundurmaması nedeniyle
de bürokrasinin, vekillerin ve saray çevresine kamp kuran ihaleci/inşaatçı
güruhun hedefi haline geldi.
Sarayın danışmanları Yiğit Bulut ve Cemil Ertem’in ağır
saldırısı ve 2015 Mart’ında Erdoğan’ın açık açık “Kendilerine çekidüzen
versinler” sözü, ‘itibar parçalama’ operasyonunu başlattı. Nihayetinde
trollerce kurdaki yükselişin müsebbibi diye çarmıha gerildi, Pelikan
Dosyası’nın kalemlerince de ‘Hamamönü hizbi’nin üyesi olarak lekelendi.
Tabuta son çiviyi ise damat Berat Albayrak, Sabah’taki
köşesinden çaktı: “Piyasadaki arkadaşlar şunu da gayet iyi biliyor ki çıpa
herhangi bir şahıs değil, bugüne kadar yaşanan tüm zor dönemlerde dahi mali
disiplinden ödün vermeden aldığı cesur kararlarla ülkeyi bu noktaya getiren
sağlam irade oldu. Ama bu çıpa illa bir kişiyse onun da kim olduğunu sokaktaki
vatandaştan bile daha iyi bilmekteler… 35 yaşındaki bir gence güvenip krizdeki
Türkiye ekonomisi emanet edildi ve bu güçlü siyasi liderliğin yadsınamaz
desteğiyle tarihi ekonomik başarılar elde edildi.”
YEDİ GÜNAHIN EN KÖTÜSÜ: KRİZ
Fakir Batmanlı bir ailenin 9 çocuğundan biri, AÜ. Siyasal Bilgiler
Fakültesi İktisat mezunu, İngiltere Exeter Üniversitesi’nden yüksek lisanslı,
New York ve Londra’da ünlü finans kuruluşlarının ekonomisti, Emerging Markets
dergisinin “Avrupa’da Yılın Maliye Bakanı” ünvanlı Mehmet Şimşek’in ise,
Babacan’dan tek farkı aile servetiydi.
Maliye Bakanlığı döneminde de halen sürdürdüğü Ekonomiden
Sorumlu Başbakan Yardımcılığı görevinde de hep ekonomi içinde kalmaya çabaladı.
O da kefen giymedi, bağıra çağıra konuşmadı ama rakamlarla derdini anlatırken
bile ‘davaya’ bağlılığını yitirmedi. Ekonomik aklı tartışılsa da iş
dünyasındaki saygınlığı yerindeydi lakin, bu saygınlığın hükümette karşılığı
yoktu. Dişlerine bir kere Babacan’ın kanı değen saray danışmanlarının nezdinde
Şimşek kolay lokmaydı. Trollerin rahatça ‘İngiliz Mehmet’ lakabını takması
bundandı.
Son Uludağ Ekonomi zirvesindeki konuşması, bardağı taşıran
damla oldu. Basının karşısına geçip reel sektörün ciddi döviz borcu olduğunu ve
bunun da büyük sıkıntılara yol açacağını söyledi. “Şu anda ekonomiler büyüyor
ama” dedi, “yağmur geliyor ve biz tedbir almalıyız!”
Muhaliflerin yüzüne yüzüne çarpılması gereken büyüme
rakamına rağmen, “kriz gelebilir” demek affedilmez bir suçtu. Erdoğan’ın,
“Aramızdaki bazı arkadaşların ülkemizdeki ekonomik durumun sıkıntılı olduğuna
dair açıklamalar yapacak kadar yanlışın içine düştüklerini görmek bizi üzdü.
Ülkenin bu psikolojik üstünlüğünü, uluslararası camiaya vermesi gereken
arkadaşlar bu tür yanlışı yaparlarsa affedilir yanı olamaz” sözleri, Şimşek
için sonun başlangıcıdır.
Önce Babacan şimdi de Şimşek’in tasfiyesi, 2019 seçimine
freni boşalmış kamyon misali sürüklenen Türkiye’nin kurumsal ekonomi idaresinin
tamamen tasfiyesi anlamına geliyor. Erdoğan iki öz evladı da yerken açıkça
mesajını veriyor çünkü: Bugün kriz demek, işlenebilecek yedi günahın en
kötüsüdür!
Ekonominin dümeninde artık; çift tabancalı mücahit Yiğit
Bulut, ABD’nin çelik kotasına karşı Türk pamuğuyla misilleme yapmayı düşünen
Cemil Ertem ve Doç. ünvanını bulduğu her yana yapıştıran, koca bir ekonomiyi
gelen Rus turistler üzerinden okumaya çalışan Hatice Karahan bulunuyor. Ha bir
de “Afrin’de 50 şehit verdik ama müteahhitlik işlerini biz alacağız” diyen
İlnur Çevik var tabi…
Kronos’a ne mi oldu? Üç kızı, iki oğlunu peş peşe yutmanın
hırsıyla son oğlu Zeus’un yerine karısının verdiği kayayı bakmadan mideye
indirdi. İşte o kaya, Şimşek’in de dediği gibi, yuvarlana yuvarlana büyük bir
gürültüyle geliyor…
(Bahadır Özgür - bozgur@gazeteduvar.com.tr –
GAZETEDUVAR)