Suriye'de HTŞ öncülüğündeki cihatçı grupların başkent Şam'ın kontrolünü ele geçirmesiyle Beşar Esad yönetimi de yıkılmış oldu. Peki,...
Suriye'de HTŞ öncülüğündeki cihatçı grupların başkent Şam'ın kontrolünü ele geçirmesiyle Beşar Esad yönetimi de yıkılmış oldu. Peki, Rusya'ya kaçtığı açıklanan Esad, bugünlere nasıl geldi?
Suriye'de Heyet Tahrir Şam (HTŞ) öncülüğündeki cihatçı gruplar, 27 Kasım'da Devlet Başkanı Beşar Esad'a bağlı Suriye ordusuna karşı saldırı başlatarak, önce Halep ve İdlib'de, ardından Hama ve Humus'ta, son olarak ise 8 Aralık Pazar günü başkent Şam'da kontrolü ele geçirdi. Beşar Esad'ın ülkeden kaçtığı haberleri basına yansırken, Esad'ın içinde bulunduğu uçağın düştüğü de iddia edildi. Rusya Dışişleri Bakanlığı, 8 Aralık'ta yaptığı bir açıklamada, Esad'ın görevden ayrılmaya karar vererek ülkeyi terk ettiğini duyurdu. Rusya devlet basını da akşam saatlerinde sığınma verilen Esad ve ailesinin Rusya'da olduğunu aktardı.
GÖZ DOKTORU OLARAK MEZUN OLDU, EĞİTİMİNE LONDRA'DA DEVAM ETTİ
Beşar Esad, 11 Eylül 1965 tarihinde başkent Şam'da, 1971 yılında darbeyle yönetime gelen Baas Partisi'nden Suriye'nin bir önceki devlet başkanı Hafız Esad'ın üçüncü çocuğu olarak dünyaya geldi. Daha sonra, 2000 yılında görevi babasından devralacak olan Beşar Esad, eğitimine Şam'da başladı. Şam Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde lisans eğitimi gören Esad, 1988 yılında göz doktoru olarak mezun oldu. Ardından Şam Askeri Hastanesi'nde ordu doktoru olarak görev yapan Beşar Esad, 1992 yılında eğitimine devam etmek için İngiltere'nin başkenti Londra'ya gitti. 1994 yılında, Hafız Esad'ın halefi olacağına kesin gözüyle bakılan Esad'ın ağabeyi Basil Esad, geçirdiği trafik kazasında yaşamını yitirdi. O dönemde askeri ve siyasi deneyimi olmayan Esad, bu gelişme üzerine Suriye'ye geri çağrıldı.
HAFIZ ESAD ÖLDÜ, DEVLET BAŞKANLIĞI YAŞI DÜŞÜRÜLDÜ
Britannica'da paylaşılan bilgilere göre, Beşar Esad'ın ülkeye geri çağrılmasının sebebi, ağabeyinin ölümü üzerine kendisini Hafız Esad'ın halefi rolüne hazırlamaktı. Ülkeye döndükten sonra bir askeri akademide eğitim alan Esad, Cumhuriyet Muhafızları'nda albay rütbesine yükseldi. Esad, bu dönemde ülkedeki pek çok yetkilinin görevden alınması ile sonuçlanan yolsuzlukla mücadele kampanyasının da başına getirildi. Esad, daha sonra Suriye Bilgisayar Topluluğu'nun başkanlığına da atanacaktı.
Hafız Esad, 10 Haziran 2000 tarihinde hayatını kaybetti. Baba Esad'ın ölümünden sadece saatler sonra, Suriye meclisi devlet başkanı olabilmek için gerekli olan yaş sınırını 40'tan 34'e indiren düzenlemeyi onayladı. Beşar Esad da o dönemde 34 yaşındaydı. Esad, 18 Haziran'da Baas Partisi'nin genel sekreteri olarak atandı. Bunu, iki gün sonra, parti kongresinin kendisini devlet başkanı adayı göstermesi izledi. Meclis adaylığını onayladı. Beşar Esad, 10 Temmuz'da karşısında rakip olmadan Suriye Devlet Başkanı seçildi.
'ŞAM BAHARI' MI 'YALANCI BAHAR' MI?
Pek çok Suriyeli, ülkede devlet başkanlığının babadan oğula geçmesine itiraz etmiş olsa da Beşar Esad'ın devlet başkanı olması o dönemde hem ülkesinde hem de yurtdışında belli bir iyimserlik yarattı. Genç bir isim olması, eğitimi, Batı'da bulunmuş olması gibi etmenler, Hafız Esad dönemindeki statükonun, yani güvenlik ve istihbarat kurumları ağıyla örülü otoriter devlet halinden uzaklaşabileceği beklentisini beraberinde getirdi.
