Brezilya ve Meksika’nın ardından Latin Amerika’nın üçüncü
büyük ekonomisine sahip olan Arjantin’de halk, ekonomik krizle beraber hızla
yükselen enflasyon ve işsizliğe karşı ayakta. Sendikalar, IMF ile anlaşma
imzalayan hükümetin uyguladığı kemer sıkma politikalarına karşı 24-25 Eylül
tarihlerinde greve gitti…
Arjantin, ulusal para birimi Peso’daki önlenemeyen değer
kaybı ve Dolar cinsinden olan dış borcun kontrolden çıkmasıyla beraber Mayıs
ayı başında “yatırımcıların güvenini yeniden tesis etmek” adına, ABD’nin de
desteğiyle IMF’nin kapısını çalmıştı. Ancak 2018’in ilk yarısında değerinin
üçte birini kaybeden Peso, Arjantin’in IMF’den 50 milyar dolarlık borç
alacağının belli olduğu Haziran ayından bu yana yüzde 15 daha değer kaybetti.
Arjantin Merkez Bankası’nın döviz rezervlerinin önemli bir kısmını satması ve
sürekli faiz artışına gitmesi de (son olarak Ağustos ayı sonunda yüzde 60’la
rekor seviyeye çıkarıldı) bu kayıba engel olamadı.
Ulaşım, barınma ve temel gıda maddeleri enflasyondan en çok
etkilenen kalemler oldu. İthal ürünlerde fiyatlar günlük olarak belirlenmeye,
kitapçılarda iki haftada üç kez fiyat değişimi yapılmaya başladı. Hükümet,
ekonomik tedbir paketi kapsamında Sağlık, Çalışma, Enerji ve Kültür
bakanlıklarının da arasında olduğu 10 bakanlığı kapatarak bakanlık sayısını
yarı yarıya indirdi. Kamuda toplu işten çıkarmalar yapıldı ve” kemerin
sıkıldığı” ilk yer eğitim oldu.
Enflasyon oranının yıl içinde yüzde 35 arttığı, çalışanların
maaşlarının ise aynı kaldığı Arjantin’de, Mauricio Macri hükümetinin IMF ile
varılan anlaşma sonucu uygulayacağı kemer sıkma politikaları ise halkın
tepkisine neden oluyor.
İlk hedefi emekçiler oldu
IMF politikalarını uygulayan hükümetlerin halk isyanlarıyla
peşpeşe devrildiği 2001 krizi sonrasında iktidara merkez sol Kirchner
hükümetleri gelmişti. Ne var ki onlar da işçilerin ve sermayenin talepleri
arasında bocalayıp sol politikaları hayata geçirmekten imtina edince taban
desteğini yitirdi. Emekçiler üzerindeki ekonomik sorunların giderek
ağırlaşmasıyla 2015 yılındaki seçimlerini Kircner kaybetti, sağcı Macri
kazandı.
“Arjantin’i ekonomik ve politik sorunlarından kurtarma”
iddiasıyla iktidara gelen Macri, neoliberal politikaları tekrardan hayata
geçirdi. Göreve gelir gelmez binlerce kamu işçisini işten çıkardı ve 17 milyon
emekliden 5,6 milyon dolar “tasarruf” elde edilen tartışmalı “emeklilik
reformu”nu da 2017’de devreye soktu. Tüm bunlar ülkedeki sermaye kaçışını
engellemeyince de soluğu IMF kapısında aldı.
Halk IMF karşısında ayakta
Kemer sıkma politikalarını protesto eden sendikaların bir
kısmı, 12 Eylül’de uyarı grevine çıktı ve 24-25 Eylül’de yapılacak genel greve
çaprı yaptı. Arjantinliler, hükümetlerin 1956 yılından bu yana tam 39 kez
anlaşma imzaladığı IMF’yi iyi biliyor. Bu yüzden eylemlere katılım da oldukça
kitlesel oluyor.
24-25 Eylül’deki genel grev, Macri görevi devraldığından bu
yana yapılan 4. genel grev. CGT, CTA-A, CTA-T’nin çağrıcılığındaki grev
kapsamında, 24 Eylül günü başkent Buenes Aires ve ülke çapında yürüyüşler
düzenlendi, ardından 36 saatlik iş bırakma eylemi yapıldı. Grev taksiler,
havaalanları, okullar, hastaneler, bankalar, limanlar, dükkanlar, barlar, hatta
bazı süpermarketlerde etkili oldu. Tren, metro, otobüs seferleri yapılmadı.
Sendikalar, greve kayıtsız kalınması halinde hükümetle
anlaşmaya varılana, hatta ekonomik model komple değişene kadar eylemlerin
süreceğini açıkladı.
Ekonomik ve toplumsal yapısındaki benzerlikler nedeniyle
Türkiye ile aynı kuşakta sayılan Arjantin’de yaşananlar bizim açımızdan da
uyarıcı nitelikte. Krizin nedenleri ve ilk etkileri neredeyse birebir
örtüşüyor. Arjantinli emekçilerin mücadeke deneyimlerini yakından izlemekte
fayda var. Çünkü anlatılan bizim hikâyemiz. (DENİZ ÖZGE GÜRSU-SENDİKA.ORG)