Türkiye'de bir haftadır tanzim satış 'müsameresi' oynanıyor. Peki nedir bu 'müsamerenin' nedeni? Neyin hazırlığı yapılı...
Türkiye'de bir haftadır tanzim satış 'müsameresi' oynanıyor. Peki nedir bu 'müsamerenin' nedeni? Neyin hazırlığı yapılıyor? Seçimden sonra gündeme gelmesi beklenen yeni Hal Yasası'yla bugünkü tanzim satış şovunun nasıl bir bağlantısı var? Yeni Hal Yasası neleri öngörüyor? Gıda tekelleri, devasa tarım şirketleri bu işin neresinde? Çiftçi-Sen Genel Sekreteri Ali Bülent Erdem'le konuştuk...
Son günlere damgasını vuran fotoğraflardan biri, Cumhurbaşkanlığı da yapan AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan'ın, Hazine ve Maliye Bakanlığı da yapan damadı Berat Albayrak'ın hıyar tezgahının başındaki fotoğrafı oldu.
Evet, tanzim satış şovlarından söz ediyoruz... İstanbul ve Ankara'da kurulan çadırlarda, ayazda metrelerce kuyruk oluşturan vatandaşlara sınırlı miktarda biber, domates, soğan, patates satılan tanzim satış "müsameresi."
Adeta "kabzımallara karşı mücadele eden cengaver Erdoğan" portresi çizilmeye çalışılıyor.
Biz de konuyu uzmanına, yıllardır tarım ve gıda, çiftçi ve üretici konularında mücadeleler veren Çiftçi-Sen Genel Sekreteri Ali Bülent Erdem'e sorduk.
Nedir bu "müsamerenin" nedeni? Neyin hazırlığı yapılıyor? Seçimden sonra gündeme gelmesi beklenen yeni Hal Yasası'yla bugünkü tanzim satış şovunun nasıl bir bağlantısı var? Yeni Hal Yasası neleri öngörüyor? Gıda tekelleri, devasa tarım şirketleri bu işin neresinde?
Biz sorduk, Çiftçi-Sen Genel Sekreteri Ali Bülent Erdem yanıtladı...
'BİR TAŞLA İKİ KUŞ VURMAK İSTİYORLAR'
Türkiye'de bir haftadır adeta bir tanzim satış müsameresi yaşanıyor. Eleştiriler var, onaylayanlar var... Siz ne düşünüyorsunuz bu tanzim satış uygulaması hakkında... Ardında yatan nedir, bu uygulama yeni bir şeylerin hazırlığı mıdır? Asıl amaçlanan nedir?
Bu tür popüler konuların tartışılması her zaman hoşa gitmiştir. Tartışmanın karmaşası içinde, iktidar esas yapmak isteğini hayata geçirmiştir. Bugün tanzim satışlarla iktidarın amaçladığı bir taşla iki kuş vurmaktır. Seçim öncesinde, üretici ve hal fiyatlarının altında ürün satarak propaganda yaparlarken; diğer yandan "Bakın işte, esas suçlu aracılardır ve hatta yeterli üretim yapmayanlardır" diyerek halleri şirketlere teslim edecek Yeni Hal Yasası'nın altyapısı oluşturmaktadırlar. Tanzim satışlar ortaya atıldığı ilk gün, altında yatanın asıl nedenin, yeni çıkarmak istedikleri Hal Yasası olduğunu biliyorduk.
'HALLERİ ŞİRKETLERE TESLİM ETMENİN YOLU YAPILIYOR'
Peki nedir bu yeni Hal Yasası? Seçimden sonra TBMM gündemine geleceği belirtiliyor. Yeni Hal Yasası'yla amaçlanan nedir?