CNN'in değerlendirmesine göre, Avrupa ve ABD'deki pek çok analist ve gözlemci, kendisini 'daha ilerici ve ılımlı bir rejimin kapısını açabilecek taze ve genç bir lider' olarak lanse eden Beşar Esad'a iyimserlikle yaklaştı. 13 Aralık 200 tarihinde evlendiği, Londra'da büyümüş Suriyeli eski bir yatırım bankacısı olan Esma Esad da bu imajda etkili oldu.
Beşar Esad, devlet başkanı olarak göreve gelmesi sonrası 7 yıllık ilk görev süresi başladıktan sonra yaptığı konuşmada, ekonomi alanında liberalleşmeye bağlılığını dile getirdi, bazı siyasi reformlar yapacağının sinyalini verdi. Ancak, Batı tarzı demokrasinin Suriye siyaseti için uygun olmadığını düşündüğünün de işaretlerini verdi. Esad, Baas Partisi'nin hakimiyetini tehdit edecek politikaları desteklemeyeceğini söylerken, basın ve ifade özgürlüğü üzerindeki bazı hükümet kısıtlamalarını kaldırdı, yüzlerce siyasi tutuklu serbest bırakıldı. Bazı yorumcular, bu kısa nispi açılım dönemini 'Şam Baharı' olarak bile adlandırdı.
İKİNCİ KEZ SEÇİLEN ESAD VE EŞİNİ BODRUM'DA ERDOĞAN ÇİFTİ KARŞILADI
Fakat, Esad, göreve geldikten birkaç ay sonra yönetiminin istikametinin değiştiğinin de ilk sinyalleri gelmeye başladı. Reform yanlısı eylemlerin tehditler, gözaltı ve tutuklamalarla bastırılmaya çalışıldığı bu dönemde Esad, ekonomik reformların siyasi reformlardan önce gelmesi gerektiğini savundu. Takvimler 2005'i gösterdiğinde Esad, babasının döneminden bu yana görevde olan güçlü hükümet ve ordu yetkililerini uzaklaştırmak için kabinesinde değişikliklere gitti, bazı isimler emekliliğe zorlandı. Eski isimlerin yerine getirilenler ise hem gençti hem de güvenlik pozisyonlarına getirilenlerin çoğu Esad'ın akrabalarıydı.
Bu dönemde Esad yönetimin yaptığı çoğu reform girişimi de göstermelik olarak değerlendirildi. Ekonomideki liberalleşmeden ise daha çok siyasi elitler fayda sağladı. Esad, 2007'de neredeyse oybirliğiyle yeniden devlet başkanı seçildi. Esad’ın muhaliflerine göre ise seçim düzmeceden başka bir şey değildi. Esad’ın ülkesinin izolasyonunu bitirmek için dış politikaya önem vermesi de ikinci yedi yıllık dönemine denk geldi. Bu dönemde Suudi Arabistan ve Türkiye gibi ülkelerle ilişkilerin geliştirilmesine çalışıldı.
Örneğin, Ağustos 2008’de Bodrum’a tatil yapmaya gelen Beşar Esad ve eşi Esma Esad’ı dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ve eşi Emine Erdoğan karşılamıştı. Bundan önce de Fransa’nın başkenti Paris’teki Akdeniz Birliği zirvesi sırasında Esad çiftiyle bir araya gelen Erdoğan çifti, Esad çiftini karşıladıkları havalimanının VIP bölümünde sohbet edip portakal suyu içmiş, daha sonra öğle yemeği yiyip toplantı yapacakları otele gitmişti.
'ARAP BAHARI'NA DOĞRU SURİYE DIŞ POLİTİKASI
Esad, İsrail konusunda ise babası Hafız Esad’ın dış politikasını izledi. İsrail’in işgali altındaki Golan Tepeleri’nin ülkesine geri verilmesini isteyen Esad, Filistin’de Hamas’a, Lübnan’da Hizbullah’a destek verdi. Suriye’nin Washington yönetimi ile olan ilişkileri ise ABD’nin 2003 yılında Irak’ı işgal etmesi sonrası bozulmaya başladı. Esad, ABD’nin işgalini kınadı.
