Page Nav

HIDE

Grid

GRID_STYLE

Reviews

HIDE_BLOG

Türk-Azeri milyarderin tutuklanmasının arkasında ne var?

Türkiye korona virüs salgınıyla boğuşurken, milyarder Azeri-Türk iş adamı Mübariz Mansimov Gurbanoğlu’nun tutuklanması gündemde hak etti...


Türkiye korona virüs salgınıyla boğuşurken, milyarder Azeri-Türk iş adamı Mübariz Mansimov Gurbanoğlu’nun tutuklanması gündemde hak ettiği yeri bulamadı. Terör suçlamasıyla 17 Mart’ta tutuklanan Gurbanoğlu, içinde küresel enerji devleri ile savcıların yer aldığı girift bir tezgâhın kurbanı olduğunu iddia ediyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın destekçisi ve yakınlarının eski iş ortağı olduğu iddia edilen 52 yaşındaki Gurbanoğlu, Sünni din adamı Fethullah Gülen adına faaliyette bulunmakla suçlanıyor. Dünyanın en büyük petrol tankeri filolarından birine sahip, iddialı bir isim olan Gurbanoğlu, şu an İstanbul’daki Silivri cezaevinde tutuluyor ve hakkındaki iddianameyi bekliyor.

Türk yetkililerine göre 2016’daki darbe girişimi, Pennsylvania’da yaşayan Gülen tarafından planlandı. On binlerce insan, Erdoğan’a yönelik darbe girişimiyle bağlantılı oldukları iddiasıyla kovuşturuldu ve hapis cezaları aldı. Bunların arasında bir zamanlar Erdoğan ve Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ile dirsek temasında olan varlıklı sanayiciler de var.

İnsan hakları örgütleri ise Fethullahçı Terör Örgütü’ne (FETO) üyelik suçlamasının Erdoğan’ın hasımlarını -- gerçek ya da hayali -- aynı torbaya koyarak derdest etmenin, hatta iş adamlarından büyük paralar sızdırmanın yöntemi hâline geldiğini savunuyorlar.

Gayri resmi koalisyon ortaklığı yapan Erdoğan ve Gülen’in arası, iktidar ve maddi çıkar mücadelesi yüzünden açıldı ve ittifak çözülmeye başladı. Polisteki Gülenciler Aralık 2013’te Erdoğan’a karşı yolsuzluk soruşturması başlattılar. Soruşturma hızla bastırılırken, soruşturmayı yürüten polis ve savcılar görevden alındı, pek çoğu da hapis cezaları aldı.

Gurbanoğlu vakasının ilginç yanı, iş adamının geçen sene Gülen’le irtibat şüphesiyle soruşturulmuş ve temize çıkmış olması. Savcılık Mayıs 2019’da Gurbanoğlu’nu Gülen cemaatiyle irtibatlandıran bir delilin bulunmadığına hükmetmişti.

Peki, ne oldu da Gurbanoğlu şimdi aynı suçtan tutuklandı? İş adamına göre cevap açık: Para. Gurbanoğlu, hakkında yeniden soruşturma açıldığını öğrendikten sonra 2 Şubat’ta Erdoğan’a mektup yazmış ve başına gelenlerden Rus enerji devi Lukoil ile Azerbaycan’ın devlet petrol şirketi SOCAR’ı sorumlu tutmuştu. Gurbanoğlu’nun iddiasına göre Lukoil ve SOCAR’ın amacı kendisine gözdağı vermek ve her iki şirkete karşı Londra’da açtığı davalardan vazgeçirmekti.

Gurbanoğlu, tutuklanmasından sonra Instagram’a konulan mektubunda Lukoil’den bir yöneticinin aralık başında kendisine kumpas hazırlandığını haber verdiğini iddia etti. Bu kişinin kimliğini yetkililerle paylaşmaya hazır olduğunu ve yöneticinin şahitlik edeceğini söyledi.

Gurbanoğlu şöyle dedi: “Bu kişi Lukoil ve SOCAR tarafından (…) Türkiye’de birçok adli makama ve kişilere rüşvet ve talimat verildiğini, hapse attırılmam sağlanarak, tüm şirketlerimin ve benim çok büyük zararlara uğratılmaya çalışılarak her şeyimin ele geçirilmesinin amaçlandığını, bu işin içinde olan kişilerin başında [SOCAR Başkanı] Rövneq Abdullaev olduğunu ifade etti.”