Çocuktan al haberi derler ya, biz de asıl niyeti Abdülkadir Selvi’den öğrendik. Dedi ki, “Tarladan tezgâha uzanan gıda zincirinde yapısal dönüşümler öngören düzenleme ile tüm süreçlerde koordineli iyileşme amaçlanıyor.” Yani, halleri şirketlere teslim edecek yeni Hal Yasası ile birlikte, şirketleşmenin önünü daha da açacak bir dizi karar alınacak. Hazine toprakları şirketlere kiralanacak. Küçük çiftçiler, üreticiler, köylüler de "sözleşmeli üreticilik" adı altında şirketlerin, gıda tekellerinin sistemine bağlanacak.
Hal Yasası'yla öngörülen "sözleşmeli üreticilik" ne anlama geliyor?
Sözleşmeli üreticilik, bir çiftçi için kölelik anlaşması gibidir. Eşit olmayan koşullarda imzalamak zorunda bırakıldığı sözleşmelerle, şirketlere bağlanır. Artık çiftçilik ile ilgili bilgisinin hiçbir önemi kalmamıştır. Tarlasına ekeceği ürüne, ürünün cinsine, ne zaman ekeceğine, ne zaman gübre atacağına, ne zaman ve ne kadar ilaç kullanacağına kendisi değil, şirketler karar verir. Ürünün fiyatını bile şirketler belirler. Devletin garantör rolü bile oynamadığı bu sistemde, çiftçi yaptığı işe yabancılaşır, kendi toprağında işçileşir.
BUGÜNLERE NASIL GELİNDİ?
"Tanzim satış" adlı müsamere ile hazırlığı yapılan Hal Yasası arasındaki bağlantıyı nasıl kuruyorsunuz? Hal Yasası'nda başka neler öngörülüyor, taslak yasalaşırsa Türkiye'yi nasıl günler bekliyor?
Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için, ister istemez biraz şematize ederek kısaca anlatmaya çalışayım. Türkiye’ye, İkinci Dünya Savaşı sonrasında, endüstriyel tarım politikaları uygulaması dayatıldı. Bütün dünyaya dayatılan tarım tarzı da buydu zaten. Yani petrole dayalı, yüksek girdi gerektiren, uygun tohumların (hibrit), kimyasal gübrelerin, kimyasal ilaçların kullanıldığı, uygun sulama gerektiren pahalı bir üretim tarzı... Küçük bir çiftçinin bu tarzda, pahalı bir üretimi tek başına yapabilmesi mümkün değildi. Bu tarz tarımı çiftçilerin yapabilmesi, ancak desteklenmeleri halinde mümkündü. Ülkenin tarımsal yapısı da buna uygun olarak düzenlenmişti. Onun için Ziraat Bankası düşük faiz oranlarıyla üreticilere kredi veriyordu. 1980’lere kadar ürün desteklemeleri, girdi desteklemeleri yapılıyordu. Destekleme alımları yapılıyordu. Sübvansiyonlar uygulanıyordu. Bunlar uygulandığı için, bu üretim tarzı sürüyordu.
TARIM İŞTE BÖYLE BİTİRİLDİ...
24 Ocak kararları alındı, 12 Eylül faşist darbesiyle ülke vahşi neoliberal politikalara sert bir yaşandı...
Evet... İşte 1980’lerden sonra neoliberal politikaların baskınlık kazanmasıyla birlikte, küresel gıda ve tarım şirketleri “Artık bizim size ihtiyacımız yok, devlet devreden çıksın, küresel tarım şirketleri çiftçilerle baş başa kalsın” denildi. Ülkenin tarımsal yapısının tepeden tırnağa dağıtılması istendi ve dağıtıldı. 1999 ve 2001 yılında IMF ve Dünya Bankası’nın "tarımda dönüşüm programları" uygulanmaya başladı, AKP bu programları iştahla uyguladı. Çiftçileri üretim sürecinde destekleyecek, ürettikleri ürünleri piyasada koruyacak, piyasa düzenlemesi yapacak kurumlar yok edilmişti. Yetmiyormuş gibi, hangi ürün hasat ediliyorsa, o ürün ithal edilerek ürün fiyatları baskı altına tutuldu. Çiftçiler ne üretirse üretsin kazanamamaya, iflas etmeye başladı. TÜİK verilerine göre toplam tarım alanları 2001 yılında 41 milyon hektar iken, 2017 yılında 38 milyon hektara geriledi. Tarımdaki istihdam 17 yılda 2.4 milyon azalarak 5.3 milyona düştü. İşte, ortaya çıkan tablo bu...