Beşar Esad, Lübnan’ın eski başbakanlarından Refik El Hariri’nin 2005 yılında suikasta uğramasının ardından Batı ve Arap ülkelerinin de baskısıyla, 1976 yılından bu yana ülkede bulunan Suriye askeri güçlerini ve istihbarat servislerini çekeceğini açıkladı. 2011 yılı ise hem Suriye için hem de Beşar Esad için bir dönüm noktası olacaktı.
2011'DE İÇ SAVAŞ BAŞLADI
Esad, yönetimine karşı en büyük muhalefeti, o dönemde bölgede etkili olan ‘Arap Baharı’nın da etkisiyle Mart 2011’de başlayan geniş çaplı hükümet karşıtı protestolar ile yaşadı. Protestoların ilk döneminde Suriye’deki güvenlik güçleri eylemcileri dağıtmak ve bastırmak için şiddet kullanırken, Esad ise kabinesinde değişiklik yapmak, yürürlükteki olağanüstü hal yasası ile Yüksek Devlet Güvenlik Mahkemesi’ni kaldıracağını açıklamak gibi adımlar attı. Bu açıklama ve taahhütler yapılırken, eylemcilere karşı kullanılan şiddet de tırmanmaya devam etti, Esad yönetimine karşı uluslararası tepkiler de şiddetlendi.
Beşar Esad yönetiminin ülkede protestoların yayılmasına yanıtı ise ‘protesto merkezi’ olarak değerlendirilen noktalara tank ve asker göndermek oldu. O günlerde güvenlik güçlerinin yaptığı katliamlar ve hedef gözetmeksizin uyguladığı şiddetin haberleri de basına yansıyordu. Esad’a göre ise ülkesi ‘Suriye’de mezhep savaşı başlatmayı amaçlayan uluslararası bir komplonun’ kurbanı olmuştu. Esad, güvenlik güçlerinin barışçıl protestocularla değil, ‘silahlı isyancılarla’ savaştığını da ileri sürdü. Eylül 2011’de silahlı muhalif grupların ortaya çıkması ve Suriye ordusuna karşı saldırı başlatması ile birlikte Suriye iç savaşı da başlamış oldu. Arap Birliği ve Birleşmiş Milletler’in (BM) ateşkes sağlanması için arabuluculuk çabaları başarısız oldu. 2012 yılının ortasında çatışmalar, topyekun bir iç savaş halini aldı.
ŞAM’IN BANLİYÖLERİNE KİMYASAL SİLAH SALDIRISI
Suriye’de iç savaş devam ederken, Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar gibi ülkelerin Suriye’deki Esad karşıtı silahlı gruplara destek verdiği haberleri basına yansıyordu. Bu dönemde Esad yönetimine İran ve Hizbullah tarafından silah sağlandığı iddia ediliyordu. Esad’ın uluslararası alanda en büyük tepki ve kınama ile karşılaşması ise 21 Ağustos 2013 tarihinde başkent Şam’ın banliyölerinde Esad güçleri tarafından düzenlendiği söylenen kimyasal silah saldırısı ile oldu. Söz konusu saldırıda yüzlerce kişi hayatını kaybetti. Esad ise kimyasal silah kullandıkları yönündeki iddiaları reddetti ve eğer bu silahlar gerçekten kullanıldıysa bunun ‘isyancılar’ tarafından yapılmış olduğunu savundu. ABD, İngiltere ve Fransa, Esad yönetiminin kimyasal silah kullandığını kanıtlayan delillere sahip olduklarını, Suriye’ye karşı ‘misilleme saldırıları’ düzenlemeyi değerlendirdiklerini bildirdi. Rusya, Çin ve İran, buna karşı çıkarken; eylül ayında Rusya, Suriye ve ABD arasında varılan bir anlaşma ile Suriye’nin tüm kimyasal silahlarını uluslararası kontrol altına alması kararlaştırıldı.
TÜRKİYE VE SURİYE, 'ADANA MUTABAKATI' VE NORMALLEŞME
Suriye'deki iç savaş devam ederken, 2003 yılında Suriye'de kurulan Demokratik Birlik Partisi (PYD) de 2012 yılında Halk Savunma Birlikleri (YPG) ve Kadın Koruma Birlikleri (YPJ) isimli silahlı kanatlarını oluşturduğunu açıkladı. İç savaşın ilk aylarında Esad'a bağlı Suriye ordusu kuzeyden çekilince YPG de burada hakimiyet kurmuş oldu.
Suriye'nin kuzeyinde ve Türkiye sınırında, Kürt nüfusunun yoğun olduğu Afrin, Kobani ve Kamışlı kentlerinde devlet binalarının çoğuna PYD bayrakları çekildi. Suriye'nin kuzeyinde "Üçüncü Yol Stratejisi"ni izleyen Kürtler, Ocak 2014'te Kobani, Afrin ve Kamışlı'da üç kanton olarak özerklik ilan etti.
