Tuğba Tekerlek’in Taşra Üniversiteleri adını verdiği son derece önemli çalışmasını okurken Nuri Bilge Ceylan filmlerinde anlatılan taşra sık...
Tuğba Tekerlek’in Taşra Üniversiteleri adını verdiği son derece önemli çalışmasını okurken Nuri Bilge Ceylan filmlerinde anlatılan taşra sıkıntısından çok daha ağır bir duygu sizi ele geçiriyor.
“Bunalıyoruz çocuk, bunalıyoruz
Biçim veremediğimiz şeylerin
Biçimini alıyoruz” / Şükrü Erbaş
AKP’ye olan desteğin gençler ve eğitimli kesimler arasında düşük olduğu bilinir. 2006 yılı sonrasında üniversite sayısının yükselen bir eğri çizmesi ilk bakışta bununla paradoks yaratıyormuş gibi görünebilir. Ancak diploma enflasyonuna yol açan bu atılımın altında üzerinde iyi çalışılmış bir strateji yatmaktadır. Tuğba Tekerek, İletişim Yayınlarından basılan Taşra Üniversiteleri kitabında AKP tarafından açılan üniversitelerde yerlerde sürünen eğitim düzeyini, öğrencilerin ders geçme taktiklerini, yönetici kadroların bilimle mutsuz ilişkisini, meselenin ekonomik boyutunu, selamün aleyküm diyerek hayatımıza girmiş olan şer’i politikaları gözler önüne seriyor.
5 şehirde 8 yıl süren araştırmaya dayanan kitap, 41 ile 41 üniversitenin kurulduğu 2006-2008 arasıyla özel olarak ilgileniyor.
Öğrencilerin 3-5 netle bir yerleşebildiği, biyolojiden 0 net ile biyoloji bölümüne, kimyadan -0,25 netle kimya bölümüne kayıt yaptırılabildiği bu okullar paso almak için de tercih edildiğinden metrobüs üniversitesi adı yakıştırılıyor.
Munzur Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nde, psikoloji eğitimi almış bir tane bile öğretim üyesinin bulunmamasına, Dijital Okuryazarlık gibi derslerin açıldığı halde işlenmemesine, 7 farklı derse aynı hocanın girdiği bölümlere, Giresun Üniversitesi Fen Bilgisi Öğretmenliği Bölümü’nde ilkokuldan gelen bir öğretmenin fizik dersi vermesine, yine Giresun Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde nöroloji dersine fizik tedavi hocası girmesine ve joker olarak derse giren hocaların dersi anlatmak yerine önündeki kitaptan okumasına bakıldığında eğitim için gerekli şartların en önemlilerinden olan eğiticilerin olmadığı bu binalara üniversite demek zor görünüyor. İlçelerde doktor unvanlı öğretim üyesine bile rastlamak imkansız. Ayrıca binası olmayan üniversiteler de var. AVM’lerde, apartman binalarında ders gören öğrenciler kendini şanslı saymalı, çünkü Ağrı’yı kazanan öğrencilerin Erzurum Atatürk Üniversitesi’nde, Giresun Üniversitesi Tıp fakültesi öğrencilerinin Sivas Cumhuriyet Üniversitesi’nde derse girmesi gibi örnekler var. İnsan maketi olmadığı için kalp masajının “teorik olarak” olarak anlatıldığı bölümlerin de olduğu böyle bir tablo içerisinde “Ağrı’da fakülte okuyacağınıza İstanbul’da tabela okusanız görüş açınız daha çok değişir” diyen hocalara hak vermemek olanaksız hale geliyor.
Dersi anlatacak öğretim üyesinin olmadığı taşra üniversitelerinde diğer kaynaklara da ulaşamayan öğrenciler öğrenim hayatlarına devam etmek için en garantili yola başvuruyor. Göç ve Mültecilik dersi sınavında hadis ve dini bilgilerle kağıdı doldurmak 100 puan almak için yeterli olabiliyor. Sanatla ilgili soruların bile “Güzel Kuran okunması da bir sanattır” diyerek cevaplanmasının o dersten başarılı sayılmanın anahtarı olduğu gibi. Öğrencilerin Twitter’da “Sosyal hizmet diye geldik bu gidişle imam olacağız “diye yorumlar yapmasına neden olan bu strateji, taşranın bilimin çölü haline geldiğinin işareti oluyor.
