Güney Asya’da da bir ada ülkesi olan 22 milyon nüfuslu Sri Lanka’da ekonomik krizin derinleşmesiyle siyasi kriz de büyüdü. 16 Mart’ta başlay...
Güney Asya’da da bir ada ülkesi olan 22 milyon nüfuslu Sri Lanka’da ekonomik krizin derinleşmesiyle siyasi kriz de büyüdü. 16 Mart’ta başlayan protestoların hedefinde ülkedeki önemli siyasi pozisyonları tutmuş Rajapaksa ailesi ve geleneksel siyasi yöneticiler var. Başbakan Mahinda Rajapaksa istifa etse de Devlet Başkanı olan kardeşi Gotabaya Rajapaksa direniyor. Geçtiğimiz haftaya işçi ve kamu grevleri damgasını vurmuştu. Bu hafta ise hükümetin kendi destekçilerini protestocu halka saldırtmasıyla şiddetin artmasıyla başladı. Gotabaya Rajapaksa, son olarak orduyu sokaklara göndererek ve anayasa değişikliği önererek protestoları sakinleştirmek istiyor.
PROVOKASYON GİRİŞİMİ
Önce bu hafta yaşananlar. Pazartesi sabahı, Başbakan Mahinda Rajapaksa’nın Temple Trees’teki resmi konutundaki bir toplantıdan çıktıkları belirtilen gruplar cop, sopa ve metal çubuklarla silahlanmış olarak başkent Kolombo’daki hükümet karşıtı protesto alanına saldırdı. Cumhurbaşkanlığı ofisine yakın bir sahil parkı olan Galle Face Green’de bir ay kadar önce kurulan bu protesto kampı, kitle hareketini destekleyen tüm kesimler için günlük bir toplanma noktası haline gelmişti. Pazartesi günü rejim yanlısı çeteler, protestoculara saldırdı, çadırları ve pankartları ateşe verdi ve birçok kişiyi dövdü.
Internationalsocialist’in haberine göre protesto hareketini korkutarak bölme hedefli saldırının ilk şokundan sonra yaşananları duyarak gelen binlerce genç, bölgeden geçen sürücü ve işçiler, saldırganları kovdu, bazılarını yakındaki Beira gölüne ya da çöp tenekelerine attılar, saldırganları Kolombo’ya getiren otobüsleri de ya ateşe verdiler ya da onları da göle attılar. Çeşitli kesimlerden işçiler, Colombo Hastanesi sağlık çalışanları ve Hulftsdorp Adliyesindeki avukatlar da saldırıyı protesto etmek için sokağa çıktılar. Habere göre, posta işçileri de tepki olarak ada çapında iş bıraktı.
SOKAĞA ÇIKMA YASAĞI İLANI VE YENİ BASKILAR
Hükümet, pazartesi öğleden sonra kitleleri sokaktan uzaklaştırmak için sokağa çıkma yasağı ilan etti ve Sri Lanka’nın tamamında orduyu sokaklarda konuşlandırdı. Ayrıca, “Kamu malına zarar veren veya sokağa çıkma yasağını ihlal eden herkese karşı ateş etme” izni verdi. Ancak yasaklara rağmen protestolar sona ermedi, çadırlar yeniden kuruldu. Bazı haberlere göre aralarında Katolik rahibelerin dahi bulunduğu kitleler dayanışma için protesto alanına geldi.
Planı geri tepen Mahinda Rajapaska resmi olarak başbakanlıktan istifa etti. İstifa sevinçle karşılandı, mahallelerde haberi kutlamak için kiribath (sütlü pirinç, geleneksel bir Sri Lanka yemeği) pişirildi. Nisan ayı ortasında kabinedeki görevlerinden alınan Chamal, Namal ve Basil Rajapaksa’dan sonra, Mahinda Rajapaksa, ailesinin hükümetten düşen son üyesi oldu. Mahinda’nın istifası kardeşine yönelik tepkileri ise azaltmadı. Devlet Başkanı Gotabaya Rajapaksa’nın istifası talebi sürüyor.