IŞİD, Eylül 2014'te Kobani'ye saldırmaya başladı. Ekim 2014'ten itibaren IŞİD ile savaş, YPG'yi de ABD'nin ortağı yaptı. Özerk yapılanma, 2015 yılında IŞİD'in Tel Ebyad'dan çıkartılmasıyla Dicle'nin kıyısındaki Derik ile Fırat'ın kıyısındaki Kobani arasındaki coğrafi bütünlüğü tamamen sağlamış oldu.
Suriye'de Türkiye'nin desteklediği silahlı gruplar, zaman içinde, Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) olan ismini Suriye Milli Ordusu (SMO) olarak değiştirirken, Türkiye de Suriye topraklarına yönelik 2016 yılında 'Fırat Kalkanı', 2018 yılında 'Zeytin Dalı', 2019 yılında 'Barış Pınarı' ve 2020 yılında 'Bahar Kalkanı' isimli harekatlar başlattı. Bu süreçte Türkiye ve Suriye ilişkilerinin normalleşmesine yönelik açıklama ve haberler de basına yansımaya başladı. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Eylül 2023'te yaptığı açıklamada, Türkiye-Suriye ilişkilerinin normalleşmesi için 'Adana Mutabakatı'na dönme çağrısı' yaptıklarını belirterek normalleşmenin önündeki sorunlardan birinin ABD'nin faaliyetleri olduğunu savundu. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin de bundan dört sene önce yaptığı bir açıklamada, "Suriye ile Türkiye arasında 1998'de imzalanan anlaşma hâlâ yürürlükte, bu anlaşma terörle mücadeleyi kapsıyor. Bu anlaşmanın Türkiye'nin güney sınırlarındaki güvenliğinin sağlanması ile ilgili birçok konuyu çözen bir altyapı olduğunu düşünüyorum" ifadelerini kullanmıştı.
SURİYE İÇ SAVAŞI’NDA 231 BİNİ AŞKIN SİVİL ÖLDÜ
2013 yılında Suriye’nin doğusunda ve Irak’ın batısında IŞİD’in ortaya çıkmasıyla daha da şiddetli bir hal alan iç savaş sürecinde Esad’a silah desteği ve siyasi destek veren Rusya, 2015 yılında Suriye’ye ayrıca bir askeri harekat başlatarak Esad karşıtı grupları hedef aldı. Bu dönemde Rusya askerleri de Suriye’ye girdi. Rusya’nın Suriye’ye söz konusu müdahalesi ise Esad için büyük ölçüde başarılı olmuştu. Ülkenin büyük kentlerinde Suriye ordusu yeniden hakimiyet sağlamıştı. Takvimler 2020’yi gösterdiğinde, Türkiye ile Rusya, ‘İdlib gerginliği azaltma bölgesindeki’ temas hattı boyunca tüm askeri faaliyetlerin 6 Mart 2020'de saat 00:01’den itibaren durdurulmasında anlaştı. İki ülke, ayrıca M4 karayolunun kuzeyinde 6 kilometre ve güneyinde 6 kilometre derinliğinde bir güvenli koridor tesis edilmesinde ve M4 karayolunun bir bölümünde ortak devriyeler konusunda uzlaştı. İran, Rusya ve Türkiye, savaş süresince Astana görüşmeleri yaparak Suriye'deki krizi ele aldı.
Suriye İnsan Hakları Ağı’nın (SNHR) 18 Mart 2024 tarihinde yayınladığı raporda, Suriye iç savaşında 231 bin 278 Suriyeli sivilin hayatını kaybettiği, bu kişilerin 15 bin 334’ünün işkence sebebiyle öldüğü belirtildi. Bunun yanı sıra 156 bin 757 kişi keyfi olarak tutuklanmış ya da zorla kaybedilmiş, 14 milyon kişi ise zorla yerlerinden edilmişti.
Göz doktoru olarak başladığı kariyerine devlet başkanı olarak devam eden Beşar Esad’ın yönetimi, HTŞ’nin öncülüğündeki cihatçı grupların saldırıları ve ilerleyişi sonucu 12 günde sona erdi. Esad'ın eşi ve üç çocuğuyla birlikte şu anda Rusya'da olduğu ifade edilirken, Suriye'deki siyasi belirsizliğin ne zaman sona ereceği ise belirsizliğini koruyor. (GAZETE DUVAR)
Hiç yorum yok