Bir düşünsenize, bizimkiler üç-beş altın madalya ile dönselerdi… Ali Erbaş, elinde kılıcı ile 'şükür duası'na çıkar, Bahçeli, sporcu...
Bir düşünsenize, bizimkiler üç-beş altın madalya ile dönselerdi… Ali Erbaş, elinde kılıcı ile 'şükür duası'na çıkar, Bahçeli, sporculara, "Heykelinizi diktirecem" diyerek 'bozkurt işareti' yaptırmaya çalışırdı.
Tarihin en büyük spor organizasyonu olan yaz olimpiyatları, 15 günün ardından sona erdi. 206 ülkeden 10 bin 500 sporcu, 32 ayrı dalda mücadele etti. Ve bu 32 dalda (alt kollarıyla) 329 altın madalya verildi.
8,1 milyar insan içinde 329 kişi! Kendi dallarında dünyanın en iyisi olduklarını kanıtladı. Yaklaşık 4 milyar kadın içinde en hızlı koşan Julien Alfred. 100 metreyi 10,72 saniyede koşarak birinci, 200 metreyi 20,08 ile koşarak ikinci oldu. Nereli mi? 43 km uzunluğunda ve 23 km genişliğe sahip bir adadan, Saint Lucia’dan. Yaklaşık 200 bin nüfusun içinden çıkarak (herhalde yaklaşık 100 bini kadındır) dünyanın en hızlı koşan kadını oldu.
Noah Lyles ise 100 metreyi en hızlı koşan erkek, ABD’li. Ama 200 metreyi en hızlı koşan ise Letsile Tebogo. 2,5 milyon insanın yaşadığı Güney Afrika ülkesi Botsvana’dan. 4 milyar erkeğin en hızlı koşanları.
Erkekler sırıkla atlamada İsveçli atlet Armand Duplantis, 6 metre 25 santim yüksekliği geçerek dünya rekoru kırdı. İkinci ile arasındaki fark ise öyle 2-3 santim falan değil, tamı tamına 30 santim idi. Yani ikinci olan ABD’li 5,95 atlayabildi. (Olimpiyata katılma hakkı elde edebilen 33 sırıkla atlamacının arasında Duplantis’ten başka İsveçli yok)
Bunlara birkaç veri daha ekleyelim. Yüzmede verilen 35 altın madalyanın 8’ini ABD’li, 7’sini Avustralyalı yüzücüler elde etmiş. Güreşte verilen 18 altın madalyanın 8’ini ise Japon güreşçiler. Boksta verilen 13 altın madalyanın 5’ini Özbek sporcular.
Ve (her dalda olması zaten mümkün değil ama) mümkün olabilecek hiçbir dalda ilk üç sırayı, yani altını, gümüşü ve bronzu aynı ülke alamamış!
Türkiye’yi eklemeden olmaz elbette! 18 farklı spor dalında yarışmak üzere 54 kadın, 47 erkek toplamda 101 sporcu ile katıldık. 3 gümüş, 5 bronz madalya ile 64. sırada kaldık.
Yani 329 dalın (altının) herhangi birinde dünyanın en iyisi olan biri (kadın ya da erkek) aramızda bulunmuyormuş. 85 milyonluk ülkemizde “en hızlı sen koştun, en yükseğe sen çıktın, en güçlü sen vurdun”(1), “sen neymişsin be abi (abla)” diyebileceğimiz, bir kişi bile yokmuş!
ALTIN MADALYA ALAN IRK!
Şimdi artık yazının başlığındaki konuya gelebiliriz!
En genel (ve klasik) tanımlama ile ırk; akrabalık ilişkisi sebebiyle belli bir topluluk tarafından paylaşıldığı düşünülen ve doğuştan gelen biyolojik/fizyolojik özelliklere sahip olan topluluğa verilen addır. Bu bağlamda insanlar, biyolojik nitelikleriyle tasnif edilmektedir.
Benzer bir tanımla, ırk kavramıyla genelde belli bedensel ve zihni özellikleri paylaşan, aynı genetik çizgi üzerinde bulunan bir grup insan tasavvur edilmektedir.