SİYASETÇİLERİN EVLERİ YAKILDI
Rajapaksa ailesine, iktidar partisi Sri Lanka Podujana Peramuna’nın (SLPP) liderleri ve milletvekillerine ait villaları, evleri ve diğer mülkleri ateşe verildi. 50’den fazla politikacının evi bir gecede yakıldı. Protestolar sadece başkentte değil. Örneğin ülkenin en güneyindeki Tangalle’de öfkeli halk Mahinda ve Gotabaya’nın babası olan D.A Rajapaksa’nın heykelini yıktı.
Öte yandan istifa eden Mahinda Rajapaska da yüzlerce protestocu tarafından kuşatılan evinden tahliye edildi ve bir askeri helikopterle kuzeydoğuya kaçtı. Rajapaksa rejimi tarafından iç savaş sırasında Tamiller için bir gözaltı merkezi ve işkence kampı olarak kullanılan bir deniz üssü olan ve Trincomalee Deniz Üssü’ne sığındı. Dün ise Kolombo’da sulh mahkemesi, Mahinda Rajapaksa’ya ve 16 politikacıya, 9 Mayıs’ta protestoculara yönelik komplo kurdukları gerekçesiyle yurt dışına seyahat yasağı getirdi. 16 kişiden biri de Rajapaksa’nın oğlu.
Öte yandan rejimin önde gelen isimlerinden bazılarının Avustralya’ya kaçtığı söylentileri üzerine çoğu genç Bandaranaike Uluslararası Havaalanına çıkan yollarda kontrol noktaları oluşturdu ve arabaları aramaya başladı.
ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ HAMLESİ
Sri Lanka Devlet Başkanı Gotabaya Rajapaksa son olarak dün, “Parlamentoyu daha da güçlendirmek için anayasa değişikliği için adımlar atılacağını” bildirdi. AA’nın haberine göre Rajapaksa, sosyal medya platformu Twitter’dan, yeni bir hükümet kurulacağını da açıkladı ve yeni başbakan atanacağını bildirdi.
Öte yandan sokak hareketini destekleyen ve katılan bazı muhalefet partileri de geçici hükümet önerisine sıcak bakıyor.
İŞÇİLER EYLEMLERİN NERESİNDE?
Internationalsocialist.net’e yazan Serge Jordan’a göre, işçiler ve sendikal hareket, tüm çeşitliliğiyle, mücadelenin kitlesel, düzenli ve birleşik karakterini korumasını sağlamada kritik bir role sahip. Kazı makineleriyle hükümet yanlısı otobüsleri sokaklardan iten inşaat işçilerinden, hiçbir hükümet yetkilisinin geçişine izin vermemek için el ele veren havalimanı görevlilerine, polis tarafından tutuklanan genç protestocuların serbest bırakılması için seferber olan çok sayıda avukattan, kamp alanına saldırı sonrası yaralılara yardım eden sağlık emekçilerine kadar işçi sınıfı ve emekçi kesimler dayanışma gösteriyor.
Sendika ittifakının geçen 6 Mayıs Cuma günü için yaptığı “Hartal” (genel grev) çağrısı, Sri Lanka’nın tüm işçi sınıfı tarafından karşılık buldu ve adanın ekonomisini tamamen felç etti. İşçiler, tek bir günlük grevle büyük sanayi üreticileri için 22 milyon ABD doları zarara yol açtı. Bu başarının ardından, sendikalar başlangıçta bir hafta protestolar ve 11 Mayıs Çarşamba gününden başlayarak yeni, topyekün bir Hartal çağrısında bulundu. Salı günü, idari hizmet çalışanları, demir yolu işçileri, üniversite öğretmenleri, sağlık çalışanları gibi çeşitli sektörlerde ülke çapında grev eylemleri etkili bir şekilde başladı. Çarşamba günü kısmi grev ve eylemler oldu, liman ve elektrik işçileri gibi bir dizi sektörde iş bırakıldı.