'TANZİM SATIŞ' İLE AMAÇLANAN NE?
Tanzim satış uygulamasına gelirsek...
Tanzim satışlara dönersek, daha ucuza gıda almak için sıraya girenlerin arasında, sayıları hiç de az olmayacak oranda dünün gıda üreticileri, çiftçileri, üreticileri, köylüleri; bugünün ise kent yoksulları var. Geçici olarak uygulanan tanzim satış çadırları sayesinde, "sahte düşmanlar" yaratılacak, tarım ve gıdayı şirketlerin denetimine bırakan politikaların devamı olan son rötuşlar yapılacaktır. Türkiye tarımı tamamıyla küresel gıda şirketlerine, tarım tekellerine ve kimya firmalarının gıda sistemine bırakılacaktır.
"Çözüm ne olmalıdır" sorusu başka bir sohbetin konusu belki ama, bir iki laf etmeden geçmek istemiyorum. Dünya çiftçilerinin küresel örgütü La Via Campesina ve onun üyesi olarak, biz çözümü Gıda Egemenliği’nde görüyoruz. Yani şirketlerin gıda sistemine karşı, halkın gıda sistemini kurmak.
Gıda politikalarının, küresel tarım ve gıda şirketleri ile piyasalar tarafından değil, gıdayı üretenler ve ona ihtiyaç duyanlar tarafından belirlenmesini savunuyoruz.
Endüstriyel, kâr amaçlı, petrole dayalı gıda sistemi karşısında, merkezinde küçük çiftçiler ve gıdaya ihtiyaç duyanların olduğu, ortak karar alma mekanizmalarının yaratmak için mücadele ediyoruz.
Çünkü halkların, kendi kültürlerine uygun, doğayla uyumlu tarım ve gıda sistemlerini belirleme hakkı vardır. (AHMET ÇINAR-SOL.ORG)
Son günlere damgasını vuran fotoğraflardan biri, Cumhurbaşkanlığı da yapan AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan'ın, Hazine ve Maliye Bakanlığı da yapan damadı Berat Albayrak'ın hıyar tezgahının başındaki fotoğrafı oldu.
Evet, tanzim satış şovlarından söz ediyoruz... İstanbul ve Ankara'da kurulan çadırlarda, ayazda metrelerce kuyruk oluşturan vatandaşlara sınırlı miktarda biber, domates, soğan, patates satılan tanzim satış "müsameresi."
Adeta "kabzımallara karşı mücadele eden cengaver Erdoğan" portresi çizilmeye çalışılıyor.
Biz de konuyu uzmanına, yıllardır tarım ve gıda, çiftçi ve üretici konularında mücadeleler veren Çiftçi-Sen Genel Sekreteri Ali Bülent Erdem'e sorduk.
Nedir bu "müsamerenin" nedeni? Neyin hazırlığı yapılıyor? Seçimden sonra gündeme gelmesi beklenen yeni Hal Yasası'yla bugünkü tanzim satış şovunun nasıl bir bağlantısı var? Yeni Hal Yasası neleri öngörüyor? Gıda tekelleri, devasa tarım şirketleri bu işin neresinde?
Biz sorduk, Çiftçi-Sen Genel Sekreteri Ali Bülent Erdem yanıtladı...