Fiziksel nitelikler, genellikle de bu niteliklerin en belirgini olan “deri rengi”, ırksal sınıflamaların temelini oluşturmuştur. Bu “temel” üzerine; göz rengi, burun şekli, kas yapısı, boy ölçüsü, v.s. eklenir.(2)
Irkçılık ise ait olduğu ırkın, biyolojik/fiziksel özelliklerinin diğer ırklardan “daha üstün” olduğu iddiasına dayanmakta. Irkçılığın en önemli göstergelerinden biri de kişinin ötekini (diğer ırkları) dışlamadan kendini olduğu gibi tanımlayamamasıdır. Öteki değersizleştirildikçe, kişinin kendi kimliğinin değeri göreceli olarak artmaktadır. Dışlamanın şiddetli bir öfke, nefret ve aşağılama gibi pratiklerle görünürlük kazanmasıyla da ırkçılık biçimlenmektedir.
Öyleyse bu iddianın, yani bir ırkın biyolojik/fiziksel özelliklerinin diğerlerinden üstün olduğu iddiasının, kendisini “bilimsel” olarak kanıtlayacağı en iyi yer; diğer ırklarla yarıştığı/kıyaslandığı Olimpiyatlar olmalıdır, değil mi?
Pekiyi sizce, yukarıdaki veriler, hangi ırkın üstünlüğünü ya da hangi ırkların değersiz olduğunu göstermektedir? Buyurun ırkçılar!
Denilebilir ki yüzme gibi bazı spor dallarında, tarihsel olarak beyaz sporcuların üstünlüğü gözlemlenmiştir. Bunun altında yatan sebepler arasında, yüzme havuzlarına erişim, kültürel faktörler ve vücut yapısındaki farklılıklar bulunur. Beyazların genellikle daha uzun torsolara sahip olduğu ve bunun yüzme performansında avantaj sağladığı belirtilmektedir. (livescience.com) (Swimming World Magazine)
Öte yandan, sprint ve koşu gibi spor dallarında, özellikle Batı Afrika kökenli siyah atletlerin baskın olduğu görülmektedir. Bu durum, vücut yapısındaki farklılıklar (daha uzun bacaklar ve daha yüksek bir ağırlık merkezi) ve kültürel faktörler ile açıklanmaktadır. (livescience.com)
Bunlar üstünlüğü mü, farklılığı mı gösterir?
Belki de ırkçılar(ımız), Çin ve ABD’yi kıyaslayarak bir sonuç elde edebilir. Sonuçta iki ülke de 40’ar altın madalya alarak eşit durumdalar. Tamam, Çin'de nüfusun yaklaşık yüzde 92'sini Han Çinlileri oluşturmaktadır, pekiyi ABD’de de hangi etnik köken çoğunluktadır?
ESKİ IRK BAŞARAMADI, YENİSİNİ VERELİM
Belki yardıma “yeni ırkçılık” tanımı (akımı) gelir!
Yeni-ırkçılıkta belirgin özellik, ırksal farklılıktan ziyade sosyal, kültürel ve tarihsel farklılıklardır. Ve bunların “aşılamaz” olduğudur. Yeni ırkçılığın; kişilerin ve toplumların davranış kalıplarının ve başarılarının genetik olmadığını, daha ziyade tarihsel-kültürel aidiyetleri ile ilintili olduğunu iddia etmesidir.
(Yine) pekiyi, ABD’nin, Avrupa ülkelerinin, Kanada’nın ya da Avustralya’nın spordaki başarıları, toplumlarının sosyal-kültürel-tarihsel aidiyetleri sayesinde midir yoksa teknolojik üstünlükleri, gelişkin ve yaygın tesisleri, beslenme rejimi disiplinleri, ödüllendirme teşvikleri(3), v.s. ile mi? Henüz bilmiyoruz ama belki de doping maddeleri iledir? (Fransa Bisiklet Turu’nu 7 kez üst üste kazanan Lance Armstrong’un her yarışta doping yaptığını ancak kendi itirafıyla öğrenebilmiştik; “yarılanma ömrü 4 saat olan EPO kullandım üstelik 500 kez test edildim ve her uyuşturucu testinde temiz çıktım”)
Mültecileri aşağılayan şu “yeni ırkçılar”, argümanlarını sağlamlaştırsa iyi olur, değil mi?!