Wsws.org’daki yazısında Peter Symonds’a göre çok kimlikli Sri Lanka’da işçiler; Sinhala, Tamil, Müslüman, Hıristiyan, Hindu ve Budist gibi komünal hatlar boyunca ortak sınıf çıkarları etrafında birleştiği için grev özellikle önemliydi. Politikacılar onlarca yıldır, özellikle kriz zamanlarında, Tamil ve Müslüman karşıtı şovenizmi körüklemişler ve işçileri birbirine karşı bölmek için provokasyonlar ve pogromlar örgütlemişlerdi.
SRİ LANKA’DA EKONOMİK KRİZ NEDEN OLDU?
Sri Lanka’da halkı sokağa döken ekonomik kriz için 1948’de İngiltere’den bağımsızlığını kazandığından bu yana en büyük kriz yorumu yapılıyor. Ülke ilk defa dış borçlarını temerrüde düşürdü. 12-13 saatlik elektrik kesintilerinin yanı sıra gıda, yakıt ve ilaç gibi diğer temel ihtiyaç maddelerinde ciddi bir kıtlık yaşanıyor. Tata Sosyal Bilimler Enstitüsünden Ekonomi Profesörü R. Ramakumar, The Conversation’daki yazısında ekonomik sorunların arka planını aktarıyor:
Sri Lanka’da enflasyon yüzde 17.5 ile tüm zamanların en yüksek seviyesinde. Bir kilogram pirinç normalde yaklaşık 80 rupiye mal olacakken 500 rupiye yükseldi. 400 gramlık süt tozu paketinin, genellikle 60 rupi civarındaki maliyeti 250 rupiye çıktı.
Ülke, petrol, gıda maddeleri ve ilaçlar dahil olmak üzere birçok temel maddeyi ithal ediyor. Çoğu ülke, bu ürünlerin ticaretini yapabilmek için ellerinde yabancı para bulunduruyor, ancak Sri Lanka’daki döviz kıtlığı, yüksek fiyatların sorumlusu olarak gösteriliyor.
ÇİN ETKİLİ Mİ?
Birçoğu Sri Lanka’nın Çin ile ekonomik ilişkilerinin krizin arkasındaki ana itici güç olduğuna inanıyor. ABD bu fenomeni “borç tuzağı diplomasisi” olarak adlandırdı. Bu, alacaklı bir ülkenin veya kurumun, borç verenin politik kozunu artırmak için borç alan ülkeye verdiği borcunu yaymasıdır; eğer borçlu borcu zamana yayar ve parayı geri ödeyemezse, alacaklının insafına kalmış demektir.
Bununla birlikte, Çin’den gelen krediler, 2020’de Sri Lanka’nın toplam dış borcunun sadece yüzde 10’unu oluşturuyor. En büyük kısım, yaklaşık yüzde 30’u ise uluslararası devlet tahvillerine atfedilebilir. Japonya, aslında yüzde 11 ile dış borçlarının daha yüksek bir oranını oluşturuyor.
Çin’in Sri Lanka’ya altyapıyla ilgili verdiği krediler, özellikle Hambantota Limanının finansmanı üzerindeki temerrütler, krize katkıda bulunan faktörler olarak gösteriliyor. Ama bu gerçekler birbirini tutmuyor. Hambantota Limanının inşaatı Çin Exim Bank tarafından finanse edildi. Liman zarar ediyordu, bu nedenle Sri Lanka, limanı 1.12 milyar ABD doları ödeyen Çinli Merchant’s Group’a 99 yıllığına kiraladı. Dolayısıyla, Hambantota Liman fiyaskosu bir ödemeler dengesi krizine yol açmadı, aslında Sri Lanka’nın döviz rezervlerini 1.12 milyar ABD doları artırdı.
O ZAMAN KRİZİN NEDENİ NEDİR?