'BİR TAŞLA İKİ KUŞ VURMAK İSTİYORLAR'
Türkiye'de bir haftadır adeta bir tanzim satış müsameresi yaşanıyor. Eleştiriler var, onaylayanlar var... Siz ne düşünüyorsunuz bu tanzim satış uygulaması hakkında... Ardında yatan nedir, bu uygulama yeni bir şeylerin hazırlığı mıdır? Asıl amaçlanan nedir?
Bu tür popüler konuların tartışılması her zaman hoşa gitmiştir. Tartışmanın karmaşası içinde, iktidar esas yapmak isteğini hayata geçirmiştir. Bugün tanzim satışlarla iktidarın amaçladığı bir taşla iki kuş vurmaktır. Seçim öncesinde, üretici ve hal fiyatlarının altında ürün satarak propaganda yaparlarken; diğer yandan "Bakın işte, esas suçlu aracılardır ve hatta yeterli üretim yapmayanlardır" diyerek halleri şirketlere teslim edecek Yeni Hal Yasası'nın altyapısı oluşturmaktadırlar. Tanzim satışlar ortaya atıldığı ilk gün, altında yatanın asıl nedenin, yeni çıkarmak istedikleri Hal Yasası olduğunu biliyorduk.
'HALLERİ ŞİRKETLERE TESLİM ETMENİN YOLU YAPILIYOR'
Peki nedir bu yeni Hal Yasası? Seçimden sonra TBMM gündemine geleceği belirtiliyor. Yeni Hal Yasası'yla amaçlanan nedir?
Çocuktan al haberi derler ya, biz de asıl niyeti Abdülkadir Selvi’den öğrendik. Dedi ki, “Tarladan tezgâha uzanan gıda zincirinde yapısal dönüşümler öngören düzenleme ile tüm süreçlerde koordineli iyileşme amaçlanıyor.” Yani, halleri şirketlere teslim edecek yeni Hal Yasası ile birlikte, şirketleşmenin önünü daha da açacak bir dizi karar alınacak. Hazine toprakları şirketlere kiralanacak. Küçük çiftçiler, üreticiler, köylüler de "sözleşmeli üreticilik" adı altında şirketlerin, gıda tekellerinin sistemine bağlanacak.
Hal Yasası'yla öngörülen "sözleşmeli üreticilik" ne anlama geliyor?
Sözleşmeli üreticilik, bir çiftçi için kölelik anlaşması gibidir. Eşit olmayan koşullarda imzalamak zorunda bırakıldığı sözleşmelerle, şirketlere bağlanır. Artık çiftçilik ile ilgili bilgisinin hiçbir önemi kalmamıştır. Tarlasına ekeceği ürüne, ürünün cinsine, ne zaman ekeceğine, ne zaman gübre atacağına, ne zaman ve ne kadar ilaç kullanacağına kendisi değil, şirketler karar verir. Ürünün fiyatını bile şirketler belirler. Devletin garantör rolü bile oynamadığı bu sistemde, çiftçi yaptığı işe yabancılaşır, kendi toprağında işçileşir.
BUGÜNLERE NASIL GELİNDİ?
"Tanzim satış" adlı müsamere ile hazırlığı yapılan Hal Yasası arasındaki bağlantıyı nasıl kuruyorsunuz? Hal Yasası'nda başka neler öngörülüyor, taslak yasalaşırsa Türkiye'yi nasıl günler bekliyor?
Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için, ister istemez biraz şematize ederek kısaca anlatmaya çalışayım. Türkiye’ye, İkinci Dünya Savaşı sonrasında, endüstriyel tarım politikaları uygulaması dayatıldı. Bütün dünyaya dayatılan tarım tarzı da buydu zaten. Yani petrole dayalı, yüksek girdi gerektiren, uygun tohumların (hibrit), kimyasal gübrelerin, kimyasal ilaçların kullanıldığı, uygun sulama gerektiren pahalı bir üretim tarzı... Küçük bir çiftçinin bu tarzda, pahalı bir üretimi tek başına yapabilmesi mümkün değildi. Bu tarz tarımı çiftçilerin yapabilmesi, ancak desteklenmeleri halinde mümkündü. Ülkenin tarımsal yapısı da buna uygun olarak düzenlenmişti. Onun için Ziraat Bankası düşük faiz oranlarıyla üreticilere kredi veriyordu. 1980’lere kadar ürün desteklemeleri, girdi desteklemeleri yapılıyordu. Destekleme alımları yapılıyordu. Sübvansiyonlar uygulanıyordu. Bunlar uygulandığı için, bu üretim tarzı sürüyordu.