Bacasız sanayi
Taşra esnafı üniversiteyi darphane, öğrenciyi yürüyen banknot olarak gördüğünden her ile bir üniversite politikası her ilçeye bir meslek yüksek okulu (MYO) olarak saçılıyor. Dolmuşta yolcu, evlerde kiracı, cafelerde müşteri olan öğrenciler yörenin geçim kaynağı haline geliyor. Kaz gelecek yerden tavuğu esirgemeyen esnaf, bazı yerlerde MYO inşaatı için bağış bile yapıyor. Bunun sonucunda öğrencilerin fakülteler arası servis talebi, dolmuşların para kazanamayacağı gözetilerek geri çevriliyor. Belediye Başkanı, Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı, Dolmuş Kooperatif Başkanı, Şoförler Odası Başkanının hep birlikte Giresun Üniversitesinin yeni kurulacak birimlerini Bulancak’a açmak için rektörle görüşmeye katılması bilim değil para aşkından kaynaklanıyor. Bulancak’ta eğitim verilmesini sorgulayan öğrencinin üstüne araba sürülmesi, Diş Hekimliği Fakültesinin Bulancak’a alınmak istenmesinin il merkezindeki sermaye ile ilçe eşrafını karşı karşıya getirmesi, meslek yüksekokullarının şehir merkezine taşınması girişimine karşı esnafın yerel gazeteler aracılığıyla sandıkta hesaplaşma tehdidini savurması taşra üniversitelerinin, çıkar odaklarının uğrunda çatışmayı göze alacak kadar önemli bir ekonomik girdi sağladığının göstergesi.
Yine bu üniversitelerde temizlik işçisi, şoför gibi çalışanların istihdam edilmesi, ders vermeye gelen ilçenin hemşirelerin, mühendislerin ek gelir elde etmesi, üniversitenin mal ve hizmet alımı yoluyla yandaşlara kaynak aktarmasını dikkate aldığımızda her ile bir üniversite açmanın aynı zamanda bir kalkınma modeli işlevi gördüğünü söyleyebiliriz.
Outlet üniversitede bilim insanı
Mülakatta “İtikadi mezhebin nedir” gibi soruların sorulduğu akademik personel alım sınavlarında bilimsel kriterlere dayanarak başarılı olmak zor. Ancak asıl zorluk muhbir öğrenci ve yöneticilerin CİMER üzerinden şikayet yağdırdığı, kapı altlarından “akıllı ol” yazılı kağıtların atıldığı taşra üniversitelerinde muhalif olmak.
Hükümeti desteklemek için hazırlanan bildirilere kendilerine sorulmadan imzaları atılan akademisyenlerin tekzipte bulunması bile büyük cesaret istiyor.
Düşünce ifade etmenin suç sayıldığı taşra üniversitelerinde sahtekarlığın önü alabildiğine açılmış. TOEFL sorularının cemaatin elindeki TOEFL test merkezine sınavdan 2 saat önce düştüğü dönemde, yaşlı bakım programında profesör unvanı alanların hastaneye döndüğünde bu unvanla cerrahlık yapması, sosyal hizmet bölümünde profesör unvanı olanların bu unvanı kardiyolog unvanının başına koyarak çalışmaya devam etmesi sorun oluşturmamış.
Neyse ki yazar; son dönemde atanan genç akademisyenlerin havayı değiştirdiğini, hükümet yandaş bulmakta zorlandığını söyleyerek bizi biraz rahatlatıyor.
NASA’nın cevaplayamayacağı sorular
Taşranın merkeze uzaklığı, üniversitelerinin bilime olan uzaklığının yanında önemsiz kalıyor. Öyle olmasaydı NASA’nın örnek almak için uzay aracı gönderdiği Vesta asteoriti ayağımıza geldiğinde Bingöl Üniversitesi’nin konuyla ilgili tek katkısı “Göktaşının zekatı var mı?” sorusuna verilen cevaptan ibaret kalmazdı. Meteoritin tarlasına düştüğü köylü kadar bile konuyla ilgilenmeyen Bingöl Üniversitesi cehaletin kurumsallaşmış halinden başka bir şeyi temsil etme iddiasında bile bulunamaz.