İngilizlerden 1948’de kazanılan bağımsızlık sonrası Sri Lanka’nın tarımına çay, kahve, kauçuk ve baharat gibi ihracata yönelik ürünler hakimdi. Gayrisafi yurt içi hasılasının büyük bir kısmı, bu mahsullerin ihracatından kazanılan dövizden geldi. Bu para temel gıda maddelerini ithal etmek için kullanıldı.
Yıllar geçtikçe, ülke ayrıca giysi ihraç etmeye ve turizm ve havalelerden (Yurt dışındaki aile üyeleri tarafından Sri Lanka’ya gönderilen para) döviz kazanmaya başladı. İhracattaki herhangi bir düşüş ekonomik bir şok olarak gelecek ve döviz rezervlerini baskı altına alacaktı.
Bu nedenle Sri Lanka sık sık ödemeler dengesi krizleriyle karşı karşıya kalmıştır. 1965 yılından itibaren Uluslararası Para Fonundan (IMF) 16 kredi aldı. Bu kredilerin her biri, bütçe açığını azaltmak, sıkı bir para politikası sürdürmek, Sri Lanka halkının tükettiği gıdadaki devlet sübvansiyonları kesmek koşullarıyla geldi ve para birimi değer kaybetti (Böylece ihracat daha canlı tutuldu).
IMF’YE BAĞIMLI HALE GELDİ
Ancak genellikle ekonomik gerileme dönemlerinde, iyi bir maliye politikası, hükümetlerin ekonomiye teşvik enjekte etmek için daha fazla harcama yapmasını gerektirir. IMF şartlarıyla ise bu imkansız hale geliyor. Bu duruma rağmen, IMF kredileri gelmeye devam etti ve kuşatılmış bir ekonomi giderek daha fazla borç aldı.
Sri Lanka’ya verilen son IMF kredisi 2016’daydı. Ülke, 2016’dan 2019’a kadar üç yıl boyunca 1.5 milyar ABD doları aldı. Koşullar tanıdıktı ve ekonominin sağlığı bu süre zarfında dibe vurdu. Büyüme, yatırımlar, tasarruflar ve gelirler düşerken borç yükü arttı.
2019’daki iki ekonomik şokla kötü durum daha da kötüleşti. Birincisi, nisan 2019’da başkent Kolombo’daki kiliselerde ve lüks otellerde bir dizi bomba patlaması oldu. Patlamalar turist girişlerinde keskin bir düşüşe yol açtı -bazı raporlara göre yüzde 80 oranında- ve döviz rezervlerini kuruttu. İkincisi, Devlet Başkanı Gotabaya Rajapaksa yönetimindeki yeni hükümet vergileri düşürdü.
Katma değer vergisi oranları yüzde 15’ten yüzde 8’e düşürüldü. İnşaat vergisi, “kazandıkça öde” vergisi ve ekonomik hizmet ücretleri gibi diğer dolaylı vergiler kaldırıldı. Kurumlar vergisi oranları yüzde 28’den yüzde 24’e düşürüldü. Gayrisafi yurt içi hasılanın yaklaşık yüzde 2’si kesilmiş oldu.
Mart 2020’de kovid-19 salgını vurdu. Nisan 2021’de Rajapaksa hükümeti başka bir ölümcül hata yaptı. Döviz rezervlerinin tükenmesini önlemek için gübre ithalatını tamamen yasakladı. Sri Lanka yüzde 100 organik tarım ülkesi ilan edildi. Kasım 2021’de geri çekilen bu politika, tarımsal üretimde ciddi bir düşüşe neden oldu ve daha fazla ithalat gerekli hale geldi.
Ancak döviz rezervleri baskı altında kalmayı sürdürdü. Gübre yasağı nedeniyle çay ve kauçuğun verimliliğindeki düşüş de ihracat gelirlerinin düşmesine neden oldu. Düşük ihracat gelirleri nedeniyle, gıda ithal etmek için daha az para mevcuttu ve gıda kıtlığı ortaya çıktı.