BENİM TANRIM EN BİRİNCİ
Gelelim dinci ayrımcılığa (ırkçılığa)!
Bir dinin, diğer dinlerden üstün olduğuna “inanmanın” yaygınlığını hatta o dinin sıkı bir müridi olarak diğer dinlerden olanlardan farklı (ve ayrıcalıklı) olduğuna inananların hiç de azımsanmayacak sayılara ulaştığını biliyoruz. Hatta diğer dinden olanları aşağılayarak (insansı hayvanlar), üstünlük kurma meşruiyeti arayışında olduklarının da farkındayız.
Din inancı, “dünyevi hayatta” başarıya ulaşmak için yeterli mi? Üretimde, ticarette, sanayide, siyasette, para-pul edinmede, uzaya çıkmakta, v.s. v.s. ve elbette sporda başarılı olmak için?? (Mercedes’e binmekte olabilir!)
Diğerlerinde “dinin katkısı” etkilidir kuşkusuz ama sporda başarılı olmak için yetmediği, yukarıdaki verilerden görülebilir, doğal olarak. Bir dine inanmanın motivasyon yarattığı (ekstra bir manevi itkide bulunduğu) elbette iddia edilebilir ancak Lance Armstrong’un EPOsu kadar etkili midir?
Çinliler aldıkları madalyalar için Tao’ya, Japonlar Şinto’ya İranlılar Ali’ye ortaklaşa şükredebilir güreş madalyaları için, birileri Vudu’ya, başkaları Buda’ya, diğerleri Muhammed’e, İsa’ya “teşekkür etmeye” devam edecektir. Hatta seçilmiş ırk (ve din) olduklarını iddia eden (bazı) Yahudiler, aldıkları tek altın madalya (yelken) için Musa’nın yeteneklerini gösterebilirler.
(Bir düşünsenize, bizimkiler üç-beş altın madalya ile dönselerdi… Ali Erbaş, elinde kılıcı ile “şükür duası”na çıkar, Bahçeli, sporculara “heykelinizi diktirecem” diyerek “bozkurt işareti” yaptırmaya çalışırdı)
İÇ İÇE BEŞ HALKA
Neyse biz, spora başka bir şey karıştırmadan olimpiyatlara, tam da onun “ruhuna” dönelim!
Neyse ki birileri, bir zamanlar iyi bir şey yapmış; 5 halkayı birbirinden ayrı ayrı değil de iç içe geçirdikleri bir sembol oluşturmuşlar. Mavi halka Avrupa'yı, sarı halka Asya'yı, siyah halka Afrika'yı, yeşil halka Avustralya'yı, kırmızı halka da Amerika'yı temsil etmiş.
Ve tüm dünyada, olimpiyatlardaki başarıdan (altın madalyadan) daha çok olimpiyatlara katılmanın ve yarışmanın daha önemli olduğu yaygın kabul görmüş! Yani yeteneğine; emeğini, zamanını, disiplinini, kararlılığını katanlar…
Olimpiyat sloganı; sporcunun birinci olmayı değil, elinden gelenin en iyisini yapmasını öğütler: "En önemlisi kazanmak değil, katılmaktır".
Hadi bakalım ırkçılar, dinciler; sizin Olimpiyatınız nasıl olurdu bi anlatıverin! (YAVUZ HALAT - GAZETE DUVAR)
(1) Olimpiyatların sloganı üç kelimelik Latince ifadedir: Citius, Altius, Fortius. "Daha hızlı, Daha yüksek, Daha güçlü."
(2) Mesela Türk Irkı; açık ten rengi, düz veya dalgalı saçlar, brakisefal kafa yapısı, düz burun, çok ince veya çok kalın olmayan dudak yapısı, dar olmayan alın, çıkık ve köşeli olmayan yüz kemikleri, çok yakın olmayan gözler, az kıllı vücut yapısı imiş.
(3) Başarı, bazen parayla bile gelmiyor! Türkiye, altın madalyaya yaklaşık 530 bin dolara (1000 cumhuriyet altını), gümüşe 317 bin dolara, bronza ise 159 bin dolara denk gelen ödemesiyle Hong Kong ve Singapur'un ardından en çok para vadeden üçüncü ülke.
Hiç yorum yok