ÖLMÜŞÜZ AĞLAYANIMIZ YOK! Yaşam durdu. Doğrusu durması gerekiyordu. Benzeri görülmemiş salgın günlerinde kimi çalışmak zorunda olduğu ...
ÖLMÜŞÜZ AĞLAYANIMIZ YOK!
Yaşam durdu. Doğrusu durması gerekiyordu. Benzeri görülmemiş salgın günlerinde kimi çalışmak zorunda olduğu için yaşam durmuyor; kimi de olayın ciddiyetini kavramadığı için gereğini yapmıyor, o yüzden durmuyor! Evine ekmek götürmek zorunda olan milyonlarca insan için soru aynı: “Yarın ne olacak?” Faturalar ertelenmedi, kiralar, vergiler duruyor. Bankalar “uzaktan ödeme kolaylığı sağladık” diye dalga geçiyor halkla!
Hekimlerin öngörüsüne bakılırsa bu haftadan itibaren hastalığın yaygınlığı, seyri iyice ağırlaşacak. Beklenmedik durum değil. Toplumsal duyarlılık kadar, temel sorumluluğu alması gereken devletin ne yaptığı da ayrıca önemli! Sağlık Bakanı Koca’nın şakalara konu olan “yakalanmamak” sözleri, en iyi önlem, doğru! Doğru da nasıl olacak bu? Ölümler arttıkça buna “kader” deyip yaşamımıza kaldığımız yerden devam mı edeceğiz? Sağlık çalışanları başta olmak üzere, kimseler önünü göremez halde…
***
Bugünler bir yandan kimilerinin maskesini düşürdüğü için yararlı oldu. Çoktandır şarlatan dediğimiz, bilimci sıfatının ardına saklanarak ağzına geleni söyleyenler iyice açığa çıktı. Bir de, ilk kez ekran görüp, konusu dışında konuşunca rezil olanlar var. Bilimci birinin dini örneklerle açıklama yapmaya çalışması hazin elbette. Daha bu ülkede evrim karşıtlığı bile çözülemeyen sorun. Meseleye hâkim, çok zamandır uyarı yapanlar ise kenarda tutuluyor. TTB elindeki bilgileri açıktan söylemediği için kusurlu. Yarın konuşacağız eğer sağ kalmayı başarırsak, çok açıdan sınav günleri.
***
Toplumun sadaka kültürüne alıştırılmış olmasının bedelini ödüyoruz bir yandan. Devleti kutsayan, kendi dışında varlık sayan büyük kesim, el avuç açmaya o denli alışmış ki, görevini yapan ya da yapması gereken kimselere minnet duyuyor. Oysa devlet başkanı, belediye başkanı ve diğer görevli kimseler, tam da böyle zamanlarda siyasi kararlar alıp uygulasınlar diye seçilmişlerdir. Teşekkür etmek, takdir etmek saçmadır. Tersine, görevini yapmayan eleştirilmelidir. Vergi ne için toplanır? Bu günlerde aç açık kalmasın, herkes sağlığa kolay ulaşsın diye, değil mi? Yurttaşların hakları vardır. Yazık ki bundan haberleri yok!
***
İlk bakışta Bilim Kurulu’nun varlığı güven verir gibiydi. Lakin ne bakanın, ne de kurulun süreç hakkında yetkisi olduğu, hemen açığa çıktı. Türkiye’ye özgü tek adam düzeni tüm yüzlerini gösterdi. Kararlar Saray’da alınıyor. Güvenlik, sağlık, iktisat ne varsa her konuda tek kişi karar veriyor. Hal böyle olunca, doğru olanı bulmak da güçleşiyor. Oysa Bilim Kurulu ölçüt koyan, uygulamaya karar veren ve izleyen olmalıydı. Şu an siyasal iradeye hizmet eder halde. Bir de üyelerinin her gün görülen gafları eklenince buna, karamsar olmamak elde değil!
***
Bir diğer hazin tablo da cebinde beş kuruşu olmayan insanların patron seviciliğidir. Böyle günlerde zenginlerin kimi bağış yapıyor örneğin, ya da kimi olanaklarını kullanıma açıyor. İnsanlar da alkış tutup, kendinden geçerce övgüde bulunuyor. Oysa hakikat tam tersi! Ya devlet ihalesi, ya işçi sömürüsü, ya siyasal bağlar vardır bu zenginliğin ardında. Dün böyleydi, bugün böyle, korkarım ki yarın da aynı olacak! Yoksul: “Ben niye yiyecek ekmek bulamıyorum da, o yalılarda oturuyor” diye sormuyor. Payına düşen(!) sadakaya seviniyor. Oysa hastalık günleri de dahil her mesele sınıfsaldır!
***
“Düşünsel Sefalet” kavramını sık kullanır oldum. Bugünler geçerse, bir yandan “düşün”, “sanat” çevresinde de eleğe takılan çok olacak. Korkuya yenik düşen, bencil kimselerden yaratıcı ürün çıkmayacağını da göreceğiz. Kaldı ki, bugünleri sanatsal ya da akademik olarak kayıt altına alanlar, tabloyu da belgelemiş olacaklar. Şimdiden sosyal medyada kendini yok edenlere sık rastlıyoruz. Toplumdan aldığını paylaşmaya yanaşmayan kimselerin halini görüyoruz. Sadece iktidar buyruğu ile harekete geçen, kalemine sahip çıkamayan çokları çöp oldu bile!
***
Yolun başındayız henüz. Her yönden yoksul ülkenin insanlarıyız. Keşke umutlu sözcüklerle tamamlayabilsem yazıyı! Ama değil, yazık ki değil… (ENVER AYSEVER - CUMHURİYET)