SOCAR 18 Mart’ta iddiaları yalanladı. Açıklamada şöyle denildi: “Mübariz Mansimov’un Türk kolluk kuvvetlerince tutuklanmasının Londra’da görülecek tahkim davalarıyla hiçbir alakası yoktur. SOCAR Türk yargı sisteminin etkinliğine inanıyor ve hukuki sürece müdahale ihtimalini kesin surette reddediyor.”

Gurbanoğlu’nun Instagram hesabından 20 Mart’ta ikinci bir mektup yayınlandı. Mektubuna “Değerli Türk ve Azeri halkları, büyüklerim, bacılarım, kardeşlerim” diye başlayan Gurbanoğlu, açlık grevine başladığını ve “bu haksızlık bitene kadar” devam edeceğini duyurdu. “Üzülerek belirtiyorum ki Türkiye de Azerbaycan gibi artık hukuk devleti olmaktan çıkmıştır. Adalet sarayları sanki birer AVM gibi çalışmaktadır” diyen Gurbanoğlu, bir kez daha Abdullayev’i suçladı. Dört çalışanına rüşvetle yalan ifade verdirildiğini öne süren iş adamı, “Çünkü Londra’daki milyar dolarlık davayı kaybedeceklerini iyi biliyorlar. Bu yola başvuran sahtekârlar maalesef Türkiye’de hukuku ayaklar altına almışlardır” dedi.

Muhalefet ve insan hakları örgütleri hükümeti uzun zamandır yargıyı siyasi ve maddi çıkarlar için istismar etmekle suçluyorlar. Ana muhalefet Cumhuriyet Halk Partisi’nin lideri Kemal Kılıçdaroğlu aralıkta parlamentoda yaptığı konuşmada hukuk tanımaz polis ve savcılarla bir “FETÖ borsası” kurulduğunu söyledi. Kılıçdaroğlu, varlıklı kişilerin FETÖ üyeliği suçlamasıyla gözaltına alındığını ve büyük rüşvetler karşılığında serbest bırakıldığını öne sürdü.

Havyar diplomasisi

SOCAR defalarca Azerbaycan hükümeti adına nüfuz satın alma girişimleriyle gündeme geldi.

Hazar bölgesini izleyen çevreci örgüt Crude Accountability yakın zamanda yayınladığı raporda şu ifadeleri kullanıyor: “Azerbaycan son 10 yılda petrol ve gaz gelirleri sayesinde yurtiçi ve yurtdışındaki eleştirel sesleri susturmak ve Batı’yla ilişkilerini geliştirmek için lobicilik faaliyetlerinde görülmemiş imkânlara kavuştu. Azerbaycan, Washington’da BGR Grubu ve Podesta gibi lobi şirketlerinin hizmetlerine önemli paralar harcayan ilk 10 ülke arasında yer alıyor.”

Azerbaycan’ın nüfuz oyununa SOCAR’ın yaptığı katkılar “havyar diplomasisi” diye tanımlanıyor.

Petrol fiyatlarındaki sert düşüşler Azerbaycan’ın bütçesinde önemli gedikler açıyor. Uluslararası Para Fonu’na göre Azerbaycan bütçesinin dengede olabilmesi için petrolün varil fiyatının 53 dolar civarında seyretmesi gerekiyor. Varil fiyatı 34 dolar civarına düşmüş durumda.

2006 yılında, anlaşılan Erdoğan’ın talimatıyla Türk vatandaşlığına alınan Gurbanoğlu, servetini Rus Lukoil şirketi ile SOCAR’ın petrol taşımacılığını yaparak ve bu alanda tekel hâline gelerek edindi. Analistlere göre Gurbanoğlu’nun taşıma şirketi Palmali 2017 yılı itibarıyla Karadeniz bölgesindeki petrol ticaretinin üçte ikisini kontrol ediyordu.

Türkiye, Azeri petrolünün başlıca ihracat güzergâhı konumunda. Petrol sevkiyatı, Bakü’den Türkiye’nin Akdeniz kıyısındaki Ceyhan limanına uzanan boru hattı üzerinden yapılıyor. SOCAR 15 milyar doları aşan yatırımlarıyla Türkiye’deki en büyük özel yatırımcı konumunda.

Lukoil ise internet sitesinde verdiği bilgiye göre Türkiye’deki 610 istasyonuyla perakende akaryakıt pazarının yüzde 5’ini kontrol ediyor.