TARIM İŞTE BÖYLE BİTİRİLDİ...
24 Ocak kararları alındı, 12 Eylül faşist darbesiyle ülke vahşi neoliberal politikalara sert bir yaşandı...
Evet... İşte 1980’lerden sonra neoliberal politikaların baskınlık kazanmasıyla birlikte, küresel gıda ve tarım şirketleri “Artık bizim size ihtiyacımız yok, devlet devreden çıksın, küresel tarım şirketleri çiftçilerle baş başa kalsın” denildi. Ülkenin tarımsal yapısının tepeden tırnağa dağıtılması istendi ve dağıtıldı. 1999 ve 2001 yılında IMF ve Dünya Bankası’nın "tarımda dönüşüm programları" uygulanmaya başladı, AKP bu programları iştahla uyguladı. Çiftçileri üretim sürecinde destekleyecek, ürettikleri ürünleri piyasada koruyacak, piyasa düzenlemesi yapacak kurumlar yok edilmişti. Yetmiyormuş gibi, hangi ürün hasat ediliyorsa, o ürün ithal edilerek ürün fiyatları baskı altına tutuldu. Çiftçiler ne üretirse üretsin kazanamamaya, iflas etmeye başladı. TÜİK verilerine göre toplam tarım alanları 2001 yılında 41 milyon hektar iken, 2017 yılında 38 milyon hektara geriledi. Tarımdaki istihdam 17 yılda 2.4 milyon azalarak 5.3 milyona düştü. İşte, ortaya çıkan tablo bu...
'TANZİM SATIŞ' İLE AMAÇLANAN NE?
Tanzim satış uygulamasına gelirsek...
Tanzim satışlara dönersek, daha ucuza gıda almak için sıraya girenlerin arasında, sayıları hiç de az olmayacak oranda dünün gıda üreticileri, çiftçileri, üreticileri, köylüleri; bugünün ise kent yoksulları var. Geçici olarak uygulanan tanzim satış çadırları sayesinde, "sahte düşmanlar" yaratılacak, tarım ve gıdayı şirketlerin denetimine bırakan politikaların devamı olan son rötuşlar yapılacaktır. Türkiye tarımı tamamıyla küresel gıda şirketlerine, tarım tekellerine ve kimya firmalarının gıda sistemine bırakılacaktır.
"Çözüm ne olmalıdır" sorusu başka bir sohbetin konusu belki ama, bir iki laf etmeden geçmek istemiyorum. Dünya çiftçilerinin küresel örgütü La Via Campesina ve onun üyesi olarak, biz çözümü Gıda Egemenliği’nde görüyoruz. Yani şirketlerin gıda sistemine karşı, halkın gıda sistemini kurmak.
Gıda politikalarının, küresel tarım ve gıda şirketleri ile piyasalar tarafından değil, gıdayı üretenler ve ona ihtiyaç duyanlar tarafından belirlenmesini savunuyoruz.
Endüstriyel, kâr amaçlı, petrole dayalı gıda sistemi karşısında, merkezinde küçük çiftçiler ve gıdaya ihtiyaç duyanların olduğu, ortak karar alma mekanizmalarının yaratmak için mücadele ediyoruz.
Çünkü halkların, kendi kültürlerine uygun, doğayla uyumlu tarım ve gıda sistemlerini belirleme hakkı vardır. (AHMET ÇINAR-SOL.ORG)
Hiç yorum yok