Yiyecek ve diğer ürünler azalırken talepte azalma olmadığından, malların fiyatları yükseldi. Şubat 2022’de enflasyon yüzde 17.5’e yükseldi.
Sri Lanka şimdi mevcut krizi atlatmak için yeni koşullarla gelecek olan 17. IMF kredisini alacak. Ekonomik canlanma beklentilerini daha da sınırlayacak ve Sri Lanka halkının acılarını şiddetlendirecek deflasyonist bir maliye politikası izlenecek.
PROTESTOLAR ÜLKENİN FARKLI ULUSLARINI BİR ARAYA GETİRDİ
Sri Lanka farklı uluslardan oluşan bir ülke. Lund Üniversitesinden Andreas Johansson, The Conversation’da yayımladığı makalesinde ülkenin çok uluslu yapısını ve bugünkü durumu ele alıyor. Makalede öne çıkan bilgiler şöyle:
Sri Lanka’da protestocular tüm etnik kökenlerden ve tüm dinlerden geliyor. Bu görünüşteki birlik, on yıllardır derinden bölünmüş durumda olan Sri Lanka’da dikkate değerdir. Ülkenin şiddetli bir etnik ve dini çatışmalar ve günah keçisi yapan azınlıklar geçmişi var. Son yıllarda bu, özellikle nüfusun yaklaşık yüzde 10’unu oluşturan Müslümanlar için geçerliydi. Sri Lanka’ya odaklanan bir din tarihçisi olarak, artan ayrımcılığın ortasında Müslümanların Sri Lanka toplumundaki istikrarsız konumunu inceledim.
İÇ SAVAŞ
Geleneksel olarak, Sri Lanka üç büyük etnik gruba bölünmüştür: nüfusun yüzde 74’ünü oluşturan ve çoğunlukla Budist olan Sinhaleseler; yaklaşık yüzde 15 ve çoğunlukla Hindu kökenli Tamiller ve Ortadoğulu tüccarların torunları olan ve çoğunlukla Tamil dilini konuşan Müslümanlar.
1983’te Sri Lanka hükümeti ile ayrılık yanlısı Tamiller arasında 2009’a kadar süren bir iç savaş patlak verdi. Adanın en büyük iki grubu arasında yıllardır şiddetli gerilimler vardı ve Sinhalese çoğunluğu, Tamillerin İngilizler tarafından ayrıcalıklı muamele gördüğüne inanıyordu. Bağımsızlıktan sonra durum tersine döndü: Örneğin, Sinhala tek resmi dil haline geldi, Tamilce konuşan Sri Lankalılar kamu sektöründe işlerini kaybettiler.
Anayasa herkesin din özgürlüğünü garanti ediyor, ancak Budizme de özel bir statü veriliyor. “Sri Lanka Cumhuriyeti, Budizme öncelik verecek ve inancı korumak ve geliştirmek Devletin görevi olacaktır” diyor.
Tahminler değişmekle birlikte, savaş on binlerce sivil de dahil olmak üzere en az 100 bin kişinin ölümüne neden oldu. 100 bin Tamil hâlâ yerinden edilmiş durumda. Her iki taraf da savaş suçları ile suçlandı, şu an başbakan olan Mahinda Rajapaksa ve dönemin savunma bakanı şimdi ise Devlet Başkanı olan kardeşi Gotabaya da bunların arasında.
Hükümet yetkilileri suistimalleri reddediyor ve Birleşmiş Milletlerin devam eden soruşturmasını engellemeye çalışıyor.
YENİ GERİLİMLER
İç savaştan sonra ülkenin üçüncü büyük etnik grubu olan Müslümanlar, Müslümanların Ortadoğu ile hem ekonomik hem de ideolojik bağları olduğunu iddia eden Sinhalese milliyetçilerinin yeni hedefi haline geldi. “Bodu Bala Sena” adlı katı bir Budist grup, Müslüman karşıtı duyguları teşvik etti ve “helal gıda” endüstrilerini uluslararası terörizmi desteklemekle suçladı.
