2 yıl 6 ay cezaya çarptırılan Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, devletin gözlemci olarak sokmadığı cezaevlerine ‘resmi izleme müfettişi’ olarak gireceğini söyledi...
Bianet'ten Ekin Karaca'nın haberine göre, Barış İçin Akademisyenlerin “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisini imzaladıkları için "Terör örgütü propagandası" suçlamasıyla yargılanan akademisyenlerden Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı ile kendisine verilen iki buçuk yıllık ertelemesiz hapis cezası sonrası açıklamalarda bulundu.
“Suç delili değil, savunma delili”
Şebnem Korur Fincancı hapis cezasına ilişkin açıklamalarından başlıklar şöyle:
"Aslında yeni delil olarak dosya koydukları Cizre Raporu yeni değil. Çünkü zaten beyanımızda biz Cizre raporunu sunmuştuk. Hatta ben fotoğraflarla bir PowerPoint sunumu yapmıştım. Cizre'de saptadıklarımızı, bulgularımızı mahkeme heyetiyle paylaşmıştım. O nedenle yeni bir delil değil. Üstelik bu savunma delili; suç delili de değil. Cezayı artırma çabası var. Cizre Raporu'nun devletin canını çok acıttığını biliyoruz zaten. Daha rapor çıkar çıkmaz, üç ay içinde beni derdest edip 10 gün de olsa cezaevine gönderdi devlet."
“Madalya takmaya devam ediyorlar”
"Dolayısıyla onların canı yandı. Ne iyi ki, hissediyorlar bir şeyler. Hala aslında suçluluk duygusuyla boğuşuyorlar. Farkındalar, orada yüzlerce sivilin öldürüldüğünü ve bunun açıkladıkları gibi olmadığını... Bu ceza da aslında onun cezası."
“Bir yerden ceza vereceklerdi. O yüzden hepimizden birer birer nasıl intikam alacaklarını hesaplayarak, aslında ortak bir eylemin, suça ortak olmama iradesinin ayrıştırılmış bir yargılama süreciyle karşı karşıyayız."
“Ama bu bir onur diye düşünüyorum ben. Bize madalya takmaya devam ediyorlar."
“Cezaevi dert değil, fırsat”
Kendisi için cezaevine girmenin dert olmadığını, tersine bir fırsat olarak bile görülebileceğini ifade eden Korur-Fincancı şöyle devam etti:
"Çünkü devlet bizi insan hakları mücadelesi yürüten sivil örgütler olarak sokmadığı cezaevlerine ‘resmi izleme müfettişi’ olarak sokmuş oluyor. Ben de gözlemlerimi yapacağım. Çünkü cezaevleri özellikle bu dönemde işkencelerin en ağır biçimde yapıldığı iddia edilen yerlere dönüştü. En azından ben de yerinde görüp, tespitlerimi yapıp devletin canını acıtmaya devam edeceğim."
“Gelecekte hukuk öğrencileri için çok değerli belgeler arşive giriyor”
Korur-Fincancı, akademisyen yargılamalarındaki en önemli kazanımlardan birinin örülen dayanışma ağı olduğu görüşünde:
Herkes kendi durduğu yerden devlete eleştirel bakışını yazılı olarak sunup adliye arşivlerine sokuyor.
Bugün için değil belki ama gelecekte hukuk doktorası yapan öğrenciler o arşivlerden çok kıymetli belgeler çıkartmış olacaklar. Bir kere onun için tarihe not düşülüyor.
İkincisi bu dayanışma gittikçe güçlendi. Birbirini hiç tanımayan insanlar önce tanıştık, sonra arkadaşlık bağları kurduk, sonra da yoldaş olduk, aynı yolda yürür olduk.
Belki teşekkür borçluyuz onlara. Bu sessizlik ve yalnızlaşma ikliminde bizi bir araya getirdikleri için...”
Gazetecilik öğrencileri için de kıymetli kaynaklar olacak” Peki ya gelecekte basın yayın öğrencileri için bugün yaşananlar ne ifade edecek?
“Onlar için de çok kıymetli kaynaklar olacak tabii ki” diyen Prof. Dr. Korur-Fincancı şöyle devam etti:
“Bir de bu işin utanç boyutu var. Kendi mesleklerinde ne kadar utanç verici işler yapılmış olduğunu görecekler. Ama bir de onur verici işlere imza atanları düşünecekler. Onurlu gazetecileri görecekler.”