Azerbaycan’da muhalefetteki Cumhuriyetçi Alternatif Partisi’nde yer alan Natık Caferli’ye göre Gurbanoğlu’nun Lukoil ve SOCAR’la ortaklık ilişkisi, dünya petrol fiyatlarının ve dolayısıyla kârların düşmesiyle gerildi. Al-Monitor’a konuşan Caferli, Lukoil ve SOCAR’ın Gurbanoğlu ile sözleşmelerini bitirmek istediklerini, SOCAR’ın 2018 yılında Palmali ile anlaşmasını hükümsüz ilan ettiğini anlattı.

Reuters ise Eylül 2017’deki haberinde Palmali’nin “İngiliz Yüksek Mahkemesi’nde Rus petrol üreticisi Lukoil’in ticari kolu Litasco’ya karşı neredeyse 2 milyar dolarlık tazminat davası açtığını” bildiriyordu. Palmali’ye göre dava “sözleşme ihlali” gerekçesiyle açılmıştı.

Aynı dönemlerde Rus medyası, Gurbanoğlu’nun, sahip olduğu tankerlerle İslam Devleti’nce satılan Suriye petrolünü Erdoğan’la işbirliği hâlinde taşıdığı iddialarına yer vermeye başladı. Gurbanoğlu bahsi geçen mektubunda bu iddiaları kendisine yönelik karalama kapmayasının örneği olarak gösterdi.

Türkiye’nin Rusya ile S-400 hava savunma sistemlerini almak için anlaşmasından sonra iddialar kesildi. Büyük tartışmalar yaratan S-400 anlaşması, Türkiye’nin NATO müttefiklerini şoke ederken, Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin arasında inişli çıkışlı bir ahbaplığın başlangıcı oldu.

Bu arada SOCAR kendi tanker filosunu oluşturdu. Bunun üzerine Gurbanoğlu sözleşme ihlali iddiasıyla SOCAR’a Londra’da dava açtı. Caferli, “Gurbanoğlu davayı kazanacak gibi görünüyor. Azerbaycan da onu vazgeçmeye zorlamak için Türkiye’yle dostluğunu kullanıyor” dedi. Caferli’ye göre Gurbanoğlu'nun SOCAR’la ilişkileri de “muhtemelen temiz değildi.”

Rusya, Palmali’nin en büyük Rus bankası Sberbank’a olan 180 milyon dolarlık borcunu yeniden yapılandırmayı reddettikten sonra Aralık 2018’de Palmali’nin Rusya’daki kolunun iflasını ilan etti.

Araştırmacı gazetecilik yaptığı yıllarda Gülencilerin devlete nasıl sızdığını belgeleyen ve şu an Türkiye parlamentosunda üçüncü büyük gruba sahip Halkların Demokratik Partisi’nin milletvekili olan Ahmet Şık’a göre Türkiye’de Gurbanoğlu’nun ayağını kaydırma girişimleri bir süredir devam ediyor.

Bir millet, iki devlet

Al-Monitor’un sorularını yanıtlayan Şık, bu girişimlerin Azerbaycan ve otoriter Devlet Başkanı İlham Aliyev ile Türkiye arasındaki yakın ilişkilerle ilintili olmasını muhtemel görüyor. Petrol zengini Azerbaycan’ın başlıca destekçilerinden biri olan Türkiye, Azerbaycan’ın müzmin düşmanı Ermenistan’a yıllardır ekonomik abluka uyguluyor. Türk ve Azeri yönetimleri iki ülke arasındaki yakınlığı “bir millet, iki devlet” şeklinde tanımlıyorlar.

Şık, Gurbanoğlu’nun 14 Mart’taki Erdoğan-Aliyev telefon görüşmesinin ardından tutuklandığına dikkat çekiyor.

Şık, Gülencilerin bir dönem SOCAR’a yoğun şekilde sızdıklarını, Azerbaycan genelinde nüfuz kazandıklarını öne sürüyor. Benzer iddiaları Türk hükümeti de dillendirmişti. Darbe girişiminin ardından SOCAR’ın Türkiye’deki iştirakleri, onlarca çalışanını Gülenci oldukları şüphesiyle atmıştı. Erdoğan kendisine yönelik yolsuzluk soruşturmasının ardından Azerbaycan’a zaten Gülen bağlantılı şirket ve okulları kapatması için baskı yapmaya başlamıştı.

Temmuz 2017’de, araştırmacı gazetecilerin oluşturduğu bölgesel bir kolektif olan “Black Sea” (Karadeniz) grubu SOCAR’ın, Malta’daki offshore şirketleri üzerinden Erdoğan ailesinden beş petrol tankeri satın aldığını yazdı. Black Sea kolektifi, Malta’nın vergi kaçırmak için nasıl kullanıldığını ifşa eden ve 150 bin sızdırılmış belgeden oluşan Malta Dosyaları üzerinde işbirliği yapmıştı.

