Gazze’de dökülen kan ne öldürülen İsraillileri geri getirebilir, ne de bu savaşın çıkmasına yol açan derin sorunları çözebilir.
Hareketü’l-mukavemeti’l-İslamiyye (Hamas) denilen örgüt İsrail’e saldırdı ve ihtiyarlı çocuklu binden fazla masum sivili öldürdü. Bu onanması mümkün olmayan bir katliamdır. Bu konuda anlaşalım önce.
İsrail’in toplam nüfusu 9,8 milyon civarındadır, ki bunun yüzde 73’ü, yani 7,2 milyon kadarı Yahudidir. Hamas’ın saldırısı esnasında bir günde 1300 kadar Yahudi öldürüldü. Bu da, 85 milyonluk Türkiye’de 15.000’den fazla kişinin tek bir saldırıda öldürülmesine bedeldir.
Yani Ankara Garı patlamasında ölenlerin 150 misli. “Aferin Filistinli kardeşlerimize” nidaları bu korkunç gerçeği örtmemelidir.
Böyle durumlarda birçokları “amasız fakatsız kınamak”tan söz eder. Ancak böyle bir talep, düşünmeyi, tartmayı, mantık yürütmeyi yasaklamak demektir ve bunu kabul etmek de asla mümkün değildir.
Hamas’ı kınamak, Hamas’ın saldırısı öncesinde hem İsrail devletinin, hem de İsrailli yerleşimcilerin eninde sonunda böyle bir tepkiye yol açması kaçınılmaz olan cürümlerini görmemek anlamına gelmez, gelmemelidir. Yani katliamı gerçekleştirenler Filistinlidir ama katliamın gerçekleştiği şartları yaratanlar İsraillidir.
İşgal altındaki topraklarda yaşayan o toprakların gerçek sahiplerine insan muamelesini reva görmeyen bir politikanın yıllardır şiddetlenerek devam etmesi, o politikanın mağdurlarının artık kaybedecek hiçbir şeyi kalmamasına yol açmıştır. Ve dünyada kaybedecek hiçbir şeyi kalmamış olan bir insandan daha tehlikelisi yoktur.
İsrailli silahlı yerleşimcilerin süregelen toprak gaspı ve Filistinlilere uyguladığı şiddet hesaba katılmadan Hamas’ın yaptıklarına yoğunlaşmak, yalnız sorunun anlaşılmaması değil, asla çözülememesi anlamına gelir. Batı yakasındaki bu politikanın günün birinde bir patlamaya yol açmaması olanaksızdı. Nitekim beklenen oldu.
İsrail’i “gayrimeşru bir devlet” addetmenin akılsızlığını bir tarafa bırakmak gerekiyor. Çünki böyle bir iddia iki soruyu akla getirir kaçınılmaz olarak. Birincisi: “Hangi şeriata göre gayrimeşru?” İkincisi: “Hangi devlet meşru ki İsrail meşru olsun?” (Örneğin Rum, Ermeni, Kürt, Süryani toprakları üzerinde kurulmuş olan Türkiye daha mı meşrudur İsrail’den?)
Filistin açmazının tek çözümü yan yana, her biri tam anlamıyla bağımsız iki ayrı devletin kurulmasıdır. Bunu kabul etmeyen Filistinliler de, İsrailliler kadar suçludur şüphesiz. Nitekim bu son şiddet fırtınası, iki devletli çözümü her zamankinden daha imkansız kılarak her iki taraftaki aşırı uçların ekmeğine yağ sürdü.
Yüzyıllar boyunca birbirini öldürmüş olan Fransızlarla Almanlar bugün bir arada barış içinde yaşıyabiliyorsa, Yahudilerle Araplar da barış içinde yaşayabilir. Yeter ki bunu talep eden bir irade olsun.
Bütün bunlar bir yana, devletlerle çeteler aynı teraziye konamaz. Devletlerden her zaman daha fazlası beklenir, çünki aksi taktirde devletle çete arasında bir fark kalmaz. Hamas’ın katliamından sonra Natanyahu’nun ağzından ilk çıkan söz, “intikam” oldu. O boyutlarda bir vahşetle karşı karşıya kalan bir bireyin intikam hayalleri kurması anlaşılabilir elbette. Ama intikamdan söz eden devlet, devlet değil çetedir.
İsrail yekpare değildir, en temel ilkelerde dahi devletten farklı düşünen ve bu düşüncelerini korkusuzca ifade eden esaslı bir muhalefet vardır İsrail’de.
Umulur ki âkil insanlar üstun gelecek, Natanyahu gibilerinin nefs-i emmârelerinin güdümünde ülkeyi daha da büyük bir felakete götürmesine mani olacaktır.
Gazze’de dökülen kan ne öldürülen İsraillileri geri getirebilir, ne de bu savaşın çıkmasına yol açan derin sorunları çözebilir. (İRVİN CEMİL SCHİCK - BİANET - FOTOĞRAF: FİLİSTİN BAROSU)