Bianet'ten Ekin Karaca'nın haberine göre, Barış İçin Akademisyenlerin “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisini imzaladıkları için "Terör örgütü propagandası" suçlamasıyla yargılanan akademisyenlerden Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı ile kendisine verilen iki buçuk yıllık ertelemesiz hapis cezası sonrası açıklamalarda bulundu.
“Suç delili değil, savunma delili”
Şebnem Korur Fincancı hapis cezasına ilişkin açıklamalarından başlıklar şöyle:
"Aslında yeni delil olarak dosya koydukları Cizre Raporu yeni değil. Çünkü zaten beyanımızda biz Cizre raporunu sunmuştuk. Hatta ben fotoğraflarla bir PowerPoint sunumu yapmıştım. Cizre'de saptadıklarımızı, bulgularımızı mahkeme heyetiyle paylaşmıştım. O nedenle yeni bir delil değil. Üstelik bu savunma delili; suç delili de değil. Cezayı artırma çabası var. Cizre Raporu'nun devletin canını çok acıttığını biliyoruz zaten. Daha rapor çıkar çıkmaz, üç ay içinde beni derdest edip 10 gün de olsa cezaevine gönderdi devlet."
“Madalya takmaya devam ediyorlar”
"Dolayısıyla onların canı yandı. Ne iyi ki, hissediyorlar bir şeyler. Hala aslında suçluluk duygusuyla boğuşuyorlar. Farkındalar, orada yüzlerce sivilin öldürüldüğünü ve bunun açıkladıkları gibi olmadığını... Bu ceza da aslında onun cezası."
“Bir yerden ceza vereceklerdi. O yüzden hepimizden birer birer nasıl intikam alacaklarını hesaplayarak, aslında ortak bir eylemin, suça ortak olmama iradesinin ayrıştırılmış bir yargılama süreciyle karşı karşıyayız."
“Ama bu bir onur diye düşünüyorum ben. Bize madalya takmaya devam ediyorlar."
“Cezaevi dert değil, fırsat”
Kendisi için cezaevine girmenin dert olmadığını, tersine bir fırsat olarak bile görülebileceğini ifade eden Korur-Fincancı şöyle devam etti:
"Çünkü devlet bizi insan hakları mücadelesi yürüten sivil örgütler olarak sokmadığı cezaevlerine ‘resmi izleme müfettişi’ olarak sokmuş oluyor. Ben de gözlemlerimi yapacağım. Çünkü cezaevleri özellikle bu dönemde işkencelerin en ağır biçimde yapıldığı iddia edilen yerlere dönüştü. En azından ben de yerinde görüp, tespitlerimi yapıp devletin canını acıtmaya devam edeceğim."
“Gelecekte hukuk öğrencileri için çok değerli belgeler arşive giriyor”
Korur-Fincancı, akademisyen yargılamalarındaki en önemli kazanımlardan birinin örülen dayanışma ağı olduğu görüşünde:
Herkes kendi durduğu yerden devlete eleştirel bakışını yazılı olarak sunup adliye arşivlerine sokuyor.
Bugün için değil belki ama gelecekte hukuk doktorası yapan öğrenciler o arşivlerden çok kıymetli belgeler çıkartmış olacaklar. Bir kere onun için tarihe not düşülüyor.
İkincisi bu dayanışma gittikçe güçlendi. Birbirini hiç tanımayan insanlar önce tanıştık, sonra arkadaşlık bağları kurduk, sonra da yoldaş olduk, aynı yolda yürür olduk.
Belki teşekkür borçluyuz onlara. Bu sessizlik ve yalnızlaşma ikliminde bizi bir araya getirdikleri için...”
Gazetecilik öğrencileri için de kıymetli kaynaklar olacak” Peki ya gelecekte basın yayın öğrencileri için bugün yaşananlar ne ifade edecek?
“Onlar için de çok kıymetli kaynaklar olacak tabii ki” diyen Prof. Dr. Korur-Fincancı şöyle devam etti:
“Bir de bu işin utanç boyutu var. Kendi mesleklerinde ne kadar utanç verici işler yapılmış olduğunu görecekler. Ama bir de onur verici işlere imza atanları düşünecekler. Onurlu gazetecileri görecekler.”