Araştırmacı editör Craig Shaw’a göre “Gizli satış, SOCAR’ın (…) Fethullah Gülen’in iddia edilen takipçilerini şirketten temizlemesi için Erdoğan hükümetinin ağır baskısı altında olduğu bir dönemde gerçekleşti.”

SOCAR şimdi bu alışverişin karşılığını istiyor olabilir mi? Gurbanoğlu'nun tutuklanması haberinden çoğunlukla uzak duran baskılanmış Türkiye medyası, bu soruya cevap aramayı göze alamıyor.

Gurbanoğlu mektubunda, Erdoğan-Gülen geriliminin açık savaşa dönüştüğü 2013 yılından beri Lukoil ve SOCAR’daki Gülencilerin hedefinde olduğunu öne sürüyor.

Şık’a göre “asıl büyük soru” Gurbanoğlu’nun tutuklanmadan önce verdiği ifadede Erdoğan’la eski ilişkileri hakkında konuşup konuşmadığı, konuştuysa neler anlattığı. Şık, “Savcılık iddianameyi yazana kadar fazla bir şey öğrenemeyeceğiz ve bu, çok uzun sürebilir” diyor.

Azerbaycan’ın güneyindeki Masallı kentinde doğan ve bir Sovyet askeri hazırlık okuluna giden Gurbanoğlu, Mayıs 2017’de Black Sea grubunun ortaya çıkardıklarıyla manşetlere çıktı. Buna göre Gurbanoğlu 2008 yılında Erdoğan’a yakın bir başka iş adamı olan Sıtkı Ayan’la birlikte 25 milyon dolar değerindeki Agdash isimli petrol tankerini Erdoğan ailesine fiilen hediye etmişti.

Black Sea grubundan Craig Shaw’a göre “Erdoğanlar Agdash’ı Ekim 2008’de, Man Adası’nda kurulu ve adını ana ortakları olan Cumhurbaşkanı’nın oğlu Burak Erdoğan, kardeşi Mustafa Erdoğan ve eniştesi Ziya İlgen’in isimlerinden alan Bumerz şirketi üzerinden [Gurbanoğlu’ndan] aldı. Gurbanoğlu ve Erdoğanlar uzun yıllar iş ilişkileri içinde oldu.”

Shaw şöyle devam ediyor: “Milyarder iş adamı nüfuzlu tanıdıkları olan biri olarak görülüyor. ABD Başkanı Donald Trump’ın dostudur ve ocak ayında Trump’ın Washington’daki yemin törenine katılmıştı. İstanbul’da 2009 yılında açılan ve 39 katlı bir rezidans ve iş merkezi olan Trump Towers’ın ilk müşterisi Gurbanoğlu olmuş, çatı katı dâhil sekiz daire satın almıştı.”

Gurbanoğlu’nun lüks yaşam tarzı ve geniş takdir gören hayır işleri -- yoksul gençlere burslar, hastane inşaatları, spor kulüplerine sponsorluk -- Türkiye’de magazin basınının sayfalarına yansımıştı.

Gurbanoğlu’nun 2008’de Türkiye’nin en büyük inşaat firmalarından biri olan, Rusya ve Azerbaycan’da milyar dolarlık işler yapan Tekfen’e yüzde 50 ortak olduğu haberiyle birlikte iş adamına ilgi daha da arttı.

İnternet gazetesi Duvar’da yazan araştırmacı gazeteci ve köşe yazarı Bahadır Özgür Al-Monitor’a şöyle konuştu: “Gurbanoğlu Türk hükümetiyle çok yakın ilişkiler içindeydi. Bu, gizli bir şey değildi. Futbol maçlarına gider, Türk polisine bağış yapar, basına röportajlar verirdi. Çok milliyetçi olduğu ve Türkiye’yle genel anlamda hep çok iyi ilişkiler içinde olduğu bilinirdi.”

“Ancak son yıllarda bu ilişkilerin bozulduğunu görüyoruz” diyen Özgür, Gurbanoğlu’nun Bodrum’daki kârlı yat marinası dâhil Türkiye’deki varlıklarını peş peşe elden çıkardığına dikkat çekti.

Özgür’e göre “Para el değiştiriyor ama hep yandaşlar arasında." (AMBERİN ZAMAN - AL MONITOR)