Şer’i eğitim
Taşra üniversiteleri ile birlikte yükseköğrenim alanı medrese eğitimine dönüştürmek amaçlanıyor. 15 yılda yüzde 2700 kat artan ilahiyat fakültelerinin kontenjanı; hukuk, tıp, hemşirelik, bilgisayar mühendisliği, işletme bölümleri kontenjanlarının toplamından fazla. Talebelere burs, yurtdışında Arapça eğitim, dizüstü bilgisayar imkanı gibi ayrıcalıklar sağlanıyor. Anayasa hukuku alanında çalışan 150 öğretim görevlisi varken yürürlükte olmayan İslam hukuku alanında 400 öğretim görevlisi olması geleceğe yönelik bir hazırlık endişesi uyandırıyor.
Kampüsten şehre vurulan damga
Her ile bir üniversite politikası her üniversiteye bir cami uygulaması ile gündelik hayatın gericileştirilmesine hizmet ediyor. Giresun’un en büyük camisinin üniversitede olması, Bursa’nın en büyük camisinin Görükle Kampüsü’ne yapılması, Batman’da öğrenci sayısının üstünde bir kapasiteye sahip bir caminin bulunması bilim yuvası olması gereken üniversitenin karanlığının kaynağına dönüştürülmek istendiğini apaçık ortaya koyuyor.
Şer’i uygulamalar bununla bitmiyor. MEB, öğrencilere Erasmus projesiyle ilgili bilgilendirmeyi camide yapıyor. Kampüs cami merkezde konumlanıyor, sosyal alanları çevresine topluyor. Devasa kampüs camiler şehir siluetine damga vuruyor. İdeolojik ve kültürel hegemonyayı ele geçirenler camide neredeyse yoklama alacak duruma geliyor. Bu ağır baskı altında Cuma namazı saatinde kendini odasına kilitlemek bir korunma biçimi haline geliyor. Diğer taraftan taşra üniversitelerinin başından beri saydığımız niteliksizliği camiyi ritüellerin gerçekleştirildiği mekan olmaktan çıkarıp kendini gösterme ihtiyacının karşılandığı ve çeşitli çıkar ilişkilerinin sağlandığı bir yer haline getiriyor.
İslami yaşam koçu
Taşra üniversitelerinden dışlanan bilim, öğrencilerin yaşam alanında da kendine yer bulamıyor. Yurtlarda psikolog, sosyal hizmet danışmanı yok ama manevi rehber adı altında dini yaşam koçu var. Başını açmak isteyen öğrencileri ikna etmek, Osmanlı’nın stresle mücadele yöntemi gibi bilimsel(!) önerileri yurt panolarına asmak gibi roller üstlenen manevi rehberler hastanelerde, hapishanelerde, sevgi evlerinde, huzur evlerinde, bağımlılık tedavi merkezlerinde de görev alarak islamı gündelik hayatın kılcal damarlarına kadar yayıyorlar.
Tuğba Tekerlek’in Taşra Üniversiteleri adını verdiği son derece önemli çalışmasını okurken Nuri Bilge Ceylan filmlerinde anlatılan taşra sıkıntısından çok daha ağır bir duygu sizi ele geçiriyor. Siyasi iktidarın dindar nesil yetiştirmek amacıyla kendisinin arka kampüsü haline getirdiği üniversitelerde akademik faaliyetler dini sohbet tadında gerçekleşiyor, komplo teorileri bilimsel bilgi diye sunuluyor, Cuma vaazları doktora tezi haline getiriliyor. İktidar marjdan merkeze doğru ilerleyerek yükseköğrenim alanını taşradan kuşatmaya çalışıyor. Ancak tam olarak hedefine ulaştığı da söylenemez. Sınıf ve kantinlerde haremlik-selamlık oturmaya zorlanan öğrenciler bulundukları şehirlerde zamanla şehirdeki gerici havayı dağıtıyor, kampüsler de AKP’ye karşı memnuniyetsizlik birikiyor. Karanlığın fethetemediği kaleler her zaman olacak. (İHSAN GÜLHAN - SENDİKA.ORG)
Hiç yorum yok