2019 Paskalya’sı boyunca, IŞİD’den ilham alan yerel Müslüman terörist gruplar da, çeşitli Hristiyan kiliselerinde ve otellerde 250’den fazla kişiyi öldüren saldırı gerçekleştirdi. Bu, 2009’da sona eren iç savaştan bu yana Sri Lanka’da sivillere yönelik en büyük saldırıydı ve Müslüman vatandaşlara karşı daha fazla ayrımcılığa yol açtı.
Budist milliyetçiler, 2019’da Gotabaya Rajapaksa’nın cumhurbaşkanı seçilmesini destekledi. O zamandan beri hükümet, kamusal alanda yüzü tamamen kapatan peçeyi yasaklama ve birçok İslami okulu kapatma planları önerdi. Salgın sırasında hükümet, geleneksel İslami cenaze törenlerini ihlal ederek kovid-19’dan ölen insanları yakılmaya zorladı.
2021’de Uluslararası Af Örgütü, ülkedeki Müslüman karşıtı ön yargı hakkında 80 sayfalık bir rapor yayımladı. Araştırmacılar, Sri Lanka hükümetini, önde gelen Müslüman aktivistleri hedef almak için kullanılan Terörizmin Önlenmesi Yasası’nı yürürlükten kaldırmaya çağırdılar.
Müslümanlar ayrıca, en büyük Müslüman siyasi parti olan Sri Lanka Müslüman Kongresinin Lideri Rauff Hakeem’in “topluluğunun en büyük endişesi” olarak nitelendirdiği toprak gasbından duydukları korkuyu dile getirdiler. Ordunun arazilere el koyması Tamiller için de büyük endişe kaynağı oldu.
BİRLİK Mİ BÖLÜNME Mİ?
Şimdilik, etnik gerilimler beklemede görünüyor. Protestocular cumhurbaşkanı ve başbakanın istifasını talep ederken ortak düşman Rajapaksa ailesi.
Adının açıklanmasını istemeyen Sri Lanka Müslüman Kongresinden resmi bir sözcü, Müslümanların protestolara katılımının “Hükümeti şaşırttığını” söyledi. “Paskalya pazar ayininden sonra binlerce kişi Hristiyan ve adanın dört bir yanından binlerce Budist din adamları, Sri Lankalılar olarak tek bir bayrak altında bir araya geldi. Sinhalese, Tamil, Müslüman veya Hristiyan olarak değil.”
Yine de Müslümanlar genellikle zengin olarak klişeleştiriliyorlar. Sinhalese milliyetçilerinin Müslümanların geçmişte Ortadoğu ile ekonomik bağları olduğu suçlamaları göz önüne alındığında, ülke içindeki bağlantılarım da dahil olmak üzere bazıları, liderlerin etnik gerilimleri ülkenin ekonomik çöküşünden azınlıkları sorumlu tutmak için kanalize edebilecekleri endişesini dile getiriyorlar. Hükümet yanlısı sosyal medya kampanyaları da sıklıkla Tamiller ve Müslümanlar gibi azınlıkları hedef aldı.
Londra’daki SOAS Üniversitesinde Tamiller ve milliyetçilik üzerine çalışan Doktora Adayı Mario Arulthas, “Mevcut protesto hareketinin ortak deneyime odaklanması anlaşılabilir olsa da Tamillere ve Müslümanlara ülkenin ekonomik sıkıntıları için etnik günah keçisi olmaktan korundukları konusunda çok az güven veriyor” diye yazdı. Bu tür günah keçisi yapma, “Devletin tarihsel olarak kriz zamanlarında dikkati dağıtmak için kullandığı ve bu topluluklara karşı pogromlarla sonuçlanan bir taktiktir”. (EVRENSEL)
Hiç yorum yok